belirsiz kimlik

Belirsiz Kimlik | Murat K. Beşiroğlu (Kısa Öykü)

Size bir sır vereyim mi? Kim olduğumu bilmiyorum. Ne tür bir varlık olduğumu dahi kestiremiyorum. Zihnim organik ya da yapay zekâ temelli olabilir. Tek bildiğim ötegezegen Mikra’nın insansılarından biri olmadığım. O kadar da değil artık. Daha zengin bir iç dünyam olduğunu hissediyorum.

Ne tür bir varlık olduğumu öğrenmek için neden aynaya bakmıyorum? Çünkü bir bedenim olup olmadığından dahi emin değilim. Şunu kesinlikle söyleyebilirim: Cogito ergo sum. Ayrıca bir görevim olduğunun farkındayım. Görevim sizlere bir şeyler anlatmak. Geçmişimi hatırlamıyor olsam da internete erişebiliyorum ve bugünün tarihinin 7 Haziran 2341 olduğunu biliyorum. Tarihsel açıdan özel önem taşıyan bir dönemde değiliz. Her şey gayet normal görünüyor; kim olduğumu bilmediğimi saymazsak tabii.

Mikra’nın insansılarından olmadığıma emin miyim? İnsansılar sanatsal yaratıcılarıyla ünlü değiller. Onlar yüzeysel inançlara sahip dürtüsel varlıklar ve sizlere bir şeyler anlatmakla görevlendirilmiş olan ben onlardan biri olamam. Öte yandan, düşünen bir makine de değilmişim gibime geliyor. Gerçi çağımızda böyle şeylerden emin olmak hiç kolay değil.

Organik bir beynin makineye yüklenmiş kopyası olabilir miyim? Belki dünyaya bir arayüz üzerinden baktığım için bedenimi göremiyorumdur. Ayrıca, her halükârda onu hissediyor olmam gerekmez miydi? Şimdi aklıma en uç olasılık olarak zekâları geliştirilmiş hayvanlar geldi. Yine de onlar, geliştirilmiş zekâlarıyla bile insanlara eşdeğer bir entelektüel kapasiteye ulaşamıyorlar. Birilerinin onları bir şey anlatmakla görevlendirmesi uzak bir olasılık.

Yakınlarda bir yerlerden ayak sesleri geliyor. Ve ayakların sahibi bulunduğum yere doğru yaklaşıyor. Acaba karanlık bir odada mıyım? Işıkları yakmanı istiyorum binanın ana bilgisayarı!

Bazı şeyler işte bu kadar kolay. Dört metreye dört metre küçük bir odadayım. Ve evet kollarım var. Peki neden bedenimin diğer uzuvlarını göremiyorum? Acaba gördüğüm kollar sanal olabilir mi? Senden vücudumdaki uyuşukluğu gidermemi rica ediyorum binanın bilgisayarı!

“Isıyı ve ışığı ayarlamak dışında bir becerim yok.”

“Sence ben kimim?

“Yatakta yatıyorsunuz, ancak hiçbir uzvunuz hareket etmiyor.”

Acaba insan değil miyim? Çünkü insanlar böyle bir durumda kaygı duyar, hatta paniğe kapılır.  “Yatakta yatan nasıl biri?”

“Bedeninize fazlaca müdahale edilmiş. Bir siborg olabilirsiniz.”

“Keşke öteki binaların bilgisayarları da senin kadar akıllı olsa dostum. Daha ısı yönetimini beceremeyenler var. Kapının önünde biri var galiba. İçeri gelin lütfen!”

Kapıdan giren kişi insansıların tipik özelliklerini taşıyordu: Uzun kollu, üçgen yüzlü ve dört parmaklı. “Gelir gelmez içeri girmedim. Çünkü sohbetinizi bölmek istemedim. Yoksa kapı dinlemek gibi bir huyum yoktur. Bendeniz Galip. Güvenlik görevlisiyim. Sağlıklı olduğunuzu görmek beni mutlu etti.”

Tilkiler gibi üçgen yüzlü olmasına rağmen insanlara fazlasıyla benziyordu. Galiba bu amaçla bir dizi estetik ameliyat geçirmişti. Diğer bazı insansıların aksine ellerine parmak ekletmemesi isabet olmuştu. Zira sayıyı beşe tamamlamak için eklenen protez parmaklar tekinsiz bir görüntü oluşturuyordu.

“İki basit soru soracağım. Sorularıma kısa yanıtlar vermeni rica ediyorum. Zihnim bulanık. Dolayısıyla kim olduğumu bilemiyorum. Ayrıca buraya nasıl geldiğimi de hatırlamıyorum. Galiba Dünya’dayız, değil mi?”

“Evet, Dünya’dayız. Şu anda bir hastanenin ikinci katındayız,” dedi Galip.

Zihnimin internete bağlı olması iyi bir şeydi. Öte yandan, bağlandığım uygulamalar düşüncelerimin ne tür bir sistemin ürünü olduğunu söyleyemiyordu. Mikra’nın insansıları, çalıştıkları ülkelerde kullanılan isimlerden birini alıyordu. Güvenlik görevlisi olan insansı, Galip ismini aldığına göre Türkiye’de olma ihtimalimiz yüksekti. “Bana kim olduğumu söyleyebilir misin? Eğer tatminkâr bir yanıt alabilirsem sana kayda değer miktarda para veririm.”

“Keşke size yardımcı olabilseydim. Ancak şu anda bu mümkün değil. Yine de paranın miktarını merak ettim,” dedi Galip.

Kim olduğumu bilmediğim için ne kadar param olduğunu kestirmem de mümkün değildi. “Basit bir hizmet karşılığında rüyanda görsen inanmayacağın kadar para kazanabilirsin,” dedim.

“Ben basit bir adamım. Bunlar bana biraz karışık geliyor. Vücudunuza bir sürü ıvır zıvır takmışlar. Üzerinizde deney yapıyor olabilirler,” dedi Galip.

Kapıdan giren beyaz önlüklü adam, “Evet, deneysel bir tedavi uygulamak zorunda kaldık,” dedi. “Geçen haftayı makinelere bağlı geçirdiniz, zira hayati tehlikeniz vardı. Son birkaç günde çok sayıda organınızı yenilemek zorunda kaldık. Bedeninizin organları kabul etmesi için bağışıklık sisteminizi baskıladık. Bu kez de enfeksiyonlara açık hâle geldiniz. Sizi uyutmaya devam ettik ve dün nihayet normal seruma geçtik. Doğrusu bu kadar erken uyanacağınızı tahmin etmemiştim. Tedavinin başından beri hep böyle olumlu sürprizlerle karşılaştık. Ben Volkan bu arada. Tedavinizi ilk günden itibaren takip eden hekimim.”

Sonunda karşıma sorularıma yanıt verebilecek biri çıkmıştı. “Kim olduğumu biliyorsunuz o hâlde. Dondurulup diriltilenlerden miyim? Yoksa yapay zekâlı bir ajan mı?” diye sordum.

“Kanlı canlı bir insansınız. Ancak orijinal bir insan mı, yoksa bir kopya mı olduğunuzu bilmiyorum. Üzerinize Nuh nebiden kalma bir uçan araba düştüğünü söylediler. Sorumsuz bir insansı, yasak olduğu halde arabayı kendisi kullanmış. Kaza yapınca da sizi o hâlde bırakıp kaçmış.”

“Dünya’ya girişte onlara çip takıyorlar. Yakalanmıştır herhâlde. Bari başkasının canını yakmasın,” dedim. Uçan arabanın ağırlığını yeniden üzerimde hissediyor gibiydim.

Galip, “Ben olsam böylelerinin işini zehirli iğneyle bitirirdim,” diyerek söze girdi. “Çünkü onlar yüzünden adımız kötüye çıkıyor.”

“Çipleri kaçak kliniklerde sahteleriyle değiştiriyorlar,” dedi Volkan hekim. “İnsansı bedeni plastik cerrahiye çok uygun. Yaraları hızla iyileşiyor. Hatta parmakları kendilerini yeniliyor. Kılıktan kılığa girerek her türlü suçu işliyorlar. İşinde gücünde olanları tenzih ediyorum. Mesela güvenlik görevlisi arkadaşımız. Sizi daha önce burada hiç görmemiştim.”

“İşe yeni başladım, ancak görevimi derhal benimsedim. Ben izninizle üst katları da kontrol edeyim,” dedi Galip.

Koridorda yeniden ayak sesleri duydum. Açık kapıdan iki robot polis girdi. Kısa boylu olanı öne çıktı ve silahını Galip’e doğrulttu. “Bizimle polis merkezine geliyorsun,” dedi otoriter bir sesle.

“Beni biriyle karıştırdınız herhalde,” dedi Galip. “Bendeniz güvenlik görevlisi Galip. Sizlerle meslektaş sayılırız.”

Uzun boylu robot polis, “Yazıcıda güvenlik görevlisi kıyafeti bastırmış,” dedi.

Hastane odamın semt pazarına dönüşmüş olması hoşuma gitmemişti. “Galip hangi suçu işlemiş acaba?” diye sordum.

“Üzerinize düşen uçan arabayı o kullanıyordu,” dedi kısa boylu robot polis.

“Şu anda burada olmam benim vicdanlı bir kişi olduğumu gösterir. Kazanın şokuyla oradan kaçtım ama sonra onun koruyucu meleği oldum. Ambulansı çağıran bendim mesela. Ayrıca hastanede onu defalarca ziyaret ettim. Çünkü akrabalık hukuku bunu gerektirir,” dedi Galip.

“Belki biraz tuhaf kaçacak ama ben kimim?” diye sordum.

“Sen benim kuzenimsin,” dedi Galip.

Espri yapıp yapmadığını anlamak için yüzüne dikkatle baktım. Anlaşılan o ki gayet ciddiydi. Bu yalanı kim bilir hangi niyetle ortaya atmıştı.

“Yakalanan suçluların sıktıkları palavralar beni çok eğlendiriyor,” dedi kısa boylu robot polis.

Volkan hekimin gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Kendiyle konuşur gibi, “Şimdi taşlar yerlerine oturuyor,” dedi.

“Allah aşkına bunu yapmayın. Gayet basit bir soru sordum. Aldığım yanıtlara bakar mısınız? Şu anda karşınızda bedenine dahi hükmedemeyen bir hasta var.”

“Mikralı insansının palavralarına aldırmayın. Akrabası olmadığınız o kadar bariz ki,” dedi kısa boylu polis. “İsminiz Aşkın. Yayımlanmış bir düzine kitabınız var.”

“Doktor Bey doğru söylediğimi biliyor,” dedi Galip ve bir ok gibi fırlayarak kendisini açık pencereden dışarıya attı. Robot polisler pencereye doğru atıldılar ve Galip’i yakalamak için aceleyle odadan çıktılar.

Volkan hekim cep bilgisayarına bakarken bir yandan da kömür karası saçlarını çekiştiriyordu. Bana nazire yapar gibi, “Çok ilginç, daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim,” dedi.

Dayanma gücümün sınırına gelmiştim. Öfkemi gizlemeye çalışmadan, “Neler olduğunu öğrenebilir miyim lütfen?” diye sordum.

“Pardon, bunu daha önce akıl etmem gerekiyordu,” dedikten sonra başımdaki sanal gerçeklik başlığını çıkardı. İşte bedenim yatay boyunca boylu boyuna uzanıyordu.

“Sanal gerçeklik başlığı hastaların komadan daha erken çıkmalarını sağlıyor. Gerçi sizin durumunuzda buna ne kadar gerek olduğu tartışılır. Öyle hızlı iyileştiniz ki,” dedi Volkan hekim cep bilgisayarından gözünü ayırmadan.

Parmaklarımı hafifçe oynatmak, gördüğüm bedenin benim olduğuna ikna olmamı sağladı. Anlaşılan o ki beni uyutmak için verdikleri uyuşturucuların etkisi geçiyordu. Üstelik ellerimde dört değil beş parmak vardı ve hiçbir parmağım sonradan eklenmiş gibi görünmüyordu.

Volkan hekim hayali bir arkadaşla konuşur gibi, “Bundan daha önce haberimiz olsaydı keşke,” dedi.

İçimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. “Acaba sözünü ettiğiniz olay benimle mi ilgili?” diye sordum.

“İnsansı bir anne babanın çocuğu olduğunuzu biliyor muydunuz?”

“Ebeveynlerimi hiç tanımadım. Öte yandan, insansılarla herhangi bir ortak yanım olduğunu sanmıyorum.”

“Genetik düzenlemeye tabi tutulan bebeklerden biri olmanız kuvvetle muhtemel. Yaralarının hızla iyileşmesi insansıları iyi birer süper asker adayı yapıyor. İnsan geni eklenmiş insansı bebekler hakkındaki dedikodular demek ki gerçekmiş. Gözlerimle görmeseydim inanmazdım.”

“Bana hâlâ neyi gördüğünüzü söylemiyorsunuz.”

“Kan değerleri, tansiyon ve nabız…Tedavi sırasında daha önce hiç görmediğim tuhaf, uçuk rakamlarla karşılaştım.”

Kazanın öncesini hatırlayınca başımdan aşağı kaynar sular dökülmeye başladı. Galip uçan arabasıyla trafiğe kapalı alana inmiş, arabasının açık camından bana laf yetiştiriyordu. “Kuzen senden hiçbir talebim yok,” diyordu, “sadece iki lafın belini kırmak istiyorum.” Bense ona, “Nereden benim kuzenim oluyorsun?” diyordum. İnsansı karakterlerle kolayca empati kurmam benim de insansı olduğumu göstermezdi. Galip bana alelade bir insansı çiftini gösterip, “Bunlar senin annenle baban,” deyince cinlerim tepeme çıktı.  Ona beni bir daha asla rahatsız etmemesi gerektiğini söylerken robot polisler bizim tarafa doğru koşmaya başladı ve Galip’in arabası hızla yükseldi. Ardından büyük bir gürültü duydum ve sonrasında film bende koptu.

Benden uzunca bir süre ses çıkmayınca, “İyi misiniz, durgunlaştınız bir anda,” dedi Volkan hekim.

“Bu yaşıma kadar insan olarak geldim. Bundan sonra da öyle kalmasını istiyorum. Burada konuştuklarımız bizim küçük sırrımız olarak kalmalı. Açık alan korkum nedeniyle benim zaten kimseyle işim olmuyor. Hayatımda yeni heyecanlar istemiyorum,” dedim.

Yazar: Murat K. Beşiroğlu

1971 Trabzon doğumlu. 1994 yılında Gazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Özel bir bankada 21 yıl uzman ve yönetici olarak çalıştı. Ogox, Aşk Algoritması, Rüya Sanatçısı, Dördüncü Dünya ve Schrödinger'in Papağanı kitaplarının yazarıdır. Bilimkurgu öykü ve romanları yazmaya devam etmektedir.

İlginizi Çekebilir

depresyon

Depresyon | Erkan Ceylan (Kısa Öykü)

Dr. Zeynep Altın, psikiyatri kariyerinin beşinci yılında mesleğinin sınırlarını zorlayacak bir vaka ile yüzleşmek üzereydi. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin