Mars’ın şık, parlak ve fazlaca Dünya gibi tasvir edildiği bu gelecek, aşırı tanıdık bir gelecek… Macross Plus, Cowboy Bebop, Samurai Champloo, Sakamichi no Apollon, Zankyou no Terror gibi efsanevi yapımlardan tanıdığımız ve hikaye anlatıcılığının merkezine her daim müziği koymasıyla gönüllerimizde taht kuran Shinichirō Watanabe, ilk müzik animesini 2012 bahar döneminde Sakamichi no Apollon ile yapmıştı. O mükemmel caz animesinde yönetmen tamamen müziğe yoğunlaşmış ve daha önceki pek çok yapımında merkezde olan bilimkurguyu es geçmişti. Yönetmenin içinde ukde kalmış olacak ki, 30 Ağustos’ta başlayan ve Netflix Orijinal serileri arasında yerini alan Carole and Tuesday’de müzik ve bilimkurguyu bir araya getirdi.
Anime dizinin kısaca hikayesinden bahsedecek olursak; insanlığın Mars’a taşınmaya başlamasının üzerinden 50 yıl geçmiştir. Alba Şehri metropolünde yarı zamanlı işlerle zar zor geçimini sağlamaya çalışan Carole, bir yandan da müzisyen olmanın hayallerini kurmaktadır ve bunu yaparken de tanımlayamadığı eksiklikler duymaktadır. Herschel Şehri başkentinde zengin bir ailenin kızı olan Tuesday de bir müzisyen olmayı istemektedir, ama politikacı bir annenin çocuğu olduğu için etrafındaki kimse onu anlamaz. Kendini dünyanın en yalnız insanıymış gibi hisseder. Bu iki kız şans eseri karşılaşıp bir araya gelir ve şarkı söylemek, müzik yapmak ister. Birlikte bir şansları olacağına inanan kızlar, yapay zekanın domine ettiği müzik sektöründe büyük bir etki oluşturabilecekler midir?
Yapımın Mars’ta geçtiğini ne gezegenin görüntüsünden ne de sahip olduğu teknolojiden anlayabilmek pek mümkün değil. Hadi gelin şimdi Carole & Tuesday’in bilimkurgu teknolojisinin günümüz gerçeğine ne kadar yakın olduğunu birlikte görelim.
Müzik Yapan Yapay Zekalar
Vox Creative ve Venge’nin ortaklaşa yaptığı ve Autograf grubunu merkezine alan “Future of Music” mini belgesel serisinin ikinci bölümünde müzik yaratmak için yapay zeka kullanımları masaya yatırıldı. Müzikte yapay zeka kullanımının 1990’lara dayandığını bu yapım sayesinde öğrendik (belki birçoğunuz çok daha önceden biliyordu); David Bowie, şarkı sözlerini yazmaya yardımcı olacak, yeni kombinasyonlar halinde yeniden düzenleyecek bir yazılım geliştirilmesi konusunda yardımcı olmuştu. Daha da yakın dönemlere gelecek olursak; YZ’ler mevcut müziklerden enstrümantal parçalar üretmek için tasarlanmaya başlanmıştı bile.
Evet, bu sistemlerin çoğu büyük miktarda veriyi analiz etmeye dayanan bir YZ türü olarak derin bir öğrenme ağı kullanır. Temel olarak, dans hitlerinden disko klasiğine kadar tonlarca kaynak materyali yazılımla besliyorsunuz ve ardından kalıpları çıkarmak için analiz ediyorsunuz; akor, tempo, uzunluk ve notaların birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu seçtiriyorsunuz. İşte bu sürecin sonunda yapay zekanız kendi melodisini yazmaya başlıyor. Bazıları MIDI, bazıları ise ses veriyor.
Carole & Tuesday’de, müzik yapan YZ’ler genellikle bir sanatçı ya da yapımcı ile birlikte şarkı oluşturmak için çalışıyor. Dizideki Tao, vokal performansları da dahil olmak üzere bir şarkının her yönünü oluşturmak için inanılmaz derecede gelişmiş YZ’ler oluşturan çılgın bir müzik yapımcısı olarak karşımıza çıkıyor. Dizinin ilk kısmında (ilk 12 bölüm), Tao’nun programlarının sadece vokal aralığına değil, kullandığı kelimelere ve nasıl davrandığına göre şarkılar yaptığı gösteriliyor. Ayrıca Tao daha önce herhangi bir şarkıcı ile de çalışmış değil; ta ki YZ tarafından yaratılan şarkılarını seslendirmesi ve bir aşamaya getirmesi için Angela ile iş birliği yapana dek. Tao’nun üretmiş olduğu bu YZ yapısı, bugün var olan YZ yapısının çok üstünde.
Tao’nun yarattığı ve Angela’nın seslendirdiği şarkılardan birini buradan dinleyebilirsiniz. Bu da benim beğendiğim diğer performanslardan biri. Size FKA twigs’i anımsatmış da olabilir.
Akıllı Valizler
Seride gördüğümüz (ve çok istediğimiz) geleceğin ilk gadget parçalarından biri Tuesday’ın akıllı valizi! Kullanıcısı nereye giderse gitsin onu takip eden, kendi başına devinen, merdiven gibi zorluklarla karşılaştığında küçük robotik ayaklarını devreye sokan o valiz! Çalındığında açılmayacak ya da parçalanmayacak donanımlara sahip bu akıl küpü, enfes bir izleme sistemine sahip olmalı ki Tuesday’i birkaç bölüm sonra yeniden yakalıyor.
Birkaç yıl önce bu valize benzer valizler piyasada göründü, ancak bazı hava yolları çıkarılabilir bataryaları olmayan akıllı bagajları yasaklamaya ve bazen de yeni kurala uyan akıllı bagajların uçaklara yüklenmesini engellemeye başladı. Bu sebeplerle bu tarz girişimler maalesef kendisine gelecek bulamadı. Bu yapımdaki akıllı valizin fütüristik tek yanı merdivenlerde aktif olan robotik bacakları!
Tek Tekerlekli Elektronik Kaykay
Carole’nin Alba City’de tercih ettiği ulaşım şekli elektrikli bir tekerlekli kaykay. Son birkaç yılda tek tekerlekli elektrikli kişisel taşıma cihazları yapılmış olsa da; Carole’nin kullandığı Onewheel’in Pint’ine en yakın model. Pint’in aksine kurgusal versiyonun tekerleği için hubless bir motor tasarımı çizilmiş ve kullanılmadığında kolay taşıma için katlanabiliyor.
Ayrıca Carole’nin tek elle taşıyabilmesi ve yere bırakılırken oldukça belirgin bir hava boşluğu yaratabilmesi nedeniyle inanılmaz derecede hafif olduğunu hissettiriyor.
Robotik Evcil Hayvanlar
YZ, işlevsellik ve duyarlılık seviyelerinde büyük ölçüde değişkenlik gösteren her türlü akıllı robot ve yazılımı içeren bir battaniye gibi duruyor yapımda. Carole’nin baykuşu bir evcil hayvandır ama bunun yanı sıra alarm, hesaplama yapma gibi basit fonksiyonlara ve bazı tümdengelimli akıl yürütme, problem çözme yeteneklerine de sahip görünüyor. Ayrıca müzik yarışmasında jüri olan bir robotik köpek de karşımıza çıkıyor. Köpeğin kendine özgü bir kişiliği var ve bir müzik yarışmasında insani yönleri ele alan şakalar da yapıyor.
Anime kurgusu dışındaki gerçek robotik evcil hayvanlar –en azından hareket ve işlevsellik açısından- daha az karmaşıktır; pek çoğu garip görünüşlü ve yeni yürümeye başlayan robot Lovot veya Jibo gibidir. Carole’nin baykuşundan daha az hayvana benzemekteler. Yarışmada jüri olan köpeğin tasarım ilham kaynağı ise Sony’nin Aibo’su olabilir. Aibo, ses komutlarına ve okşamaya yanıt veren sensörlerle kaplı, $1,800 değerinde robotik bir köpek. İnsanları tanımak için burnundaki kamerayı kullanıyor ve evde neler olup bittiği hakkında güvenlik güncellemeleri gönderebiliyor. Fakat tüm bunlara rağmen yavaş hareket eden, tökezlemesi kaçınılmaz bir yavru köpek.
Holografik Konser Efektleri
Carole & Tuesday’in ilk parçasında (12 bölümlük 2 parçadan oluşuyor) büyük ölçekli profesyonel konserler, müzikal değeri öne çıkan gösteriler gerçekliğin standardına epey yakın görünüyor; ta ki bir festivalde karşımıza Crystal çıkana kadar. Beyonce’nin Billborad Ödül Töreni’ndeki (2011) performansının daha az efor isteyen ama görselliği daha yüksek sunumu gibi Crystal’in holografik gösterisi. Konserlerdeki çoğu modern holografik illüzyon, eski bir illüzyonist tekniğini –Pepper’s Ghost– kullanıyor.
Crystal’in holografik etkisine eşdeğer en yakın örnek yine Future of Music serisinin 2. sezonunda yer alan Holosphere. Teknik olarak bir hologram olmasa da, Crystal’in kuşları ile benzer yanıltıcı bir etki yaratabilecek gibi görünüyor. O performansı izlemek isteyenler için videoyu şuraya bırakıyoruz.
Dokunmatik Ekranlı Masalar ve Robotik Gıda Hazırlığı
Alba City’deki restoran ve barlar dokunmatik ekran masa ve barları ile donatılmış. Bu sayede masalar müşterilerin kullanabileceği ve sipariş verebileceği bir araca dönüşmüş. Dizide yiyecek ve içecek siparişi ile hazırlığın çoğu otomatik hale getirilirken, daha fazla insan deneyimi için garsonlar ve barmenler hala görevde. Robotik gıda hazırlık konusunda Verge, San Francisco’nun otomatik burger restoranı Creator hakkında şöyle yazmıştı:
“Eskiden Momentum Machines olarak bilinen Creator; teknoloji endüstrisinin yazılımı, robotiği ve yapay zeka becerilerinin en iyilerini en üst düzey mutfak uzmanlığıyla birleştiren, yükselen yeni bir otomatik restoran türüdür. Amaç; restoran deneyiminin daha iyi, daha hızlı yapılabilmesi ve daha ekonomik yapılabilmesi için kısmı otomatikleşmeye geçmekti ve Creator bu hedefini ülkenin belirli yerlerinde farklı tip otomatik gıda hazırlığı sunan restoran zincirleri açarak gerçekleştirmiş durumda.”
Dizide gıdanın robotik şekilde hazırlanmasından çok sergilenen ekran teknolojisi daha kurgusal duruyor. Microsoft, Surface adında geniş bir masa ekranı oluşturmakla ilgilendi, ancak bu fikirden vazgeçerek ürünün adını tablet ve dizüstü bilgisayarlara vermekle yetindi. Daha sonra 2016’da bir Fransız şirketi su geçirmez 42 inç dokunmatik ekranlı 5.600 dolarlık bir sehpa yarattı, sanki dizidekinin atası olmuş gibi varsayabiliriz elbette ama yine de kurgusal versiyonun çok daha organik ve işlevsel olduğu yadsınamaz.
24 bölümlük yapımın ilk 12 bölümünü izledikten sonra -Netflix’te sadece ilk yarı mevcut, diğer platformlarda da anime yapım yayın hayatına devam ettiğinden henüz 22 bölüm yüklü- serinin mevcut trendleri takip ederek bir kurgusal dünya yarattığını söylemek yanıltıcı olmaz. Watanabe’nin esas anlatmak istediği, insanların müzik yapımından asla kopmamaları. Bu fikri insanlara aşılayabilmek için de geleceği ancak bugünü referans alarak anlatabileceğini ve böylece izleyiciyi kolaylıkla içine çekebileceğini ve bu teknolojik gelişme ile bahsettiği geleceğin çok da uzak olmadığını vurgulamak istiyordu.
Bu misyon tamam da, “genel olarak Carole & Tuesday’i beğendiğin mi?” diye soranlarınız olursa cevabım koca bir “MEH” olurdu. Çünkü Watanabe’nin hemen her yapımını severek takip eden ben -üstelik müzik animelerine de hastayımdır- bir türlü bu yapımla empati kuramadım, sempati de besleyemedim. “Sıklıkla tekrarlanan sekanslar da prodüksiyon bütçeleri kısıtlı mıydı, yoksa Watanabe bu yapıma o kadar da asılmak istemedi mi?” sorularını beraberinde getirdi kafamda. Fakat yapım, bilimkurgu öğelerini görmek isteyen pek çok izleyici tatmin edebilir seviyede, onu da not olarak düşmemde fayda var.