Marvel’in kahramanlar evreninin son filmi Kaptan Amerika: İç Savaş, izleyicileri alternatif bir gerçekliğe davet ediyor ve tarihi kendi özgülünde yeniden yazıyor. Bu tarih, şimdi içinde yaşadığımız gerçekliğin bütünüyle dışında değil elbet; gerçek ile kurguyu birleştiren “melez tarih” söz konusu. Film, bolca görsel efekt, aksiyon ve her biri özel yetenekleri olan kahramanlarla, dünyayı (tıpkı yaşadığımız bu günlerde olduğu gibi) terörize edilmiş biçimde gösteriyor ve kahramanlarımıza bu kötü durumdan kurtulmanın sorumluluğunu yüklüyor. Buna karşın zafer öyle hızlı gelmiyor, aşılması gereken sorunlar, yenilmesi gereken iç ve dış düşmanlar ve atlatılması gereken bir dönem krizi onları bekliyor. Bu yüzden Kaptan Amerika: İç Savaş filmini belli ölçülerde kendi sınırlarını zorlayan bir anlatı krizi olarak da yorumlamak mümkün. Kendi varlığını ve gerekçesini sürekli bir tehdit algısına bağlayan, bu tehditler olmadığında varoluş krizine giren kahramanlarımız bu enerjilerini boşaltacak dış kanal bulamadıklarında kendi iç meselelerine yoğunlaşıyorlar.
Filmin hikâyesinden kısaca bahsetmek gerekirse, İntikamcılar bir görev için düşmanlarla savaşırken beklenmedik biçimde pek çok sivilin ölmesine sebep olurlar. Basın ve politikacılar bu başarısızlığa yoğunlaşırlar ve politikacılar İntikamcılar’ın başına buyruk hallerini denetim altına almak için bir yasa çıkarır. Birleşmiş Milletler’in izni olmadan operasyon yapamayacaklardır. Zira Wakanda kralının söylediği gibi “Masumların gözden çıkarıldığı zafer zafer değildir”. Kahramanlar bu yasayı destekleyen ve desteklemeyen olarak ikiye ayrılır. Kaptan Amerika, Bucky Barnes, Falcon, Sharon Carter, Scarlet Witch, Hawkeye ve Ant Man yasaya karşı durup Kış Askerleri’nin planladığı yeni oyunu bozmak için yasadışı konuma geçerler. Demir Adam, Black Panther, Vision, Black Widow, War Machine ve Spiderman yasaya uyulması gerektiğini düşünüp diğer grubu durdurmaya ve onları yapabilirlerse yasayı kabul etmeye, yoksa hapse atmaya çabalarlar. Böylece amansız savaş süredursun asıl gizli planı Kış Askerleri’nin yönlendiricisi Zemo yapmaktadır, kahramanları birbirine düşürüp “iç savaş”ın patlak vermesine sebep olur.
Tarafınızı Seçin: Siviller mi, Süperkahramanlar mı?
Film “İç Savaş” kavramını Amerikan tarihindeki köleliğin kaldırılmasıyla dolaylı yollardan ilintili olsa da daha evrensel bir bağlama yerleştiriyor. Zira tartıştığı konu kölelik sorunu değil, daha çok savaşın insanlar üzerindeki etkisi. Filmin esas kaynağı olan çizgi roman serisi “Civil War” 2006 yılında yayınlanmaya başlamıştı. Bu dönem Amerika’nın 11 Eylül Saldırıları’ndan sonraki yoğun saldırgan politikalarının hakim olduğu bir dönemdi. Irak ve Afganistan işgal edilmişti. “Vatanseverlik Yasası” gibi yasaların uygulamaya geçildiği bir dönemdi, yani “ya onlardan ya bizden”siniz felsefesi hakimdi; “bizden” değilseniz de düşmandınız. Bu yüzden filmin 11 Eylül sonrası dönemin tartışma ve sorunlarıyla ilgili olduğunu söylemek mümkün. Kaptan Amerika ve onun yanındakilerin yasaya uymadıkları için hemen terörize edilmesi, denetim altına alınmaya çalışıldığını dikkate aldığımızda onların “Vatanseverlik Yasası”na karşı duran özgürlükçü bir konumda da görebiliriz. Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’ndaki milliyetçiliğinin simgesi olan figür (Kaptan Amerika) birden özgürlüklerin simgesi haline de gelebilir.
Sivillerin ölümü karşısında liberal faydacılığı temsil eden Demir Adam grubu ise tüm özgürlüklerin üzerine saldıran bir merkezi yönetimin aracı olarak görünebilir. Filmde izleyicinin konumunun niteliğine göre bir anlamlandırma sistemi oluşuyor diyebiliriz (Bu konuda Marvel evreninin diğer eserlerine de gönderme yapan bir çalışma için şu yazı okunabilir). Eğer sivillerden taraf olursanız, empati alanınız o çerçeve içindeyse süperkahramanların sınırlandırılması Amerikan Müdahaleciliğine karşı bir tepki olarak da anlam kazanabilir (Bu tepkinin filmin anlatısı içinde eritildiğini yok sayıldığını da söyleyebiliriz). Öte yandan süperkahramanlarla empati kurarsanız süperkahramanları sınırlandıran yasanın özgürlüklere karşı bir yasa olduğu, dolayısıyla devlet denetimi karşısında bireysel özgürlüğü öne çıkardığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte filmin bir “süperkahramanlar hikayesi” olduğunu gözettiğimizde ikinci olasılığın daha belirgin olduğunu düşünebiliriz.
Dönemsel Kişilik Gelişim Sorunları
Kahramana dayalı filmlerin psikolojik arka planının, ya da kaynak bulduğu yaş dönemini mutlaklaştırmadan iki döneme indirgeyebiliriz. İlk yaş dönemi tıpkı Spiderman’de olduğu gibi ergenlikten erişkinliğe, gençlik dönemine geçen insanın ruh halidir. Bu dönemde içinde kontrol edilemez bir güç bulunduğu hissiyatı, bunu yaratıcı ya da yıkıcı bir şekilde dışarı vurma arzusu söz konusudur. Kişilik tam olarak oluşmadığı için, kahraman sıklıkla kendisiyle de savaş halindedir. İd’in bütün yıkıcı isteğiyle Süperego’nun denetleyici gücü çatışır. Bu yüzden de öne çıkan noktalar kendini tanıma, yeteneklerini toplum yararına kullanabilme ve asla tam yetkin olamayacağını anlayıp eksikliklerini tamamlayarak toplumsal yaşama katılabilme becerisidir. Bunlar tam gerçekleşmediğinde, yani içindeki gücü abartıp onun sınırsızlığına kapıldığında kahraman “karanlık taraf”a geçmeye başlar ve çok geçmeden kontrol edilemeyen güç saldırganlığın farklı biçimleriyle dışa vurulur.
Dahası dengeli bir ilişki kurulamayan baba figürü, yeterli sevgi göstermeyen anne, uzaktan gözlenen ama bir türlü ilgisi konusunda emin olunamayan güzel sevgili ile görüşme konusunda çekimserlik çatışma olarak belirmektedir. Baba ile dengeli bir ilişki kurulur, anne sevgisi elde edilir ve sevgili ile uyumlu bir birliktelik kurulursa da kötülerle çok geçmeden son savaş gerçekleşir ve kahramanımız büyük savaşın sonunda toplumun tanınmış/kabul edilmiş (ama bu süreç Ego’nun görünür dengeli yapısına karşılık Id’in, Süperman’in, Örümcek Adam’ın, Yeşil Dev’in vb. gizlenmesini gerektirir) bir üyesi olma hakkını kazanır. Ama bu durumun da çoğu zaman yeni krizlere açık olduğunu, gençlik döneminin getireceği yeni tanınma sorunlarıyla başa çıkma gereği doğduğunu, üniversite ve iş yaşamının getireceği yeni krizlerin de kahramanı yeniden içindeki “kontrol edilemez gücü” açığa çıkarmaya ittiğini de söylemek mümkündür.
Bir diğer dönem ise orta yaşlardaki bireyin orta yaş bunalımıdır. Bu yaşların ortak teması da (başta evlilik gibi toplumun genel beklentisini karşılayamamış bir durumdaysa daha şiddetli ortaya çıkan) yaratım krizlerindeki bireydir. İş ve aşk, evlilik gibi görevler yerine getirilse bile bu dönemdeki birey için temel sorunsal kendisinden sonra topluma faydalı bir şeyler bırakmak, kendini gerçekleştirebileceği edimlerde bulunmaktır. Bu yüzden pek çok orta yaşlı kahraman yaratıcı gücünü birilerini eğitmek, onlara yol göstermek için kullanan bir kahraman profili çizer. Artık kahraman büyük ölçüde özgüçlerinin farkındadır, ama bunu doğru kullanıp kullanamayacağı konusunda sıkıntılara düşer. Dahası iyi bir eğitmen olma konusunda da sıkıntıları vardır ve kötülerle yürüttüğü mücadelede belli değerlerin kendisine yol göstermesini ister. Bu tip (belli ölçülerde Kaptan Amerika ile benzeşik biçimde) liderlik vasıflarıyla birleşmiş, değerlere göre hareket kahraman hatalar yapsa da öz sorumluluk almaya yatkındır, gücü ve şiddeti adil ve yetkin kullanmak ister. Ayrıca bu konuda çevresindekileri ikna etmeye çalışır, gerekirse özsorumluluk alır. Hata yaparsa da bizim “Banker Maho” gibi cevabı hazırdır sanki: “Bir sor niye yaptım?” Bu yüzden de Kaptan Amerika: İç Savaş’da olduğu gibi, kahramanlarımızın şahin tarafı bundan sonra yapacakları operasyonların izne tabi olduğu konusunu bir “dayatma” gibi algılar, “her şeyi bilen” Demir Adam ile ayrışır ve sonunda birbirlerine düşerek savaşırlar.
Bu yaş dönemi ağırlıkla üretkenliğe karşı durgunluk çatışmasını içerdiği için temel dertleri başkaları (başkalarını siz tüm dünya diye okuyun) için gerekli olduklarını, sürekli biçimde ortaya koymak isterler. Gene filmde, Demir Adam bu “cool” halini, Mentor yönünü, henüz ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemini yaşamakta olan Spiderman’i, kendi kimliğini buldurma konusunda kullanır. Demir Adam’ın Mentor olma hevesi, hemen tüm kahramanların halen ergenlik bunalımını aşamamış olmaları, dolayısıyla kimlik karmaşası yaşamlarıyla anlam kazanır. Dahası kahramanlarımız geçmişin tüm yükünü bugüne de taşırlar. Bu kahramanlarda, Psikolog E. Erikson’un betimlediği, kişilik gelişme dönemlerinde başarılmasını gerektiği özelliklerin bir ya da birkaçı genelde başarılmadan geçilmiştir. Örneğin Erikson’un 0-2 yaş için belirlediği temel güvene karşı güvensizlik (kahramanlar soyut bir “insan doğası” kavramına güven ve inanç duyarlar ama genelde somut insana güvenmezler), 2-4 yaş özerkliğe karşı kuşku ve utanç, bu son filmdeki temada olduğu gibi 4-6 yaş için girişimciliğe karşı suçluluk, hemen bütün filmlerde beliren başarıya karşı aşağılık duygusu ve yetersizlik (6-12 yaş) olgusu, ilginç biçimde süper kahramanları kişilik dönemlerindeki temel görevleri yerine getiremediği için çoğu zaman nevroza dönüşecek bir psikolojik rahatsızlıktan mustarip insanlar haline getirmektedir.
Sonsuz Kriz, Sonsuz Bunalım!
Şüphesiz Hollywood senaristleri bu durumun farkındadır ve bu türden eksiklikler içindeki kahramanların toplum için iyicil bir etkisi de vardır. Aslında kahramanlar bu sıkıntıları yaşayan toplumdaki insanlara, kendileriyle özdeşim kuran insanlara, yol gösterme amacı da taşımaktadır. Öte yandan belli bir film anlatısının bir sorun etrafında kurulması, sorunla yüzleşme, mücadele ve onun aşılması gibi bir anlatı akışını gerektirir. Bu yüzden ideal kahramanın tüm kişilik problemlerini aşmış ideal bir insan olması gerektiği savlanamaz. Tersine bu kusurlar onu insancıl yapar. Fakat asıl sorun daha çok filmlerdeki bazı temaların politik yan anlamlar da içermesi (örneğin bu filmde Birleşmiş Milletler denetimine direnci Amerikan Müdahaleciliğinin sınırsızlaştırılması talebi olarak okumak da mümkün) ve nerdeyse kronik bir çıkışsızlık içermesidir. Kahramanın yolculuğu zorunlu bir serüvendir ama kendi bitişini hazırlayacak bir gelişim çizgisi sergiler.
Buna karşın sinemanın kahramanlarının (seyircinin de talebi gözetilerek) hem yetkinleşmesi gerekir, zira yetkinleşme olmazsa anlatı bir sonuca ulaşamaz, hem de bütünüyle yetkinleşmemesi gerekir çünkü yeni bir film ancak bu yetkinsizlik/yetersizlik üzerine kurulabilir. Bu da kahramanların varlıklarını sürdürmek için sürekli bastırma mekanizmalarına ihtiyaç duyduğu, bastırılmış duygu ve düşüncelerin da saplantı biçiminde açığa çıktığı bir çerçeve sunar. En son Demir Adam’da olduğu gibi anne ve babasını öldürenin bunu bilinçsiz yaptığını bilir ama gene de ölümcül saldırı yapmaktan geri kalmaz. Bu yüzden eğer bir “iç savaş” varsa bu savaşın aynı zamanda kişinin kendi öz benliğindeki güçler arasında da olduğunu söyleyebiliriz.
Toparlamak gerekirse Kaptan Amerika: İç Savaş, hem ABD tarihiyle hem de güncel politikayla ilgisini koruyarak, kahramanın kronik rahatsızlığının yolcuğuna davet ediyor. Kahramanlarımız Sisifos’un çağdaş versiyonları gibi taşı dağa taşımak ve onun yuvarlanarak geri inmesini seyretmek zorundalar; ta ki yeniden onu zirveye taşıyacağı “sonsuz savaş” patlak verene kadar.