Tozlu sarı bir gökyüzünün altında, sıcağın serap gibi titrediği bir ovaya doğru giderek yere alçalan bir araç, tozlu yola neredeyse şiirsel bir zarafetle kondu. Çok uzaktan bakan biri için ilk başta bu araç uçuyor sanılabilirdi. Ancak Şanlıurfa’nın kavurucu sıcağıyla birleşen Afrika’dan gelen çöl tozuyla ve biraz daha gözleri kısıp bakınca bu araç yerli üretim bir TOGG gibiydi. Ama aslında… değildi.
X Æ XE-Chi, nam-ı diğer Chi, burnunu çeke çeke kokladı havayı. “Bu nedir ya…? Ter kokusu, kebap buharı ve tarih… üçü bir arada. Dünya’ya inmek için ne kadar da yanlış bir saat seçtik,” dedi.
Yanında dikilen, ondan bir kafa kısa ama zekâsı en az iki kat daha ağır gelen X Æ XE-Chi Jr. ya da kısa adıyla Xechi ise kollarını kavuşturmuş şekilde gözlerini Göbeklitepe kalıntılarına dikmişti. “Sana ne dedim baba? Ne dedim? Galaktik Rehberin alt satırlarını da oku dedim. Ama ne yaptın sen? Arabanın ‘şekil değiştirici Türk modülü’ne gaza geldin, geldik buraya,” diye çıkıştı babasına.
Chi, bir anlığına araçlarının kaportasına şefkatle dokundu. “Kozmik Kapsülün” yerli kılıklı hâli oldukça gerçekçi duruyordu. Plakası bile vardı. Ama bu plaka, galaktik bir çeviri filtresiyle sadece insan gözlerine 34 KRY 42 olarak görünüyordu. Aslında, Titan dilinde “Bizi park etmiş sayın, yokuz” anlamına geliyordu. Turist kılığında geldikleri bu gezegende, çantalarında sadece birkaç kıyafet, bir evrensel dil çevirici, ve Chi’nin “hiç okumadan” imzaladığı sigorta poliçesi vardı.
“Sigorta belgesini yanına aldın mı bari?” dedi Xechi şüpheyle.
“Çantamda, sol cep. Ha yok yok… belki de sağda. Ya da… evde mi unuttum?” diyerek üstünü aradı Chi.
Xechi gözlerini devirdi. Dünya gezegenine inmek, Galaktik Federasyon protokollerine göre ciddi bir riskti. Hele ki Türkiye gibi “Tarihi Yoğunluk Bazlı Zamansal Dengesizlik Alanları” listesinde başı çeken bir ülkeye iniş yaptıysan.
Araçlarını Göbeklitepe yakınlarına, biraz da gözden uzak bir yere park edip çevreyi keşfe çıktılar. Bu bölge için fazla yabancıydılar. Bu ülkenin vatandaşlarına da pek benzemiyorlardı açıkçası. İnsanlar arasında eriyip gitmeye çalışıyorlardı ama kimliksiz yabancı görüntüleri, “Kuşadası’nda yanan İngilizler” kategorisinden biraz daha tuhaftı. Chi, Göbeklitepe’nin önünde özçekim yapmaya çalışıyordu. Aslında parmağının ucuyla çekiyordu ama yine sigorta kapsamında elinde Dünyalıların akıllı dediği bir telefon vardı. O sırada arkalarında bıraktıkları aracın camında titrek bir hologram yanıp sönmeye başladı. “DİKKAT: Yerçekimi stabilitesi tehlikede. Lütfen araç formunu kilitleyin”. Ama kimse oralı olmadı. Çünkü o sırada Chi, Japon turistler gibi fotoğraf çekerken, Xechi de bir satıcıya, “Bu ne?” diye sorduğu şeyin aslında haşlanmış kelle olduğunu fark edip küçük bir akıl tutulması geçiriyordu. Demek Dünyalılar bulduğu her şeyi yiyordu. Bu onu korkutmuştu.
O sırada, tepeden tırnağa polis tipi güneş gözlüğü ve ‘Urfa Kral 1987’ tişörtü giymiş üç adam araca yaklaştı. “Bunlar kesin Alamancı,” dedi biri pis pis sırıtarak. Diğeri, “Oo son model hemi de,” deyip camı tıklattı. Üçüncüsü ise TOGG’un kapı koluna dokunduğunda araç garip bir kedi sesi çıkardı ama kapılar açıldı.
“Abi açıldı lan! Valla açıldı!”
“Alıp gidelim mi?”
“Almayalım da ne yapalım, altın değerinde bu!”
Ve böylece yerli araba ya da en azından öyle zannettikleri şey, Gaziantep yönüne doğru toz içinde uzaklaştı. Chi ve Xechi geri döndüğünde ortada sadece asimetrik izler bırakan galaktik teker izleri kalmıştı.
“Xechi… Xechi araba nerede?!?”
“Baba… galiba kaçırıldı.”
“Ne kaçırılması?! Ya araç kendi kendine zaman-zıplamalı savunma moduna geçerse? İçinde yapay zekâlı algı katmanları vardı. Fısıltıya tepki veriyor! Ya yanlışlıkla bir halk müziği programına denk gelir de…”
“…Trakya’ya ışınlanır?” diye tamamladı Xechi.
Tam bu sırada aracın ekranı, çalındığında hâlâ aktif olduğu için sinyal göndermeye başladı. Hırsızlar, araçtaki gösterge panelinde çıkan uyarıyı okudu. “Dikkat! Araç orijinal formuna dönüyor. Lütfen uzaklaşın”. Aracın metal panelleri titreşmeye, camlar hafifçe transparanlaşmaya başladı. İçinden, hayvanat bahçesiyle Taksim metrosu arasında bir ses karışımı geldi.
Hırsızlardan biri direksiyona sarılıp, “Abi ben ne olursa olsun bu arabayı bırakmam. Bu bizim çıkış biletimiz,” diye bağırmaya başladı. Ama sonra TOGG’un ön panelinden çıkan bir kol, adamın telefonunu arkaya doğru fırlattı. Aracın içi, arkalarına döndüklerinde disko pistine bürünmüştü bile ve hırsızlar havada süzülmeye çoktan başlamıştı. Diğer ikisi çığlık atarak kapıyı zar zor açtı. Kendilerini araçtan dışarı atıp kaçtı. Direksiyonu bırakmam diyeni de zaten aracın ön kolu ensesinden tutup diğerlerinin ardından fırlatmayı denemişti ama ne yazık ki adamın kafası elinde kalmıştı kolun. Chi ve Xechi, terk edilmiş bir hâlde bulduklarında araç hâlâ evrim geçirme sürecindeydi. Chi, derin bir iç çekti ve “En azından bizi tanıdı. Küsmemiş. Bizi hâlâ sahip olarak görüyor,” dedi.
“Yani… en azından ölümcül tuzaklarını bize karşı kullanmadıysa…” diye sesli düşünüyordu Xechi de. Araç kendine gelip kapısını açtığında içerideki kopmuş kafayı buldular. İşler daha da karışmaya başlamıştı.
“Bedenini nereden bulacağız şimdi?” dedi Xechi bıkkınlıkla.
Chi heyecanlanmıştı, “Belki bedeni yeniden çıkıyordur, kim bilir evlat?”.
“Chi, geldiğin gezegenin nasıl bir yer olduğuna bakmadın hiç değil mi? Çıkmıyor, ÇIKMIYOR!” diye bağırdı Xechi, Chi’ye.
Çaresizce aracı Göbeklitepe yakınlarındaki bir mağaraya sakladılar. İnsanların “enerji alanı” diye tur düzenlediği, içine girmedikleri o mağaralardan birine. Chi mağaraya TOGG’u gizlerken kendi kendine, “Bir gün bu insanlar da gelişecek. Ama o gün biz çoktan galaksimizin vergisini ödemiş olacağız,” diye mırıldanıyordu.
Mağaranın içi serindi. Bu, Chi’nin Titan’daki evini hatırlamasına neden oldu. Soğuk, ıslak ve içinde mantar yetişen duvarlar… Ve yine aynı şekilde, o duvarların dibinde faturalarını ödemeyen bir Chi vardı.
Xechi ise yere çömelmiş, sigorta poliçesini elindeki çeviri cihazıyla okutuyordu. Cihaz bir noktada sapıttı ve “Bu poliçe yalnızca Galaktik Federasyon onaylı gezegenlerde geçerlidir. Dünya? Hahahahahahaha,” diye gülerek aynı cümleyi tekrarlamaya başladı.
Bir süre sonra da çeviri cihazı kapanarak yeniden başlatma moduna geçti. Xechi başını kaldırmadan söyledi.
“Baba, ısrarla soruyorum… Bu poliçeyi tam olarak hangi siteye tıklayarak aldın?”
“Şey… bir reklam vardı. ‘Gezegenler Arası 1 Alana 1 Bedava!’ diyordu. Güzeldi ya. Yanında hediye kupa da veriyorlardı. Kupada ‘Yalan Dünya’ yazıyordu,” diye cevapladı Chi.
“O kupa nerede?” diye merakla sordu Xechi.
“Galiba çantada. Arabada olabilir. Değilse de evdedir Xechi, ne bileyim ben?” dedi babası umursamazlıkla.
Xechi bir yandan kafasını duvara vurmamak için kendini zor tutuyor, diğer yandan Titan’daki merkezle bağlantı kurmaya çalışıyordu. Sonunda cihaz bağlandı. Cihazdan gelen holografik görüntüde, bir gri tentaküllü bürokrat uzaylı belirip resmî bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
“Galaktik Sigorta Merkezine hoş geldiniz. Lütfen sıramatik kodunuzu belirtiniz.”
“T-EA142. Araç görünmezliği için bildiride bulunmak istiyoruz,” dedi Xechi.
“Seyahat sigortanızın kapsamı nedir?”
“Kapsamı… Normal. Yani… Standart. Yani… Ekonomik.”
Görüntüdeki tentaküller bir anda hızlandı, holografik gözlüklerini düzeltti.
“Dünya… Standart kapsam dışında. Dünya, Galaktik Federasyon tarafından ‘Özel Tehlikeli Bölge’ ilan edilmiştir. Sadece ‘Supreme Paket’ bu gezegende geçerlidir,” dedi büyük bir ciddiyetle.
Chi’nin yüzü düşerken, Xechi’nin sesi titredi. “30 galaktik krediye kıyamayıp bizi sigortasız mı bıraktın?” dedi sinirle.
Chi omuz silkti, “Orada ‘EKSTRA’ yazıyordu. Kim ekstra paketi alır ki? Ben de dedim… nedir yani bu? Ayak masajı mı, Titanflix üyeliği mi?”
“Ve sen bizi şu anda hiçbir yasal hakkı olmayan, savunmasız turistler olarak BİR CESETLE birlikte tarihi miras alanının dibinde bıraktın!”
Chi biraz bozuldu, “O ceset biraz… kendi hatalarıyla öldü. Ayrıca bu gezegende her şey ölü gibi,” dedi içine içine konuşarak.
“Baba, cümlelerin artık savunma değil, kanıt niteliğinde konuşmalar olmaya başladı,” Xechi de umutsuzluğa kapılıyordu.
Tam bu sırada hologramdaki tentakül uzaylı tekrar konuşup, “Size yerel bir sigorta temsilcisi atanacak. Lütfen aşağıdaki numarayı arayınız. 24 saat içinde tarafınıza dönüş yapılacaktır. Bu arada… iyi şanslar,” dedi.
Ve cihazdan bir çağrı tuşu belirdi. Chi, bu sefer dikkatlice bastı. Hatta ilk kez ciddi görünüyordu. Telefon çaldı. Fonda hafif bir uzay ambient müziği duyuluyordu. Robotik bir ses konuşmaya başladı bir süre sonra. Belli bir metni yetkili bağlanana kadar tekrar ediyordu.
“Galaktik Sigorta A.Ş.’ye hoş geldiniz! Evrende güvende olmak için… ama önce sigorta! Geleceği tahmin edemezsiniz, ama sigortalayabilirsiniz! Beklenmedik gezegenler, beklenmedik masraflar… Sigortasız uzay macerasına çıkmayın! Siz gezinin, biz düşünelim! Bekleme süreniz uzay-zaman eğrisine göre hesaplanıyor, lütfen hatta kalın.”
Çağrı hâlâ sürüyordu. Xechi taş duvara yaslandı ve iç çekti. “Burada öleceğiz, geri dönmeyeceğiz,” diye mırıldanarak ayağıyla yere kendi dilinde bir şeyler yazıyordu. Chi biraz Xechi’nin modunu değiştirmek istiyordu, “Sakin ol. Belki de sigortasız yaşamak… aslında gerçek bir yaşam deneyimidir,” dedi.
“Senin deneyiminin adı: Kaotik Turist Dramı. Belgesel olur bu,” dedi sinirle Xechi.
Bir süre sonra gerçek bi yetkiliye bağlandılar. Telefondaki yetkili, Chi ve Xechi’ye bir yerel sigortacının 24 saat içinde atanıp geleceğini belirtti. Bu 24 saatte de dikkatli olmaları konusunda onları tembihledi. Çağrının üzerinden tam 24 saat geçmişti. Ve nihayet, mağaranın ağzında birinin gölgesi belirdi. Başta bir insan siluetine benziyordu ama ışık değişince gerçek formu ortaya çıktı, gelen telefonda bahsettikleri Reptilyan, Kertenkele Bob’du.
Dik duran, parlak pul pul yeşil bir deriye sahipti. Gözleri dikey yarıklı ve ağzının iki kenarında sigara izmaritlerine benzeyen kuru dudak parçaları vardı. Ama en dikkat çekici olan, belinde taşıdığı galaktik hesap makinesi ve ceketine iliştirilmiş “Kurtarılmış Müşteri Sayısı: 0” rozetiydi.
“Hey! Siz misiniz sigortasız gelen zavallılar?” dedi, sesi tıslamalı ama samimiydi.
“Merhaba, biz Titan’dan…”
“Harika, harika! Ben de Reptilya’dan! Bu gezegen bana mezar olmadıysa size de olmaz. Hadi gelin, ofisime geçelim.”
Mağaradan Göbeklitepe’nin altındaki bir tünele, oradan da Midyat yönüne doğru ilerleyen yer altı trenine bindiler. Bu tren normalde çalışmıyordu; ama Bob’un kolundaki cihazla kapılar açıldı. Bir saat sonra, duvarlarında neon ışıklarla yanıp sönen sloganların olduğu bir ofise ulaştılar. Ofisin tabelasında, isim olarak “Evrenin Sonundaki Sigorta Bürosu” vardı. Altında da bir liste duruyordu ve listenin başında “Eğer Buraya Düştüyseniz, Zaten Başınız Belada Demektir!” yazıyordu.
Xechi tabelayı okurken şaşkınlıkla mırıldandı, “Bir dakika… 42 poliçe dışı kalan gezegen mi yazıyor bu?” dedi. Bir yandan da hayal kırıklığıyla Chi’ye bakıyordu.
“Aynen öyle!” dedi Bob. “Ve Dünya, gururla bu listede yer alıyor,” dedi gülerek. Dünya, Flargo-3’ten beri tehlikeliydi ki burası üç güneşli ama üçünün de her an patlama tehlikesi olan bir yerdi.
“Peki,” dedi Chi, “Bizim ne yapmamız gerekiyor?”.
“Size paketlerimi anlatayım,” dedi Bob ve masasının altından holografik bir menü çıkardı. İlki Delüx Dünyalı Paketi’ydi. Açıklama olarak da, “Yalnızca yol kenarında simit yerken dövülürseniz kapsar,” yazıyordu. İkincisi de, “Tarihi Koruma Paketi”ydi ve açıklama olarak, “Göbeklitepe’yi yanlışlıkla yıkarsanız, geri restore ettirir,” yazıyordu. Sonuncu ise Üst Düzey Gizlilik Paketi’ydi ve “CIA sizi fark ederse 24 saatliğine bodrum katta saklanırsınız,” açıklaması bulunuyordu.
Chi bu kez düşünceliydi. Yanlış bir şey yapmak istemiyordu. Gözleri menüde kayarken Xechi fısıldadı ve “Lütfen bu sefer kupa için alma,” dedi.
“Yok oğlum. Bu sefer olması gerekeni yapacağım,” dedi Chi. “Üst Düzey Gizlilik Paketi”ni işaret etti. Bob’un gözleri kısıldı.
“Çok iyi tercih. Sadece 999 galaktik kredi.”
“Ödemeyi şimdi mi yapıyoruz?”
“Tabii ki hemen. Güvende olmanın zamanı yoktur, parmağınızı uzatın yeter.”
Ödeme yapılır yapılmaz Bob sandalyesine yaslandı ve kahkaha attı.
“Hahahah! Saflar! Burada gerçekten bir şeyin işe yarayacağını mı sandınız?”
Xechi ayağa fırlayıp, “Ne demek istiyorsun? Bu yasal değil!” diye bağırdı.
“Yasal? Bu gezegenin kendisi bile yasal değil! Dünya, Galaktik Federasyon’un radarından çıktı. Herkes kendi başının çaresine bakıyor. Benim işim ise—çaresizleri sevindirmek… kısa bir süreliğine.”
Chi elindeki poliçeyi fırlattı. “Ama biz… biz…”
Bob hafifçe gülümsedi. “Ama siz… buradasınız. Ve buradaysanız, şimdilik hâlâ hayattasınız. Bu bile bonus sayılır,” dedi. Sonra yine dayanamayan Bob, “Her ne kadar umurumda olmasanız da yine de bir şeye ihtiyacınız olursa beni arayın,” diye de ekledi odadan ikili çıkarken.
Xechi hâlâ sinirle ayaklarını sürüyordu. “İnanamıyorum, olanların hiç birine inanamıyorum. Bütün kredi limitimizi bir bodrum katına harcadık. Ki o da çalışıp çalışmadığı bir sürpriz. Şimdi ne yapacağız?” dedi üzgün üzgün.
“Her büyük keşif, bir büyük saçmalığın ardından gelir oğlum,” dedi Chi, kaşlarını gururla kaldırarak. “Mesela yerçekimi de önce düşerek keşfedilmiş.”
Tam o sırada, yanlarından geçen bir minibüsten sesler yükseldi. Araç renkli neonlarla kaplıydı, camlarına spreyle “Göbeklitepe Spirit Fest” yazılmıştı. Minibüstekilerden biri bağırıp, “Ooo yeni gelenler! İstanbul’dan mısınız? Rave’e gelin! Ay enerjisi çok uygunmuş bu gece!” diye seslendi. Chi ve Xechi anlamadıkları hâlde başlarını salladı. Anlamadıkları dilin içinde, “rave” ve “enerji” kelimeleri akıllarında çakılı kalmıştı.
“Saklanmak için partiye gitmek mi? Bence… bu çok… mantıklı değil,” dedi Xechi.
“Oğlum,” dedi Chi, “Eğer tüm dünya kaçırdığın bir partiyse, senin görevin dans etmek olur.”
“Hayır, görevimiz portal çağırmak. Kaçmak. Hayatta kalmak. Dans etmek değil.”
“Ama portal çağrısı için ağzında spesifik ritmik ses dalgaları yaratman gerekiyor.”
“Ne?” Şaşkınlığını gizleyememişti Xechi.
“Yani… dans etmek gerek,” dedi omuzlarını oynatarak Chi ve Xechi’yi araca doğru sürükledi.
Parti Göbeklitepe’ye yakın, sahte bir “kutsal enerji alanı” etrafında organize edilmişti. Gençler, turistler, şehirden kaçmış yorgun beyaz yakalılar ve birkaç şamanik eğilimli influencer etraftaydı.
Chi ve Xechi, kalabalığa karıştı. Başta kimse fark etmedi. Zaten insan formundaydılar. Ama ne hikmetse birilerinin bunlara teklif ettiği sudan içtiklerinde her şey ufak ufak karışmaya başladı. Önce renkler değişti, sonra ağızlar kurudu, sonra bedenler form değiştirmeye başladı. Gece ilerledikçe, ışıklar yoğunlaştıkça ve sis makineleri alanı sarınca Chi’nin kulakları yavaşça uzamaya, göz bebekleri dikeyleşmeye başladı. Xechi’nin alnında hafif mavi bir çizgi parladı. Herkes onların “konsept kostüm” giydiğini düşündü. Bir kişi onlara yaklaşıp, “Siz Marvel’ın yeni filmi için mi buradasınız?” diye sordu sadece.
“Yok, biz sadece… evreni yeniden deneyimliyoruz,” dedi Xechi gözleri büyüyerek.
“Woow. Deep.”
O sırada DJ mikrofona “Herkes hazır mı? Boyut kapıları aralanıyor bebekler!” diye bağırdı. Ve o an, bir şey koptu. Bizimkiler boyut değiştireceklerini sandıklarından kendilerini iyice saldı. Sanki bedenleri rave’in ritmine kapılmış, gerçeklik filtreleri çökmeye başlamıştı. Her adımda insan formları çatlamaya, galaktik kimlikleri kabuklarından çıkmaya başladı. Bir kız, “Kanka bu kostüm çok iyi olmuş yaa!” diye onlara doğru bağırıyordu. Diğer bir tanesi ise “Yapay değil, gerçekliğin diğer yüzü bu,” diye haykırıyordu. Ama tam o sırada, partideki bir gazeteci, tripodunu kurmuş, onları çekmeye başlamıştı bile.
“İşte beklediğim an! Gerçek uzaylılar! Sakın hareket etmeyin!”
Yaptığı internet yayınına konuşuyordu.
Chi yere çömelerek, “Bizi ifşa etti…” diye fısıldadı.
Xechi de, “Işıklar… ışıklar kimliğimizi siliyor!” diye etraflarını gösteriyordu.
“Bu bir… rave laneti olmalı!” dedi çığlık atarak Chi.
Koşmaya başladılar. Koşarlarken, “Hayır. Bu bir… kültürel asimilasyon simülasyonu,” diye bağırıyordu Xechi.
Parti bir anda ikiye bölündü. Bir grup, onların viral bir performans sanatçısı olduğuna ikna olmuştu. Diğer grup ise gerçekten uzaylı olduklarına… ama bu yüzden onları daha çok sevmişti. Özçekimler, filtreli hikayeler, #GöbeklitepeAliens etiketleri…
Chi’nin sesi boğuk ve derinden geldi. “Xechi. Bu gezegende eğlence bile bir tür işkence…” dedi.
Ve henüz işler çığrından çıkmamışken, sahneye yeni bir haber düştü bile. Herkes telefonlarına bakmaya başlamıştı. Haberlerde tek bir başlık vardı. “Göbeklitepe’de şüpheli uzaylı görüntüleri! Vatandaşlar panik içinde! Yetkililer olay yerine intikal ediyor.”
Parti dağıldıktan birkaç saat sonra, Göbeklitepe çevresinde sadece Chi ve Xechi kişi kalmıştı. Ama onlar artık “insan formunda turistler” değildi. İsteseler de geri insan formuna dönemiyorlardı. Kimlikleri çatlamış, bedenleri kısmen galaktik formlarına dönmüş, gözbebekleri kıvılcımlar saçan iki yabancıya dönüşmüştü bile.
“Baba,” dedi Xechi, sesindeki çatlak barizdi. “Artık saklanamayız.”
“Saklanmak… insani bir içgüdü. Biz onu yeni öğrendik,” dedi Chi, yere çökerek.
“Kaçmamız gerek. Federasyon’u aramalıyız.”
Tam o sırada bir ses duyuldu.
“Hey dostlar… beni özlediniz mi?”
Kertenkele Bob, elinde karton bardakta çayla çıkageldi. Suratı hâlâ aynı sinsi gülümsemeyle donatılmıştı.
“Sizi almaya geldim. Tebrikler, nasıl başardıysanız ifşa olmuşsunuz. CIA peşinizde. Ama ben iyi bir sigortacı olarak, müşteri kaybına tahammül edemem,” dedi çayını hüpürtedirken. “E tabii bir de Federasyon’un bizzat beni arayıp sizi onlara sağlam iletmemi istemeleri de işin içine girince, hadi bakalım galaktik şekerler, sizi yeni bir portal açıp Titan’a geri paketleyeceğiz artık,” dedi.
Kolundaki hesap makinesine birtakım koordinatlar girdi ve partinin olduğu yerde bir delik açıldı, böyle aşırı dağınık, her yerin pis olduğu bir eve açılıyordu bu delik. Bob bizimkilere eliyle delikten geçmelerini işaret etti. “İlk istikamet İstanbul!” dedi o da delikten ayağını atarken.
Delikten geçtiklerinde Kadıköy denen bir yerde, bir öğrenci evinde olduklarını söyledi Bob. Evde bir sinema öğrencisi, bir astrolog/tarot uzmanı ve sürekli ve sürekli, “Komplo var bu işte,” diyen bir siyaset bilimi yüksek lisans öğrencisi vardı. Ama Bob’un bu gelişinden yana gergin değil gibiydiler. Siyaset öğrencisi Hikmet, elinde çaydanlıkla geldi. “Hoş geldin abi, çay koyalım mı?” dedi gayet normalmiş gibi her şey. Sanırım burada hiçbir şeyin normal olmadığını hissedenler Chi ve Xechi’ydi sadece.
Sinema öğrencisi gelip burnunu suratına kadar Chi’nin yaklaştırıp, “Vay be. Böyle sürreal Star Trek – İstanbul kırması gibi,” dedi dikkatle. Astrolog ise “Ben bu gece Tarot bakacaktım, ama siz geldiniz diye vazgeçtim. Çünkü bu çok daha yüksek titreşimli,” dedi Hikmet’in koyduğu çayı hüpletirken.
Chi ve Xechi’nin şaşkın bakışlarını fark eden Bob, “Bu gençler İstanbul’da sadece ailelerinin harçlığıyla ya da çalışarak okuyamıyorlar. Bu yüzden evlerini böyle işlere açıyorlar. Kimisi boyut kapısı olarak kullandırıyor evini, kimisi galaktik postane, kimisi de şeytan çağıranlara portal oluyor. Ama bir şekilde birçok öğrencinin evinde böyle bir ekmek kapısı açılmış anlayacağınız,” dedi gülerek. Bizimkilerin nutku hâlâ tutuktu. Buraya niye tehlikeli dedikleri de belliydi. Bob oturduğu koltukta ayağını da uzattı.
“Anlayacağınız, bu gezegenin ortak deliliği. İnanmamak için inanmaya razılar. O yüzden sigorta burada işlemez,” dedi.
Tam o sırada, dışarıda siyah ciple CIA ajanları belirdi. Daire taranıyor, sinyaller takip ediliyordu. Chi ve Xechi gerginlikten titremeye başlamıştı. Bob onlara sakin kalmalarını ve boyut kapısı için gereken koordinatları girmelerini söyledi.
Xechi titreyen parmaklarla portal cihazını hazırlıyordu. O sırada çayın yanına kurabiye getiren Hikmet haber kanallarında dolanmaya başlamıştı. Haberlerde siyasetçiler çıkmıştı ve görülen uzaylılarla ilgili demeçler veriyorlardı. İlk kanalda, spiker konuyu izleyenlere, “Evet sevgili izleyiciler, Göbeklitepe’de ortaya çıkan uzaylı varlıklar gündemi sarstı. Görüntülerin doğruluğu henüz teyit edilemese de siyasiler peş peşe açıklamalarda bulundu…” diye açıkladı. Ardından görüntüleri Meclis’e döndüren spiker, Cumhurbaşkanının, “Biz bu uzaylı kardeşlerimizi bağrımıza basarız. Biz yaratılanı severiz, yaratılana benzerse de severiz, benzemezse de severiz! Kimlik sormayız, gözlük takıyor mu diye bakmayız. Biz tür ayırt etmeyiz,” demeçlerini verdi.
Ardından kanalı değiştirdiklerinde, bir başka kanalda, muhalefet liderinin, “Bu iktidar döneminde maşallah, şimdi de galaksiler arası göç edenler sınırdan geçiyor. Ama biz buna da hazırlıklıyız. Partimizin uzaylı hakları beyannamesi yakında açıklanacak,” açıklamaları duyuluyordu. Ülkü Ocakları bile, “Uzaylıların kültürüne saygımız sonsuz. Ancak bizim çizgimiz nettir: Türk galaksisinin bekası her şeyden önce gelir,” diyordu.
Başka bir kanalda ise bir başka parti sözcüsü, “Bir uzaylının gözünün içine baktığınızda insan olup olmadığını anlarsınız. İnsanın kalbi vardır, galaksili olup olmaması önemli değildir. Bu yüzden biz, Evrensel Vatandaşlık teklifimizi meclise sunuyoruz,” diyordu. Şanlıurfa Belediye Başkanı ise “Göbeklitepe’ye inen bu arkadaşlarımız için kültürel uyum programı başlatacağız. Kurslarımızda temel Türkçe, çiğ köfte yoğurma, halk oyunları ve WhatsApp grubu kullanımı dersleri verilecek,” açıklamalarında bulunmuştu.
Chi ve Xechi bu olan biteni şaşkınlıkla izliyordu. Bunun bir samimiyet mi yoksa panikten gelen bir delilik mi olduğunu anlayamıyorlardı. En sonunda bunun dünyalıların bir tür geleneği olduğuna kanaat getirdiler. Dünyalıların garip ama komik olduğu aşikârdı. Portal cihazı sonunda hazırdı. Bob son bir sigara yaktı ve camdan dışarı bakarak, “Beni unutmayın. Belki bir gün, başka bir galaksinin başka bir dolandırıcısına denk gelirseniz… beni hatırlarsınız,” dedi. Chi ve Xechi’nin eline anahtar boyutuna getirdiği uzay gemilerini de tutuşturdu.
Portal açıldığında duvarlar titreşti. Ev halkı coşkuyla alkışlamaya başladı. Sinemacı çocuk bir an hamle yapacak gibi oldu ama Bob onu tutup, “Moleküllerine ayrılmak istersen buyur,” dedi sadece. Chi ve Xechi bir anda yoğun ışığın içine çekildi. Portal kapanırken Bob, CIA’in lazerlerine hedef olmaktan son anda kurtuldu ama elinde sadece boş bir sigorta sözleşmesi kaldı.
Son sözleri yankılandı, “Bana 5 yıldız vermeyi unutmayın.”
Titan’a dönüş sessizdi. Federasyon merkezindeki büyük ekran, portal geçişini başarıyla tamamladıklarını gösteriyordu. Görevlilerden biri Chi’ye yaklaşıp belge uzattı. “Dünya, şu anlık ‘serbest dolaşıma açık’ olarak sınıflandırıldı. Artık orada dolaşabilirsiniz,” dedi.
Xechi irkilip, “TEKRAR GİTMEYECEĞİZ!” diye bağırdı sadece.
Chi onun omzuna vurup, “Ama oğlum… belki bir günlüğüne İstanbul yaparız, hem Galata Kulesi’ne uğrarız,” dedi gülerek. Ve bir an duraksadı, sonra uzaklara baktı. Bir şey hatırlamış gibiydi.
“Yalnız… biz bu kadar saçmalığı Titan’da hiç yaşamadık ve yaşayamayız değil mi?” diye sordu Xechi’ye.
“Hayır baba. Çünkü burada herkes evrak okuyor,” dedi Xechi.
Federasyondan çıkıp evlerine doğru giderken ekranlarda Bob’un reklamını gördüler. 999 kredinin neye gittiği belliydi. Bob reklamda güven veren bir ses tonuyla, “Yıldızlar arası seyahatte güvence için… Ama önce poliçenizi kontrol edin! Bir kaza, bir sigortasızlık… Tüm galaksiye rezil oluverirsiniz sonra. Güvende kalın. Ve eğer Dünya’ya gidiyorsanız… sakın bana sormamazlık etmeyin,” diyordu.