Enceladus-Kiyameti

Enceladus Kıyameti’nde Uydular Arası Umut Arayışı

Türk bilimkurgu edebiyatının üretken isimlerinden Gökcan Şahin, romanları ve kısa öykülerinden fark edileceği üzere, türün zenginliğinden faydalanmayı ihmal etmeyen başarılı bir yazar. İlk romanı Suçun Altın Devri’nde yapay zekâyı, ikinci romanı İstanbul Tanrıları: Laplace’ın Son Şeytanı’nda kütleçekim, zaman, bilinç, genetik gibi birçok konuyu sıra dışı bir kurguyla aktaran yazar, üçüncü romanı Enceladus Kıyameti’nde türün yine popüler temalarından biri olan uzay kolonizasyonunu çarpıcı bir öyküyle işliyor. Yaşamı Dünya dışına taşırken mekân olarak Güneş Sistemi’ndeki çeşitli gezegenleri, daha çok Satürn’ün uydularını tercih eden roman, kolonileşmenin hem sosyo-politik ve hatta psikolojik sorunlarına hem de yerçekimi, ulaşım, robotların davranışları, yaşam destek sistemleri, toplumsal izolasyon gibi zorluklarına değiniyor.

Dünya dışında kalıcı bir yerleşim bölgesi oluşturma fikri tartışıldığında akıllara genellikle Mars gelir. Hâlihazırda NASA’ya ait Curiosity ve Perseverance isimli keşif araçları Mars’ın yüzeyinde bilgiler toplamaya devam etmektedir, Opportunity ve Insigh gibi araçlar ise yakın tarihlerde Kızıl Gezegen’deki görevlerini tamamladı. Farklı ülkelerin hem gezegenlere hem de asteroidlere indirdikleri keşif araçlarıyla uzayın derinliklerine dair birçok yeni bilgi elde edildi. Milyarlarca dolarlık maliyetle yürütülen bu projeleri ortaya çıkaran motivasyon sadece merak değildir, aynı zamanda geleceğin uzay yarışında ülkelerin kendilerine güçlü bir yer kapma arzusu da işin içindedir. Günümüzden yaklaşık dört yüz yıl sonrasını takvimlendiren Enceladus Kıyameti işte bu meraklı ve büyük adımların olası sonuçları üzerinde de duruyor.

Satürn’ün 146 uydusundan biri olan Enceladus, potansiyel yaşam barındırabilecek birtakım özelliklere sahip ve hâliyle dünya dışı yaşam arayışında önemli hedeflerden biri olarak görülüyor. Buzla kaplı yüzeyinin altında bulunan su okyanusları ve jeolojik aktiviteleriyle organik yaşam kalıntılarına sahip olabileceği düşünülen Enceladus, bilimsel araştırmalar ve keşifler için ilgi çekici bir konumda. Öyle ki Cassini isimli uzay aracı uydunun gayzerlerinde karmaşık organik moleküller tespit etti. Uzay keşfinde elde edilen bu gelişmeler, bilimkurgunun beslendiği bilgi alanları ve onun üzerinde duracağı, öngörüde bulunacağı potansiyel konuları oluşturuyor. Yüksek Doz Gelecek isimli kısa roman derlemesindeki Karavanlar Çağı isimli eserinde Satürn ve halkalarını yakından inceleyen Gökcan Şahin’in gezegenin uydularına da yabancı olmadığını biliyoruz.

Enceladus Kıyameti’nde özellikle Satürn’ün uyduları kendi jeolojik katmanlarına göre inceleniyor ve kolonileşme yapılarında bu özellikler değerlendiriliyor. Birbirlerinden benzersiz nitelikteki uyduların üzerinde inşa edilen yerleşim sistemleri, yüzyıllardır devam eden insan yaşamı dolayısıyla toplumsal anlamda farklılık gösteriyor. Yazar, iyi bir bilimkurgu eserinin gereği olarak öyküsünü gerçekçi, bilimsel bilgiler etrafında kurguluyor, bunun sonucunda Güneş Sistemi’ndeki gezegen ve uydulara yönelik birçok ilginç bilgiyi de öykünün satır aralarına serpiştiriyor. Dört yüz yıl sonrasında ilerleyen öykü hem teknoloji temelinde hem de mekân ve toplumsal yapı oluşturma bağlamında sağlam bir zemine sahip. Eser, okura her zaman tartışılan bilimkurgu-fantastik ayrımının sınırlarını da veriyor, ortada bir fikir var ve söz konusu düşünce Enceladus Kıyameti’nde olduğu gibi olabildiğince bilimsel yöntemlerle destekleniyor.

