ara istasyon kitap kapak

Uzaylıların Dinlenme Noktası: Ara İstasyon

Bilimkurgu, genel itibariyle gönlü bol bir tür. Alıcısını, işlediği alt türlerle beraber cezbetmesini çok iyi biliyor. Zamanda yolculuk, ışınlanma, uzay operası, distopya, robotlar ve daha birçok temayı bu havuza dâhil edebiliriz. Uzaylılarla ilk temas konusu da çekiciliğini her daim koruyor. İnsanlık, dünya dışı canlıların hayalini kurduğunda ilk temas fikrinin de kıvılcımı çakılmış oldu. Bu kıvılcım yıllar içinde hiç sönmeyecek bir ateşe dönüştü. Voltaire’in Micromegas eserinde kapısını araladığı tema, Dünyalar Savaşı, Tanrı’nın Gözündeki Zerre, Üç Cisim Problemi, Çocukluğun Sonu, Solaris ve Mesaj gibi oldukça popüler eserlerle daha da ayrıntılı işlendi. Söz konusu kitapların çoğunda uzaylılarla ilk temas çalkantılı bir olay bütünlüğüyle ele alınsa da bazı yazarlar olaya farklı bakış açıları sunmayı başardı. İşte, Clifford D. Simak‘ın Ara İstasyonu da farklı bakış açısı dediğimiz şeyin altını dolduruyor.

Clifford D. Simak, bilimkurgunun adı ön planda olmayan değerli birçok yazarından biri. Simak’ı değerli ve eşsiz yapan şey ise barışçıl fikirlerini öykülerine yedirmesi ve bunu da nizami bir şekilde uygulaması. Yazarın Türk okurlarla ilk buluşması, 2003 yılında İthaki Yayınları’nın bastığı Kent adlı öykü derlemesiyle oldu. Birbirinden güzel öykülerin yer aldığı derlemede, Simak’ın anlatım gücünü oluşturan tüm unsurlara rastlamak mümkün. Orijinal adı Way Station olan Ara İstasyon, ilk kez 1963’te piyasaya sürüldü. Bir sene sonra Hugo ödülüne layık görüldü ve 1987’de de Locus ödülünün sahibi oldu. Bu nedenle Clifford’un en çok okunan kitapları arasında yer alıyor. Bilimkurgu Klasikleri Serisi‘nin 95. üyesi olan Ara İstasyon‘un kapak görseli, yine seriye yakışır şekilde çok şık. İncelememize geçmeden önce, Sevda Deniz Karalı’nın çevirmenliğini yaptığı eserin okurları ikiye bölmeye pek müsait olduğunu da söylemek gerekiyor.

“Dünya kaybedildi, diye düşündü, kendisi de kayıptı; öfkeli ve karmaşıktı. Kadere öfkeliydi (kader diye bir şey varsa tabii) ve aptallığa. Dünya’daki zekâsal aptallığa da değil yalnızca, galaksideki zekâsal aptallığa da kızgındı; nihayet kendi gezegeninin de bulunduğu galaktik bölgeye kadar uzanabilmiş olan halkların kardeşliğine ket vurabilecek tüm önemsiz tartışmalara kızgındı.”

Ara İstasyon’da her şey, Enoch Wallace’ın bir iç savaşta yer almasıyla başlıyor. Savaştan sonra ailesinden yadigar Wisconsin’daki evinde kalan kahramanımız, aslında yaşlanmayan birisi. Gününü sakin bir şekilde geçiriyor ve postacı dışında kimseyle konuşmuyor. Bu yüzden çevredeki insanlar da Enoch’a ilgi göstermiyor. Enoch’un bu münzevi yaşamı, bir devlet çalışanı olan Hardwicke’in dikkatini çekince hikâyemiz hem hız kazanıyor hem de okuru heyecanlandırmaya başlıyor. Ancak Ajan ve Enoch Wallace arasında gidip gelen kitap, çok sonra direksiyonu hiç beklemediğimiz bir yere kırıyor. Bu beklenmedik yol değişikliğine geçmeden önce gelin Enoch Wallace’a biraz daha odaklanalım.

Kahramanımız kayıtlarda 120’li yaşlarda. Buna rağmen bedeni ve yüzü otuzunda bile göstermiyor. Hardwicke’in öğrenmek istediği şey de tam olarak bunun arkasında yatan gizem. Hardwicke araştırmalarına ve gözlemlerine devam ederken, bizlerse Enoch’un Ulysses adını verdiği bir uzaylıyla karşılaşmasını ve ona verilen görevi öğreniyoruz. Tam bu noktada hikâyemiz de netleşiyor. Galaksiler arası yolculuk yapan uzaylılar ve onlara bu imkânı sağlayan kurum, Dünya’da da bir dinlenme noktası oluşturmaya karar veriyor. Ulysses’e göre ise bunu yapabilecek tek kişi Enoch. Artık kahramanımızın evi bir dinlence yeri oluyor. Galaksinin farklı yerlerine yolculuk etmek isteyen uzaylılar, biraz söyleşmek ve soluklanmak için Dünya’ya uğramaya başlıyor. Başkarakterimiz ve uzaylılar arasında devam eden öykü, Hardwicke’in bir uzaylının kemiklerini çalmasıyla bambaşka bir çehreye bürünüyor. Kemiklerin çalındığını bilen uzaylılar ve Ulysses, Dünya’daki istasyonun kapatılma tehlikesini kahramanımıza açıklıyor. Ayrıca Enoch, tüm bu sorunlarla beraber bir de insanlığın kaçınılmaz bir savaşa sürüklenmesiyle baş başa kalıyor. Bir yandan istasyonun kapatılması diğer yandan nükleer savaş derken kahramanımız büyük bir bunalıma giriyor.

İşte yukarda bahsettiğimiz sapma ve okurları ikiye bölecek dediğimiz yer burası. Ara İstasyon, ilk sayfalarda iki taraflı bir öykü sunarken ansızın Enoch’un duygusal çıkarımlarıyla devam etmeye karar veriyor. Bu durum Simak’ın tıkandığının bir göstergesi mi, yoksa kendi tarzına uygun bir seçim mi diye düşünürsek ikinci ihtimal akla daha yatkın geliyor. Ama bu seçim birtakım olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. Zira Enoch dışındaki tüm karakterler böylelikle ikinci planda kalıyor. Diğer yandan, karakterin duygusal çıkarımları uzadıkça okurla kitap arasındaki mesafe de giderek açılıyor.

Simak’ın Kent adlı öyküsünde pastoral üslubuna tanık olmuştuk. Bu üslup Ara İstasyon‘da kendini daha çok gösteriyor. Yazarın hayatının bir bölümünü geçirdiği Wisconsin, kitapta ayrıntılı bir şekilde tasvir ediliyor ve kırsal alanların betonlaşmasına yönelik eleştirileri de bu bölümlerde iyice ön plana çıkıyor. Çünkü Enoch, kasabadan ve şehirden uzakta yaşıyor ve her gün yürüyüş yapıp hayvanlarla vakit geçiriyor. Bir bakıma yazar, özlediği ve yaptığı şeyleri tekrar yaşamak için Enoch’a kendinden çokça şey katıyor. Clifford D. Simak’ın karaktere kattıkları bunlarla da sınırlı değil. Yazar, ayrıca bir savaş karşıtı ve Enoch’un savaştaki rolüne yalnızca birkaç sayfa yer veriyor. Tüfek ise tüm kitap boyunca kahramanımızın hiç kullanmadığı bir obje olarak dikkat çekiyor. Burada Simak, muhtemelen savaşın insanlarda bıraktığı etkiye dikkat çekerek o anıların daima yaşayanlarla beraber olduğunu göstermeye çalışıyor.

Sözün özü, insanlığın evrendeki yerine ve insanın kendi yalnızlığına daha bir önem veren Ara İstasyon, ağır bir tempoya sahip olsa da edebi yönü ve zulasındaki fikirleriyle terazinin iki kefesini de dengede tutmayı başarıyor.

Yazar: Ahmet Boyraz

1993'de Adana'da doğdu. Futbol ve Bilimkurgu hastası. Bilimkurgu konusunda üretmekten çok tüketme eyleminde olsa da bunu tersine çevirmek için elinden geleni yapıyor.

İlginizi Çekebilir

Hugo Ödülleri’ne Bir Bakış

İlk kez 1953 yılında verilen ve o tarihten bu yana her yıl tekrarlanan Hugo Ödülleri, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin