Bilimkurgu edebiyatında yazılmış kitapları gözden geçirsek, “dünya dışı canlılarla iletişime geçme” konusu büyük ihtimalle ilk üçe girer. Yalnızca yazınsal eserlerde değil, çeşitli dizi filmlerde de bu temayı sıkça görmek mümkün. Çocukluğun Sonu işte tam olarak bundan bahsediyor ve alanının belki de en başarılı eseri. Bu başarısının ardında konuyu ele alış biçimi yatıyor elbette. İngiliz yazar Arthur C. Clarke‘ın 1953 yılında yayımlanan bu kitabı, İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinin bir parçası olarak 2017’de tekrar piyasaya sürüldü. Kitap kültür ve medeniyet seviyesi açısından bizden çok üst düzey bir canlı türünün Dünya’ya gemilerini indirmesiyle başlıyor.
İnsanların “Hükümdarlar” olarak adlandırdıkları bu canlı türünün teknoloji seviyesi o kadar yüksek ki, yine Arthur C. Clarke’a ait “Yeterince gelişmiş bir teknoloji büyüden ayırt edilemez.” sözünü doğrular nitelikte işlere imza atıyorlar; insanların zaman algısıyla oynamaktan tutun belirli bir bölgenin -tabiri caizse- güneşini çalmaya kadar. Dünyada var olan birçok soruna çözüm getiriyorlar, toplumları birleştiriyorlar ancak bir sorun var: bunları neden yaptıklarını kimse bilmiyor. Amaçları ne? Dünya’yı ve içinde yaşayan canlıları kolonyal bir topluluğa katmak mı? İyi niyet mi? Kaynaklarımızdan yararlanmak mı? Ortaya çıktıkları ilk yıllarda kimseye görünmemeleri, bizlere yalnızca seslerini bahşetmeleri de bu gizemlere tuz biber oluyor.
Kitap birkaç yüzyıllık bir zaman dilimini anlatıyor, bu yüzden bol karakter var. Bu karakterlerin bireysel olarak iyi işlendikleri söylenemez ancak içlerinde bulundukları olaylarla ilişkileri yerinde verilmiş. Kitabı okurken “çok saçma, hiçbir insan bu durumda böyle hissetmez/davranmaz/düşünmez” tarzı şeyler diyemiyorsunuz. Yazar, uzaylılarla iletişimimizi konu alan eserleri şu diyalogla çok hoş ve eğlenceli bir şekilde eleştiriyor:
“Stormgren: Dünya’yı geçmişte başka ırkların ziyaret ettiğine dair pek çok efsane var.
Karellen: Biliyorum; Tarih Araştırmaları Bölümü’nün raporunu okudum. Onlara kalsa Evren’de bütün yollar Dünya’ya çıkıyor.”
Aslında kendisi de temelde farklı bir şey yapmıyor ama birçok yazarın gözden kaçırdığı noktaları hesaba kattığı için ortaya böyle orijinal bir eser çıkıyor. Çocukluğun Sonu her ne kadar muadillerine göre çok daha başarılı olsa da, kendi içinde birtakım tutarsızlıkları yok değil. Örneğin Hükümdarlar gibi son derece zeki bir canlı türünün şöyle bir cümle kurması imkansız:
“…Ancak yemek ve nefsi müdafaa dışında dünyayı paylaştığınız canlılara kıymaya kalkarsanız karşınızda beni bulacaksınız.”
İnsanların hayvanlara yaptığı zulümlerin büyük bir çoğunluğu zaten onları “yemek” istediğimiz için gerçekleşiyor. Clarke burada hayvan haklarına da değinmek istemiş olabilir ancak çok yüzeysel yaklaşmış olaya ve kitabın gerçekçiliğine zarar vermiş. Tekrar ediyorum, zeka ve algı seviyesi çok yüksek bir canlı böyle basit düşünmez.
Başka bir örnek de Hükümdarlar’ın fiziksel görünüşüyle alakalı. Benzer bir hata Arrival filminde de vardı. Yaşam dediğimiz şey çok farklı ortamlarda çok farklı şekillerde oluşabilme özelliğine sahip, ama bizim gibi veya bizden daha zeki olan canlıların sahip olması gereken belirli özellikler var çünkü fizik yasaları yaşamın oluşabileceği yerlerde aynı. Yani “on metre boyunda, on sekiz kollu, yirmi altı gözlü, uçan ama suda da nefes alabilen” gibi absürt bir canlı tasarlayıp da ona “zeki” diyemezsiniz. Evrimin mekanizmalarını kavrayıp ona uygun davranmanız lazım. Kitaptaki bu “kolektif hafızadaki şeytan figürüne benzeyen” Hükümdar tasviri bu şartlar altında pek tatmin edici değildi.
Arthur C. Clarke’ın kaleminin gücünü son bölümlerde görüyoruz. Yazar size o atmosferi öyle güzel yansıtıyor ki, kitabı bitirdiğinizde hüzünlenip gökyüzüne bakıyor, Jan Rodricks gibi hissediyorsunuz. Bu duyguları okura geçirebilmek ciddi bir yazarlık hüneri gerektirir, Clarke da bu hünere fazla fazla sahip olduğunu gösteriyor bize. Böylelikle kendisini “soğuk ve nesnel bilimkurgu yazarı” sıfatından arındırıp “bilimkurgu edebiyatı yazarı” mertebesine yükseltiyor.
Çocukluğun Sonu altmış dört yıl önce yazılmış fakat konunun ele alınışı o dönemden sonra yazılmış pek çok eserden daha modern ve tatmin edici. Bilimkurgu severlerin gözden kaçırmaması gereken bir eser. Son olarak romanın 2015 yılında bir mini diziye uyarlandığını da belirtelim.
Hazırlayan: Ufuk Cem Çakır