Saga, her bilimkurgu-severin hoşlanacağı bir çizgi roman. Ben normalde farklı uzaylı ırklarının olduğu space-opera türündeki eserleri pek sevmem, ama Saga’ya kesinlikle bayıldım. Marmara Çizgi tarafından yakın zamanda dördüncü cildi dilimize kazandırılan eserin çeviri ve editörlüğü, birkaç çeviri hatası hariç gayet başarılı. En baştan uyarmalıyım ki elimizde ağzı bozuk bir çizgi roman var. Anlatıcımız derdini anlatırken küfretmekten kaçınmadığı gibi, eserin kendisi de bolca cinsellik içeriyor.
Hikayemiz pek çok insan-hayvan karışımı uzaylının olduğu bir galakside geçiyor. Tabii galakside bunların dışında birçok farklı uzaylı var. Bu uzaylı ırklarından en önemlileri galaksinin en büyük gezegeni İlktoprak‘ın yerlileri olan kanatlı insanlar ve İlktoprak’ın uydusu Çelenk‘in yerlileri Aycılar. Tek farkları Aycılar’ın kanat yerine boynuzlara sahip olmaları. Buna rağmen iki ırk uzun yıllardır savaştalar. Savaşın ilk çatışmaları İlktoprak ve Çelenk’te yaşanmış olsa da, bu durum her iki tarafa çok sivil kayıp verdirttiği için savaşı tüm galaksiye yaymışlar. Hal böyle olunca, galaksideki diğer ırklar da bir tarafı seçmeye zorlanmış.
Saga, son zamanlarda gördüğüm en yaratıcı ve orijinal çizgi romanları yayınlayan Image Comics‘in başka bir başarısı. Tabii durum böyle olunca insan bir farklılık bekliyor. Saga bu farklılığı pek çok şekilde sağlıyor. Bunların ilki sistem eleştirisi: Saga’nın geçtiği galakside yönetici sınıf, tamamen ekran şekilde kafaları olan robotlardan oluşuyor. Yani başta kraliyet ailesi olmak üzere en ufak bir grubun yöneticisine kadar tüm yöneticiler robot. Çizgi romanda bu robotların cinsel ilişkilerini de göreceğiniz için bazen “Ne okuyorum ben böyle yaa?” düşüncesine kapılabilirsiniz. Ancak çizgi romanda verilmek istenen mesajları anladığınızda ufak çaplı bir aydınlanma yaşayacaksınız.
Saga’nın başka bir farklılığı ise her bölüme yerleştirdiği ufak sürprizleri ve bu sürprizleri ifade ediş şekli. Bu sürprizler hikayenin konusu için çok önemli olduğundan yazının devamı minik minik sürprizbozanlar (spoiler) içerebilir, dikkatli olun.
Hikaye, anlatıcımız Hazel‘in doğumuyla başlıyor. Hazel benim okuduğum ilk üç ciltte bize kendi hikayesinden ziyade annesi ve babasının hikayesini anlatıyor. Hazel’in büyümesine yavaş yavaş şahit oluyoruz. Hazel’in annesi Alana, ilk toprak gezegeninden bir asker; babası Marko ise Çelenk’li. Marko tam bir pasifist. Vicdani ret ile İlktoprak ordusuna teslim oluyor ve böylece Alana ile tanışıyor. Birbirlerine aşık olup gizlice evleniyorlar ve Hazel doğuyor. Hayatlarını kaçak olarak sürdürürlerken, Alana kızının galaksiyi görmesini istediğini söylüyor ve bir uzay aracı bularak galaksiyi gezmeye karar veriyorlar.
Hazel hem annesi gibi kanatları, hem de babası gibi boynuzları olan bir melez. Normalde melezlerin en fazla birkaç gün hayatta kalabilmesine rağmen Hazel’in yaşaması artık barış isteyen anne babası için bir umut oluyor. Tabii hem Çelenk, hem de İlktoprak, kaçaklarımızın peşine düşüyor. Marko’nun eski nişanlısı Gwendolyn‘i de unutmamak lazım. İkinci cildin başında, hikayeye dahil olan Gwendolyn ilk göründüğü andan itibaren benim favori karakterlerim arasına girdi. Gwendolyn’i hikayenin ilerleyen kısımlarında çok daha önemli görevlerde de görüyoruz.
Çizgi romanın Hazel’in doğuşuyla başlaması ve yavaş yavaş büyümesini görmemiz, yazarın hikayeyi uzun süreli olarak planladığının bir göstergesi olabilir. Saga’nın yazarı Brian K. Vaughan‘ı Paper Girls, Y: Son Erkek ve unutulmaz Runaways çizgi romanlarından hatırlayabilirsiniz. Yani Saga’ya sadece yazarına güvenerek bile başlayabilirsiniz (Adam Runaways’i yazmış yahu daha ne yapsın?). Fiona Staples‘ın çizimleri ise hikayenin pek çok şeyi tiye alan yapısıyla tam olarak uyuşmuş.
Saga’da çok beğendiğim bir başka şey ise karakterler. Karakterler sokakta görebileceğimiz doğal karakterler değiller. Hikayede bunun aksine çok orijinal karakterler var. Ancak iyi düşünülmüş ve içleri doldurulmuş karakterler oldukları için hareketleri ve tepkileri çok doğal geliyor. Ayrıca gelişimleri çok başarılı bir şekilde işlendiği için, bir hareketi neden yaptığını anlıyorsunuz. Bu da sizin karakterlerle empati kurmanızı ve hikayenin içine daha çok çekilmenizi sağlıyor. Çizgi romanı sürükleyici kılan en önemli faktörlerden biri de bu zaten.
Sonuç olarak Saga, Kara Bilim ile birlikte bu yıl okuduğum en iyi iki bilimkurgu çizgi romanından biri oldu. Herkesin eğlenerek okuyabileceği bu seriyi tüm bilimkurguseverlere tavsiye ediyorum. Başka çizgi romanlarla görüşene kadar, hoşçakalın…