nobel bilimkurgu

Nobel Ödüllü 10 Bilimkurgu Yazarı

Nobel Edebiyat Ödülü, 1901’den beri savaş zamanlarındaki istisnalar hariç her yıl verilmeye devam ediyor. 2024 yılı itibariyle 116 kez ve toplamda 121 kişiye layık görülen bu ödülü almış yazarlardan bilimkurgu türünde eser verenleri de var elbette. İşte bu yazıda, söz konusu yazarların kariyerlerine ve bilimkurgu türündeki eserlerine yer verecek, haklarında kısa bilgiler paylaşmaya çalışacağız.

Not: Burada zikredilenlerden başka birçok Nobelli yazar, kariyerlerinin büyük ya da küçük bir kısmında bilimkurguya dokunmuştur. Bunlardan bazıları: Gerhart Hauptmann (Die Insel der grossen Mutter), Anatole France (L’île des pingouins), Luigi Pirandello (Lazarus), Jean-Marie Gustave Le Clézio (Desert, Ourania), Johannes Jensen (The Long Journey) ve Louise Glück (Ararat, Avero, Meadowlands)’tür. Ayrıca diğer türlerin yanı sıra bilimkurgu türündeki eserlerde de sıkça kendisine atıf ve eserlerinden alıntılar yapılan büyük İrlandalı Şair William Butler Yeats’in İkinci Gelişler ve Bizans’a Yolculuk şiirleri, mevcut anlamlarını daha da derinleştirerek birer kıyamet ve distopya tasviri olarak ele alınabilir.

Rudyard Kipling (1907)

1865-1936 yılları arasında yaşamış İngiliz gazeteci, şair ve yazar Rudyard Kipling, Nobel’e 1907’de lâyık görülmüştür. Ödülü aldığında 41 yaşında olan Kipling, günümüz itibariyle de Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan en genç kişidir. George Orwell, bilhassa sömürgecilik çağrısı ve güzellemesi yapan The White Man’s Burden şiiri üzerinden Kipling için şu eleştiriyi getirir: “Kipling şovenist ve emperyalisttir, ahlâki açıdan duyarsızdır ve estetik açıdan çirkindir.” Orwell’in haklı olduğu muhakkaktır zira Kipling’in eserlerinde sömürgecilik ve aşırı milliyetçilik izlerini ziyâdesiyle görürüz. Ama iyi bir edebiyatçı olduğuna da şüphe yoktur. Önemli eserleri arasında  Orman Çocuğu, Eğer, Öylesine Hikâyeler, Kim, Gunga Din, Mandalay, Korkusuz Kaptanlar ve az önce bahsettiğimiz Beyaz Adamın Laneti’ni sayabiliriz.

Kipling’in direkt ya da dolaylı olarak bilimkurgu sınıflandırmasına girecek eserlerinin başında Aynı Yolun Yolcusu gelir. Orwell’in yergisi ne kadar yerinde ise bir diğer bilimkurgu yazarı Poul Anderson’ın Kipling’in bilimkurgu hikâyelerini “türün en iyilerinden” olarak nitelendirmesi de yerinde bir övgüdür. Kipling’in bilimkurgu eserlerine örnek olarak Gece Postasıyla, Kendini Bulan Gemi, Amatör, 007, Allah’ın Gözü, Kablosuz, İşin Aslı, As Easy as ABC, In The Same Boat, Unprofessional öyküleri ve şiir olarak da Peri Kuşatması verilebilir. Kullandığı temalar ise çoğunlukla makineleşme, Steampunk, gelişmiş hava araçları, alternatif tarih, ütopik-distopik gelecektir.

Romain Rolland (1915)

Fransız oyun, roman ve deneme yazarı, sanat tarihçisi ve akademisyen Romain Rolland, 1866-1944 yılları arasında yaşamıştır. Nobel Komitesi tarafından ödülün kendisine verilme gerekçesi: “Edebi eserlerinin yüce idealizmi, farklı insan tiplerini tasvir ederken gösterdiği duygudaşlığı ve hakikat aşkı” olarak gösterilir. Kipling gibi Hint kültürü ve felsefesine yakınlık duyan Rolland, farklı olarak hümanist ve pasifistti. Rabindranath Tagore ve biyografisini de yazdığı Mahatma Gandhi’nin görüşleri ile Vedanta felsefesini benimsemişti. Bir oyun yazarı olarak halk tiyatrosuna öncülük etti. Bir pasifist olarak Birinci Dünya Savaşı’nı eleştirdi. Kaleme aldığı bir diğer biyografi yakın dostu Stefan Zweig’ınkiydi. Ancak Rolland Stalin’in baskıcı rejimine iyimser bir sempati duyuyordu. Yine de vicdanı ve dürüstlüğü ile tanınan yazara bir diğer Nobelli yazar dostu Hermann Hesse, başyapıtı olan Siddhartha’yı ithaf etti. Rolland’ın en önemli eseri bir müzik dehasının hikâyesi olan 10 ciltlik roman serisi Jean-Christophe’dur. Bunun yanı sıra Colas Breungnon, Clerambault, Pierre et Luce ve 7 ciltlik bir diğer serisi olan L’ame Enchantee de sayılabilir.

Romain Rolland’ın bilimkurgu türüne dâhil edilebilecek tek ama oldukça önemli eseri ise La Revolte des Machines ya da Ou La Pensee Dechainee adlı tiyatro oyunudur. İngilizcesi The Revolt of the Machines olan eseri Makinelerin İsyanı şeklinde Türkçeleştirebiliriz. Eser, robotların insanlığa başkaldırmasını ve hayatta kalanları sürgün etmesini konu alır. İnsanların yokluğunda, eski efendilerinin suretinde yapılan robotlar nihayet kendilerini de yok eder. Ve finalde dünyaya kıyamet alameti gibi azametli yeni bir makine ırkı hâkim olur.

George Bernard Shaw (1925)

Ünlü İrlandalı oyun yazarı, düşünür, eleştirmen ve insan hakları savunucusu George Bernard Shaw, 1856-1950 yılları arasında yaşamıştır. Bir hiciv ustası olan Shaw, sosyalizm ve kadın hakları savunucu olmasının yanında Romain Rolland gibi vejetaryendi. Batı tiyatrosu, kültürü ve siyasetini büyük ölçüde etkileyen yazarın en ünlü eseri daha sonra My Fair Lady adıyla beyaz perdeye uyarlanacak olan Pygmalion’dur. Bu vesileyle hem Nobel hem de Oscar ödülü alan ilk kişidir. Diğer önemli eserlerinden bazıları: Major Barbara, The Doctor’s Dilemma, Sezar ve Kleopatra, Candida, Mrs. Warren’s Profession, Kırgınlar Evi, Jan Dark, Androcles ile Aslan, Bir Çuval İncir, Silahlar ve Kahraman’dır.

Bernard Shaw’ın bilimkurgu adına en büyük önem arz eden eseri Man and Superman / İnsan, Üstüninsan’dır. Bu 4 perdelik dramda “Süpermen” bir kahraman olarak değil, kavram olarak sunulur ve öjeni yoluyla yaratıcı evrim tartışılır. Kadın haklarının yakın gelecekteki durumuna bir bakış olan Press Cut ve tüberkülozun yeni keşfedilen bir fagosit; yiyici hücreyle tedavi edilebildiği Doktorun Dilemması ve insanlık evriminin beş bölümlük tasviri olan ve ölümsüzlükten düşünebilen bedensiz varlıklara, cep telefonuna benzer cihazlardan enerji kalkanlarına dek uzanan bir yelpazede “bilimsel romantizm” denebilecek oyunu Back to Methuselah: A Metabiological Pentateuch da önemlidir.

Sinclair Lewis (1930)

Sinclair Lewis, 1885-1951 yılları arasında yaşamış Amerikalı roman, oyun ve öykü yazarıdır. O da Bernard Shaw gibi bir mizah ve hiciv ustasıdır. Eserlerinde Amerikan kapitalizmini, materyalizmi, küçük burjuvayı ve yozlaşmış ruhban sınıfını eleştirir, güçlü kadın portreleri çizer, alaylı bir dille sosyal eleştirilerde bulunur. Kitaplarını kaleme alırken ticari kaygı gütmeden, sivri dilini sakınmadan kendi öz tatminini öncelikli tutmuştur. Nobel’den 4 yıl önce Pulitzer Ödülü’nü reddeden Sinclair Lewis, Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ilk Amerikalı yazar olmuştur. En önemli eserleri Babbitt, Arrowsmith, Ana Cadde, Vahşi Aşk, İbret, Seni Sevmek Kaderim, Elmer Gantry, Dodsworth olan yazarın bilimkurgu türündeki tek eseri oldukça meşhur olan Mümkünatı Yok’tur. 

1935’te yayımlanan eser bir nevi Nazi rejiminin ABD’de nasıl iktidara gelebileceği konusunu işleyerek ikazda bulunur. Faşist rejimlerin büyük ölçüde küçük insanların ilgisizliği ve kültürlülerin pasifliğiyle güçsüzlüğü yüzünden ülkeye hakim olabileceğine dair etkili bir uyarıdır. Lewis, Mümkünatı Yok’u kaleme aldığı sıralarda Avrupa’da faşizm yükselişe geçmişti ve yazar ileri görüşlülükle bundan ders çıkartarak insanların sorunu daha net görmelerini sağlamıştı.

 Hermann Hesse (1946)

Almanya’da doğan İsviçreli şair, yazar ve ressam Hermann Hesse, 1877-1962 tarihleri arasında yaşamıştır. Asi ve güçlü karakterde bir çocuk olan Hesse, çok dilli felsefe doktoru büyükbabasının teşvikleriyle, onun geniş kütüphanesinde dünya edebiyatına ve dillerine nüfuz etti. Bu durum yazarda, ileride her türlü milliyetçiliğe karşı durmasını sağlayan bir dünya vatandaşlığı hissi uyandırdı. Gençliğinde depresyon ve intihar girişimin ardından kendini sanat ve felsefeye verdi, teolojik yazılar kaleme aldı. Koyu bir Hristiyan olarak Budizm’e duyduğu ilgiyle teosofiye yöneldi. Birinci Dünya Savaşı’nda askerlik yapan yazar, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı cesur duruşunu ve kendisi gibi Nazi ideolojisine karşı çıkan dostlarını korudu, sessiz direnişle sanat ve edebiyatın bastırılmaması için elinden geleni yaptı.

En ünlü eserleri Siddhartha, Damien, Bozkırkurdu, Doğu Yolculuğu, Narziss ve Goldmund, Çarklar Arasında ve bilimkurgu olarak ele alabileceğimiz Das Glasperlenspiel / Boncuk Oyunu’dur. Öyle ki Boncuk Oyunu kendisine Nobel’i kazandırmıştır. 23. yüzyıl ütopyası olan eser, entelektüel elitlerin gelişmesi için uygun bir ortam sağlayan Castalia’da yetişmiş Joseph Knecht’tin hikâyesidir. Kahraman çocukluğundan beri bilim ve sanatı birleştiren boncuk oyununda ustalaşmaya çalışır ve büyüdüğünde Magister Ludi yani oyunun ustası olur. Castalia’da teknoloji de siyaset de kasıtlı olarak sınırlı tutulur ki herkes oyunda ustalaşmaya odaklanabilsin. Artık adındaki gibi “cam boncuk” içermeyen bu boncuk oyunu, aslında insanın içsel yolculuğunun, kendini tanımasının, kendiyle yüzleşmesinin sembolüdür.

Harry Martinson (1974)

1904-1978 tarihleri arasında yaşamış İsveçli şair ve yazar Harry Martinson, 1974 Nobel Edebiyat Ödülü’nü vatandaşı Eyvind Johnson ile birlikte almıştır. Martinson da Hermann Hesse gibi Budizmi yaşam felsefesi hâline getirmiştir. Nobel’e layık görülme sebebi “bir çiğ tanesinden evreni yansıtabilmesi” olarak belirtilmiştir. Gerçekten de betimlemeleri ve ayrıntıları yakalamaktaki başarısıyla dikkat çeken Martinson, İsveç şiirinin reformcusu ve en özgün proleter yazar olarak anılır. Şiirlerinde doğaya duyduğu aşkı ve hümanizmi işledi, eski bir denizci olmasından hareketle denizcilik hayatından tablolar sundu, ayrıca denizcilik hatıralarını da kaleme aldı. En başarılı romanları ise otobiyografik Nasslorna blomma (Çiçek Açan Isırgan) ve Vagen till Klockrike (Klockrike Yolu)’dir. Yazarın bilime ilgisi büyüktü, İkinci Dünya Savaşı sırasında yazdığı Verklighet till döds (Gerçeklikten Ölüme)’te toplumsal koşulları, modern kültürü ve teknolojik gelişmeleri eleştirdi.

Martinson’un bilimkurgu çerçevesinde değerlendirilecek eseri ise uzaya duyduğu ilgisini görebileceğimiz şiirsel bir uzay destanı olan Aniara’dır. 1953-1956 arasında yazılmış, bir kitap uzunluğundaki, 103 kıtalık bu sembolik ve yenilikçi şiirde, Dünya’daki yıkımdan kaçan göçmenlerin uzay gemisi Aniara bir asteroitle çarpışır. Manevra yapamayacak kadar hasar alan gemi Güneş Sistemi’nden çıkarak yıldızlararası uzaya doğru savrulur. Aniara bir nesil uzay gemisi olarak tasarlanmadığından yolcuların akıbeti bellidir. Mima olarak adlandırılan iletişim cihazı sonunu bekleyen yolcuları Dünya’nın hatıra görüntüleriyle avutur. Ne var ki geminin uzaya fırlatıldığı uzay üssünün yıkılışını izledikten sonra umutlar tümüyle tükenir. Söz konusu eser, 2018’de sinemaya da uyarlanmıştır.

