Damızlık Kızın Öyküsü

Kadının Nesneleştiği Bir Gelecek: Damızlık Kızın Öyküsü

Margaret Eleanor Atwood, 1939 doğumlu Kanadalı yazar, şair ve denemecidir. Yakın tarihin en saygı gören kurmaca yazarlarından biri olan Atwood, Arthur C. Clarke, Prince of Asturias, The Governor General ve Booker ödülleri sahibidir. Eserleri 90’lı yılların başlarında öncelikle AFA Yayınları tarafından dilimize kazandırılmış, daha sonrasında ise birçok yayınevi eserlerini basmıştır. Damızlık Kızın Öyküsü de 1992 senesinde bu yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Ayrıca Almanya’da 1990’da aynı isimle bir uyarlama film çekilmiştir. Ne yazık ki AFA Yayınları’nın bastığı eserlere günümüzde ulaşmak pek kolay değil; dilerim ki tekrar yayımlanırlar.

Margaret Atwood, “Damızlık Kızın Öyküsü”nü 1980’lerin başında kaleme almaya başladı. Kitabın bir kısmını Batı Berlin’de, bir kısmını ise Alabama’da yazdı. 1985’te basılan kitap, güçlü feminist yönüyle öne çıktı ve kadın haklarının üstüne durması ile önem kazandı. Damızlık Kızın Öyküsü, Le Guin’in Karanlığın Sol Eli, Joanna Russ’ın Dişi Adam’ı, Katherine Burdekin’in Swastika Geceleri ile birlikte feminizmden beslenen en önemli dört romandan biridir.

Margaret Eleanor Atwood
Margaret Eleanor Atwood

Eser için öncelikle söylemek istediğim çok rahatsız edici olması, söylenebilecek en öz ve doğru ifade bu. İnsani duygularını kaybetmemiş, biraz vicdana sahip her insan rahatsız olacak. Hatta erkeklerin okurken kadınların duyduğu rahatsızlıktan fazlasını hissedebileceğini düşünüyorum. Kurgu bir eser okurken hepimiz kendimizi ana karakter yerine koyarız. Hele ki bu karakter anlatıcıysa daha da içine gireriz. Le Guin’in de sıkça şikayet ettiği gibi edebiyat erkek karakterlerle dolu. Özellikle bilimkurgu ve distopya/ütopya türünde yazılmış eserleri düşünürsek kadın baş karakter bulmayı bir yana bırakın, kadın karakter göremediğimiz bile oluyor. Eser bu açıdan da oldukça önemli bir yer ediniyor.

Damızlık Kızın Öyküsü (1)Karakterimiz her şeyin değiştiği o güne normal bir günmüş gibi başlıyor. Sigara almak için büfeye gittiğinde çalışan kişinin değiştiğini ve eskisinin yerine genç bir erkeğin geldiğini görüyor. Para kullanımı yok, kredi kartı benzeri kartlar kullanılıyor. Kartı geçersiz görünüyor ve tekrar denenmesini istiyor. Tekrar bakılırken çok dikkatli şekilde parmaklarını kontrol ediyor. Fakat numara doğru, kartı iptal olmuş. Bu karanlık yakın gelecekte, günümüzde olduğu gibi terör saldırılarının arttığı ve topluma olan baskının zirveye çıktığı dönemde Amerikan hükümetinin yerine totaliter bir yapı gelir ya da hükümet bu yapıya evrilir. Her şeyin değiştiği bu günden sonra kadınların tüm özlük hakları alınır. Kartları iptal olur, paraları kocaları ya da en yakın erkek akrabalarının hesaplarına yatırılır. Paraya, mülke sahip olma hakları ellerinden alındığı gibi aklınıza gelecek her özgürlükten mahrumdurlar. Kadınlar, özetle üç gruba ayrılırlar: Mavi, yeşil ve kırmızı giyinenler. Toplumsal tabakanın en üstünde yer alanlar mavi elbiseli olanlardır; önemli görevlerde yer alan erkeklerle evlidirler ve yalnızca ev içindeki yönetimle ilgilenirler. Yeşil elbiseli olanlar ise doğurganlığı olmayan kadınlardır, ev işleriyle ilgilenirler. Yalnızca çocuk doğurmakla sorumlu olanlar ise kırmızılardır. Bunlardan hiçbiri olmayanlar çok ağır işlerde çalıştırılır ve sağlıksız çalışma koşulları yüzünden yavaş yavaş ölürler.

Eser içindeki asıl önemli yeri tutan kırmızı elbiselilerdir. Onlar, “Damıızlık Kız”lardır. Yalnızca bir çocuk yapma aracı haline getirilirler. Sigara ve alkol yasaktır. Makyaj malzemeleri yasaktır. Kollarının görünür olması, açıkta kalması bile yasaktır. “Komutan” ismi verilen üniformalı yöneticilere ihtiyaçlarına göre verilirler. Verildikleri komutana göre isim alırlar “Fredinki, Gleninki, Warreninki..” gibi. Komutanın ismine “ki” eki getirilerek isimlendirilirler, eski isimlerini kullanamazlar. Kendi aralarında arkadaş olmaları, diyalog kurmaları çok kısıtlıdır. Dışarıya yanlarında başka bir damızlık kız olmadan çıkamazlar. Damızlık kızları sözde eğiten ve kontrol altında tutulan yaşlı insanlara “Teyzeler” ismi verilmiştir. Teyze olmak isteyen onlarca insan vardır. Bu kadar kısıtlı bir dünyada ufacık bile bir yetki sahibi olmak önemli görülür. Her yer dinlenir, konuşmak fazlaca tehlikelidir. Kurallara karşı gelenler öldürülüp “Duvar” ismi verilen yere asılırlar, insanlara gözdağı amacıyla.

img-38

Atwood, açıkça görülüyor ki eseri yazarken birçok konuda Orwell’in 1984’ünü referans almış. 1984’ü okuduysanız, Komutan, Fredinki ve Nick arasındaki ilişki size O’Brien, Julia ve Winston arasındaki ilişkiyi hatırlatacaktır. Olay örgüsü ve harap metropol atmosferi 1984 ile çok benzer. Yine iki eserde de piramidin en üstünde yer alanlar, her şeyin iyisine ve yasaklı şeylere sahiptirler. Göz ismi verilen polisler vardır fakat kimin göz olup olmadığı anlaşılamaz. Göz’ler aynı 1984’teki “Düşünce Polisleri” gibidir. Polislere “Göz” isminin verilmesinin bile Orwell’in ev içindeki gözlerine ithaf olduğu düşüncesindeyim. Bazı benzerlikler içerse de kendi içinde özgün bir eser. Sadece kadını ele alışı bile özgün olması için yeterliyken tabelaların işaretlerden oluşması gibi bir sürü orijinal fikir de içeriyor.

Eser yazılırken henüz Berlin Duvarı (1989’da yıkıldı) yıkılmamıştı. Atwood’un toplum içindeki bu bölünmeden de etkilendiğini düşünüyorum. Kitabı okurken kötü hissettim ki zaten hissettirilmek istenen de buydu. Eser için her ne kadar feminist distopya dense de ortada erkeklerin de istemeyeceği bir dünya var. Erkekler ayrıcalıklı görünse de bu ayrıcalık yalnızca yönetim kısmında yer alanlara mahsus. Bu toplumu hiçbir erkeğin isteyeceğini düşünmüyorum. En bencil düşüncelerle bile istenemez. Erkekler için de iyi bir dünya görünmüyor bu karanlık yakın gelecekte. Çünkü erkeklerin de kendilerine gönderilen kadınları seçme şansı yok. Kendilerine gönderilen kadınla bırakın bir şeyleri paylaşmayı, konuşmaları bile kısıtlı. Onlar da yalnızca üreme görevlerini yerine getirmek zorundalar. Zaten Atwood’un kadın haklarını anlatmak isterken, bunların farkında olmayan erkekler için tercih edilebilir bir dünya tasvir etmesi beklenemezdi. Yazının başında da belirttiğim gibi erkeklerin okurken daha kötü hissedebileceklerini düşündüğümü söylemiştim. Çünkü kadınlar bu kitabı okurken anlatılanları çok iyi anlayabilir. Ancak erkeklerin çoğunun ilk kez düşüneceği onlarca şey barındırıyor bu eser.

damızlık kızın öyküsü 2

Kadını bir nesne olarak görmek hiçbir insani değer ile bağdaştırılamaz. Bunun lafını etmek bile fazlasıyla basit bir düşünce. Kitabın sonundaki bilinmezlik, tamamlamamız için fırsat ve fikir özgürlüğü sunuyor. Bulması zor olsa da bu kitabı okumalısınız. Çünkü bir erkekseniz daha önce düşünmediğiniz şeyleri düşünüp sorgulayacaksınız; bir kadınsanız şimdiye dek görüp düşündüklerinize katkıda bulunacaksınız.

Hazırlayan: Canberk İleri

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Murat Menteş’le Geleceği Görenler Öykü Yarışması Yayını

Edebiyat Otopsisi YouTube kanalındaki “Yazarlara Soruyoruz” serisinin yeni bölümünde kulübümüz editörlerinden Emre Bozkuş, edebiyatın sınırlarını …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin