Türk Bilimkurgu edebiyatına bakacak olursak, ilk yazarların arasında Refik Halit Karay‘ın bir eserini görebiliyoruz. Ago Paşanın Hatıratı adlı eserinin içinde bulunan öykülerden ikincisi Hülya Bu Ya, Ankara’nın istiklal savaşından sonraki kuruluş yıllarının izlenimlerini aktarmak için gelen bir Amerikalı gazetecinin ağzından anlatılıyor. Gazeteci Ankara’ya geldiği vakit tüm dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kentle karşılaşıyor. Kendi kendine yürüyen yollar, iyi eğitimli insanlar, olağanüstü telekomünikasyon imkanları sayesinde uzaktan yürütülebilen işler, kadınlara kolaylık olsun diye özel cihazlarda büyütülerek ortaya çıkan insanlar…
Tüm bunlar aslında edebi bir hicvin bilimkurgu kullanılarak nasıl zekice ve güzel yapılabileceğinin öyküsü. Bu öykü aynı zamanda bize Refik Halit Karay’ın batı alemindeki bilimkurgu eserlerinden haberdar olduğunu ve Hugo Gernsback‘ın “Ralph 124C 41+” adlı eserinden esinlendiğini de gösteriyor. Refik Halit Karay aslında Ankara’nın başkent yapılmasına ve tüm maddi olanakların oraya yığılıp İstanbul benzeri bir kent yaratılmasına karşıdır.
1943 yılında Muallim Ahmed Halid Kitabevi tarafından basılan bir başka bilimkurgu kitabının yazarı ise Dr. V. Bilgin‘dir. “Rüya mı Hakikat mı?” adındaki bu bilimkurgu eserinde ise roman kahramanı bir gece aniden sıkıntı içinde uyanıp kendini boşlukta yolculuk eder buluyor ve Merih gezegenine gidiyor. Merih gezegeninde birçok teknik icatlar görüldükten, yaşamla ve felsefeyle ilgili sorulara yanıt bulunduktan sonra geri dönülüyor. Bu eser de yine birtakım batılı eserlerin benzeri gibi, ama kitabın sonuna eklenen birkaç sayfa ile yazıldığı zamanın en önemli sorunu olan II. Dünya savaşına da değiniliyor ve bu işlerin sonu nereye varacak diye soruluyor. Ne yazık ki bugüne kadar Dr. V. Bilgin hakkında fazla bir bilgiye erişemedik.
Yine bir başka bilimkurgu eser ise ‘Beyaz Ülke” adlı bir roman. 1944 yılında basılan romanın yazarı bilinmiyor. Yalnızca içinde Fayka adında kısa bir inisyal var. Bu eserde Orta Asya’dan gelen bir Türkmen boyunun bulunduğu Eğridir kasabasının ani bir deprem sonucu yer altına inmesi ve üzerinin kapanması sonucu yaşamlarına orada devam etmesi anlatılır. Misafirliğe giden biri erkek, biri kız iki kardeş Eğridir gölünün ortasındaki adayı gezerler. Orada buldukları bir delikten aşağı inen iki kardeş, yer altında olağanüstü gelişmiş bir kent görürler. Her yeri elektrikli aletlerle kumanda edilen aygıtlarla dolu bir kenttir burası. Tabii romanın sonunda iki kardeş kendilerini yine adanın dışında sandallarında bulurlar. Kitabın kapağında çocuk kitabı yazmasına rağmen iyi bir eserdir. Sahaflarda rastlanılması çok zor nadide bir kitaptır.
1970 yılında Gezegenler Savaşıyor adlı eseriyle Metin Atak‘ı görürüz. Bu romanda Metin Atak, Murat adındaki kahramanına evrende yolculuklar yaptırıp bir space opera tarzı macera yaşatır. Prensesli, bol kavgalı, savaşlı maceralardır bunlar. 1971 yılında ise devamı “Arena” adlı romanla gelmiştir. Aynı kahramanın uzay maceraları bu kitapta da sürer.
1973 yılında ise Selma Mine ile karşılaşıyoruz. Milliyet Yayınları’ndan 1973 yılında çıkan “Uzay Yolu‘, bir çocuk bilimkurgu kitabı olmasına rağmen içindeki güzel buluşlar, konuların işlenmesi ve yazarlık bakımından ciddi bir kitaptır. Erten ve Nurten kardeşler bir uçan daire ile yolculuk ederler ve birçok olayla karşılaşırlar. Selma Mine’nin kitabının yayımlandığı yıllar TV’de Uzay Yolu dizisinin en popüler olduğu yıllardı. Milliyet Yayınları da ticari bir gaye ile kitaba bu ismi vermişti. 1976 yılında yine Selma Mine’den Milliyet Yayınları etiketiyle bir çocuk bilimkurgu kitabı daha geliyor. Bu eser “Renkli Ülkeler” adını taşıyor ve bir önceki kitabın devamı niteliğinde. Bu romanda da yine iki kardeş evrende yolculuk yapıyor, bazı gezegenlerde maceralar yaşıyor. Bu arada Selma Mine’nin 1975 yılında yine Milliyet Yayınları’ndan ilkokul çocukları için plaklı resimli bir bilimkurgu çocuk kitabının daha yayımlandığını söyleyelim. “Haşarı Uzay” adlı eser plağıyla birlikte satılmıştır.
