“Daha iyiyi ve güzeli arayışın sonu yoktur.”
Eğer yerli bilimkurgunun tarihine doğru bir yolculuğa çıkarsak, geçmişte ortaya konulmuş çoğu işin kişisel fedakârlıklara dayandığı görülür. Türkiye gibi bilimkurgunun yaygın olmadığı coğrafyalarda doğup da türe gönül verenlerin ortak yazgısıdır bu. Kimisi bu makûs yazgıya boyun eğer, kimisi de Bülent Akkoç gibi hayatını mücadeleye adar. Nasıl ki erken dönem Amerikan bilimkurgusu Hugo Gernsback ve John W. Campbell gibi güçlü yayıncıların omuzlarında yükselmişse, Türk bilimkurgu edebiyatı da Bülent Akkoç gibi altkültür savaşçılarının azim ve fedakârlıklarıyla serpilip gelişmiştir.
Bülent Akkoç, çocukluğunda başlayan bilimkurgu tutkusundan hiç kopmamış ve tüm yaşamı boyunca bu tutkusunu başkalarıyla da paylaşabilmenin yollarını aramıştır. Özellikle dergicilik alanında verdiği uğraşlar, bilimkurgu edebiyatımızın kendi kimliğini inşa etme noktasında tarihi öneme sahiptir. Dolayısıyla Bülent Akkoç’un hayat hikâyesine göz atmak, aynı zamanda bilimkurgu yazınımızın varoluş serüvenine de tanık olmak demektir.

“Bilimkurguya olan ilgim ve sevgim Doğan Kardeş dergisinde yayımlanan “Ateştop” çizgi romanı ile başlamıştı. 31 Ekim 1966 tarihinden bu yana da içimdeki çocuk hâlâ hiç değişmeden okumayı sürdürüyor. Ama şu otuz yıl ne çabuk geldi, geçti…”
Bülent Akkoç, 26 Ekim 1958’de İstanbul’da doğdu. Çocukluğunu Şehremini’nin curcunalı sokaklarında geçirdi. Ömür boyu peşinden koşacağı bilimkurgu tutkusunun miladı ise 1966 yılında Doğan Kardeş dergisinde yayımlanan “Ateştop” çizgi romanıydı. Aynı dönemde eline geçen Çağlayan Yeni Dünyalarda serisi, bilimkurguya duyduğu ilgiyi daha da tetikledi. İlk, orta ve lise çağlarında çoktan sıkı bir bilimkurgu takipçisine dönüşmüştü bile. Bulabildiği her türlü bilimkurgu yapıtını büyük bir açlıkla okuyor, okuduklarından aldığı ilhamla da öyküler yazıyordu. Ayrıca astronomiye beslediği merak, bu dönemdeki kişisel bilimkurgu beğenisinin de en büyük biçimlendiricisi hüviyetindeydi.
Lise eğitiminin ardından Yıldız Teknik Üniversitesi, Makine Mühendisliği bölümüne kaydoldu. O sıralar TRT ekranlarında yayımlanan Uzay Yolu dizisi, ülkede bilimkurguya olan ilgiyi nispeten artırmış ve Akkoç’un kendi gibi bilimkurgu meraklısı insanlarla tanışıp kaynaşmasını kolaylaştırmıştı. Sezar Erkin Ergin tarafından 70’lerin başında çıkarılan ve Türkiye’deki ilk bilimkurgu fanzini olma özelliği taşıyan Antares’in sıkı bir hayranıydı ve benzeri dergicilik faaliyetlerinin yaygınlaşmasını arzuluyordu, ancak mevcut imkânlar bu hayaline geçit vermiyordu. Neyse ki kısa bir süre sonra şans yüzüne gülecek ve Selma Mine önderliğinde yayın hayatına başlayan X-Bilinmeyen dergisinin kadrosunda kendine yer bularak hayallerine bir adım daha yaklaşacaktı.

1976’dan itibaren dokuz sayılık bir teksir çalışması olarak ortaya çıkan ve Mart 77’deki ilk sayısıyla da profesyonel bir dergiye dönüşen X-Bilinmeyen, Bülent Akkoç için yayıncılık dünyasına attığı bir ilk adımdan daha fazlasıydı. Zira dergi kadrosunun düzenli aralıklarla Selma Mine’nin evinde buluşup yaptığı söyleşiler, Bülent Akkoç’un bilimkurgu kültürünü de derinden etkiledi. Dergi çatısı altında çalıştığı bu dört yıl, hem dünyadaki bilimkurgu eğilimlerini doğru şekilde okumasını hem de yerli bilimkurgu camiasında yavaş yavaş tanınmasını sağladı.
Öğrencilik yılları devam ederken X-Bilinmeyen’den ve yurt dışındaki benzer örneklerden etkilenerek kolları sıvamakta gecikmedi. Ocak, 1980’de Göktaşı adını verdiği bir teksir çalışmasına imza attı, ne var ki çeşitli imkânsızlıklardan dolayı bu çalışması sadece üç sayı sürdü. Ülkemizde bilimkurgu dergiciliğine gönül vermenin çok fazla fedakârlık gerektirdiğini üzülerek fark etti. Bu süreçte yükseköğrenimini tamamlayan Akkoç, askerlik görevini Denizli’de yerine getirdi ve ardından da iş hayatına atıldı. Özellikle yurt dışında yaptığı staj dönemi boyunca, 1955’ten beri faaliyetlerini sürdüren Alman Bilimkurgu Kulübü SFCD (Science Fiction Club Deutscland) ile sıcak ilişkiler kurdu.

Yaşadığı hayal kırıklığının da etkisiyle olsa gerek, sekiz yıl boyunca yayıncılık sektöründen uzak durmayı yeğledi. Bu uzun ara, Ekrem Kasım’ın sahipliğinde yayın hayatına merhaba diyen Çağdaş Sanat Bilimkurgu dergisiyle sona erdi. Ancak ilk sayısı Nisan, 1988’de yayımlanan dergi, tıpkı Göktaşı gibi yalnızca üç sayı sürdü. Akkoç, kısa bir süre sonra yola tek başına devam etme kararı aldı ve Öncü adında bir dergi çıkartmaya girişti. İçeriğinde öykülerin yanı sıra yazar, film, kitap tanıtımları yer alan ve sadece posta yoluyla abonelere ulaştırılan bu aylık amatör dergi, bir nevi Bülent Akkoç’un ana akım yayıncılık dünyasına meydan okumasıydı. Maalesef Ocak-Aralık, 1989 tarihleri arasında toplam 12 sayıya ulaşan Öncü de diğer yayınların akıbetine uğramaktan kurtulamadı. Bir kez daha hayal kırıklığına uğramıştı, ancak ne pahasına olursa olsun pes etmeyecekti.
90’ların başı, özel hayatında da önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdi. 1992 yılında Cavidan Akkoç ile hayatını birleştirdi ve çiftin bu evlilikten Uğur adında bir çocukları dünyaya geldi. Artık bir aile babası da olan Bülent Akkoç, tekrar yayıncılık serüvenine atılmak yerine doğrudan bilimkurguseverler ile etkileşime yoğunlaştı ve 1994’te arkadaşlarıyla beraber Moda Çay Bahçesi buluşmalarını başlattı. Her ayın ilk pazar günü gerçekleşen ve günümüzde de devam eden bu buluşma, zaman içinde gelenekselleşerek yerli bilimkurgu takipçileri için bir nevi fikir paylaşım platformuna evrildi. Bu bereketli ortamdan Bilimkurgu Kulübü gibi toplulukların yanı sıra pek çok yazar ve çizer filizlendi. Yayıncılıktan uzak dursa da, hâlâ yerli bilimkurguya yön vermeyi sürdürüyordu.

Moda Çay Bahçesi buluşmalarında ısrarla dile getirilen yeni bir dergi çıkarma fikrine uzun süre direndi, ancak bir kez daha kolları sıvama vakti yaklaşıyordu. Takvimler 1996’yı gösterirken, çizgi roman camiasının yakından tanıdığı Hakan Alpin’in önayak olmasıyla bilimkurgu dergisi Atılgan dönemi başladı. Derginin genel yayın yönetmenliğini de üstlenen Akkoç, içeriğinden dağıtımına kadar hemen her aşamada büyük bir özveriyle çalışıyor, Türk bilimkurgu edebiyatına geleceği parlak yeni yazarlar armağan ediyordu.
Atılgan, 1996’dan 2000’e kadar toplam 14 sayı sürdü ve zengin içeriğiyle pek çok ismi peşinden sürüklemeyi başardı. Ayrıca dergi bünyesinde kurulan Atılgan Yayınevi ile Gurur Asi’nin Cam Dünya’sı, Hugo Gernsback’ın Ralph 124C 41+’sı ve Arthur C. Clarke, Alfred Bester, Brian Aldiss gibi dünyaca ünlü yazarların öykülerinden oluşan Bilimkurgu Öyküleri Seçkisi okurla buluşturuldu. Sadece dergicilik alanında değil, kitap yayıncılığı alanında da iz bırakan bir işe imza atılmıştı.

İnternetin yaygınlaşmaya başladığı 2000’lerden sonra dergi çıkarma girişimlerini sona erdiren Akkoç, kendini daha çok okumaya, koleksiyonerliğe ve kuruluşunda pay sahibi olduğu Bilimkurgu Kulübü gibi toplulukları yaşatmaya adadı. Yarım asra yakın yayıncılık deneyimi, Bilimkurgu Kulübü’nün yayın politikasını belirlemede yol gösterici oldu. Bu dönemde Bilimkurgu Kulübü’nün yanı sıra Kopuş, Davetsiz Misafir gibi altkültür yayınlarına içerik üretip röportajlar vermekten geri durmadı. 2003 yılında, 1998’den beri devam eden TBD Bilimkurgu Öykü Yarışması’nın seçici kuruluna davet edildi ve bu görevi uzun yıllar sürdürdü. Böylelikle hem yerli bilimkurgu edebiyatının gelişimini yakından takip etme hem de yazın dünyamıza yeni yazarlar kazandırma şansı yakaladı.
Mühendis oluşu, yayıncılık hayatı boyunca bilimkurguda bilimsel tutarlılığa ve akılcılığa büyük önem atfetmesini sağladı. Bu yazınsal anlayışıyla, Amerikan bilimkurgusuna yön veren unutulmaz editör John W. Campbell ile dikkate değer benzerliklere sahipti. Ancak dergicilik faaliyetleri Amerikan bilimkurgusuna altın çağını bahşederken, ne yazık ki bu süreç ülkemizde Sezar Erkin Ergin, Selma Mine, Bülent Akkoç gibi bir avuç savaşçının fedakârlıklarıyla sınırlı kaldı.

Koca bir ömrü yerli bilimkurgu edebiyatının gelişip yaygınlaşmasına adayan Bülent Akkoç, 2019 Şubat’ında geçirdiği bir kaza sonrası yoğun bakıma alındı. Yaklaşık üç yıl boyunca ölüme dirense de, 26 Kasım 2021’de henüz 63 yaşındayken aramızdan ayrıldı. Hayat boyu verdiği uğraşları, FABİSAD (Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği) tarafından Mavi Anka Onur Ödülü ile taçlandırıldı. Engin bilgisi, tarihi tanıklığı ve güçlü belleğiyle en üretken olabileceği dönemde gelen bu ölüm, tüm altkültür emekçileri ve takipçileri adına telafi edilemez bir kayıptı. Ancak Bülent Akkoç, hayatı boyunca ilerlemeciliğe büyük bir inançla bağlıydı ve bıraktığı mirasın yeni nesiller tarafından takdir edilip sahiplenileceğinden asla kuşku duymadı.
“Bayrak yarışı hiç bitmez. Her zaman bayrağı devralan biri çıkar. Bir çiçek solar, bir diğeri açar…”