Jules Verne okumaya genellikle çocuk yaşta başlanır. Bunun sebebi Verne’in çocuk kitapları yazması değil, eserlerinin kısaltılıp çocuk kitaplarına dönüştürülmesinin ülkemizde yaygın oluşudur. On küsur yıl önce İthaki Yayınları, hepsi tam metinden çevrilmiş 46 kitaplık müthiş bir Jules Verne serisine imza attı. Çevirilerin üst kalite olduğunu söylemek doğru olmaz ancak yetersiz olduğunu söylemek de çevirmenlere haksızlık sayılır. Daha önce Esrarengiz Ada gibi farklı isimlerle de çevrilen ve iki cilt halinde yayımlanan Esrarlı Ada (L’Île mystérieuse) da bu kitaplığın bir parçası. 2015 yılında okurla buluşan kitabın çevirisi Volkan Yalçıntoklu‘ya ait.
Hikaye birkaç savaş tutsağının, Richmond’taki savaş kampından balonla kaçması ve bu yolculuk sırasında fırtınaya yakalanıp bir adanın yakınlarına düşmesiyle başlıyor. Bu tutsaklar başarılı bir mühendis ve bilim adamı olan Cyrus Smith (bazı çevirilerde Cyrus Harding), onun köpeği Top ve azat ettiği kölesi Nebuchadnezzar (kısaca Nab), deneyimli gazeteci Gedeon Spilett, usta denizci Bonadventure Pencroff, onun yardımcısı ve manevi oğlu Harbert Brown‘dan oluşuyor.
Balona köpek hariç toplam beş kişi giriyor ancak balon düştüğünde adaya yalnızca dört kişi çıkıyor. Kayıp kişi allame-i cihanımız Cyrus Smith. Gerek öncü ruhu gerekse gruptaki en bilgili kişi olması sebebiyle kazazedeler mühendisi doğal liderleri addedip yardımına koşuyorlar. Sonunda buluyorlar bulmasına ama ortada tuhaf bir durum var. Cyrus Smith yaralı ve baygın; buna rağmen bir şekilde okyanusa uzak, adanın iç taraflarında bulunan bir mağaraya kadar gitmeyi başarmış. Nasıl oldu bu? Adanın birçok esrarengiz yanından birini böyle keşfediyor kazazedeler.
Ayılan Cyrus Smith’in doğa bilimleri hakkında muazzam bir yetkinliği olduğunu öğreniyoruz. Düştükleri yerin varsaydıkları gibi bir ada mı yoksa bir kıta mı olduğu sorusuyla başlayarak birer birer bütün sorunları çözüyor mühendis. Grubun ona olan güveni tam. Çözülmesi imkansız gibi görünen sorunlarla karşılaşıldığında bile “Cyrus Smith çözer” anlayışı hakim.
Cyrus Smith’i bulmalarından önceki gecelerden birinde binbir çabayla yaktıkları ateşin söndüğünü fark eden karakterler konuşuyor:
Bonadventure Pencroff: Ama size artık ateşimizin olmadığını söylüyorum!
Gedeon Spilett: Pah! Hiç önemli değil!
Bonadventure Pencroff: Onu yeniden yakacak bir aracımız yok!
Gedeon Spilett: Aldırma!
Bonadventure Pencroff: Yine de, Bay Spilett…
Gedeon Spilett: Cyrus burada değil mi? Mühendisimiz yaşamıyor mu? O ateş yakmanın bir yolunu bulacaktır!
Bonadventure Pencroff: Ama neyle?
Gedeon Spilett: Hiçbir şeyle.
Tabii bütün sorunları mühendis çözüyor demek olayları iki boyutlu bir duruma düşürecektir. Takım çalışması demek daha doğru olur. Zamanla kazazedeler hem adada yaşamayı öğreniyorlar hem de adanın birbirinden farklı esrarengiz olaylarına tanık oluyorlar.
Kitap baştan sonra bir bilginin gücü güzellemesi; tıpkı Sherlock Holmes‘te de gördüğümüz gibi. Sherlock Holmes’ü Sherlock Holmes yapan temelde iki şey vardır: bilgisi ve hızlı çıkarım gücü. Fakat ilki olmadan ikincisi işe yaramaz. Holmes hemen her şeyi bilir: Gazetelerde neler yazılmış, yakın tarihte neler olmuş bitmiş, çevresindeki insanlar neler yapıyor, birbirleriyle olan ilişkileri nasıl… Onun gücü buradan gelir.
Adadakilerin gücü de Cyrus Smith‘ten geliyor. Smith doğayla barışık, doğa bilimlerini seven ve tonla bilgisi olan bir adam. Aynı zamanda kararlı. Karşısına bir sürü zorluk çıkıyor ama ilk bulduğunda ıssız (?) bir adadan ibaret olan bu yeri neye dönüştürdüğünü hayal bile edemezsiniz. Kitabın sonlarına doğru ilginç bir sürprizle de karşılaşıyoruz. Sıkı Verne okurları, özellikle Esrarlı Ada’dan önce Denizler Altında Yirmi Bin Fersah ve Kaptan Grant’in Çocukları‘nı okuyanlar için çok hoş bir sürpriz bu.
Bu kitabı okuduğunuzda Celal Şengör’ün “Bugünkü halimi ve bilime olan sevgimi büyük oranda Jules Verne’e borçluyum.” derken ne kastettiğini daha iyi anlıyorsunuz. Görmüş geçirmiş insanlar bile bu kitabı okuyup bitirdiğinde Cyrus Smith gibi bir karaktere hayran olur. Bir de çocuk yaşta okunduğunu düşünün. Jules Verne’e hepimiz çok şey borçluyuz.
Hazırlayan: Ufuk Cem Çakır