Isaac Asimov‘un, daha önce Cep Kitapları’ndan çıkan “Marslılar” adlı öykü derlemesinde yer alan öyküleri, Altın Kitaplar tarafından farklı isimlerle çevrilerek “Uzayın Bekçileri” kitabında toplanmış.
Her bilimkurguseverin okuması gereken, Asimov’un eşsiz hayal gücü ile yoğrulmuş 7 adet öyküden oluşuyor kitap. Farklı alanlara eğilen, birbirinden keyifli öykülere kısaca değinmek gerekirse eğer:
Yerin Altında:
“Bir gezegen sonunda ölmeye mahkumdur,” diyor Asimov ve buna neden olabilecek olayları sıralıyor. Ardından başlıyor öyküsünü anlatmatya. Ölmekte olan bir gezegen ve yerin altında yaşamaya başlayan canlılar… Geliştirilen bir teknoloji sayesinde henüz ölmemiş bir gezegene (Dünya) zihinsel yolculuk yapılıyor. Dünya’dan bir çocuğun zihnine giren Roi, insan ırkı ve onun sağlıklı gezegeniyle tanışır. Fakat iki ırkın kafa bağlantısı kurması onları birleştirmez; aksine çok farklı uçlardadırlar. İnsan ırkının çok garip davranışlar sergilediğini gören Roi, kendi gezegenine dönüp Gan’le zihinsel ilişkisine kavuşur ve derin bir oh çeker.
Bilimkurgunun usta kalemi Asimov, bu öyküsünde birbirinden tamamen farklı boyutta ve mekanda yaşayan, hayata bakışları birbirlerine göre çok farklı olan iki ırkın iletişim kurma çabasına odaklanıyor. Bu durumun her iki taraf için de çok zor olacağını belirtiyor, yaşanan güçlükleri okuruna yansıtıyor.
Uzayın Bekçileri:
Başka canlıların yaşadığı bir gezegene düşen insanları anlatmış bu öyküsünde Asimov. Uzay gemisindeki mürettebattan ikisi hariç herkes ölür. O iki insanı, gezegende yaşayan Kızıl ve İnce adlı iki çocuk bulur. gezegen dev boyutlu yerlileri, insanları çok minik hayvanlar olarak görmektedirler. Bu iki hayvanı ailelerinden gizli beslemeye karar veren İnce ve Kızıl, bunu bir sır olarak bellemek zorundadırlar; zira böyle tehlikeli canlıları beslediklerini fark eden ebeveynlerinin sert tepki vermeleri muhtemeldir.
Bu dev canlıları püskürtecek silahlara sahip olan insanların neden bu yola başvurmadığını çok iyi açıklamış Asimov. Evrende, gelecekte iyi şeyler olabileceğinin sinyallerini vermiş ve başrole de dost canlısı insan ırkını yerleştirmiş.
Fıkra Anlatıcısı:
Bu öyküyü daha önce Asimov’un, Cep Kitapları’ndan çıkan Dünya Hepimize Yeter adlı öykü derlemesinde “Fıkracı” adıyla okumuştum. Bunu öykünün başında fark ettiysem de, ikinci kez okumaktan kendimi alamadım.
Noel Mayerhof, Asimov öykülerinde sıkça karşılaştığımız Multivac adlı dev bir bilgisayara 2 soru sormayı amaçlamaktadır. Bunun için de, fıkralarla ilgili sorularını yöneltmeden önce bilgisayarı yavaş yavaş bu sorulara hazırlar. Multivac’a çeşitli fıkralar anlatarak makinenin bunları özümsemesini, mizahı çözümlemesini bekler. Bir gün Multiac’a fıkra anlattırken arkadaşı Trask onu duyar ve aralarına bu konuya dair sohbet başlar.
Mayerhof, dünya üzerindeki tüm bu fıkraların nereden çıktığını soracaktır ve amacı da, Multivac sayesinde çok merak ettiği bu sorusuna doğru cevap bulmaktır. İkinci sorusu ise biraz ilginçtir; zira Mayerhof, bu sorunun cevabını bilmenin insanların hayatında o andan sonra ne gibi değişiklere yol açacağını merak etmektedir.
Asimov’un, Dünya’nın mizahsız kalmaması gerektiğini vurgulayan ve hayatın mizahla birlikte çok daha iyi olduğu mesajını veren iyi bir öyküsüdür Fıkra Anlatıcısı.
Kozmik Kuluçka Makinası:
Kendini öldüreceğini söyleyip, hapse atılmak istediğini dile getiren adamın öyküsü… Bu adam amacına ulaşır ve hapse girer. Çok geçmeden kendisinin bir bilimadamı olduğu ortaya çıkacaktır.
