intihar

İntihar | Sa Bahattin (Kısa Öykü)

Bu, yedinci intihar girişimim. Bu kez kendimi trenin önüne attım, yine de ölemedim. Aslında, ilk intihar girişimimden beri ölemeyeceğimi biliyorum. Benim yaptığım, gerçek bir ölüm çabasından çok bir protesto. Zaten hayatım dediğim şey de bildiğimiz bir yaşamdan ziyade bir sosyal proje. Burada ölmeme izin yok, en azından bir süre daha olmayacak. Bu anlaşıldı.

Her şey baştan beri böyle değildi. Hayatımın ilk 27 yılı gerçekten çok iyi geçti. Mars’ta, insan yaşamına göre idealize edilmiş, varlıklı bir kapalı dünyada doğdum. Burada insanın temas edeceği bakteriler, virüsler ve mantarlar bile özel kontrol altındaydı. Doğumdan itibaren gelişimim muazzam bir özenle gerçekleştirildi. Çok iyi beslendim ve mükemmel bir eğitimden geçtim. Aslına bakılırsa bu, bana özgü bir şey bile değildi; benimle aynı kaynaklar kullanılarak üretilen bütün bebekler, çocuklar ve gençler aynı şartlara sahipti. Zaten bu özenle yaratılmış dünyada fırsat eşitsizliği diye bir şey de yoktu. Âdeta insanların yüzyıllardır hayal ettiği düzendeydik ve hem bedensel hem duygusal hem de zihinsel gelişimimiz için her şey doğru yapılıyordu. İşte bu şahane yetiştirme sonunda, dünya yaşına göre 20 yıllık gelişimimi tamamladığımda, matematik, felsefe, müzik ve temel bilimler alanında etrafımdakileri hayrete düşürecek üretimler ve akıl yürütmeler yapmaya başlamıştım. Yaptıklarım öyle etkileyiciydi ki Marsal yönetimin danışmanlarıyla vakit geçirmeye ve onlardan birinci elden bilgi edinmeye hak kazandım. Tüm kapalı dünyaları ilgilendiren kararların alım sürecine tanıklık ediyor ve onlardan teorik bilgimizin kullanılma biçimlerine dair paha biçilmez ipuçları ediniyordum.

Bana öğretilenlere karşı içgüdüsel bir merakım vardı. Her yeni bir şey öğrendiğimde aynı coşkuyu hissediyordum. Üstelik öğrendiklerimi çok hızlı bir şekilde uygulamaya geçirebiliyordum. Zamanla yönetimin karar alımlarında ben de rol almaya başladım. Bu aşamadan sonra, yaptığımız özel bir anlaşma ve yeni kurulan bir sistemin gönüllü ve öncelikli kobayı olarak beynimdeki her şey bir yazılıma kaydedilmeye başladı. Kaydedilen yazılıma ‘elektronik ben’ ismini verdim. Çünkü kişiliğim, sezgilerim ve düşünce yollarımla ilgili her şey kayıt altına alınıyordu. Zihnimdeki değişimlerin güncel tutulması için sık sık cihaza bağlanıyordum. Ben yeni deneyimler geliştirdikçe bu elektronik ben de yenileniyordu.

Birkaç yıl içinde, tam tarih vermek gerekirse eski dünya sistemine göre 28 yaşına girdiğim gün, elektronik benim öyle bir gelişti ki, sorulan sorulara tıpkı benim gibi cevap vermeye, yapılması istenen seçimlerde aynen benim gibi davranmaya başladı. Öyle ki, bir sabah kahvaltısında, “Badem ezmesi üzerine çilek reçeli mi yoksa böğürtlen reçeli mi istersin?” diye sorulduğunda, tıpkı benim yaptığım gibi bir buçuk saniye düşünmüş, önce, “Fark etmez ya,” demiş, sonra tercihini böğürtlenden yana kullanmıştı. Bu kadar öngörülebilir olduğumu öğrendiğimde sinirlerim bozulmuş, gururum incinmiş ve tuhaf bir utanç duygusu içerisinde boğulmuştum.

İşin kötüsü yaptığım onca şeyden ötürü artık ünlü biriydim. Verdiğim kararlar, kapalı dünyamız için öyle güzel sonuçlar doğurmuştu ki, her gün en az bir hologram toplantısına katılıyor ve başka kapalı dünyalarda karşılaşılan sorunlara çözümler buluyordum. Ancak reçel olayını öğrendiğim gün yöneticilere, “Beni ne zaman bırakıp yolunuza elektronik benle devam edeceksiniz?” diye sordum. Cevap olarak, “Sen var oldukça onu sadece geliştirmek üzere tutacağız,” dediler. Hatta sonrasında devam edip elektronik benin gerçek bir bilinç geliştirmiş olduğunu, onun da tıpkı benim gibi gerçekçi ve beklenmedik sorular sorduğunu söyleyip güldüler. Daha da acısı, toplantıyı yöneten danışmanım, “Üstelik kendisini gerçek sanıyor ve senden gerçekmiş gibi bahsetmemizden hiç hoşlanmıyor,” demişti. Bunu duymak hiç hoşuma gitmedi. Ama yaklaşık bir yıl daha bu düzeni sürdürdüm.

Çok sevilen biriydim, isteyebileceğim her şeye sahiptim. Bir çocuk yapma fikrini, pek çok çağdaşım gibi korkunç bulduğumdan böyle bir şeye girişmedim. Uzun süredir tanıdığım iki kişiyle (bir erkek, bir kadın) düzenli bir ilişki yaşıyordum. Âşık değildim, ama duygusal ve cinsel anlamda doygunluk hissediyordum. Arkadaşlarım vardı, sıradan konuşmaları bozarak ve onlara eski dünyadan sesler ekleyerek ürettiğim müzikler için konserler veriyor, felsefe kulüplerinde günümüzün etik ve ontolojik sorunları üzerine buluşmalar düzenliyordum. İyiydim, oldukça iyiydim.

Ancak bunun bana özgü biricik bir deneyim olmadığını, gelişen teknoloji ile neredeyse anlık olarak güncellenen elektronik benin de benzer bir yaratım potansiyelinde olduğunu bilmek, dahası tüm bu varoluşun istenildiği kadar kopyalanabileceğini fark etmek içimde büyük bir boşluk duygusu yaratıyordu. Hislerimi bir danışmanla paylaştığımda, elektronik benin de bu durumdan rahatsız olduğunu ve yakın zamanda yaptğı benzer bir konuşmadan dolayı bir robot psikoloğuna yönlendirildiğini öğrendim. Çıldıracak gibi oldum. Sanki herkes benimle dalga geçiyordu. Dahası elektronik klonum, kendini asıl olan sanmakta ısrar ediyor, beni onun kopyası olarak algılamaya devam ediyordu. Bunu duyduğumda midemde dayanılmaz bir ağrı ve karşı konulmaz bir kusma arzusu hissettim.

Uzmanın ofisindeki bu “iç dökme” anından sonra terapiste yönlendirildim ve hızı bir şekilde tedaviye başladım. Altı ay boyunca tedaviye devam ettim. Bazı günler gayet iyi hissediyor, gülüyor, üretiyor ve bu kapalı dünyanın özel bir parçasıymışım gibi hissetmeye devam ediyordum. Diğer günlerde ise içimdeki boşluk ve anlamsızlık duygusuna katlanamıyor, yaşamıma son vermek için milyonlarca sağlam neden buluyordum. İşte böyle günlerin birinde evdeki en keskin bıçağımı kullanarak bileklerimi kestim. Sonradan öğrendiğime göre, elektronik ben de tam o anda acı çekiyormuş gibi bağırmış ve kısa bir süre kapanmıştı. Bunun üzerine görevliler durumu fark etmişti ve ben kurtarılmıştım.

Bu olaydan sonra, intihar işini ciddiye almam gerektiğini ve bedenime büyük zarar vermemin şart olduğunu anladım. Sanırım elektronik ben de benimle aynı duyguları taşıyordu. Nitekim, ilk girişimimden sonraki hiçbir intiharımın öncesinde (ya da intihar süresince) beni ele verecek bir şey yapmamıştı. İkinci intihar teşebbüsümde bedenimi tamamen yakmanın iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Kendim kurduğum bir düzenekle kafamı paramparça ettikten sonra bir ateşin içine düşmeyi başardım. Tahmin edeceğiniz gibi bu bile yok olmamı sağlamadı.

Daha birçok metot denedim, her defasında aynı bilinçle yeniden uyandım. Hatta intiharlarımın bir tanesini gezegen dışına çıkarak gerçekleştirmiştim. Buna nasıl izin verdiklerine hâlâ hayret ediyorum.

İşte, yedinci intiharımdan sonra hâlâ yaşamaya devam ediyorum. Büyük bir ihtimalle bir sonraki intiharımdan sonra da yaşamaya devam edeceğim.

Bugün, kendimi şehirdeki en hızlı trenin önüne atmadan önce, danışmanıma ölmeme neden izin verilmediğini ya da eğer ölmeyeceksem bu hareketleri yapmama niçin fırsat tanıdıklarını sorma şansım oldu. Danışmanım bana sinsi ile sevecen arasında, müphem bir gülüş attıktan sonra şöyle dedi:

“Ortada sen diye bir şey yok. Sen bir yazılımla yönetilen sahte bir bedensin sadece. Evet, senin biyolojik atanı, saygıdeğer Dr. Malik’i ilk intiharında kurtarmıştık, ama ikinciden sonra onu kurtarmamız gereksiz bir maliyet gibi göründü. Şu an bana bu soruları soran sen, onun bir kopyasısın. Onun deyimiyle elektronik benisin. Ne acıdır ki kendini fazla ciddiye alıyorsun. Defalarca resetlendin ama bu ben-merkezciliğinden bir türlü vazgeçemedin. Belki de bu nedenle çok seviliyorsun, bilmiyorum. İnsanlar sana bakmaya, senin ne yaptığını görmeye bayılıyor.  Ayrıca öğretme yeteneğin çok iyi ve birçok bakımdan hâlâ oldukça güncelsin. İşe yaramaz ve ilgi çekmez hâle geldiğinde yazılımındaki bilgileri bozacağız ve bu bilinçlilik durumun yok olacak, bunu merak etme. Sana sonsuza kadar işkence edecek hâlimiz yok. O zaman gelinceye kadar, ilginç intiharların ve tuhaf davranışlarınla bizi eğlendirmeye devam et. Kendin de eğlen. Bu herkes için en iyisi olur.”

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

gece yolculugu

Geceye Yolculuk | Murat K. Beşiroğlu (Kısa Öykü)

Yanımda oturan kadından tuhaf bir koku yayılıyordu. Rahatsız edici değildi; güzel bile sayılırdı, ancak tekinsiz …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin