Geçtiğimiz günlerde Dune filminin resmi Twitter hesabı, “Dune‘u tek cümle ile açıklayın,” diye bir tweet attı. Filmin gösterim günü yaklaşırken gelen cevaplar oldukça etkileyiciydi. Hayranlar, Frank Herbert’ın 1965’te yayımlanan ve uzak gelecekteki gezegenler arası bir aristokrasiyi anlatan efsane romanı için açıklayıcı özetler sundu. Bazıları, “bir hanedanlığın macerası” gibi oldukça genel şeylerdi. Diğerleri ise ince bir ‘geek’ hassasiyetiyle yazılmıştı. Ancak ortak nokta oldukça açıktı: Dune, bilimkurgu dünyasının en çok anılan ve sevilen eserlerinden biri. Buna rağmen eseri bilmeyenler için içine girmek de bir o kadar zor. Bundan dolayı 165 milyon dolarlık Villeneuve filmi fazlasıyla önem arz ediyor. Timothée Chalamet, filmin başkahramanı Paul Atreides’i oynuyor. Kendisi hanedanın genç varisi ve yönetmesi için yeni bir gezegen verildiğinde evini bırakıp oraya taşınıyor. İleride de Mesihvari bir kurtarıcıya dönüşüyor. Rebecca Ferguson, Oscar Isaac, Josh Brolin, Javier Bardem, Jason Momoa, Stellan Skarsgard, Charlotte Rampling ve Zendaya gibi oyuncuları barındıran film, önümüzdeki günlerde Venice Film Festivali’nde gösterime girecek.
Film yapımcıları uzun süredir Dune’u beyaz perdeye taşımanın yollarını arıyordu. Herbert’ın bu aksiyon dolu felsefi eseri, Star Wars’a karşı daha olgun bir cevap niteliği de taşıyordu. Bilindiği gibi Star Wars, Dune’dan büyük oranda esinlenmişti ve hatta Herbert, Star Wars’u, “Beyaz perde için çizgi roman,” diye aşağılamıştı. Ama yapımcıları, Dune uyarlaması yapmaya heveslendiren detaylar aynı zamanda büyük sorunlar da yaratmıştı. Eser bir hayli emperyalizm, din, iktidar, ekoloji ve Yüzüklerin Efendisi tadında dünya inşası elementi içermekteydi. Ve tabii bu olgular, bir film uyarlaması çekmeyi iyice zorlaştırıyordu. Öyle ya, David Lynch in 1984 yılında çektiği film büyük hayal kırıklığı yaratmış, gişede çakılmış ve yönetmenin kendisi tarafından bile başarısız olarak ilan edilmişti. Öte yandan Lynch’in uyarlaması ilk girişim de değildi. Daha öncesinde kült yönetmen Alejandro Jodorowsky de filmi çekmek istemiş, milyonlarca dolar harcadıktan sonra da projeyi rafa kaldırmak zorunda kalmıştı. Bu başarısız girişim, 2013 yılında “Jodorowsky’s Dune” adlı bir belgesele de konu edilmişti.
Daha Quebec’te yaşayan bir delikanlıyken kitaptan etkilenen Villeneuve, Dune’un başarısız film geçmişini biliyordu, fakat bu onu korkutmadı, aksine projenin ciddiyetini daha iyi anlamasına yol açtı. Villeneuve, “Bana kalırsa en büyük zorluk, kitapları okumuş olanlar kadar okumamış olanları da memnun edebilmek,” diyor ve ekliyor: “Ama hayranların kitapla ilgili tüm unsurları; şiiri ve sevdikleri atmosferi bulması daha önemli.” Yönetmenin son iki filmi, “Arrival” ve “Blade Runner 2049” oldukça başarılı çalışmalardı, ancak iki film olarak ekrana gelecek olan Dune tamamen farklı kulvarda bir kumar. Villeneuve, romanların başarılı bir şekilde senaryolaştırılması için Forrest Gump, Munich, A Star Is Born gibi filmlerden tanıdığımız Eric Roth‘un yanı sıra Prometheus ve Doctor Strange‘in senaristlerinden Jon Spaihts ile birlikte çalıştı.
Usta yönetmen Jodorowsky, film için toplamda 10-14 saatlik bir sürenin yeteceğini öngörmüştü. Hazırlanan senaryo, Herbert’ın tanımlamasına göre ‘telefon rehberi’ büyüklüğündeydi. Lynch ise tüm kurguyu tek bir filme sığdırmaya çalışarak büyük bir başarısızlığa mahkum oldu. Sci-Fi Channel’da yayımlanan Dune ise toplamda dört buçuk saat uzunluğundaydı. Villeneuve daha en baştan, en az iki film çekmesine izin verilirse projeye dahil olacağını belirtmişti. Legendary Entertainment, büyük bir franchaise yaratma fırsatı olarak görüp bu isteği kabul etmişti. “Bunun için ekstra çaba göstermeme gerek kalmadı,” diyor Villeneuve. “Onlara hikayenin kompleks olduğunu ve bu sebeple iki bölümde anlatmanın daha uygun düşeceğini söyledim. Onlar da kabul etti.” Bu durumdaki asıl zorluk, tek bir filmin organik ve anlatısal olarak tatmin edici hissettirecek şekilde nasıl iki bölüme ayrılacağını bulmaktı. Roth, “Hikayenin bölünmüş anlatımı, ilk filmin bizi nereye kadar götürmesi gerektiğini bilmemizi sağlıyor,” diyor. “Filmin en harika yanı, önünüzde daha da zengin başka bir yolculuk olduğunu hissettirmesi.”
Dune evreninin kendine özgü kuralları var, bu durum bazen kafaların karışmasına yol açabiliyor. Arrakis gezegeni, larvalarınca Bahar üretilen büyük dev solucanlarının yaşadığı tek yer. Bahar insan ömrünü uzatıyor, kullanıcısına süper insan özellikleri katıyor ve yıldızlararası yolculukları kolaylaştırıyor. Tarihi oldukça eski, sadece kadınlardan oluşan Bene Gesserit adlı bir lonca, insanlığı daha üst düzey bir bilinç seviyesine ulaştırmak için uzun süreçli bir öjeni programı uyguluyor. Bu projenin sonucunda elde etmeye çalıştıkları Kwisatz Haderach unvanlı insan ise büyük ihtimalle Paul olacak.
Spaihts açıklamasında, “Frank Herbert, fütüristik dünyasında benzersiz derecede zengin bir kültür yarattı,” diyor. “Derin mistisizm, karmaşık politikalar, içinden farklı düşünce nehirleri akan vahşi bir evren… Kaynak materyali almak ve felsefi çalılıkların arasında dolaşan beyinsel bir proje yapmak çok öğreticiydi.” Villeneuve’e göre izleyiciyi bu karmaşık evrene hazırlamak oldukça zor bir iş. “Hikaye, ana hatları ile basit bir hikaye ama geçtiği evren çok zengin ve kompleks. En büyük zorluk, detay bombardımanına tutmadan seyirciye zengin bir sunum zevki verebilmek.” Villeneuve, bu dengeyi tutturmanın kolay olmadığını itiraf ediyor.
Villeneuve, Herbert’ın hikayesini temellendirmeye ve yeni tanışacaklar için anlaşılır kılmaya çalışırken bile, genç yaşta kendi hayal gücünü ateşleyen daha açıklanamaz nitelikleri kaybetmek istemediğini de belirtiyor. “Bilinmezliği seviyorum,” diyor Villeneuve. “Vertigo hissini seviyorum, yarı aralık bir kapının arkasından gözetleme duygusu benim için olmazsa olmazlardan. Bu tanım için Fransızcada bir kelime var: “Envoutant”. Bilinmezlik karşısındaki şaşkınlık anlamına geliyor. Benim için her şeyi açık açık anlatmamak çok önemliydi.” Bilimkurgu genelde erkeğe odaklanır ama Dune hikayesi sayesinde Villeneuve, Bene Gesserit loncasına bağlı olan Lady Jessica (Ferguson) gibi güçlü kadın karakterleri de beyaz perdeye taşıma fırsatı buldu.
“Sürecin en başında Eric Roth’un bana, ‘Taslağı yazmaya başlarken odaklanmam gereken en önemli unsur nedir?’ diye sorduğunu hatırlıyorum. Kadınlar dedim,” diyor Villeneuve. “Kitapta kehanet gibi pek çok şey var ama kadınlığın ön planda olması gerektiğini hissettim. Leydi Jessica’nın pahalı bir figüran olmadığından emin olmamız gerekiyordu.” Kadın karakterleri öne çıkarma konusunda bir diğer adım olarak Chani’ye yoğunlaşıldı. Chani, romanın ikinci yarısından itibaren aktif ama hikayede kuşkusuz ayrı bir yere sahip. “Çekimler devam ederken Chani karakteri giderek gelişti, çünkü Zendaya mükemmel bir şekilde oynuyordu. Onunla bir sürü sahne çektik, üzerine yeni şeyler ekleyerek geliştirdik. Oyunculuğu beni gerçekten etkiledi,” diye belirtiyor Villeneuve.