Ralson sürekli ölmek istemediğini ama ölmek zorunda olduğunu söylemektedir ve çok geçmeden kendisine deli teşhisi konulur. Alan Projektörü‘nü icat eden kişi olarak kayıtlara geçen Ralson, herkesi şaşkına uğratacaktır. Öykünün finalindeki sürpriz gelişme ise okura bambaşka bir tat yakalatacaktır.
Asimov bu öyküsünde, dış baskılar sonucu bir bilimadamının tepkilerine ve yaşadığı sürece yoğunlaşmış.
Ölüm İlanı:
Kitapta açık ara en sevdiğim öykü oldu. Komik olduğu kadar, hüzün dolu bir öykü aynı zamanda. İnsanın -bir fizikçi dahi olsa- kıskançlığının ve kibrinin nelere yol açabileceğini çok iyi yansıtmış Asimov. Ayrıca, kadınlara karşı daha nazik olunması gerektiği mesajının da inceden verildiğini görmekteyiz.
Lancelot Stebbin, oldukça kibirli bir bilmadamıdır. Tek ve en büyük amacı, öldükten sonra dahi unutulmayacak bir esere imza atmaktır. Bunun için tam zamanlı çalışır ve birbirinden garip icatlara girişir. Karısını kendisine yardımcı olma amacıyla kullanan ve yeri geldiğinde onu ezmeyi de ihmal etmeyen Lancelot, günün birinde Zaman Makinası‘nı bulur. Bulmakla da kalmaz, zamanda yolculuk bile yapar.
Bunu tüm dünyaya afili bir şekilde duyurmanın hesaplarını yapmaya başlar ve oldukça karmaşık bir düşünceyi hayata geçirmek için yine karısından yardım alır. Her şey tam olarak planladığı gibi diyordur, sadece bir adım kalmıştır tüm dünyanın kendisini tanımasına. Bu icadıyla öldükten sonra bile asla unutulmayacaktır. Fakat, hesaba katamadığı çok, çok önemli bir şey vardır…
Temelde Asimov’un okuruna sorduğu soru ise, bilimin önünü kesen bilim yönü zayıf bir kadın mıdır, yoksa o kadına karşı gösterilen olumsuz davranışlar mıdır?
Şaka:
Arcturus yıldızının ikinci gezegeni Eron‘da bulunan Arcturus Üniversitesi’nde eğitim öğretim yılına daha altı hafta olmasına rağmen, Dünya’dan gelen on kişilik ekip gezegene ulaşır. Öğrenciler henüz birinci sınıfa başlayacağından çömez olarak adlandırılırlar. İkinci sınıf öğrencileri okulun bu yeni öğrencilerine bir şaka düzenlemek isterler.
Tubal, Sefon, Forase ve Denebli’den oluşan ikinci sınıf ekibi, Albert, Joey, Eric ve Lawrance’ın da içinde bulunduğu birinci sınıfları bir uzay gemisine hapsedip uzaya gönderirler. Yaptıkları bu şakanın tahmin edemeyecekleri bir boyuta ulaşacağından henüz haberleri yoktur… İşlerin bir anda sarpa sarması sonucu beklenmedik şeyler olacaktır.
Komik olduğu kadar trajik de bir öykü.
Işıklı Şiirler:
Bayan Lordner, ışıltılı heykellere sahip bir kadındır ve çevresindeki insanlara koleksiyonunu göstermekten büyük bir zevk duyar. Travis ise, ABD Robotlar ve Makine Adamlar Bürosu‘nun baş mühendisidir. Bayan Lordner’ı ve dillere destan heykellerini görmek için nihayet günün birinde kendini bu toplantılardan birine davet ettirmeyi başarır.
İçeri girdiğinde, şapkası ve paltosunu alan Max adlı robotun biraz tuhaf olduğunu fark eden Travis, mesleğinin verdiği refleksle onu girişte tamir eder ve bunu Bayan Lordner’a söyler. Bunun üzerine Lordner oldukça sinirlenir çünkü Max onun için çok özel bir robottur ve onun hep arızalı kalması gerekmektedir. Bayan Lordner için hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Asimov’un birbirinden güzel robot öykülerinden biri olan Işıklı Şiirler‘de, gelecekte robotlarla içli dışlı yaşamaya alışkın insanların son derece sıradan hayatlarına konuk oluyor ve Max adındaki, sahibi için çok ama çok özel olan bir robotun günün birinde formatlanarak tüm özelliklerini yitirmesine şahit oluyoruz.