Superman Manhattan’a Karşı

“Hepimiz kuklayız Laurie. Ben yalnızca iplerini görebilen bir kuklayım.”

Yok olan Kripton gezegeninin son evladı Kal-El, Kansaslı Jonathan ve Martha Kent çifti tarafından Amerikan değerlerine bağlı, ahlaklı bir adam olarak yetiştirilir. Gazete muhabiri Clark Kent olarak suçluları ifşa etmek tek mücadele yöntemi değildir. Işık hızında uçabilir, gözlerinden lazer saçabilir, binaları taşıyabilir, x-ray ile neredeyse her şeyin içini görebilir.  O bir kuş, o bir uçak, hayır… O SUPERMANFizikçi Jonathan Osterman, deney sırasında yaşanan bir kaza sonucunda saf enerjiden oluşan bir varlığa dönüştü. Maddeyi istediği gibi yönetebiliyor, aynı anda birden çok yerde ve zamanda bulunabiliyor, ışınlanabiliyor, geçmişi-bugünü-geleceği bir tanrı gibi aynı anda yaşıyor, farklı zaman çizgileri arasında seyahat edip onları manipüle edebiliyor. Şu anda güçlerini Amerikan hükümeti için kötü adamlarla savaşarak değerlendiriyor. Onun adı DOCTOR MANHATTAN

Şu klasik bilgiyi duymayan kalmamıştır ki Alan Moore ve Dave Gibbons‘ın kült eseri Watchmen‘deki karakterler Charlton Comics süper kahramanlarından uyarlanmıştır. Yine de Night Owl’un Batman’i parodileştirdiği ne kadar barizse Doctor Manhattan’ın da Superman’i parodileştirdiği o kadar barizdir. DC yeni çizgi romanı Doomsday Clock ile bu iki karakteri karşı karşıya koyuyor. “Manhattan mı döver yoksa Superman mi?” teması Watchmen’in ruhuna çok büyük bir hakaret olacağı için serinin yazarı Geoff Johns, ki çok iyi bir yazardır, aralarındaki mücadelenin fiziksel değil ideolojik bir mücadele olacağını açıklamıştı. Gelin bu iki karakterin bakış açıları ve savundukları değerler bakımından farklarını inceleyelim.

Her şeyden önce Superman öldürmez ve kahramanların böyle yapması gerektiğini düşünür. Manhattan ise hem hükümet için suçla mücadele ederken, hem de Vietnam’da pek çok insanı öldürmüştür. Onun öldürdükleri sadece kötü adamlar da değildir, Vietnam’dakiler gibi düşman olmaları yeterlidir. Ayrıca çoğunluk için masumların kurban edilmesini de umursamaz. Soğuk Savaş’ın nükleer savaşa dönüşmesini önlemek için New York’u patlatıp devletleri bunun çevresinde birleştiren Ozymandias‘ın planının işe yaradığını kabul etmiştir. Hatta planı ifşa etmeye çalışan Rorshach‘i öldürmüştür. Superman, böyle bir şeyi asla kabul etmez. Ne kadar kötü olursa olsun birini öldürmenin kişiyi katil yapacağını bildiği gibi ne kadar yüce amaçlarla olursa olsun masumların ölmesine göz yummaz. Bunu yapanı da tüm sonuçlarını göze alıp adalete teslim eder.

Manhattan, zaman algısından dolayı, özgür iradeyi kabul etmez. Her şeyin belirlenmiş olduğunu, ne yaparsak yapalım olacakları değiştiremeyeceğimizi düşünür. Superman’e göre ise kişi davranışlarında özgür ve sorumludur. Onun felsefesinin temelinde bu yatar. Doctor Manhattan’a göre bir kişiyi kurtarmak çok da önemli değildir. Hatta kelebek etkisiyle daha fazla insanın zarar görmesine sebep olabilir. Bir çocuğun ölmesini engellediniz, Manhattan’ın zaman algısına göre bu, o çocuğun tüm hareketlerinin sorumluluğunu almanız anlamına gelir. Çocuk büyüyüp yüzlerce kişiyi öldürürse sorumlusu sizsiniz, çocuğun soyundan diktatörler ve seri katiller çıkarsa sorumlusu sizsiniz… Superman ise ne olursa olsun kendi etik anlayışına göre doğru olanı yapar. Düşmanlarının hayatını kurtarmak için kendi hayatını riske atabilir, kötü adamlarının hapisten kaçıp masumları öldürebileceğini bilmesine eğer kendisi ölürse kurtaramayacağı insanların farkında olmasına rağmen…