Enceladus’ta kubbeler içinde devam eden yaşamı etkileyecek bir kütleçekim sorununun yıkıcı sonuçlarıyla öyküye giriş yapan roman, özellikle graviton parçacığı ve G kuvveti gibi kavramları konunun bütününde ele alarak ilgi çekici bir başlangıç sunuyor. Tarihsel sıçramalarla geriye ve ileriye doğru hareket edilirken mevcut durumun öncesi ve sonrası akıcı bir kurguyla veriliyor. Bölüm başlarında alıntılanan Enceladus Strateji Komitesi’nin toplantı tutanakları, öykünün tarihsel arka planına bir perspektif kazandırıyor. Eserin çoğu bölümünde okuru şaşırtmayı başaran yazar, böylelikle öykünün nereye gidebileceği konusunda tahminde bulunmayı zorlaştırıyor. Enceladuslu bir milletvekili, bir psikolog ve genetiği değiştirilmiş, kediye benzer bir hayvanın birlikte diğer uydulara doğru yola çıkmasıyla derinleşen öykü, her yolculuk öyküsünde olacağı üzere birçok macerayı ve ilginç karakteri de beraberinde getiriyor.

Gökcan Şahin bir önceki romanında olduğu gibi Enceladus Kıyameti’nde de kalabalık bir karakter grubuna yer veriyor ve her birinin öyküdeki yerini, nereden geldiklerini, diğerleriyle ilişkili geçmişlerini açıklamayı tercih ediyor. Hemen hemen her bölümde öyküye yeni bir karakterin dâhil olması başlarda kafa karıştırıcı gibi görünse de roman ilerledikçe ortaya çıkan derin ilişkiler, zekice kesiştirilmiş yaşam öyküleri okurda muhtemelen bir takdir duygusu yaratacak. Bilimkurgu eserlerinde görmekten hoşlandığımız özelliklerden biri de zekice örülmüş bir kurgunun tekdüze bir anlatımla değil, farklı tekniklerle işlenmesidir, roman bu yönleriyle de kendini gösteriyor.

Enceladus Kıyameti, Dünya dışına yayılan ve yeni yerleşim bölgelerinde artık hayata tutunan insanın bir sonraki aşamada ortaya çıkan hükmetme ve kutuplaşma iradesine dair sorular sormayı da ihmal etmiyor. Evrenin bir numaralı yasası gibi görünen bu kişisel veya toplumsal çatışma olgusunda inançlar ve yönetim sistemleri sorgulanıyor. Yaşamı Dünya’dan çok uzaklara taşımak için binlerce yıllık bir birikimi kullanan insanın, nereye giderse gitsin peşinden sürüklediği yıkıcı fikirler aynı zamanda birlikte yaşamaya dair bir kırılganlık da yaratıyor. İnsan kendi kıyametini hazırlayan yegâne canlı olduğu için geçmişten bu zamana yıkıp yeniden yapma serüveni tekrar edip duruyor. Gezegen ve uydularda keşfedilmesi olası bir yaşam formuna ne şekilde etki edeceğimiz de bir başka soru ve eserde tartışmaya açılıyor. Yabancıya kucak mı açarız, onu yok mu ederiz, ona benzemeye mi çalışırız yoksa onu kendimize mi benzetiriz? Esasen bu soruların hepsinde bir ölçüde kibir yer alıyor çünkü her biri kendi eksenimizden gördüklerimiz. Ya güç ve irade yabancı yaşam formuna aitse? İşte o zaman ortaya çıkacak olasılıklar romanda gördüğümüz gibi soruların, eylemlerin ve sonuçların rengini değiştirecek.

Enceladus Kıyameti’nde kalabalık karakter grubunun her bir bireyi kendi kişisel özelliklerini yansıtıyor, güçlü bir duruşa sahip. Yazar, karakter oluşturmada tekrara düşmüyor; konuşmalar, tepkiler, hareketler kişiden kişiye değişiyor, her biri böylece kendini ifade ediyor, bununla birlikte diyaloglar okuru metne ve öyküye dâhil etme açısından başarılı. Hatasız, tertemiz bir metne sahip eser, İthaki Yayınları etiketiyle yayımlandı. Editörlüğünü Ceyhan Usanmaz yaparken katkıda bulunan isimlerden biri de Ozancan Demirışık.

Yazar: Serdar Yıldız

İllet (roman), Karanlık Gökkuşağı (öykü), Yüksek Doz Gelecek (beş yazar beş bilimkurgu kısa romanı), Silsile (Ödüllü Bilimkurgu Öyküleri), Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Bilimkurgu Öykü Antolojisi).

İlginizi Çekebilir

Margaret St. Clair

Bir Bilimkurgu Emektarı: Margaret St. Clair

Margaret St. Clair (Eva Margaret Neeley), 17 Şubat 1911’de Kansas’ın Hutchinson şehrinde doğdu ve bilimkurgu …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin