“Kim gözleyecek gözcüleri?”
Watchmen kesinlikle farklı bir çizgi roman. 1986-1987 yılları arasında 12 sayı olarak yayınlanan Watchmen (Gözcüler), Alan Moore tarafından yazılmış ve Dave Gibbons tarafından çizilmiş. Watchmen’i diğer çizgi romanlardan farklı kılan özelliğiyse yazılmış en gerçekçi süper kahraman hikayesi olması. Hikayenin neden gerçekçi olduğuna birazdan döneceğiz, ama önce kitabın Bob Dylan ile olan ilgisini açıklamak istiyorum. Çünkü Watchmen’in İthaki Yayınları tarafından hikayeye yakışır bir biçimde dilimize kazandırılmış uluslararası edisyonunun önsözü “Her şeyden önce Bob Dylan vardı.” şeklinde başlıyor.
Watchmen’in yaratım sürecini ateşleyen Bob Dylan’ın bazı şarkılarındaki sözler olmuş. Yazdığı şarkı sözleriyle Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Dylan’ın sözlerinin şiirselliği Moore’un da zihninde etkisini göstermiş. Watchmen neden gerçekçidir? Şöyle düşünün; süper kahramanları gerçekçi buluyor musunuz? Örneğin anneniz ve babanız siz çocukken gözlerinizin önünde öldürülse ilk aklınıza gelen yarasa gibi giyinip suçla savaşmak mı olurdu? Veya her şeye yetecek gücünüz olsa, uçabilseniz, gözlerinizden lazer saçabilseniz güçlerinizi komik bir kıyafet giyip mi kullanırdınız? İşte Watchmen, karakterlerinin yaptığı hareketlerin sebeplerini gösterdiği için gerçekçi. Alan Moore, Watchmen evrenini tasarlarken şunu bile düşünmüş: “Süper kahramanların gerçek olduğu bir dünyada insanlar nasıl çizgi romanlar okur?”
Watchmen’in dünyasında insanlar süper kahraman çizgi romanlarına ilgi duymuyor. Her gün sokaklarda onlarca kahraman görürlerken neden çizgi romanlarını okusunlar ki? Bu dünyada insanlar korsan çizgi romanlarını okuyorlar. Moore korsan çizgi romanlarını kitabın içine güzelce yedirerek bize göstermiş. Moore, Watchmen dünyasından başka pek çok materyali de kitabın sayfalarının arasına sıkıştırmış. Bunların arasında emekli bir kahramanın yazdığı kitap (işte Moore zekası, emekli bir kahramanın kitap yazmasından daha gerçekçi ne olabilir ki?), kahramanların maske takarak Ku Klux Klan‘ın mirasını devam ettirdiğini veya maskeli suç savaşçılarının bir Amerikan geleneği olduğunu iddia eden dergiler, kahramanların psikolojileri ile ilgili akıl hastanesi raporları, gazete haberleri ve başka pek çok şey var.
Watchmen çizimlerden çok yazılarla ilerliyor, okurken bir roman (hem de Hugo ödülü bir roman) okuduğunuzu hissediyorsunuz. Watchmen’i çevirmek içindeki yazıların çokluğuyla bir roman çevirmekten farksız. Üstelik balonlama, font gibi pek çok uğraşı da beraberinde getirdiği için zorlu bir işin altından başarıyla kalkan İthaki Yayınları ekibini ve çevirmen Can Kantarcı‘yı tebrik ediyorum. Bu kitap ayrıca 20. yüzyılın ruhunu ve soğuk savaşın havasını bize aktarmayı görev bilmiş. Ancak Watchmen evreninde neredeyse tamamı muhafazakar olan ve Amerikan değerlerini savunan kahramanlar sayesinde, Amerika Vietnam Savaşı’nı kazanmış ve Nixon iktidarda kalmış. Böylece soğuk savaş bitmemiş; dünya nükleer savaşın eşiğinde. Ama her şeyin başlangıcına dönelim. Kitap, kahramanın ve süper kahramanın doğuşunu harika bir şekilde anlatmış.
İlk maskeli kanunsuz (kahraman) olan Kukuletalı Adalet, 1939’da yani süper kahraman kavramının çizgi romanlarda icat edildiği yılda ortaya çıkıyor. Kukuletalı Adalet kendi çapında herhangi bir süper gücü olmayan kuvvetli bir kişi. Tek amacı mahallesine dadanan hırsızları durdurmak. Ayrıca siyasi görüşü Ku Klux Klan’a yakın olduğu için KKK kıyafetlerine benzeyen, hırsızları korkutmak için de Orta Çağ cellatlarından esintiler taşıyan bir kıyafet giyiyor. Buraya kadar herhangi bir ilginçlik yok. Kukuletalı Adalet bana yakın zamanda gördüğüm bir haberi hatırlattı. Amerika’nın bir bölgesinde çocuklara tecavüz eden, palyaço gibi giyinen pislik insanlar türemişti. Birkaç kişi de Batman kıyafeti giyip bu kişileri kovalamaya başlamıştı.
Kukuletalı Adalet’in başlattığı akım önce bir polis memuru tarafından benimseniyor. Hollis Mason hayatta amacı olmayan bir polis memuruyken, önce süper kahraman çizgi romanlarına vuruluyor. Daha sonra Kukuletalı Adalet’e hayran oluyor ve hayatının amacını buluyor. Önce idman yapmaya başlıyor. Çok erken kalkıp idman yaptığı için çok erken yatıyor ve arkadaşları tarafından gece kuşu olarak anılmaya başlıyor. Daha sonra bu ismi benimsiyor ve Gece Kuşu (Night Owl) baykuş kostümü giyerek suçla savaşmaya girişiyor.
Kitapta kıyafetlerin önemini de çok kez görüyoruz. Örneğin Night Owl, ilk maskesi görüşünü engellediği için yaralanıyor. Bir bankanın güvenlik görevlisini reklam amaçlı olarak kahramana çevirmesiyle yaratılan Dolar Bill, pelerini döner kapıya takıldığı için ölüyor veya bir model olan ve insanların kendisinden etkilenmesinden haz duyduğu için yarı çıplak giyinen İpek Hayalet başka bir kahraman olan Komedyen tarafından tecavüze uğruyor. Komedyen pislik bir insan. Ama aynı zamanda 20. yüzyılı temsil ediyor. Hayatın büyük bir şaka olduğunu fark ettikten sonra bu şakayı anlatmaya başlıyor ve Komedyen oluyor. Ancak anlattığı şakaya bir tek kendisi gülüyor. Komedyen Watchmen’in en orjinal karakterlerinden biri. Çünkü neyi temsil ettiğinin farkında ve 20. yüzyılın bir parodisi olmaya kendisi karar vermiş. Komedyen ayrıca kitabın en önemli karakterlerinden biri çünkü hikaye komedyenin ölümüyle başlıyor. Geçmişte olanları yavaş yavaş öğreniyoruz. Benim buraya kadar anlattıklarım spoiler değil çünkü kitabın başında anlatılan şeyler ve hikayede öğrendiklerimizin yüzde biri bile değil. Ancak buradan sonra anlatacaklarım çok az spoiler içerebilir. O yüzden uyarıyorum, Watchmen’i okumadıysanız dikkatli devam edin.
Kukuletalı Adalet, Gece Kuşu, İpek Hayalet, Komedyen, Dolar Bill ve kırkların daha pek çok kahramanından oluşan Dakik-Adamlar bir süre sonra dağılıyor. Komedyen’in İpek Hayalet’e tecavüz etmesi, kahramanların yaşlanmaya başlaması, medyanın eşcinsel olduğunu iddia ettiği bir kadın kahramanın sırf medyaya iyi görünmek için takımdan atılması (aslında atılan kahraman eşcinsel olmadığı gibi takımda başka iki eşcinsel kahraman var) bu dağılmanın sebeplerinden. Ama dağılmanın en önemli sebebi süper kahramanın doğuşu.
Buraya kadar kahramanların hepsi özel güçleri olmayan sıradan diyebileceğimiz insanlardı. Ancak bir laboratuvar kazası sonucu atomlarına ayrılan ve daha sonra kendini yeniden oluşturan Doktor Manhattan öyle değil. Tüm çizgi romanlardaki en güçlü süper kahraman diyebileceğimiz Doktor Manhattan, hikayemizdeki tek gerçek süper kahraman. Alan Moore’un süper kahramanların sınırlarını eleştirmek için yarattığı kahraman, maddenin atomlarını ve atom altı parçacıklarını kontrol ederek her şeyi yapabiliyor. Atom altı parçacıkları görüp onlara dokunabilen, herhangi bir maddeyi başka bir yere ışınlayabilen, yok edebilen, yoktan yaratabilen bir tanrı gibi Doktor Manhattan. Bunun sonucu olarak gittikçe insanlığını unutuyor, insanlara önem vermemeye başlıyor. Ayrıca yakın zamanda Arrival filminde benzerini gördüğümüz gibi geçmişi, günümüzü ve geleceği aynı anda yaşama durumunda.
Amerika’nın Vietnam Savaşı’nı kazanmasını sağlayan da Doktor Manhattan. İnsanlar onu ilk dönemlerinde sevip milli bir simge olarak görürken, zaman geçtikçe ondan korkmaya, ona düşmanlık beslemeye başlıyor. Bu onun insanlığını unutmasıyla birleşince kendisini yoğun bir iç hesaplaşmada görüyoruz. Tabii bu hesaplaşma sıradan bir insanın yaşayacağına benzemiyor. Sonuçta Manhattan yaşamının her anını, her an yaşadığı için hiçbir şekilde geçmişiyle kopamıyor. Manhattan’ın geleceği bilmesi, onu değiştirmesini veya gelecekte farklı tepkiler vermesini sağlamıyor. Örneğin bir olayın olacağını bilmesine rağmen olay gerçekleşince yine de şaşırabiliyor. Bunun açıklamasını da şöyle yapıyor:
“Hepimiz birer kuklayız. Ben yalnızca kendi iplerini görebilen bir kuklayım”
Hikayeden yeterince bahsettik biraz da çizimlere gelelim. Dave Gibbons’un duruma göre değişen çizimleri hikayenin iç karartıcı havasını muhteşem bir biçimde yansıtmış. Okurken bir yandan kendinizi orada hissediyorsunuz. İlk sayfalarda kitap size sürükleyici gelmese bile bir yerden sonra çizimler sizi içine çekiyor hikaye çok sürükleyici bir şekilde akmaya başlıyor.
Son olarak Watchmen’i okumuş olanlar bir karakterden bahsetmediğimi fark edecektir. Watchmen’deki favori karakterim olan Rorschach‘tan hiç bahsetmedim. Psikolojik sorunlarla boğuşan bir kahraman olan Rorschach, muhteşem kurgulanmış, üzerine ne söylesem boş olacak bir karakter. Rorschach hakkında vereceğim her detay okuma zevkinizi baltalayacaktır. Herkesi bu muhteşem eseri okumaya davet ediyorum.