Distopya hoş bir tınıya sahip değil ve cümle içinde kullanıldığı zaman, ne söylenirse söylensin o cümleye berbat bir acılık katar. Kuşkusuz insanlık, bir noktada kötünün de kötüsünü hayal etti ve hemen her türlü distopik kurguyu işlemekten çekinmedi. Günümüzde bunun ötesine geçebilmek ve insanlara hiç duymadıkları bir distopik kurgu anlatabilmek elbette kolay değil. Nihayetinde Tolkien bile, Yüzüklerin Efendisi’nden sonraki ork tapıcısı orta çağ-vari distopyayı yazmaya dayanamamış, çalışmayı yarıda bırakmıştı.
Bu noktada şunu sormak gerek: Daha özgün bir distopya için ne yapmalı? Hatta özgün bir distopya için uğraşmaya gerek var mı? Neden bir distopya kurgulama isteği duyuyoruz? Belki de insanlar kendilerini yaklaşmakta olan karanlığa hazırlamak istiyorlar. Tüm bu sorular bir yana, eğer bir distopya kurgulamak istiyorsak bazı unsurları göz önünde bulundurmamız şart. İşte bu yazıda, distopik kurgu içerisindeki altı önemli unsuru listelemeye çalıştık.
Gerçeklik
Distopya, ilk yarattığı çağrışım olan “baskıcı rejim”in aksine, fikir üretme ve bunu işleme konusunda son derece büyük bir özgürlük sağlar. Bunun sebebi, bütün distopyaların hemen hemen gelecekte geçmesidir. Sadece bir yıl bile dünyanın kökten değişmesi için yeterliyken, uzak bir gelecek istediğimiz tasarıyı yaratabilmek için adeta bir kum havuzuna dönüşür. O kum havuzunda, bugünden bağımsız ya da bugünle az çok bağlantılı yepyeni fakat karanlık bir dünya kurgulayabiliriz. Bu esnada da tamamen özgürüz.
Gel gelelim distopyanın kurgu konusunda sağladığı bu büyük özgürlüğün bir bedeli vardır. İnandırıcılık ya da bir başka değişle gerçeklik… Yazdığımız ya da çizdiğimiz her şeyin bir şekilde sağlam bir zemine oturması gereklidir. Aksi halde yaratılan distopyanın inandırıcılığı ve ne yazık ki çarpıcılığı kaybolur. Bir distopyayı etkileyici kılan şey nedir? Kuşkusuz gerçek olabilme ihtimali ve insanda hissettirdikleri… Bunun haricinde, kurgulanan dünyanın “gerçekliği” okuyucuya ya da izleyiciye düzgün biçimde yansıtılabilmelidir. Zaten bu yalnızca distopyanın değil, tüm spekülatif kurgu türlerinin de en önemli unsurlarından biridir.
Sahte Ütopya
Her distopyanın merkezinde, aslında bir ütopya vardır. Bu unsuru anlayabilmek için Logan’s Run filmi kusursuz bir örnek sunuyor. İlk başta mükemmel gibi görünen, kimsenin yaşlanmadığı ve herkesin zevk-ü sefa içinde yaşadığı bir toplum görüyoruz. Lakin burada insanlar belirli bir yaştan sonra ölmek zorundadır. Başkarakter önceleri sisteme kesin biçimde bağlıdır. Hatta sisteme o denli sadıktır ki, ona karşı çıkanları ortadan kaldırır. Bunun karşılığında “mükemmel” bir hayat yaşar. Sistem ise öylesine kuvvetli ve sarsılmazdır ki, ona başkaldıranlar adeta buharlaşır, yok olup giderler… Fakat filmin ilerleyen safhalarında, bu sistemin aslında hiç de iyi olmadığını, merkezdeki ütopyadan uzaklaştıkça kötücül ve sapkın bir dünyanın hüküm sürdüğünü anlarız.
İşte bir distopyayı kurgularken, bu unsuru dikkate almak gerekir. Bu kötü ve karanlık dünyanın da kendi seçilmiş azınlığı olacaktır. Belki de bütün sistem, bir distopyaya dönüşmeden önce insanlara mükemmel gibi görünen bir fikir (ya da olay) sayesinde başlamıştı. Distopyayı kurgularken bu sistemde hâlâ mutlu bir azınlık olup olmadığını, distopyanın başlangıcındaki “mükemmel” fikri ve bu mükemmel sistemin nasıl olup da bu kadar berbat bir hale geldiğini işlemek önemlidir. Yani, biraz da distopyayı savunmak gerekir.
Sıfır Noktası
Distopyalar kendiliğinden oluşmaz. Peki, o karanlık sistemin oluşmasına sebep olan kimdi ya da neydi? Hemen hemen her distopya bütün gerçekliğin değiştiği bir sıfır noktası sunmaktadır. Peki, o sıfır noktası ne olmalı? Üçüncü Dünya Savaşı, nükleer felaket, kıtlık, salgınlar, belki ekonomik çöküş, belki uzaylı saldırısı? Bu sıfır noktası distopyanın gerçekçiliğini arttıracaktır, fakat bunu her zaman kesin bir şekilde belirtmek zorunda değiliz…
Bazen o sıfır noktasını okuyucuya bırakmak da oldukça etkileyici olabilir. Belki de yaşanan büyük olay o kadar eskilerde kaldı ki, artık onu kimse hatırlamıyor ya da bilge kişiler bu korkunç hatırayı insanlığın hafızasından sildi ve ondan geriye yalnızca ipuçları kaldı… Bu ipuçları, distopyanın ulaşamadığı ücra yerlerde gizleniyor olabilir. O karanlık, yorumlanması güç, tekinsiz geçmiş, distopyanın çarpıcılığını iyi yönde etkileyebilir. Kısacası, sıfır noktasını sunmadan önce distopyanın niteliğine bakmak gerek. Eğer yalnızca çarpıcı bir distopya yaratmak istiyorsak, belki de her şeyi tetikleyen olayı saklamak en iyisidir ama eğer belirli bir şeyden sonra yaşanacak distopik değişimleri anlatmak istiyorsak, o zaman sıfır noktasını sunmak akıllıca olacaktır.
Yönetici Güç
Distopya genelde baskıcı rejimleri ele alır. Bu rejimlerin başındaki güçler çeşitlilik gösterebilir. Bazen güçlü bir bilgisayar, bazen de belli belirsiz bir “Büyük Birader”. Distopik kurguyu daha da güçlendirebilmek için en tepedeki kişiyi iyi düşünmek gerekir. “Tüm bunlara sebep olan ve bunu sürdüren kim?” Sistemin sürmesini sağlayan elbette ki insanlardır, fakat bu insanları yöneten güç kime ait? Sadece tek bir kişiye mi? Bir bilgisayara mı? Oligarklara mı? Şirketlere mi? Belki de bir çeşit parazite?
Gölge oyunlarının kimi zaman ürpertici siluetler yaratmakta kullanılması gibi, “Kim?” sorusunun cevapları da kurgu ilerledikçe derinleşebilir ve okuyucuya (ya da izleyiciye) önceki cevaplarla çelişen daha tekinsiz cevaplar sunulabilir. Böylece aslında bize izletilen her şeyin bir kukla tiyatrosu olabileceği ihtimali bütün çarpıcılığıyla kurguya işlemiş olur.
Direniş
Birileri bir kabusun içinde yaşadığını fark etmiş olmalı ya da en azından daha iyi bir dünyayı hak ettiğini düşünmeli. Belki yasaklanmış bir kitabı okudu, belki de uzun zaman önce insanların zihninden silinen bir düşünce aklında zuhur etti ya da 3. Dünya Savaşı’nın artıkları arasında sevgi ve uzlaşıya dayanan bir toplum kurmak istiyor. Dünyanın bütün karanlığına rağmen sevgi gerçek bir direniş olabilir…
Distopik kurguların çoğunluğunda, sisteme (ya da oradaki gerçekliğin tamamına) karşı bir savaş görürüz. Sistem (ya da gerçeklik) ne kadar güçlü ve sarsılmazsa, ona karşı direnenlerin mücadelesi da o kadar destansı olacaktır. Bu direniş tek bir kişiden bile ibaret olsa…
Sonuç
Sonuç, distopyanın en can alıcı noktalarından biridir. Kimi zaman bu noktada direniş başarılı olmuştur ve karakterler distopyanın pençesinden kurtulmayı başarmıştır ya da onu kökten değiştirebilmiştir. Belki de yalnızca daha iyiye doğru bir değişim için umut tohumları ekilmiştir.
Bu noktada, distopya yıkıldıktan sonra aslında önceki distopyanın yaklaşmakta olan yeni düzenden çok daha iyi olduğuna dair bir ipucu bırakılabilir ya da direnişin başarısızlığı ve distopyanın mutlak galibiyeti ele alınabilir. Nihayetinde, distopyalar bireyin önemi üzerinde duran eserlerdir. Fikir akımları kitlesel histeriye dönüştüğü zaman, önceleri ne kadar parlak ve umut vaat eder olursa olsun bir distopya yaratacaktır. Distopya sayesinde, savunduğumuz fikir akımının da bir gün korkunç bir şeye dönüşebileceğini ve körü körüne desteklediğimiz o fikrin, suyu yavaşça ısıtılan bir kurbağa gibi bizi yıkıma götürebileceğini asla unutmamalıyız…
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade | Kaynak