Kadınların tarihin hangi aşamasında bilimkurgunun “erkek egemen” dünyasına dâhil oldukları tartışmalarında geleneksel bir görüş hâkimdir. Bu görüş, bilimkurgunun 1960’lar ve 70’lere, yani feminizmin sahneye çıkışına kadar neredeyse yalnızca erkekler tarafından yazıldığını savunur. Ancak Georgia Teknoloji Enstitüsü’nün Edebiyat, Medya ve İletişim Okulu’nda bilimkurgu dersleri veren Profesör Lisa Yaszek eski dergileri karıştırdığında çok farklı bir hikâye keşfeder. Önce Yaszek’in kim olduğuna bir bakalım. Lisa Yaszek, bilimkurgu edebiyatı alanında oldukça önemli çalışmalara imza atmış olan Amerikalı bir akademisyendir. Özellikle türün tarihiyle, kadınların bu türdeki yerleriyle ve beyaz olmayan insanlar da dâhil bilimkurguda yeterince temsil edilmeyen gruplarla ilgilenir. The Future is Female: Early Classics of Women’s Science Fiction from the Pulp Era to the New Wave ve Sisters of Tomorrow: The First Women of Science Fiction adlı kitaplarının her ikisi de bilimkurgu türünde kadınların yeterince temsil edilmedikleri tartışmasına odaklanır.
Yaszek’in odağı, bilimkurgunun kayıp seslerini ve o kayıp seslerin sağladığı tarihsel katkıları gün yüzüne çıkarmaktır. Ursula Le Guin’in The Future is Female’de belirttiği gibi, “Lisa Yaszek, tanınmış ustaların yanında yeniden keşfedilmesi gereken daha az bilinen isimleri bir araya getirerek bu geleneğin en iyilerini seçmiştir.” Geek’s Guide to the Galaxy isimli podcast yayınının 346. bölümünde konuşan Yaszek, “1970’lerde feminist bilimkurgu ile kadınlar bu türe gerçekten isimlerini yazdırmadan önce bilimkurgu dünyasında kaç kadın yazar olduğunu görünce çok şaşırdım,” diyor. “Birçok antolojiyi tozlu raflardan indirdikçe, kendi zamanlarında oldukça iyi tanınan ve fakat benim isimlerini dahi duymadığım bir sürü kadın yazarla karşılaştım.” Esasında, Pulp Dönemi boyunca edebiyat dünyasında kadın yazarlar nispeten yaygındı ve kadın okuyucuların oranı da daha yüksekti. (Pulp Dönemi, 1896’dan 1950’lerin sonlarına kadar yayımlanan ucuz dergilerin dönemidir. Bu dergilerin basıldığı ucuz, odun hamuru kağıdı sebebiyle döneme “hamur” anlamına gelen “Pulp” ismi verilmiştir.) Yaszek bu dönemi değerlendirirken bilimkurgu topluluğunun en az yüzde on beşinin kadın olduğunu söylüyor ve bunu okuyucuların yüzde 40 ila 50’sinin kadın olduğunu gösteren okuyucu anketlerine dayandırıyor. “Yani bu türde her zaman çok sayıda kadın vardı,” diyor Yaszek.
Kimileri bilimkurgu yazan az sayıdaki kadının, hikâyelerini yayımlatabilmek için erkek takma adları almayı tercih ettiklerine (ya da buna zorlandıklarına) da inanıyor. Biz de bu konuda bir inceleme kaleme almıştık. Ancak Yaszek bu “erkek ismiyle yazma” konusunun çoğunlukla bir efsane olduğunu savunuyor. Zira Pulp Dönemi denen dönemde, yazarlar arasında çeşitli nedenlerle takma isim kullanma alışkanlığı yaygındı. Bu nedenlerden biri hiç kuşkusuz ortaya koyulan eserin derinlikten yoksun oluşudur. Bu yüzden Pulp Döneminde erkek yazarların kadın takma adlarını benimseme olasılığı neyse, kadın yazarların erkek takma adlarını benimseme olasılığı da odur. “Edebiyat tarihine bakınca, gerçekten epey iyi bilinen birkaç kadın yazarın erkek takma adı kullandıklarını görüyoruz ve bu birkaç vaka bir şekilde bilimkurgudaki tüm kadın yazarların aynı şeyi yaptığını düşünmemize neden oluyor,” diyor Yaszek. “Ama ben daha yakından baktığımda, erkek takma adı kullanmadan hikâyelerini yayımlatan çok fazla kadın gördüm.”
Öyleyse neden böylesi çarpık bir tarih anlayışına sahibiz? Yaszek, ilk bilimkurgu antolojilerinin birinci dalga feminizme karşı tepkilerin sürdüğü sıralarda yayımlandığını ve John W. Campbell, Groff Conklin gibi erkek editörlerin de bu yüzden kadınları kadrolarından dışladıklarını söylüyor. “Gösterdikleri gerekçeler her ne olursa olsun, onlar kadınların yazamayacağına inanıyorlardı,” diyor Yaszek; “ve ilk antolojileri hazırlamak için masaya oturduklarında – o günlerde bu tür, kendi tarihini anlatacak kadar eskiydi – gerçekten de bilinçli bir şekilde kadınları bu tarihin dışında bıraktılar.” Dilerseniz Geek’s Guide to the Galaxy’nin 346. bölümünde Lisa Yaszek ile yapılan röportajın tamamını dinleyebilirsiniz. Biz aşağıdaki bu tartışmanın bazı önemli noktalarına değineceğiz.
Galactic Suburbia Üzerine
Galactic Suburbia: Recovering Women’s Science Fiction başlıklı eser, Lisa Yaszek’in 2008 yılında yayımlanan ve kayıp kadın bilimkurgucuları günışığına çıkarmayı amaç edinen çığır açıcı bir akademik çalışma. Bu eserde 300 kadar kadın bilimkurgu yazarına yer veriliyor. Lisa Yaszek, Geek’s Guide to the Galaxy’de bu eserinden şöyle bahsediyor:
“Galactic Suburbia, feminist bilimkurgu yazarı Joanna Russ tarafından ortaya atılan bir deyimdi. Bu deyim, bilim ve teknolojiyle yoğurulmuş gelecekleri hayal etmede gerçekten harika bir iş çıkaran ancak daha sonra aynı bilim ve teknolojinin toplumu nasıl değiştirebileceğini anlamakta tamamen başarısız olan hikâyelerden bahsetmenin bir yoluydu. Yani bir düşünün, evreni kolonileştirdiğiniz ve her türden gelişim ve değişime kucak açtığınız yepyeni geleceklere sahip olacaksınız ama bu geleceklerde herkes hâlâ iki ya da üç çocuklu heteroseksüel ailelerde, 1950’lerin banliyölerine çok benzeyen banliyölerde ve bugün bildiğimiz toplumsal cinsiyet rollerine tamamen uyumlu bir biçimde yaşayacak; bütün bunlar değişmeyecek. Russ bunu çok tuhaf buluyordu. Çünkü bilim ve teknoloji değişim gösterdiğinde toplum da muhakkak değişiyordu.”
Library of America Üzerine
“The Library of America, Amerika’nın edebi mirasını korumak üzere 1979 yılında kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir yayın kuruluşudur. Lise ve üniversitede, İngilizce sınıflarında okuduğunuz kitaplar büyük ölçüde Amerika Kütüphanesi tarafından belirlenir. Şöyle söyleyeyim, onlar bir esere ‘bu edebiyattır’ derlerse, o zaman hepimiz bunun gerçekten edebiyat olduğunu kabul ederiz…
Bu kuruluşun yapmak istediği şeylerden biri de yetki alanını genişletmek ve edebiyatın popüler varyasyonlarıyla birlikte polisiye kurgu, bilimkurgu, fantezi ve spekülatif kurgunun da Amerikan edebiyat geleneğinin bir parçası olduğunu göstermek. Bu yüzden üç bilimkurgu editörünü işe aldılar ve ben de onlardan biriydim. Bu benim için gerçekten heyecan vericiydi.”
John W. Campbell ve Judith Merril Üzerine
“Campbell sürekli olarak kadınların bilimkurgu yazamayacağını söyleyip duruyordu. Judith Merril ona ‘bahse girerim satın alacağınız bir bilimkurgu hikâyesi yazabilirim,’ dedi ancak Campbell böyle bir şeyin mümkün olacağına inanmadığını söyledi. Merril diretti ve ‘satın alacağınız bir hikâye yazabileceğime ve daha fazlası için bana yalvaracağınıza bahse girerim,’ dedi. Böylece That Only a Mother’ı yazdı ve Campbell bu hikâyeyi çok sevip satın aldı. Hatta oldukça şaşkındı.
‘Aman Tanrım, haklıymışsın, yanılmışım, bu inanılmaz bir hikâye ve senden daha fazla hikâye istiyorum,’ dedi. Bunun üzerine Merril ona bir uzay kolonizasyonu hikâyesi olan bir sonraki hikâyesini gönderdi; bu iyi bir bilimkurgu hikâyesiydi. Fakat Campbell ‘bu hikâyede bir anne yok’ diyerek hikâyeyi reddetti. ‘Ben senden böyle bir şey istemedim ki. Sen anneler hakkında yazmalısın,’ dedi…”
C.L. Moore ve Joanna Russ Üzerine
Catherine Lucille Moore, 1930’larda C. L. Moore mahlasıyla yazan, Amerikalı bilimkurgu ve fantezi yazarıydı. Bilimkurgu ve fantezi türlerinde yazan ilk kadınlardan biriydi. Moore’un çalışmaları, pek çok kadın spekülatif kurgu yazarının yolunu açmıştır.
“C.L. Moore, kurgusal kadın karakterlerine gerçekte kendisinin sahip olmak istediği fiziksel görünümleri verirdi. Bu yüzden Jirel of Joiry’nin Jirel’i bin fit boyunda, mükemmel kıvrımlara ve dalgalı kızıl saçlara sahip olan bir kadındır. Gençtir, güçlüdür, çok havalıdır ve aslında biraz da aptalcadır ama bu da onu kendi dönemine göre çekici kılmanın bir yoludur… Buna karşılık Joanna Russ’ın Alyx’i (The Adventures of Alyx romanının kahramanı), Moore’un kadın kahramanına 1970’lerin feminist tepkisi gibidir. Çünkü Alyx, Jirel gibi değildir. Bir kere orta yaşlıdır. Öyle incecik bir beli falan yoktur ve nasıl göründüğü konusunu da o kadar kafasına takmaz. Ayrıca bir de kocası vardır ve Alyx yaşamından ve kendisinden gayet hoşnut bir kadındır… Açıkça söylemem gerekirse, tıknaz, orta yaşlı bir kadının da bir bilimkurgu hikâyesinin kahramanı olabileceği fikrine bayılıyorum. Hepimiz pirinç sutyenler ve buna benzer havalı aksesuarlar içinde süper rahatsız ama süper seksi görünmek zorunda değiliz.”