Filmdeki en büyük farklılık, gezegen bilimcisi olan Liet Kynes‘in filmde kadın olarak karşımıza çıkacak olması. Karakteri ise İngiliz oyuncu Sharon Duncan-Brewster canlandırılıyor. Spaihts tarafından yapılan bu değişiklik, eserin günümüz normlarına uyarlanması amacı ile gerçekleştirildi. “Herbert’ın eseri, bazı noktalar açısından kendi döneminin yansımalarını taşıyor ve günümüz için pek geçerli değil. Liet Kynes’in gezegen şekillendirme çalışmaları, kaynakları verimli kullanımı ve emeğe yaklaşımı günümüz standartlarında oldukça modern, bu yüzden karakteri de modernize etmek istedik,” diyor Spaiths. Kitabı iki filme böldükten sonra bile Villeneuve, filmi çok fazla karakter ve alt olayla yüklememek için birçok unsuru kurgudan çıkarmak zorunda kaldığını belirtiyor. Örneğin Lynch filminde Sting tarafından oynanan Feyd-Rautha Harkonnen yeni filmde yer almayacak.
Bununla beraber, iki büyük hanedanın mentatları Thufir Hawat (Stephen McKinley Henderson) ve Piter De Vries (David Dastmalchian) kitapta olduğundan daha az yer kaplayacak. Spaihts ekibe katılmadan önce ilk taslağı ele alan Roth, “Denis’e çok uzun ve bazı alanlarda epeyce hayal ürünü içeren eksiksiz bir senaryo verdim,” diyor. “Bütün iyi yönetmenlerin yaptığını yaptı: Onu kurguladı ve boyutunu küçültmek için kendi becerisini devreye soktu. Zaten kitaptaki her şeye sahip olamazsınız, yoksa bu sekiz saatlik bir film olurdu. En iyi taraflarını, en duygusal, maceracı ve meraklı olduğunu düşündüğünüz şeyleri aldık. Bir diğer deyişle Dune’u Dune yapan ve ilginç kılan şeyleri.”
İkinci film henüz resmi olarak onaylanmadı, fakat gerçekleşirse ilk filmde gösterilmeyen bazı kısımlar diğer filmde ele alınabilir. “İlk filmde bazı yerleri hızlı geçiştirip başkarakterlerin üzerinde pek durmadık, bu kısımlar ikinci filmde daha detaylı yer alacak. İlk filmde hikaye özellikle Paul üzerine yoğunlaşacak, devam filminde ise ilk kısımdaki eksik yerlere yoğunlaşacağız. Kafamdaki teori bu, umarım tutar.” Dune’u daha popüler hale getirmek için felsefi temalar aza indirilip daha aksiyon içerikli bir film yapılabilirdi, böylelikle Dune oyuncaklarından da bolca para kazanılabilirdi. Neyse ki projeye dahil olan hiç kimse bunu istemedi, herkes Herbert’ın mirasına sadık kaldı.
Kevin J. Anderson ile birlikte Herbert’ın yarattığı evreni genişleten ve bir dizi Dune romanına imza atan oğul Brian Herbert, başyapımcı olarak görev aldı ve senaryo geliştirilirken ağırlığını koydu. Roth’a göre Brian, babasının mirası konusunda oldukça korumacıydı ve ekip üyeleri de buna saygı duyarak kitaba sonuna kadar bağlı kaldı, kimse çok radikal değişikliklere gitmedi. Ortaya çıkan işten memnun kalmış olacak ki, Brain Herbert geçen sene verdiği bir röportajda Villeneuve filminin gerçek anlamda bir Dune adaptasyonu olduğunu belirtti. Öte yandan Villeneuve, önceki uyarlama girişimlerinin mimarları olan David Lynch ve Alejandro Jodorowsky ile hiç temasa geçmediğinin altını çiziyor. “İkisinin de büyük hayranıyım, ikisi de gerçek bir usta. Eğer Jodorowsky filmi çekseydi eminim mükemmel bir eser olurdu, ama Dune filmi olur muydu bilemiyorum,” diyor ve ekliyor: “Durum şu ki: En başından beri Jodorowsky’nin ya da Lynch’in fikirlerinden bahsetmedim. Stüdyoya ve ekibime söylediğim tek şey sıfırdan başlayacağımız ve kitabın özüne geri döneceğimizdi.”
Hazırlayan: Emre Karadeniz | Kaynak