Yönettiği ikinci uzun metrajlı filmi 6. His (The Sixth Sense – 1999) ile bir sinema fenomeni haline gelen M. Night Shyalaman, bu başyapıtı sonrasında yeni Alfred Hitchcock olarak anılmaya başlandı. 6. His’si başarılı yapansa, olay örgüsünün sağlamlığı ve en önemlisi sahip olduğu sürpriz sondu. Beklenmedik sonu ile izleyicisini ters köşe eden yapım, akıllardan kolay kolay çıkmayacaktı. Bu başarılı çıkışıyla dikkatleri hemen üzerine çekmiş olan genç yönetmenin tahmin edileceği üzere sonraki yapımları da büyük bir merakla beklendi. Eserlerinin senaryosunda da imzası bulunan Shyamalan, senaryo konusunda da yetkin olduğunu ilk eserlerinde ispatlamıştı.
Shyamalan, özellikle son dört eseri ile birlikte büyük bir düşüşün içerisinde. 6. His sonrası sürpriz sonlu eserler (Unbreakable, Signs ve The Village) vermeye devam eden yönetmen; belli ki aynı formülün tutacağını düşündü. Unbreakable (2000), başarılı bir anti süper kahraman yapımı idi. Tekrardan Bruce Willis ile çalışan yönetmen, kendi güçlerinin farkında olmayan bir kişinin hayatını konu alıyordu. Kırılgan bir kemik yapısına sahip ve çizgi roman hayranı olan Elijah (Samuel L. Jackson), kendisinin tam karşıtı yenilmez birini bulma arayışındaydı. Shyamalan’ın sürpriz sonlu bu farklı süper kahraman filmi, gişeden mutlu ayrıldı.
Artık sürpriz sonlu filmlerine alışan izleyici, Signs ve The Village‘a sırf bu sonu görmek için gidecekti. Bir uzaylı istilasını konu edinen The Signs’ta yaşanılan olaylar, ekin tarlasına sahip bir ailenin gözünden aktarılıyordu. Yapım, yaşanılan bu istila sürecini bir metafor olarak ele alıp, temelde Graham‘ın (Mel Gibson) aile ilişkisine ve inanç karmaşıklığına odaklanıyordu. Bir uzaylının ölümüne dogmatik bir bakış açısı getiren sürpriz finali, izleyicilerin yüzünde bir tebessüm bırakmıştı.
The Village, yönetmenin kariyerinde 6. His’ten sonraki en özgün işi diyebiliriz. Gene doğaüstü ve farklı finalli bir yapımdı. Hikayesi, yalan üzerine kurulu ve bu yalan sonucunda kendilerini, teknolojiden, modern dünyanın uzağında, farklı bir zaman diliminde yaşadıklarına inandırılan bir grup insan üzerineydi. Eğer kasabalarını çevreleyen ormanı aşarlarsa, doğaüstü varlıklar onların canlarını alacaktı. Ormanın öte tarafında, modern dünya yer almakta idi. Tahmin edilebileceği gibi, bu gizem sürpriz sonun temelini oluşturmaktaydı. Modern dünyanın problemlerinden kaçan bir grup insanın devletle anlaşıp, binlerce dönümlük bir alanda eski zamanları andıran bir yaşam kurmaları ve burada doğan nesillerin işin gerçek yüzünü bilmiyor oluşu hayli orijinaldi.
The Village sonrasında, Lady In The Water, The Happening, The Last Airbender ve After Earth, maalesef gişede hüsrana uğradı. Will Smith gibi popüler bir ismi arkasına alan bilimkurgu yapımı After Earth, maalesef bardağı taşıran son damla oldu. Smith, eserin yapımcılığını da üstlenmekteydi. Ünlü oyuncunun projeye karşı olan güveni de tamdı. Uzay yolculuğu sırasında geminin arıza yapması sonucu Kitai (Jaden Smith) ve babası Genaral Cypher Raige (Will Smith), Dünya’ya iniş yaparlar. Hayatta kalma öyküsü sunan After Earth, baba ve oğul arasındaki güven ilişkisine odaklanıyor.
Kitai, yaralı babasına yardım etmek için enkaz haline gelen gemiden dışarı çıktığında kendisini vahşi bir doğada bulur. Fakat Kitai, hedefine doğru giderken karşılaştığı her zorluğu aştığında babasının ona karşı olan güvenini daha da çok kazanacağına inanır. Will Smith’in donuk oyunculuğu ve Jaden Smith’in şımarık çocuk tavırları; klişeler üzerine kurulu bir yönetime tuz-biber görevi görmüş. Bu yapım, yönetmenin düşüşe geçen kariyerini daha da dibe çekmekten öteye gidemedi.
Shyalaman’ın kariyerinde yaşadığı büyük düşüş ayrı bir sinema tezi konusu olarak ele alınabilir. Shyalaman, halen iyi bir yönetmen. İlk birkaç filmi sinema öğrencilerine senaryo, dramatik yapı ve çekim tekniği olarak ders olabilecek nitelikte. Ancak üzerine yapışan, gizemli ve sürpriz finalli yapımlardan biraz uzaklaşması gerekiyor. Bir sanatçı, sürekli aynı temalar üzerinde farklı eserler verse bile yaratıcılık anlamında kısırlık yaşayabilir. Çoğu sinema izleyicisi, bir zamanlar yeni Hitchcock ve Spielberg diye tanımlanan Shyalaman’nın halen iyi bir yönetmen olduğuna inanıyor.
6. His’te yakaladığı başarıyı ileride tekrar yakalayamasa bile, nitelikli yapımlarla karşımızda olabileceği sinyalini 2015’te gösterime giren The Visit ile verdi. Eleştirmenler nezdinde olumlu karşılanan bu korku filmi, izleyici tarafından da sevildi. Shayalaman, geçmişte yaşadıklarından ders çıkarıp daha az iddialı; ama nitelikli yapımlarla aramızda olmaya devam eder umarız.