1979 yılında yine Selma Mine’nin X-Bilinmeyen Yayınları tarafından yayımlanan romanı ‘Tarihin Başladığı Gün“ü görebiliyoruz. Bu roman uzun yıllardır aranılan, eksikliği çekilen ve anlamlı bilimsel içeriği olan bir bilimkurgu kitabıdır. Bir gezegene gönderilen uzay gemisi içindeki varlıklar çevreye uyum sağlamaya ve çevrelerinde yaşamlarını sürdüren yaratıkları da ehlileştirerek kendilerine zarar vermeyecek bir hale getirmeye çalışırlar. Ama bulundukları gezegenin bir adı var mıdır? Ya da acaba bu gezegen tanıdığımız bir gezegen midir? Bu soruları kitabın sonuna geldiğimizde öğreniyoruz. Aslında Tarihin Başladığı Gün, X-Bilinmeyen dergisi tarafından tefrika edilmiş bir öykü olmasına rağmen, Selma Mine onu kitaplaştırarak satmak istediği için kitap olarak yaşam bulabilmiş ve şu anda sahaflarda bile bulması zor olan bir yapıttır.
1980 yılında yine Selma Mine X-Bilinmeyen Evren dergisinin içinde tefrika edilen “OBI J-S 927” adlı romanında bu sefer de Isaac Asimov’un robotlarını andırırcasına robot kahramanlar yaratarak onları evrende çeşitli maceraların içine atar. Normal bir kitap ebadında ve kalınlığında olan bu roman da okunması gereken güzel bir eserdir. 270 sayfalık eserde bilimsel veriler, felsefi sorular, bilgisayarlar ve yalnız Selma Mine’ye özgü olan çeşitli sanatsal özellikler içeren buluşlar ve ilginç isimler vardır. Aslında uzunca bir yazıya kaynaklık edebilecek bir araştırma konusu olarak incelenmesi gereken özelliklerden biri de Selma Mine’nin kahramanlarına seçtiği adlardır. Hepsi de bilimkurgu romanını zenginleştiren melodik, hoş ve kulağa gayet güzel gelen ilginç öğelerdir. Tabii bu roman da diğeri gibi yine X-Bilinmeyen Yayınları tarafından yayımlanmış olup, bugün sahaflarda rastlanması zordur.
1982 yılında gazeteci, yazar ve bilimkurgunun isim babalığını yapmış olan Orhan Duru‘nun bir öykü derlemesini görüyoruz. Ada Yayınları’ndan çıkan bu eserin adı “Yoksullar Geliyor“dur. Kitaba ismini veren ve Jorge Louis Borges türünde yazılan uzun öyküde, aç kalan insanların daha zengin olan kuzey ülkelerine doğru hücum edişleri ve yağmaları anlatılır. 1984 yılında İş Bankası Yayınları’ndan Gülten Dayıoğlu‘nun “Işın Çağı Çocukları” adlı bir çocuk kitabı yayımlanır. Çocuklara hitap eden bu romanda insan ırkının gelişimi için evlerinden kaçırılan ve birer bilim insanı olarak yetiştirilen çocukların uzaya açılmaları, başarılar kazanmaları ve insanlığa adeta ütopik bir dünya vermeleri anlatılır.
1991 yılında Mavibulut Yayınları’ndan Haldun Aydıngün‘ün “Başkan Oyunu” adlı bir romanı çıkar. Bu da yine içinde bilimkurgusal öykülerin yer aldığı bir gençlik romanıdır. 1992 yılında ise Seyfi Şirin‘in bir eserini görüyoruz: “Cennet Atları“. Türk Dünyası Araştırmalan Vakfı tarafından yayımlanan bu romanda da genç Türk çocuklarının robot atları ile yurdu baştan başa katetmeleri ve yaşadıkları maceralar yer alıyor. 1992 yılında Haldun Aydıngün’ün Yayınevi Yayıncılık tarafından basılan “2000’li Yılların Öyküleri” adlı kitabı ise bir sene önce yayımlanan “Başkan Oyunu”nun aynısıdır.
1994 yılında Demet Yayıncılık tarafından piyasaya sürülen küçük bir bilimkurgu romanıyla karşılaşırız. Nevra Bucak‘ın “Son Güneşin Çocukları” adını taşıyan bu romanı, 1990 yılındaki Körfez Savaşı nedeniyle kaleme alınmıştır ve 2050 yılında geçmektedir. 1995 yılında Anadolu Haber Ajansı tarafından Fatih Çatallar imzası ile “Dönüşüm” diye bir kitap yayımlanır. Okunması son derece güç olan bu romanda Türkçe dil bilgisi yanlışlarının yanı sıra bir roman örgüsüne rastlamak da çok güçtür. Bu eserden sadece bir bilgi olması bakımından söz ediyorum. 1996 yılında Sanat İhtisas Yayınları’ndan Orhan Seyfi Şirin’in “Gelecek Yüzyıllardan Anılar” eseri yayımlanır. Bu kitapta üç tane bilimkurgu öyküsü vardır.
Yine 1996 yılında Metis Yayınları’ndan Müfit Özdeş‘in “Son Tiryaki” adlı eseri okurla buluşur. Bir öykü derlemesidir. Müfit Özdeş yıllardır gizliden gizliye sürdürdüğü suskunluğuna bu eserle son vermiştir.
Bu kitapların dışında yirmiye yakın çocuk BK kitabı daha vardır, ama onlardan söz etmeye pek değmez.