Doctor Manhattan’ın çoğu hareketi Superman’in tepkisini çekecektir. Manhattan bir noktadan sonra eylemsizliği tercih etmiştir, ki bu Superman’in kesinlikle doğru bulmayacağı bir şeydir. Ayrıca gelecekte bir şeyleri değiştirmek için geçmişi değiştirdiğini, ölecek bazı kişilerin ölmesini; çeşitli durumlardan kurtulacak olanların ise yaşamaya devam etmesini engellediğini biliyoruz. Bu tanrıcılık Superman’in kabul edemeyeceği bir şey. Çünkü o insanlara saygı duyar ve yaşam öykülerine yapılacak böyle bir dışarıdan müdahaleyi hoş karşılamaz.

Manhattan, kendini arayışı sırasında hükümetin kuklası olarak Vietnam’da savaşmıştır. Komedyen‘in metresini öldürmesini engellememek gibi hatalar yapmıştır. Bunları davranışlarında özgür, dolayısıyla da sorumlu, olmamasına dayandırır. Üstün bir varlık olması sebebiyle insanlardan uzaklaşmıştır. Laurie sayesinde insan yaşamının bir mucize olduğunu fark ettikten sonra bile, adalet gibi duyguları anlamadığını göstermiş, New York yıkıntıları arasında soğuk kanlılıkla yürümüştür. Superman de üstün bir varlıktır ama onun üstünlüğü ailesinden aldığı ahlaktan gelir. Güçlerini kaybettiği dönemde bile polis şiddetiyle savaşmış bir adamdır o… Kimsenin kuklası olmaz, temel insani duyguları unutmaz ve milyonlarca cesedin karşısında rasyonel bir şekilde hesap yapmaz. Onun için ölüler bir sayı değil kaybedilmiş hayatlar ve üzgün yakınlardır. İnsanlığın kalanı için bile olsa feda edilmiş olmaları, en azından, öfke uyandırır.

İşte kabaca Manhattan ve Superman’i karşı karşıya koyarsak alıp veremedikleri bunlar olacaktır. İki üstün insan aslında birbirlerine taban tabana zıttır. DC‘nin bu zamana kadar Watchmen evrenini değerlendirme çabaları hüsranla sonuçlansa da Geoff Johns’un iki karakterin düşünsel mücadelesini en iyi biçimde işleyeceğinden eminim. Zaten on iki sayı olarak planlanan Doomsday Clock’un şimdiye kadar yayımlanan dokuz sayısı oldukça iyiydi. İki evrenin bağlantısı henüz açıklanmadı ve Supo ile Manhattan karşı karşıya gelmedi ama mükemmel yeni karakterler ve karakterleri derinleştiren sahneler gördük. Hatta yeni Watchmen karakterlerimiz Marionette ve Mime, Leftovers ve Lost’un yapımcısı Damon Lindelof’un yeni uyarlamasında da bulunacaklar.

DC, Before Watchmen ile resmen hakaret ettiği orijinal esere böyle bir sequeli borçluydu. Aslında Watchmen’in felsefesi süper kahraman piyasasının Amerikan kültürünün kalanı gibi bir çöplük, tüm bu prequel ve sequellerin ise absürt olduğudur. Before Watchmen, eserin bilerek ve isteyerek karanlıkta bıraktığı noktaları mümkün olduğunca uzatarak, on iki sayıda kurulan karanlık dünyayı sulandırıp içini boşaltarak büyük bir ayıp işlemişti. Asıl üzücü olan DC’nin elindeki hepsi birbirinden iyi yazar-çizer ekiplerinin kafalarındaki ayrı ayrı çok başarılı fikirleri Watchmen’in dünyasına adapte etmeye çalışırken ortaya bir bulamaç çıkarmalarıydı. Örneğin Brian AzarelloLee Bermejo ikilisinin başarısını çizgi dünyasıyla azıcık ilgiliyseniz bilirsiniz. Şahsen Azarello en sevdiğim yazarlardanken Bermejo kendine has tarzını en beğendiğim çizerdir. Ortaya koydukları Rorsach mini serisinin de her paneli (hem çizim hem diyaloglarıyla) birer sanat eseriydi ama o dünyada bir işlevi yoktu. “Ben bunu niye okudum şimdi?” diye kalkıyordunuz.

Babylon 5‘in yaratıcısı J. Michael Straczynski‘nin Doc Manhattan serisindeki gibi çok orijinal fikirler de mevcuttu ama günün sonunda ortaya konan kompozisyon, Alan Moore ve Dave Gibbons’un ölümsüz eserinin aciz bir taklidinden ibaretti. Watchmen’de hikayeye yedirilmiş korsan hikayesinin fasiküllerin sonuna birer sayfa korsan çizgi romanı koyarak taklit edilmeye çalışılması durumu güzel özetliyor. Başta Doomsday Clock da böyle bir taklit gibi görünüyor ama okudukça anlıyoruz ki elimizde Watchmen’in yıllardır hak ettiği devam hikayesi var. Çünkü bu hikaye selefinin ruhunu korumakla kalmayıp onun kadar yenilikçi bir bakış sunuyor. Watchmen kırklarda kurulan süper kahraman kültürünü yıkmıştı. Doomsday Clock ise aynı şeyi Watchmen’in başlattığı modern çağa yapıyor. Watchmen Nixon, Kennedy ve soğuk savaş hakkındaydı; Doomsday Clock, Putin ile yarı çıplak bindiği ayısı ve Trump’ın çarpık siyaseti hakkında…

Henüz Manhattan’ın Superman’i (Batman, Putin ve Moskova halkıyla birlikte) havaya uçurmaya çalıştığına ama büyük mavinin ölmeyip yalnızca komaya girdiğine şahit olduk. Ayrıca Superman’in Manhattan’ı yumruklayıp her şeyin (artık o neyse) sonunu getireceğine dair, doktorun zaman algısından doğan, bir çeşit kehanet var. Manhattan, tek başına dünyanın tüm süper kahramanlarına Mars’ta bir güzel meydan dayağı attı ve büyü zannettikleri şeyin evrenin programındaki hatalar (Matrix’teki kaşık bükme muhabbeti gibi) olduğunu ifşa etti. Hikaye böylece DC evrenine Watchmenvari bilimkurgusal bir bakış da sunuyor. Sonuç olarak Manhattan’ın Supo ile derdi ne, nasıl karşılaşacaklar ve mücadeleleri hangi yönde sonuçlanacak? Bunları öğrenebilmek için heyecanla bekliyoruz. Çizgi romanın sayıları tekrar tekrar ertelendiği ve öngörülen yayımlanma süresinin iki katından fazla zaman geçtiği için daha epeyce bekleyecekmişiz gibi görünüyor…

Yazar: Sadık Efe Sarıtunalı

Bilgisayarla fazla ilgilenir. Boş zamanlarında ise çizgi roman okur. Bir gram çizim yeteneği olmadığı için çuvalladığı çizgi romanlarından sonra en büyük hayali kendine bir çizer bulup çizgi roman yazarı olmak. En büyük tutkusu ise bilimkurgu.

İlginizi Çekebilir

netflix 1899 - black silence

Telif Savaşları #3: 1899 ve Black Silence

Netflix’in bilimkurgu/gizem türündeki dizisi 1899, yayımlandıktan sadece birkaç gün sonra Black Silence (Kara Sessizlik) adlı …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin