Tüm bu şöhret ve üretkenliğin kaynağı neydi? Sayısız kitap ve öykünün oluşturduğu bir zirvede adeta ölümsüzleşen Asimov, kendisinden bu denli bahsedileceğini hiç düşünmüş müydü? Ya biz okur kitlesi; doya doya okuduğumuz ve kendisinden övgüyle bahsettiğimiz Isaac Asimov’un yazarlık kariyerinin arka planını hiç merak ettik mi?
Asimov, birbirinden farklı alanlarda yazmış olmasına rağmen daha çok bilimkurgu romanlarıyla ve popüler bilim kitaplarıyla tanınan bir yazar. “Isaac Asimov ve Anıları” yazı dizimizin dördüncü ve son bölümünde, Asimov’un çocukluk yıllarını, yazarlığa adım atışını, eserleri ve yaşamı hakkında bilinmeyenleri yine kendi kaleminden derlemeye devam ediyoruz…
Spor Üzerine!
Yüzlerce kitap yazan üstat Asimov, kendisinin egeoist bir insan olduğunu düşünenlere karşı çok alçak gönüllü yaklaşmıştır her zaman. Bu alçak gönüllülüğü nedeniyle de galip geleceği birçok olaydan hüsranla ayrılmıştır. Aşağıdaki anısı da onlardan bir tanesi.
Sanırım 1972 yılıydı, Gilbert ve Sullivan Derneği’ne katılmıştım ve eğlencenin başlamasını bekliyordum. Sağ yanımda oturan beyefendiyi tanımıyordum, yaşça benden biraz büyüktü ve kuşkusuz o da beni tanımıyordu. O sırada genç bir adam yanıma geldi ve çok kibarca imzamı istedi, sevinerek verdim. Bundan sonra yanımda oturan beyefendi ile aramızda şu konuşma geçti:
YABANCI (merakla): ‘’Neden sizden imza istedi?’’
BEN (alçak gönüllülükle): ‘’Kanımca beni tanıdı.’’
YABANCI (doğal bir tavırla): ‘’Siz kimsiniz?’’
BEN: ‘’Isaac Asimov’um.’’
YABANCI (şaşkınlıkla): ‘’İyi ama neden sizden imza istedi?’’
BEN (sessizce içimi çekerek): ‘’Ben yazarım.’’
YABANCI (hayretle irkilerek): ‘’Benim oğlum da yazar. İkinci kitabını yeni bitirdi, iki romanı yayımlandı. Romanları sporla ilgili.’’
BEN: ‘’Çok güzel.’’
YABANCI: ‘’Siz ne tür yazılar yazıyorsunuz?’’
BEN (dikkatle): ‘’Farklı şeyler.’’
YABANCI: ‘’Kitap da yazıyor musunuz?’’
BEN (adamın susmasını dileyerek): ‘’Evet.’’
YABANCI: ‘’Kaç kitap yazdınız?’’
BEN (akıllıca): ‘’Birkaç tane.’’
YABANCI: ‘’Haydi, haydi. Kaç tane?’’
BEN (birdenbire sıkılarak ve bu sohbete bir son vermek isteyerek): ‘’Yüz yirmi tane.’’
YABANCI (kesinlikle etkilenmemiş olarak): ‘’Bunlar arasında sporla ilgili olan var mı?’’
BEN: ‘’Hayır.’’
YABANCI (zafer dolu bir sesle): ‘’Oğlum iki roman yazdı. Spor üzerine!’’
BEN (tamamen yenilmiş): ‘’Harika.’’
Ayakta Durmak
İnsanlar her zaman kendilerini öteki hayvanlardan ayıran kesin ayrımı belirlemeye çalışmıştır ve bir sonuca varmışlardır. Bu sonuca göre bizler konuşuruz, hayvanlar konuşamaz. Hayvanların kuyruğu vardır, bizim yoktur. Onların vücut tüyleri vardır, bizim yoktur. Onların beyinleri küçüktür, bizim yoktur. Bunun nedenini Asimov kendi düşüncesiyle şöyle belirtiyor; Kendimize verdiğimiz önem ve bencilliğimizdir.
Bu noktada Asimov, insanlarla hayvanların arasındaki farkın bu kadar kesin ve basit olamayacağı konusuna, kızı Robyn ile yaşadığı bir anıyı anlatarak başlıyor.
Mavi gözlü, sarışın, güzel kızım Robyn birinci doğum gününü geride bıraktıktan kısa bir süre sonra, artık onun yürüme zamanının geldiği kanısındaydım. Bu nedenle, ne zaman onun çeşitli mobilyalara tutunarak küçük bacakları üzerinde doğrulduğunu görsem, çok dikkatle kollarını tutunduğu eşyadan ayırıyor ve ne olacağını merak ediyordum.
Her defasında bir ‘pat’ sesi ile hemen yere oturuyordu.
Düş kırıklığına uğruyor ve tüm sorunlar için yaptığım gibi bunun mantıkla tartışılması gerektiğini düşünüyordum.
‘’Yürü, güzelim,’’ diyordum. ‘’Bacaklarını kullan ve tutunma. Babanın yaptığı gibi. Bak, nasıl yapıyorum. Gördün mü? İşte böyle.’’
İşe yaramadı. Robyn o yaştayken mantığa önem vermiyordu. (Büyüdükten sonra da önem vermeyeceğini ileride anlayacaktım.)
Kısa bir süre sonra, bir gün mutfakta oturmuş öğle yemeği verilmesini umutla bekliyordum. Robyn içeri girdi ve dikkatli biri olmadığım için (hiçbir zaman da olmamıştım) sadece ‘’Merhaba, Robyn,’’ dedim.
Ancak birkaç saniye sonra gerçek kafama dank etti ve şaşkınlıkla ‘’Yürüyorsun,’’ dedim.
Evet, yürüyordu. Küçük Robyn herhangi bir yoldan yürümenin emeklemeye göre daha kolay olduğunu anlamış ve hemen yürümeye başlamıştı. Bir daha hiç emeklemedi.
Dikkatsizliğine Dair
Asimov, ne kadar dikkatsiz ve dalgın olduğunu her zaman dürüst bir şekilde belirtmiştir. Bunu daha önceki bölümümüzde, katıldığı bir programda yaşadığı bir olayda da görmüştük. Gelelim Isaac Asimov’un dikkatsizliğinin ne kadar ileri derecede olduğunu yine kızı Robyn ile yaşadığı bir olayla teyit edelim.
Dalgınlığımı iyi bilenlerden biri de harika güzellikte, sarışın, mavi gözlü kızım Robyn’dir. Küçük yaştan beri özelliklerimi arkadaşlar ile tartışır, ancak beni yine de çok sever.
Dalgınlığıma bir örnek, yaklaşık 12 yıl önce Boston Üniversitesi’nde konferans verirken başıma gelenlerdir. Robyn’in o dönemde Boston Üniversitesi’nde okuduğunu çok iyi biliyordum ve onu dinleyiciler arasında görmeyi umuyordum. Ancak salon çok kalabalıktı ve onu göremedim, bir kere konuşmama başladığımda olağan dikkatimi toplamam gerçekleşti ve onu unuttum.
Konferanstan sonra, birkaç öğrenci çevremde toplanarak sorular sordular, büyük bir dikkatle yanıt vermeye başladım ve her zamanki gibi çevremdekilere dikkat etmiyordum.
Derken çok güzel, sarışın, mavi gözlü genç bir kadının yanımda durduğunu fark ettim, ancak gözüm başka yerlere kaydı. Bu birkaç kere yinelendi, sonra dikkatimden kaçan bir şeyler olduğunu hissettim. Genç kadına döndüm, çok meşgul olan düşüncelerimi toplamaya çalışırken ona bir süre baktım, sonunda sesimde belirgin bir soru işareti taşıyan tonlama ile ‘’Robyn?’’ dedim.
Ve Robyn yanında duran arkadaşına döndü, kollarını çaresizlikle açtı ve ‘’Gördünüz mü! Beni sonunda tanıdı. Kaç dakika sürdü?” dedi.
Milyar Milyar
Los Angeles Times gazetesi yayın kurulunun haftalık bilim sütunu için yazılar yazan Asimov’un bir sonraki konusu Büyük Macellan Bulutu’ndaki yeni bir süpernova olmuştu. Ve bu süpernovanın 150.000 ışık yılı uzakta olduğunu yazısında da belirtmişti. Ancak, Asimov okurlarını düşünen ve onlar için birçok zorlu terimi sadeleştirme zahmetine giren bir yazardı. Böylelikle 150.000 ışık yılını yazısında parentez içinde ‘milyar milyar mil’ olarak belirtmişti. Fakat bu milyar milyar mil sadeleştirmesi yazının basıldığı gazete matbaasında işine düşkün babacan bir düzeltmenin dikkati sonucunda milyar mil olarak düzeltilerek basılmış oldu. Dizgi hatası olarak görülen bu durum aslında hata değildi. Sonuçta Satürn gezegeni bile bir milyar mil uzaklıktadır! Sonuç olarak, yazı gazetede basıldıktan sonra Asimov hiç beklemediği bir durumla karşı karşıya kalır.
Juna Taylor adında çok küçük ve çok akıllı bir kızdan ilkokul 4. sınıfta olduğunu belirten bir mektup alınca şaşkınlığımı tahmin edin. (Gerçekten öyleydi, çizgili dosya kağıdına kesinlikle dokuz yaşında bir çocuğun el yazısıyla yazmıştı.) Mektubunda 150.000 rakamı ile bir ışık yılındaki mil sayısını dikkatle çarptığını ve doğru yanıtı bulduğunu anlatıyordu.
Sonra şunları ekliyordu: ‘’Sizin yazınızı okul ödevini yapmak için konu olarak seçtiğimde, bulduğum sayının doğru olduğunu, sizin yaptığınız açıklamanın yanlış olduğunu onaylamanızı rica ediyorum.’’
Şaşkınlıktan dona kalmıştım. Uzun zamandır dokuz yaşında bir çocuğun yakalayabileceği bir yanlış yapmamıştım. Doğal olarak hemen bir mektup yazdım ve konuyu açıklığa kavuşturdum. Kendime gelmem uzun süre aldı.
Yazma Ritüeli
Bir keresinde bir gazeteci, yazı yazmaya başlamadan önce belirli bir yöntemim olup olmadığını sormuştu.
Şaşırdım ve ‘’Belirli bir yöntemle neyi kastediyorsunuz?’’ diye sordum.
‘’Örneğin kurşun kalemlerinizi yontmakla mı, pencereden bakmakla mı, ya da biraz jimnastik yaparak mı, veya yazmak için uygun ruh haline girmenizi sağlayan başka bir şey yaparak mı başlarsınız?’’
‘’Oh, anladım’’ dedim, ‘’Elbette! Yazmaya başlamadan önce hep yaptığım bir şey vardı.’’
‘’Güzel! Anlatın öyle ise.’’
‘’Yaptığım ilk şey, parmaklarımın tuşlara ulaşacağı kadar daktiloya yaklaşmaktır.’’