İletişim tarih boyunca önemli bir kavram oldu. Hatta bilincimizin ve farkındalığımızın oluşumunda dilin hayati rol üstlendiğini savunan dilbilim teorileri bile var. İletişimin önemi o kadar büyük ki, yeri geldiğinde bir sözcükle dahi savaşlar önlenebilir, yanlış anlamalar giderilebilir, tarih yeni baştan yazılabilir. Diplomasi dediğimiz şeyi boşuna var etmedik sonuçta. Bugün dünya üzerinde 5000’e yakın farklı dil konuşulduğu tahmin ediliyor. Elbette bir insanın tüm bu dilleri öğrenmesi mümkün değil. O yüzden dil engelini aşmak adına asırlardır tercümanlara bel bağlamış durumdayız.
Dünya üzerinde bile iletişim kurmak bu kadar zorken, bir de dünya dışı canlılarla anlaşabilmenin güçlüğünü varın siz düşünün artık. Hâliyle çeşitli bilimkurgu yapımlarında söz konusu engeli aşmak için geliştirilmiş türlü türlü yöntemle karşılaşıyoruz. Gelin bu çeviri yöntemlerinden popüler 5 tanesine bir göz atalım ve altlarında yatan mantığı anlamaya çalışalım.
TARDIS Çeviri Devresi
Televizyon dünyasının en köklü bilimkurgu dizilerinden olan Doctor Who, her bölümde bizleri zaman ve mekânda keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukları mümkün kılan şeyse herkesin bildiği gibi TARDIS adlı o harikulade araç. Polis kulübesi gibi görünmesi sizi yanıltmasın, emin olun içi dışından büyük ve yeteneklerinin haddi hesabı yok. Doktor’u ve yol arkadaşlarını sadece uzay-zamanda yolculuklara çıkarmıyor, aynı zamanda onlara çeviri desteği de sunuyor.
Eğer TARDIS’in telepatik alanı içindeyseniz, her türlü konuşmayı kendi dilinizde duyabilir ve yanıtlayabilirsiniz. Üstelik TARDIS’in çeviri hizmeti yalnızca anlık konuşmaları değil, yazılı metinleri de kapsıyor. Dizide teknolojinin nasıl çalıştığına dair ayrıntılı bilgi verilmiyor ve altında yatan gizem TARDIS’in telepatik yeteneğiyle açıklanıyor. Hatta bir bölümde Doktor’un yol arkadaşlarından Donna Noble, TARDIS telepatik alanı içindeyken karşıdaki kişinin kendi dilinde konuşulduğunda neler olacağını merak edip denemiş ve TARDIS’in bu tip bir durumda çeviri yapmadığını fark etmişti.
Babil Balığı
Douglas Adams’ın Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı ölümsüz serisinde karşımıza çıkan Babil Balığı, muhtemelen bilimkurgu âlemindeki en tuhaf şeylerden biri. Aslında bir cihaz değil, sadece bu şekilde evrimleşmiş bir yaratık. Çevredeki beyin dalgası enerjisini emen Babil Balığı, emdiği bu dalgaları taşıyıcısının beynindeki konuşma merkezine iletmesiyle ünlüdür ve kulağa sokularak kullanılır.
Eğer kulağınıza bir Babil Balığı soktuysanız, herhangi bir dilde söylenenleri anında anlayabilirsiniz. Çünkü Babil Balığı konuşulan dil üzerinden değil, doğrudan beyin dalgaları aracılığıyla çeviri yapar ve kişilerin beyin dalgalarını birbirine dönüştürerek aktarır. Sarı, küçük, sümüksü bir canlıdır ve otostopçuların yanlarında bulundurması hayati derecede önemlidir.
Evrensel Tercüman
İleride giyilebilir ya da kulağa takılabilir çeviri cihazları kullanabileceğimizi ve binlerce farklı dilde karmaşık sohbetlere katılabileceğimizi öngörmek zor değil. Tabii iş dünya dışı zeki canlılarla iletişime geldiğinde duvara toslayabiliriz. Bize dünyada kullandığımız çeviri programlarından çok daha fazlası gerekecek. Tıpkı Star Trek’teki Evrensel Tercüman gibi.
Eğer Atılgan’daysanız ve evrensel tercümanınız yanınızda değilse işiniz yaş demektir. Öyle ya, yabancı bir uygarlıkla karşılaştığınızda birbirinize melül melül bakmaktan başka çareniz kalmaz. Evrensel Tercüman sağ olsun, Star Trek’te iletişim büyük bir sorun olmaktan çıkıyor. Şey, en azından çoğu zaman! Kim bilir, Google Translate ve benzeri teknolojilerin tohumları belki de ta o günlerde ekilmiştir.
Android Çevirmenler
Belki de size lazım olan şey binlerce dilde çeviri yapabilecek ve her türlü diplomatik temasta yanınızda olabilecek insansı bir robottur. Eğer aklınıza gelen ilk örnek C-3PO olduysa tebrikler, işin mantığını çoktan kavradınız demektir. Star Wars serisinde kendisini “insan ve robot ilişkileri uzmanı” olarak tanımlayan bu sevimli robot, hem iyi bir arkadaş hem de işinin ehli bir çevirmen. Mevzu iletişim ve diplomasi olduğunda pek çok Jedi’yı çetrefilli durumlardan kurtarmışlığı vardır.
Düşünülecek olursa, yol yordam bilen, diplomatik nezaketten anlayan çevirmen bir yoldaşınızın olması her açıdan faydalı görünüyor.
Çevirmen Mikroplar
1999 yılında yayın hayatına başlayan Farscape, kendi geliştirdiği seyahat yöntemini test etmeye çalışan astronot John Crichton’ın eğlenceli ve bir o kadar da tuhaf öyküsünü anlatıyor. Test sırasında yanlışlıkla oluşan bir solucan deliğine düşen kahramanımız, kendisini bambaşka bir galakside ve her biri birbirinden çılgın uzaylıların arasında buluyor. Tabii böylesi bir curcunanın içine düştüğünüzde isteyeceğiniz ilk şey derdinizi anlatabilmektir. Neyse ki John Crichton bu konuda epey şanslı. Çünkü gittiği yerde Çevirmen Mikroplar var.
Babil Balığı’nın mikroskobik boyuttaki benzeşi olarak tanımlayabileceğimiz bu canlılar, bir kez vücuda şırınga edildiklerinde soluğu doğrudan beyinde alıyor ve deyim yerindeyse beyni kolonize ediyor. Bu andan itibaren Çevirmen Mikroplar ile enjekte edildikleri kişi arasında simbiyotik bir ilişki başlıyor. Onlar sizin vücudunuzdan beslenirken siz de onların çeviri hizmetinden faydalanıyorsunuz. Tek eksikleri ise deyimleri birebir çevirme huyları. Hâliyle bu durum, kimi zaman karakterlerin kafa karışıklığı yaşamasına yol açabiliyor. Eh, o kadar kusur kadı kızında da olur. (Kadı kızı mı?)