Bilimkurgu, diğer edebi türlere nazaran cinselliği anormalliklerle harmanlamaya daha müsaittir. Robet Bloc, Ray Bradbury ve Theodore Sturgeon, yazdıkları kimi hikayelerinde cinsellik ile şiddet, kan, tiksinti ve ıstırabı iç içe geçirmiştir. Alıştığımız cinselliği zihin ve vücut birlikte uyum içinde kontrol ederken, bilimkurguda zihin ve vücut birlikteliği “tuhaf”olarak görülmüş ve zihnin tüm organizmaya hakim olması tercih edilmiştir.
Diğer yandan bilimkurgu, oldukça farklı cinsel beklentileri olan ütopik kitleler yaratarak içinde yaşadığı toplumun ya da dünyanın cinselliğe yönelik bakış açısını değerlendirir. Bu tarzdaki çoğu eser Joanna Russ gibi feminist yazarlar başta olmak üzere kadınların kaleminden çıkmış ve troilizm (üçlü seks), homoseksüellik, biseksüellik ve hatta paraseksüelliğin tabu olarak görüldüğü kültürlere karşı yerinde tespitler içermiştir. Samuel R. Delany’nin Dhalgren (1975) ve Triton (1976); Thomas M. Disch’in ise 334 (1972) adlı eserleri bu konudaki bazı örneklerdendir.
1970’lerde James Tiptree ve John Varley “alternatif cinsellik” konusuyla dikkatleri üzerlerine çekti. Tiptree birçok çalışmasında cinsel dürtülerdeki sapmaları bir antropolog gözüyle titiz bir şekilde ele aldı. Varley, Titan (1979), Wizard (1980) ve Demon (1984)’dan oluşan Gaean üçlemesinde polimorf erotizmi (uçuk kaçık fantezilerin söz konusu olduğu erotizm türü) masaya yatırdı. Daha yakın bir zamanda, yani 91 yılında Brian Stableford, Sexual Chemistry adlı genetik mühendisliğini ana konu edinen eserinde de cinsel konuları alaycı bir üslupla değerlendirdi.
80’li yıllarda cinsel hayattaki büyük değişiklik bilimkurguya da yansımıştı. Dönemin çoğu eseri doğrudan veya dolaylı olarak AIDS’e inceden dokunduruyordu. Michael Bishop’ın Unicorn Mountain (1988), Ian Watson’ın The Fire Worm (1988) ve HIV taşıyıcısı bir kadının sahte bir penis takarak erkekler tuvaletinde röntgencilik yapmasını konu edinen Judith Moffett’in The Ragged World: A Novel of the Hefn on Earth (1991) eseri akla ilk gelen örnekler arasında sayılabilir.
Bilimkurgu sineması da büyük dönüşüm geçirdi. Örneğin, Labaratuvarda yapay döllenme yardımıyla doğan ve seksomanyak, uç fanteziler hastası Alraune isimli kızın hikayesini anlatan 1928 tarihli Alraune filmi veya ismiyle konusunu özetleyen I Married a Monster from Outer Space (1958), seks yaparak erkekleri öldüren kadınları anlatan Invasion of the Bee Girls (1973), eroin almak için dünyaya gelen uzaylıların orgazm esnasında beyinde ortaya çıkan pheromones isimli yan ürünü keşfettikten sonra eroinden vazgeçmesini konu alan Liquid Sky (1982) adı anılması gereken bazı ilginç yapıtlardandır. Fakat en komplike ve biraz iğrenç olanları The Parasite Murders (1974, diğer isimleri: They Came from Within ve Shivers) başta olmak üzere David Cronenberg’in Rabid (1976), The Brood (1979), Videodrome (1982), The Fly (1986) ve Dead Ringers (1989) filmleridir.
The Parasite Murders filminde Dr. Emil Hobbes, parazitlerle alışılmışın dışında deneyler yapmaktadır. İnsanlık parazitler yardımıyla daha rasyonel olacak ve vücudu ve içgüdüleriyle olan bağını yitirecektir. Ancak parazit, konak canlılarda cinsel başkalaşıma sebep olarak onları cinsel arzusu doymak bilmeyen bireylere dönüştürür. Thomas N Scortia’nın Strange Bedfellows: Sex and Science Fiction (1972), Joseph Elder’in Eros in Orbit (1973) ve Douglas Hill’in The Shape of Sex to Come (1978) seçkileri ilk antoloji örneklerindendir. Cinsellik konulu en güçlü antoloji Ellen Datlow’un düzenlediği Alien Sex’tir. Bu antoloji aynı zamanda çocuk ve hayvan istismarını konu alarak erkekleri cinsel sadistler olarak gösteren, Connie Willis imzalı All My Darling Daughters (Fire Watch, 1985) isimli kısa öyküyü de içerir.
Dilerseniz yazı dizimizi, konu bağlamında öne çıkan 5 bilimkurgu eserine değinerek sonlandıralım.
The Lovers (Philip Jose Farmer, 1952)
Farmer’ın The Lovers isimli kısa hikayesi aslında dönemin en önemli pulp bilimkurgu dergisi Astounding’ten geri çevrilmişti. Ancak ertesi sene “En Çok Umut Vaad Eden Genç Yazar” dalında Hugo ödülünü alınca Farmer birden ünlü oldu. Bunun üzerine Farmer kısa hikayesini romanlaştırdı ve genişletilmiş halini 1961 ve 1979 yıllarında yayınladı.
31. yüzyılda dünyada hüküm süren dini tiranlıktan kaçarken kendini şans eseri Ozagen gezegeninde bulan dilbilimci Hal Yarrow, aslında dünyadan bile daha kötü bir yere düşmüştür.
Venus Plus X (Theodore Sturgeon, 1960)
Sturgeon, abartısız bir bilimkurgu üstadı olarak zihinlere kazınmıştır.
Romanın ana kahramanı Charlie Johns bir sabah Ledom adındaki garip bir yerde uyanır. Oldukça gelişmiş ve huzurlu bir yer olan Ledom, aslında insanlığın evrildiği bir gelecektektir. Gece yoktur, savaş yoktur, birçok hastalığın tedavisi vardır, uyku ihtiyacı hissedilmez, Teknoloji açlığın, aşırı nüfusun, kirliliğin üstesinden gelmiş ve hatta uzay ve zamanın karşısında galip gelmiştir. Ancak, cinsiyet kavramı geçmişte kalmıştır.
Aynı zamanda ilk “hermafrodit”(çift cinsiyetli, erkek ve kadın cinsel organının aynı bedende olması) romandır.
The Female Man (Joanna Russ, 1975)
Tahmin edileceği üzere bir feminist bilimkurgu eseri olan The Female Man, paralel dünyalarda yaşayan 4 kadının hikayesini konu alır. Birbirlerinin dünyalarına geçtiklerinde, kadın olmadan önceki cinsiyet rollerine dair görüşlerinden ürkerler.
Ancak, karşılaşacakları şeyler kadınlar konusundaki fikirlerini yeniden şekillendirecektir.
Season of the Witch (Jean Marie Stine, 1968)
Kıyamet sonrası gelecekte bir kadını öldüren Andre, aşırı düşük nüfus nedeniyle kaldırılan idam cezasından şans eseri paçayı kurtarır. Ancak, Andre ceza olarak kendi beynini öldürdüğü kadına; bedenini de yaşlı bilim insanlarına nakletmek zorundadır.
The World Inside (Robert Silverberg, 1971)
Roman nüfusun 75 milyara ulaştığı 2381 yılı dünyasında geçmektedir. İnsanlık eski usûl yatay yapıları terk etmiş ve bunun yerine 800 katlı ve 800 bin insanın barındığı Urban Monad ismindeki devasa dikey yapılarda yaşamlarını sürdürmektedir. Savaş, açlık, suç ve birçok hastalığın üstesinden gelinmiştir. İnsanlık “Üremek en büyük erdemdir” felsefesiyle olabilecek en büyük hızla çoğalmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak, bilimkurgu her zaman yeni arayışları ve özellikle de insanı yansıtan bir tür olmuştur. Bilimkurgu yazarları; gerçekten sarsıcı edebi ürünler yaratırken evrene dışarıdan cinselliğe de içeriden bakmışlar, okuyucuların gözünde seks kavramını olabilecek en farklı şekilde değiştirmişlerdir.
Hazırlayan: Emre İnanır