William Golding (1983)

İngiliz şair ve yazar Sir William Gerald Golding, 1911-1993 yılları arasında yaşamıştır. Edebiyata olan katkılarından dolayı 1988’de şövalye ilan edilen Golding, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana en büyük İngiliz yazarlarından biri olarak anılır. Kraliyet donanmasında teğmen olmadan öncen felsefe öğretmenliği yapan yazar, ölümünden önceki geceye dek, 22 yılı aşkın bir süre günlük tutmuştur. Bu günlükler hem bir hatırat hem de romanlarına geriye dönük bir bakıştır. Ölümünden sonra biyografisi için bu günlükler kullanılmıştır. Yakın dostu James Lovelock ile Dünya’daki canlı materyalin tek bir organizmaymış gibi hareket ettiğine dair bir hipotezi tartıştıktan sonra, Golding buna Yunan mitolojisinde Dünya’nın kişileştirilmiş hâli ve Titanların annesi olan Gaia’nın adını verdi. Böylece bilimkurgu ve fantastik bakış açısını harmanlamış oldu.

İlk romanı olan ve alegorik öğeler içeren Sineklerin Tanrısı bir distopya oluşuyla bilimkurgu kapsamına girer. Romanda aileleri tarafından nükleer bir felaketten kaçıp kurtulmaları için uçağa bindirilen bir grup ortaokul çocuğunun, uçağın vurulması sonucu ıssız bir adaya düşmesi, burada mahsur kaldıkları süre boyunca vahşileşmesi anlatılır. İnsan doğasındaki karanlık taraf başarıyla gözler önüne serilir. Golding’in ikinci romanı, HG Wells’in “The Grisly Folk” adlı eserine nazire olarak yazılmış olan The Inheritors ise bir bir tarihöncesi bilimkurgudur. Oyuna dönüştürülen uzun hikâyesi The Brass Butterfly: A Play in Three Acts, İskenderiyeli Yunan mucit Phanocles’in Roma’daki imparatordan, erken icatları için himaye sağlama girişimlerini anlatır: buhar makinesi, tüfek, düdüklü tencere ve matbaa. Roma imparatoru bu armağanları reddederek mucitten daha bilge olduğunu kanıtlar.

Jose Saramago (1998)

1922-2010 tarihleri arasında yaşamış Portekizli yazar Jose de Sousa Saramago, Nobel komitesinin deyimiyle: “hayal gücü, şefkat ve ironiyle perçinlenen mesellerle anlaşılması zor gerçeği yeni baştan anlamamızı sağladığı için” bu ödüle layık görülmüştür. Eserleri 25 dile çevrilen romancı, sevgiyi insanın kaderini iyileştirmenin bir aracı olarak görüyordu. 1992’de Portekiz hükümeti İsa’ya Göre İncil kitabının dine karşı saygısızlık olduğunu öne sürdüğü için eserlerine sansür uygulandı ve bu sebeple eşi ile birlikte ömrünün sonuna dek kalacağı İspanya’nın Lanzarote adasına sürgüne gitti. Saramago, biçim olarak alışılagelmedik yollar izler. Bazen bir cümlesi bir sayfadan uzun olabilir. Noktalama işaretlerini ya kullanmaz ya kendine göre bir düzenle kullanır.

En önemli eseri aslında tam da bilimkurgu olarak nitelendirilen eseri olan Körlük’tür. Birdenbire başlayan, sebebi belli olmayan bir “beyaz körlük” salgınıyla beraber kaosa sürüklenen bir şehri –ve belli ki dünyayı- anlatan romanda, bu illetten etkilenmeyen tek bir kişi vardır. Ardından gelen Görmek ise politik bir hicivdir. Bunlardan daha önce yazdığı Manastırın Anıtı‘nda ise 18. yüzyıl dünyasında X- Ray görüşüne sahip bir rahibe, yolcularını cennetin bulunduğu uzaya doğru yola çıkarır. Eser, hicivli lirik bir romandır.

Doris Lessing (2007)

1919-2013 yılları arasında yaşamış İngiliz yazar, Nobel Edebiyat Ödülü’nü almış en yaşlı kişidir. Doris Lessing, ödülü aldığında 88 yaşındaydı. Ayrıca, 106 yıllık tarihinde Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan -yalnızca- on birinci kadındır. İran’da doğan Lessing’in ailesi daha sonra Zimbabve’ye taşındı ve 1949’a kadar burada yaşadılar. Nobel komitesi yazarı: “Kadın deneyiminin o destan yazarı, kuşku, ateş ve hayal gücüyle bölünmüş bir medeniyeti mercek altına almıştır,” diye tanımladı. Lessing, apartheid’e ve nükleer silahlanmaya karşı olan bir aktivistti. Bu da Güney Afrika’ya uzun yıllar kabul edilmemesine sebep oldu. Ölümünden sonra açığa çıkan belgeler, sol örgütlerle olan bağlantıları ve siyasi aktivizminden dolayı, 1940’ların başından itibaren yaklaşık yirmi yıl boyunca İngiliz gizli servisleri tarafından izlendiğini gösterdi. Zaman ilerledikçe yazarın siyasi görüşleri keskinliğini yitirdi ve maneviyata, özellikle de Sufi geleneğine ilgi duymaya başladı. Lessing kariyerinin en başında daha çok Türkü Söylüyor Otlar’da olduğu gibi toplumsal meselelerle ilgili yazarken, daha sonra Altın Defter ve Şiddetin Çocukları gibi psikolojik derinlikli eserler verdi. En son evrede ise bilimkurgu -ya da kendi tabiriyle “uzaykurgu”- romanları ve Sufizm etkisi taşıyan novellalar kaleme aldı.

Bu döneme ait en önemli eseri Argos’taki Kanopus Arşivleri serisidir. Beş romandan oluşan seri sırasıyla: Şikeste, Evlilikler, Sirius Deneyleri, Gezegen 8, Duygusal Ajanlar kitaplarında oluşur. Seri, insan bencilliğini, dünyanın yaşadığı krizleri yıldızlararası arenaya taşır. Dizideki her bir roman Kanopan İmparatorluğu himayesindeki çeşitli gezegenlerin sakinlerinin cinsellik, politika, ölümlülük ve aşkınlık ile yüzleşmeye çalıştığı örnek bir ruh dramını tasvir eder. Şikeste Dünya’dır; Kanopus’tan buraya yapılan ziyaretlerin raporları anlatılır. Diğer romanlarda başka mekanlardan yararlanılır. Seride, zaman zaman normalde bilimkurgu ile ilişkilendirilmeyen bir dini hava sezilir; ancak diğer yandan yeni ufuklar açar, aydınlatıcı bir rehber niteliğindedir.

Kazuo Ishiguro (2017)

1954’te Nagazaki’de doğan Japon asıllı İngiliz yazar, 1960’da ailesiyle birlikte İngiltere’ye yerleşti. Ishiguro, roman ve öykü yazarı, senarist ve müzisyendir. İlk iki romanının konusu Japonya’da geçse de, yazarın kendisi, eserlerinin Japon kurgusuyla pek benzeşmediğini söylemiştir. Tam anlamıyla İngiliz kültürüne oturan bir tarzı da olmadığını belirten Ishiguro, en çok modern Japon edebiyatının önemli ismi Junichiro Tanizaki’den etkilenip alıntı yapmaktadır.

Booker Ödülü’ne dört kez aday gösterilmiş ve Günden Kalanlar adlı romanıyla kazanmıştır. Bilimkurgu türündeki ilk romanı Beni Asla Bırakma’dır. Roman alternatif tarihte, 1990’ların İngiltere’sinde geçer. Burada ileride organ bağışçısı olmak üzere klon insanlar yetiştirilmektedir. Kaderi baştan belli olan klonların büyüme, başlarına gelecek olanı idrak ve sorgulama evreleri anlatılır. Post-hümanizm, Trans-hümanizm ve etik konularına eğilen roman bilimkurgu yönünden çok bunların duygusal ağırlığını ortaya koyar. Bilimkurgu türündeki diğer romanı ise Klara ile Güneş’tir. Yapay Arkadaş olarak adlandırılan AI destekli bir androidin anılarını anlatır. Bu android robot, arkadaş ve gözetmen olması gereken kıza sevgi ve tutsaklık hisleriyle bağlanmıştır. İklim değişikliği, gen ıslahı gibi konulara da değinen roman ürkütücü bir distopyadır.

Yazar: Münevver Uzun

Onu siz delirttiniz!

İlginizi Çekebilir

Camille Flammarion

Bir Gökbilimci ve Yazar: Camille Flammarion

Nicolas Camille Flammarion (26 Şubat 1842 – 3 Haziran 1925), Fransız astronom olmasının yanı sıra …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin