19. ve 20. yüzyıllardaki insan ilişkilerini kavramak isteyen herkesin biraz bilimkurgu bilgisine ve anlayışına ihtiyacı vardır. Fakat bilimkurgu nedir? İşe bilimkurguyu diğer kurgulardan ayırarak başlayalım. Bir tarafta fantezi durur, imkansızlıklar diyarı. Diğer tarafta da ister geçmişte, ister günümüzde olsun gerçeği yansıtır gibi görünen, diğer tüm biçimleri durur. Bilimkurgunun çalışma alanı olası olanlardır. Bu alan geçmişte ya da gelecekte insan hayalinin üretebildiği muhtemel evrenlerin sınırını bildiğimiz günümüz dünyasından, alternatif zaman-uzay süreçlerine kadar değişiklik gösterir. Bundan dolayı bilimkurgu, türümüzün makro geçmişini keşfedebilen, tarihimizi ve hatta günlük hayatımızı kozmik bir bağlamda yerleştirebilen tek literatürdür.
Bilimkurgu tarihsel bir olay olarak biraz daha tanımlanmalıdır. En az iki bin yıl öncesine dayanmasına rağmen edebiyatın -ve filmler, grafik sanatlar, çizgi romanlar, radyo programları, fütüristik sergiler, TV dizileri, video oyunu makineleri, bilgisayar oyunları, sanal gerçeklik ve benzerinin – bir parçası olarak yeni bir fenomendir. Modern teknolojinin, bilimin, endüstriyel toplumun, Sanayi Devrimi tarafından değiştirilen devrim öncesi toplumların belirişinin bir dışavurumudur. Gerçekten de endüstriyel toplum, bilimkurgu film ve video ekranlarına yansımadan önce bile sadece bilimkurgunun bilinç özelliklerini değil, aynı zamanda bilimkurguyu çeşitli kültürel biçimlerinde fiziksel olarak yaymanın birçok yolunu da yaratır. Endüstriyel topluma özgü diğer kurgular gibi bilimkurgu, büyük bir okur kitlesinin yanında gelişmiş üretim ve dağıtım gerektiren toplu üretilmiş dergi ve kitaplarla yayılır.
Tüm bunlar çok yakın zamanda gerçekleşmiştir. “Bilim insanı” kelimesi ilk defa 1840’ta bilinçli olarak üretilmiş yeni bir kelime olarak ortaya çıkmıştır. (bkz. Keywords: A Vocabulary of Culture and Society’deki Raymond Williams’ın konuşması) “Bilimkurgu” kelimesi ilk defa 1851’de kullanılmıştır (William Wilson’ın A Little Earnest Book upon a Great Old Subject kitabı, Bölüm 10): Bilimkurgu, şiirsel ve gerçek olabilecek hoş bir hikayeyle iç içe geçirilebilen bilimin ortaya çıkardığı gerçekler… Teknolojik gelişmelerin hayatlarımızın bir parçası olacak kadar hızlandığı, sürekli günümüzü ve geleceği değiştiren bir dünyada yaşamanın kıymetini bilmiyoruz. Fakat Avrupa’daki Sanayi Devrimi’nden beri süregelen bu hızlı teknolojik değişiklikler çağı, kozmik zaman içinde okyanustaki bir damla kadar yer kaplar.
Dünya yaklaşık dört buçuk milyar yaşındadır. Buzul çağı 10.000 yıl kadar önce sona ermiştir. Dolayısıyla Dünya’nın yaşı son buzul çağı döneminden beri geçen sürenin 450.000 katıdır. Haydi Dünya’nın yaşını yüksek uçuş yapan bir jet yolcu uçağının rakımı 45.000 feetle eşdeğer gibi düşünerek bunu daha göz önüne getirilebilir yapalım. Karşılaştırınca buzul çağından beri geçen zaman 1.2 inçi temsil eder. Modern bilim, teknoloji ve 200 yıl önceki Sanayi Devrimi’yle başlayan bilimkurgu dönemi o zaman uzaysal ölçeğimizde 0,024 inçe eşdeğer olur, yaklaşık olarak ortalama bir tükenmez kalemle çizilen çizginin kalınlığındadır. Zamanın bu kalem çiziği süresince teknolojik değişikliklerin hızı katlanarak artmıştır. Bundan dolayı modern bilinç, bilimkurgunun doğuşundan önceki gezegende yaşayan insanlarınkinden tamamıyla farklıdır. Bu yüzden anahtar tanım şudur: Bilimkurgu, çağımızın hayalperest yaratıcılığının en öne çıkan gerçek dışı halidir. Zamanda ve mekanda kendimizi konumlandırdığımız başlıca kültürel yoldur.
Ancak bilimkurgunun uzun bir öntarihi vardır. Örneğin eski Yunan toplumlarının destanları Olimpos Dağı’nın sakinleri gibi insanüstü varlıkları barındırır ve tek gözlü devler, altı başlı bir canavar, geçen gemileri yutan bir yaratık ve kimyasal olarak insanları hayvanlara dönüştüren bir kadının yaşadığı uzak dünyalara harika yolculuklar (Akdeniz dışına) içerir. Dünya’nın dışına yolculuk hakkındaki ilk kurgular, milattan sonra 2. yüzyılda yazar Samsatlı Lukianos‘un destansı yolculuk hicivleriydi. Gerçek Bir Öykü (The True History) eserinde yazar ve bir gemi dolusu arkadaşı erkeklerin yapay penislerinin olduğu (zenginlerinki fildişinden, fakirlerinki odundan) Ay’a sürüklenir ve gezginler, Ay İmparatorluğu’nun mu yoksa Güneş İmparatorluğu’nun mu Venüs’e koloni kuracağını belirlemek için yapılan gezegenlerarası savaşı gözlemler. Fakat Lukianos’un eserleri bilimkurgu değildir. Aynı sonraki 14 yüzyıl işleri gibi fantezi olarak (imkansızın hayalleri) okunması amaçlanmıştır. 1532’nin sonlarında Ariosto’nun Çılgın Orlando’su adeta akla sığmaz bir fantezi olarak Ay’a bir yolculuk tasarlamıştı (kayıp aklını bulmak ve şişelemek için).
Ancak bununla birlikte dünya ve Avrupa’nın uzay kavramını derinden dönüştürecek olaylar gerçekleşti. Gemi yapımındaki manyetik pusula ve ilerlemeler “Yeni Dünya”yı beraberinde getiren –Avrupalılar için yeni– “keşif” denilen yolculukları mümkün hale getirdi. Ardından 1540 yılında inançları altüst eden On the Revolutions of the Celestial Spheres kitabı yayımlandı. Kopernik evrenin uçsuz bucaksız olduğunu ve Dünya’nın çevresinde dönmediğini açıklıyordu. 17. yüzyılın başlarında teleskobun gelişmesiyle ”çoklu dünyalar” kavramı ciddiye alınmaya başlandı. Ay’a, gezegenlere ve yıldızlara muhteşem yolculuklar sıradan hale geldi. Gezegen hareketlerinin temel yasalarını geliştiren Johannes Kepler, Ay’da yaşamayı hayal etmek için Somnium’da (1634) onları kullandı. Francis Godwin, Ay’daki Adam‘da (1638) Ay’da bir ütopyayı tanımladı. Cyrano de Bergerac‘ın Comical History of the States and Empires of the Moon (1659) ve Sun (1687) eserleri güneş enerjisi konvertörleri ve konuşan makineler gibi muhteşem icatlar içeririyordu. Avrupa’nın uzay kavramı yeniden şekillenirken, değişim ve tarihsel zaman kavramının kendisi de değişmeye başlamıştı.
1516’da yayımlanan Thomas More’un Ütopya’sı modern bilinç ve bilimkurgu için temel bir kavram tanıttı: Üretim tarzındaki değişim insan varlığının koşullarını değiştirir. More’un öne sürdüğü gibi kumaş endüstrisinin ince İngiliz yününe artan talebi, umumi bir arazinin etrafının çevrilmesine yol açtı ki bu da büyük bir işsizliğe ve hızla artan enflasyona sebep oldu. Tüm bunlar insanları suça itmeye ve ardından toplu idam cezalarına yol açtı. Bu uğursuz koşullar More’u bir sözcük oyunu yapmasına neden oldu: Ütopya, aslında olmayan (outopia) iyi bir yer (eutopia). anlamına geliyordu. Modern bilimin babası denilen Francis Bacon, bilimsel deneyimin tümevarım yöntemini kullanarak ulaşılabilecek harikaları göstermek için kurguyu kullandı. Yeni Atlantis eserinde (ölümünden sonra 1627) yeni yapay madenler, canlı hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, genetik manipülasyon, teleskoplar, mikroskoplar, telefonlar, fabrikalar, hava uçuşları ve denizaltıların gelişimini içeren deneysel bilimlere dayanan ütopyacı bir toplumun keşfini anlatır.
17. yüzyılda, teknolojik ve sosyal değişim öyle hızlı gelişiyordu ki bir kişinin yaşam süresi boyunca deneyimlenebiliyordu. Yakında geçmişten veya günümüzden niteliksel olarak farklı bir tarihsel geleceği hayal etmek mümkün olacaktı. Bundan önce insan tarihinin gelecekteki bir dönemi üzerine olan bir kurgu hiç olmamıştı. En yakını Tanrı’nın krallığı tarafından insan tarihinin değişimini gösteren bin yıllık hayallerdi. Belli belirsiz olarak gelecek zamanda geçen ilk bilinen kurgu Francis Cheynell’in altı sayfalık siyasi kitapçığı Aulicus: His Dream of the King’s Second Coming to London (1644) ve Jacques Guttin‘in Epigone eseri, Story of the Future Century (1659). 18. Yüzyıla kadar gelecekte geçen tamamıyla gelişmiş kurgular ortaya çıkmayacaktı. 18. yüzyıl boyunca, bazı yazarlar sürekli hızlanan teknolojik ve sosyal değişime pek iç açıcı olmayan bir tavır aldı. Gulliver’in Gezileri’nde (1726) Jonathan Swift yöneticileri tarafından, tiranlıklarına karşı dünyasal muhalefeti kelimenin tam anlamıyla ezmek için kullanılan uçan bir ada anlatıyor, hem deneysel bilimin geniş bir parodisini hem de korkutucu süper bir silahın öngörüsünü sunuyordu. Voltaire, Mikromégas‘ta (1732) benzer bir duruş sergiledi, diğer gezegenlerden gelen ziyaretçiler hakkında bilinen ilk hikaye olarak kayda değerdir: Ufacık dünyalıların aptallıklarıyla dalga geçen biri Satürn’den, diğeri Sirius yıldızı gezegeninden iki dev.
Ancak bilim, uyarılar ve alaylarla durdurulmadı. Ertesi yıl Benjamin Franklin, Royal Society’ye deneysel elektrik kontrolünü bildirdi. Birkaç on yıl içinde nicel değişim nitel hale geldi. Bir diğer deyimle gerçek bir Sanayi Devrimi oldu. Amerika’da ve Fransa’daki siyasi devrimlerinin sonuçların arifesinde Louis-Sébastian Mercier‘in dikkatleri üstüne toplayan eseri The Year 2440 (1770), her gencin ilk düşüncesinin merkezindeki teleskop ve mikroskopla bilime tapan harika bir toplum öngörüyordu. 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılın başında endüstriyel kapitalizm dünyanın fethine başlıyordu. Endüstriyel kapitalizmin buharlı motorlarına güç sağlamak için çok miktarda kömür bulma dürtüsü, uzayın Kopernik usulü yeniden kavranması kadar derin bir zamanın yeniden keşfine yol açtı. Nihayetinde kömür uzak jeolojik çağlardan kalma fosillerdir. Büyük birikintileri keşfetmek için endüstriyel toplum, kozmik zamanın baskın teorilerini (Bishop Ussher’ın evrenin yaratılışını milattan önce 4004 yılında tarihlendirmesi) bir köşeye atmak ve Dünya’nın yaşının milyonlarca yıllarla ölçülmesi gerektiğinin farkına varmak zorunda kaldı. Sadece bu tür bir ölçekte, önce jeolojik evrim için gerekli zamanı kavramak ve sonra biyolojik evrimi kavramak mümkün oldu.
Endüstriyel kapitalizmde, çok sayıda insan kısa bir süre sonra, fabrikalar, kömür madenler, demiryolları ve gemiler de dahil olmak üzere insanların ürettiği her şeye sahip olan bir avuç kapitalist için çalışarak hayatlarını harcıyordu. İşçiler sadece üretim araçlarından ve kendi ürünlerinden uzaklaşmakla kalmıyor, aynı zamanda kendilerini, doğadan, birbirlerinden ve özlerinden yaratıcı varlıklar olarak giderek daha fazla yabancılaşmış durumda buldular. Şimdi insan yaratıcılığı onları yaratan insanlara karşı giderek büyüyen bir güç uygulayan korkunç yabancı baskılar şeklinde ortaya çıktı. Bu düzenden Brian Aldiss gibi birçok yazarın modern bilimkurgunun öncüsü olarak kabul ettiği ve “endüstriyel çağın ilk büyük efsanesi” olarak adlandırdığı şey ortaya çıktı: Mary Shelley‘nin Frankenstein’ı (1818). On yıldan daha kısa bir süre sonra, Shelley bu kez de dünyanın sonunun ilk bilimkurgu tasavvurlarından birini yarattı: The Last Man (1826).
19. yüzyıl, hayatın sürekli olarak teknolojik değişimler tarafından başkalaştırıldığı ilk yüzyıl oldu. Bu yüzyıl 1801 yılında ilk deneysel lokomotif ile başladı, 1852 yılında hava gemisi aracılığıyla ilerledi ve 1890’ların sonlarında ilk deneysel uçakla sona erdi. Bu yüzyılda ilk uygulanabilir vapur, vidalı pervane, bisiklet ve otomobil geldi. Tarımda, biçerdöver, disk kültivatör, orak makinesi ve biçme makinesinin icadıyla devrim yaratılıyordu. Elektrikli batarya, elektromıknatıs, katot ışınlı tüp ve manyetik teyp kaydedici yüzyılın başlarında ortaya çıktı. Kapitalizmin tarihi; toplama makinesi, hesap makinesi, zaman damgalayıcı saat, yazar kasa, borsa takip ekranı icatlarında takip edilebilir. Endüstriyel çelik, vulkanize kauçuk ve portland çimentosu gibi temel ürünlerin hepsi 19. yüzyıl yenilikleriydi. Dinamit, seri ateşli tabanca, taramalı tüfek, dikenli tel ve makineli tüfek gibi modern zamanın özel işleri ortaya çıktı. İletişimin ve sanatsal yaratımın anlamı, fotoğrafın tanıtımı, fotoğraf, dolma kalem (ve tükenmez kalem), daktilo, telgraf, telefon, radyo ve film makinesi ile değişti. Yüzyılın sonundan önce birkaç kısa bilimkurgu filmi ortaya çıktı.
Amerika, bilimkurgunun daha adı bile konmadan önce bilimkurguya özellikle ılımlı olduğunu kanıtladı. Washington Irving, James Fenimore Cooper, Nathaniel Hawthorne, Edgar Allan Poe ve Herman Melville gibi iç savaş öncesi kurgunun önde gelen isimlerinin birçoğu bu forma önemli katkılarda bulundu. Peki ama o zaman bilimkurgu “edebi değeri düşük” gibi kötü bir adı nasıl aldı? Sivil savaşta sanayi kapitalizminin zaferiyle birlikte, bilim ve teknolojideki şöhret ve servet fırsatlarından etkilenen oğlan ve genç erkeklerden oluşan yeni büyük okur kitlesi ortaya çıktı. Doğrudan bu amaçla yazılan genç dâhi erkek kahramanıyla birçoğu “ucuz” bilimkurgu romanıydı. İç Savaş ve I. Dünya Savaşı arasında, Amerika’da en popüler edebiyat biçimi, bu ucuz romanlar ve onların bilimkurgu versiyonlarıydı. Ancak Amerikan kültürü üzerinde biçimlendirici bir etkiye de sahip olacaklardı…
Çeviri: Damla Gül | Kaynak