Lovecraft Evreninde Karanlık Bir Ruh: Dr. Herbert West

Korku edebiyatı denince Howard Phillips Lovecraft akla gelecek isimlerin başında yer alır kuşkusuz. Bir mit yaratıcısı olan bu büyük yazar, her ne kadar yaşadığı dönemde hak ettiği saygıyı tam olarak görememiş olsa da, kendisinden sonra gelen korku kalemşorlarını derinden etkilemiş, kozmik dehşeti anlattığı öyküleriyle korku edebiyatı tutkunlarını büyüsü altına almayı başarmıştır. Dehşeti kelimelere yükleyip, onları bir araya getirerek ürkünç sahneler yaratmakta Lovecraft’ın üstüne yoktur. Yarattığı mitin (Cthulhu Mitosu) peşinden giden, öykülerinde bahsettiği uydurma bir kitabın (Necronomicon) izini süren fanatiklerin olduğunu düşününce büyülenmemek elde değildir.

Ama bu yazının konusu, dünyayı ele geçirmek için sabırla bekleyen karanlık güçler ya da bu güçlere tapınma gafletine düşmüş talihsiz insanlar değil. Bu yazı, Lovecraft’ın yarattığı, edebiyat dünyasının görüp görebileceği en karanlık ruhlu doktorlardan biri hakkında. Onun adı Dr. Herbert West.

Dr. Herbert West, Lovecraft’ın yarattığı en kötücül karakterlerden birisidir. Saplantılı bir bilim adamıdır West. Yaşadığı sürece tek bir hedefin peşinden koşar: Ölüleri nefes alanların arasına döndürebilmek. Bu yönüyle, ilk bakışta akla Mary Shelley’nin Dr. Frankenstein karakterini getirebilir. Oysa bu iki meslektaşın arasında büyük farklar olduğu ortadadır. West karanlık bir ruha sahiptir. Frankenstein’ın aksine bilimin değil, ruhu gibi karanlık işlerin peşindedir. Amacına kör bir tutkuyla bağlı olan West, ilerlediği yolda hiçbir ahlaki ölçüte sadık kalmaz. Amacına ulaşmak için her yolu mubah görür. Bakın West’in en iyi arkadaşı ondan nasıl bahsediyor. En yakınınız sizden böyle bahsediyorsa varın gerisini siz düşünün.

Üniversiteden ve okul sonrası yaşamdan arkadaşım olan Herbert West’ten ne zaman söz edecek olsam dehşetle titrerim. Duyduğum korku, sadece, bu yakınlarda uğursuz bir şekilde ortadan kaybolmasından değil, tüm yaşamını adadığı çalışmalarının niteliğinden de kaynaklanırdı; bu duyguyu, ilk defa, on yedi yılı aşkın bir süre önce Arkham’da Miskatonic Üniversitesi Tıp Fakültesi üçüncü sınıfa devam ettiğimiz yıl en yoğun şekilde yaşamıştım. Onunlayken, deneylerinin uyandırdığı merak ve bu deneylerin şeytanca niteliği beni fena halde büyülüyordu ve onun en yakın arkadaşıydım. Onun ortadan kaybolduğu ve büyünün bozulduğu bugün, her zamankinden fazla korkuyorum. Anılar ve olasılıklar her zaman gerçeklerden daha korkunçtur.

West, fakültedeyken sıradan bir tıp öğrencisi olmanın ötesindedir. Daha o zamanlar kötü bir üne sahip olan West’in görüşleri, hocalar ve öğrenciler tarafından alayla karşılanmaktadır. Herbert West öldürdüğü kedi, köpek, tavşan ve maymun gibi hayvanları, çeşitli canlandırıcı çözeltilerle yeniden hayata döndürmeye çalışır. Birçok ölü hayvanda canlanma belirtileri elde etmeyi de başarır. Ancak daha ileri düzeyde yapılacak detaylı çalışmalar için hayvan denekler yeterli değildir. İnsan deneklere ihtiyacı vardır. İşte bu noktada üniversite yetkilileri olaya el koyar. Sapkın olarak görülen deneyleri bizzat Tıp Fakültesi Dekanı Dr. Allan Halsey tarafından yasaklanır.

unnamed

Sizin de tahmin edeceğiniz gibi Herbert West’in hayatını adadığı deneylerden vazgeçmeye hiç niyeti yoktur. Böylece West, kendisini ileride hiç de hoş bir şekilde anmayacak olan dostuyla birlikte karanlık işlerine kaldığı yerden devam eder. İkili, gözlerden uzak bir çiftliğin zemin katında bir laboratuvar kurar. Yoksullar mezarlığını gözlerine kestirmiş, mezar hırsızları gibi ölüm ilanlarını takip etmeye başlamışlardır. Ve sonunda şans yüzlerine güler. En sonunda West’in hep özlemini çektiği şeye sahiptirler. İnsanlar için en ince hesaplar ve teorilerle hazırlanmış karışımın denenebileceği, gerçekten ölü ve ideal tipte bir insana.

Ancak başlangıçta başarısız olmuş gibi görünen çabaları, tüyler ürpertici bir neticeyle sonuçlanınca, korkudan çılgına dönecek ve arkalarına bile bakmadan kaçacaklardır.

Korkunç olay ansızın ve hiç beklenmedik şekilde meydana geldi. Ben bir deney tüpünden diğerine bir şey boşaltır, West havagazı bulunmayan bu odada Bunsen bekin yerini tutan alkollü lamba üzerinde bir şeylerle uğraşırken, biraz önce ayrıldığımız zifiri karanlık odadan, bugüne kadar kulağımıza çalınan en müthiş, en delice haykırışların koptuğunu duyduk. Cehennem yarılıp da, cehennemlik kulların ıstırabı dışarıya dökülseydi, bundan daha tarifsiz bir ses duyulamazdı; çünkü bu seste olağanüstü bir dehşet, doğaüstü bir umutsuzluk vardı. Bu bir insan olamazdı. -İnsandan böyle bir ses çıkmaz.- West de ben de elimizdeki işi ve yaptığımız keşfi bir yana bıraktık, deney tüplerini lambaları, imbikleri devirerek yaralı bir hayvan gibi en yakın pencereye doğru koşup kendimizi yıldızlı gecenin karanlığına kırlara attık.

Bu olay West’in kalan ömrünü omzu üzerinden ardına bakarak ve gölgelerden kaçınarak geçirmesine neden olsa da çalışmalarını sonlandırmasına yetmez. West’in eleştirilen ve yasaklanan deneyleri Birinci Dünya Savaşı’nda görev almasıyla birlikte enikonu yozlaşır ve sapkınlığa doğru hızla yol almaya başlar.

Yazının başında söz edildiği gibi Doktor West ile Doktor Frankenstein arasında bariz farklar vardır. Giovanni Scognamillo’nun belirttiği gibi Mary Shelley’in romanındaki Viktor Frankenstein, Tanrı’ya açıkça meydan okur ve mezarlıklardan topladığı ceset parçalarını bir araya getirip yapay bir insan yaratmaya kalkışır. Bunu başarır da. (Frankenstein bir bakıma ilk organ nakillerini de gerçekleştirir.) Frankenstein’ın canavarı, görünüşü ile dehşet saçmasına rağmen, beyni normal bir şekilde çalışan, gerçek bir insan gibi düşünebilen, duyguları ve gereksinimleri olan (yapay) bir canlıdır. İşte bu tezat, okurda bir acıma duygusu uyandırır. Ne de olsa ilk bakışta canavar(!) olarak görülen bu yapay insanın, aslında bizden pek de bir farkı yoktur. Dehşet ile hüznü, sevgi ile nefreti bir arada barındıran bu varlığın istediği tek şey sevilmek ve yalnız kalmamaktır.

re-animator-w1280

Oysa Lovecraft’ın karanlık evreninde kendisine dehşetli bir yer bulan Doktor Herbert West’in hayat(!) verdiği bedenler, insanı dehşete düşürmekten başkasını yapmazlar. Onlar saf bir nefret ve dehşetten oluşmaktadırlar. Ruhları da dış görünüşleri kadar karanlıktır. Ölümün kollarından alınmanın acısını yaşayan bu varlıkları, yeniden insan olarak adlandırmak imkânsızdır. Üstelik West, bu en karanlık kâbuslardan çıkıp gelen yaratıklarla da yetinmeye niyetli değildir. Sınırları zorlamanın ve daha hastalıklı şeyler yaratmanın peşine düşen West bir kez daha Dr. Frankenstein’dan ayrılır. Hayatı uzatma konusunda duyduğu bilimsel şevk, zamanla yerini cadılara has hastalıklı bir meraka ve mezarlıklardan hoşlanma eğilimine bırakır. Böylece ölü bedenleri diriltme çabalarının ardından bu kez de ceset parçalarına hayat verme çalışmalarına girişir. Elbette bu çalışmaları gerçekleştirebilmek için çok sayıda taze cesede ihtiyaç duymaktadır. İşte West, Birinci Dünya Savaşı’na bu yüzden katılır. Amacı, yaşayanlara yardım edip onların hayata tutunmalarını sağlamak değil, habis deneylerinde kobay olarak kullanabileceği teze cesetlere yakın olabilmektir. Bu amacına ulaşır da. Zaman zaman başarılı ameliyatlar gerçekleştirse de, bilimle uyuşmayan ve insanlığa bir fayda sağlamayan tuhaf deneyler onun için hep ilk planda yer alır.

Ama unutmayın ki insanoğlu, bu denli karanlığa gömülüp sağlam kalamayacak kadar narin bir canlıdır. Dostunun zayıf, sarışın, mavi gözlü, gözlüklü ve buz gibi soğuk entelektüel bir makine olarak tanımladığı West’in bile bir sınırı vardır. Deliliğin ve adsız dehşetlerin gezindiği soğuk dehlizlere inip dolaşmaya başlarsanız kaybolmayı göze almışsınız demektir. Hele de West kadar derinlere inmeye cesaret etmişseniz. İşte o zaman Azrail ile karşılaşmanız ve ölümün kokusunu almanız kaçınılmaz olacaktır.

Eski mezar duvarının üzerindeki sıvanın dökülmekte olduğunu ilk West fark etti. Kaçmaya davrandım, ama West beni durdurdu. Sonra küçük, kara bir delik gördüm; insanın kanını donduran buz gibi esintiyi hissettim ve çürümüş toprağın derinliklerinden gelen ölüm kokusunu aldım.

Lovecraft’ın karanlık bir bilim insanını konu edindiği otuz küsur sayfalık Herbert West – Diriltici adlı öyküsü, her ne kadar bilimsel uğraşlardan, deney tüplerinden, laboratuvarlardan bahsetse de öncü bir bilim kurgu eseri olan (aynı zamanda bilimsel bir korku romanı olarak da tanımlanabilecek) Frankenstein’in aksine bilim kurgunun değil, korku edebiyatının bahçesinde dolanmaktadır. Bu yüzden öyküyü korku edebiyatına dâhil etmek daha doğru olacaktır.

Herbert West – Diriltici adlı bu lanetli öykü, sinemaya da uyarlanmış ve korku sinemasının tanıdık isimlerinden biri olan Amerikalı aktör Jeffrey Combs, Lovecraft uyarlamaları denince akla ilk gelen isim olan Stuart Gordon’ın yönettiği Re-Animator’da (1985) ölümü yenmeyi takıntı haline getirmiş hastalıklı Doktor Herbert West’e dönüşmüştür. Maalesef bu uyarlama, yazarın yarattığı tekinsiz atmosferi yansıtmaktan uzak bir korku-komedi filmi olmaktan öteye gidemez. Film yine de belli bir başarı yakalamış olacak ki, Jeffrey Combs, Bride of Re-Animator (1990) ve Beyond Re-Animator (2003) adlı devam filmlerinde de çılgın doktorumuzu canlandırmayı sürdürüp ölüleri ayağa kaldırmaya devam eder.

Yararlanılan Kaynaklar:

  • Giovanni Scognamillo -Dehşetin Kapıları (Mitos Yayınları)
  • Giovanni Scognamillo – Korkunun Sanatları (İnkılap Kitabevi)
  • H. P. Lovecraft – Toplu Eserleri 2 (Dost Kitabevi, çev. Hasan Fehmi Nemli)

Yazar: Kadri Kerem Karanfil

Bu hesap, artık hayatta olmayan bir yazara aittir. (1980-2021)Bilimkurgu Kulübü emektarı. Yalnız bilimkurguyla değil, korku ve çocuk edebiyatıyla da ilgili. Stephen King'in sadık okuyucusu. Ray Bradbury'nin büyük hayranı. 80'lere ait korku filmlerinin tutkunu.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu sitcom

Bilimkurgu Temalı 10 Sitcom

Sitcom (situation comedy), Türkçeye “durum komedisi” olarak çevrilen bir televizyon ve radyo programı formatıdır. Günlük …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin