Synthwave, 1980’lerin pop kültüründen, özellikle de o dönemin filmleri, video oyunları ve çizgi filmlerinden ilham alan bir elektronik müzik türü. Retro-fütüristik bir estetikle modern elektronik müziği birleştiriyor ve genellikle nostaljik bir hava yaratıyor. Synthwave‘de yoğun olarak analog ve dijital synthesizer’lar kullanılıyor. Bu, müziğe karakteristik bir retro ses veriyor. Bilhassa güçlü bas hatları, tekrarlayan melodiler ve 80’ler tarzı davul makineleri ön planda. Görsel olaraksa neon ışıklar, grid desenler ve retro-fütüristik temalar hâkim. Bu estetik, müzik videoları ve albüm kapaklarında sıkça görülüyor.
Synthwave, John Carpenter, Jean-Michel Jarre, Vangelis ve Tangerine Dream gibi 80’lerin ünlü bestecilerinden ilham alıyor. Ayrıca, 80’lerin bilimkurgu ve aksiyon filmleri, video oyunları ve çizgi filmleri de türün estetik ve tematik unsurlarını şekillendiriyor. Synthwave, 2010’ların başında internet üzerinden yayılarak popülerlik kazandı. Özellikle YouTube ve Spotify gibi platformlar, türün yayılmasında önemli rol oynadı. Synthwave sadece müzikte değil, aynı zamanda moda, video oyunları ve film endüstrisinde de etkisini gösteriyor.
Yazımızın konusu olan Dynatron, gerçek adıyla Jeppe Hasseriis, Danimarkalı bir elektronik ve synthwave müzik prodüktörü. 26 Aralık 1980’de Assens, Danimarka’da doğdu. 2012 yılında müzik yapmaya başladı ve o zamandan beri synthwave ve spacesynth türlerinde önemli bir isim hâline geldi. Dynatron, müziğinde 80’ler rock’ından, bilimkurgu filmleri ve Jean Michel-Jarre gibi bestecilerden ilham aldı. Hasseriis’in bilimkurguya olan ilgisi çocukluk yıllarında başladı. Her 80’ler çocuğu gibi o da video kasetler ve dönemin TV dizileriyle birlikte büyük bir bilimkurgu hayranı oldu. Bu ilgi müziğine de derinlemesine yansıdı. Özellikle Blade Runner ve Star Wars gibi klasiklerin müzikal tarzını ve temalarını şekillendirdiğini açıkladı.
Bilimkurgu, Hasseriis için yalnızca bir ilham kaynağı değil, aynı zamanda müziği aracılığıyla keşfetmek istediği bir dünya oldu. Albümlerinde sıkça uzay yolculuğu, yıldızlararası keşifler ve evrenin gizemleri gibi temaları işledi. Bu temalar dinleyiciyi âdeta bir bilimkurgu hikayesinin içine çekiyor ve her parça farklı bir macerayı yaşatıyordu. İlk EP’si Fireburner’ı, 8 Eylül 2012’de yayımladı. İlk stüdyo albümü Escape Velocity ise 22 Kasım 2012’de Aphasia Records etiketiyle çıktı. Uzay yolculuğu ve keşif temalarıyla bezeli albüm dikkat çekmekte zorlanmadı. Dinleyiciyi yıldızlararası bir yolculuğa çıkararak bilinmeyen gezegenleri ve galaksileri keşfe çağırıyordu. 2014 yılında Cosmo Black şarkısı, Cold in July filminde kullanıldı.
İkinci stüdyo albümü Aeternus, 4 Eylül 2015’te yayımlandı ve eleştirmenler tarafından çok beğenildi. Sonsuzluk ve evrenin gizemleri üzerine yoğunlaşan albüm, derin uzay temalarını ve karanlık synthwave unsurlarını bir araya getiren yaratıcı bir çalışmaydı. 2016 yılında, Finlandiyalı plak şirketi Blood Music ile anlaşma imzaladı ve The Rigel Axiom adlı EP’sini piyasaya sürdü. EP, Rigel yıldız sistemine yapılan bir keşif gezisini anlatıyordu. 2021 yılında ise Origins albümü geldi. İntergalaktik keşifler ve evrenin kökenleri üzerine odaklanan albüm, dinleyiciyi evrenin başlangıcına ve yıldızların oluşumuna dair bir yolculuğa çıkardı. Dynatron’un o güne dek yayımladığı en konsept, en kapsamlı ve en pahalı albüm oldu.
Dynatron, College, Christine ve Daniel Deluxe gibi sanatçılarla birlikte Avrupa’nın çeşitli yerlerinde canlı performanslar sergiledi. Kariyerinin erken döneminde dinleyicilerine pek zengin bir sahne gösterisi sunamasa da, ilerleyen dönemlerde daha büyük bütçeli konserler vermeye başladı. Bu konserlerde lazerlerle, türlü ışık ve ses gösterileriyle dinleyicilerini görsel olarak da parçalarındaki dünyalara götürmeyi başardı. Şu anda dördüncü stüdyo albümü üzerinde çalışıyor. Müziği, dinleyiciyi âdeta uzay operası tadında bir bilimkurgu filminin içine çekmeyi ve her albümü farklı bir uzay macerası anlatmayı sürdürüyor…