gece yolculugu

Geceye Yolculuk | Murat K. Beşiroğlu (Kısa Öykü)

Yanımda oturan kadından tuhaf bir koku yayılıyordu. Rahatsız edici değildi; güzel bile sayılırdı, ancak tekinsiz bir tarafı vardı. İşte ben böyleyim, diye düşündüm, önemsiz şeylere odaklandığım için başarılı olamıyorum. Birçok eski iş arkadaşım üst düzey görevlerdeydi. Bense gecenin bir vakti metroda yanımda oturan kadının kokusuyla meşguldüm.

“Gördüğüm kadarıyla ışık değişimleri ilginizi çekiyor,” dedi kadın.

“İyi bir gözlemcisiniz, tebrik ederim,” dedim.

“Zihninizin optimize edilmemiş olduğunu tahmin ediyorum. Yanılıyor muyum?”

“Bence bu biraz kişisel bir soru oldu.”

“Haklısınız, özür dilerim. İsmim Duvral. Size bir iş teklif etmek niyetindeyim,” dedi.

Kadının neden tuhaf koktuğunu nihayet anlamıştım. “Ben Metin. Tanıştığımıza memnun oldum. Pupa Minör gezegeni sakinlerindensiniz, değil mi?”

“Evet, sizin deyiminizle söylersek bir ‘minör’üm. Kılık değiştirmek zorundaydım, çünkü bedenimizi destekleyen dış iskeletleri çalmak isteyenler oluyor,” dedi Duvral.

“Bana güvenebileceğinizi nereden anladınız?”

“Gözlem yaparak kişilik profillerini kolayca çıkarabiliyoruz. İnsanlar buna altıncı his diyor.”

“Doğrusu iş teklifiniz ilgimi çekti. Hatta gurur duydum ve çok heyecanlandım,” dedim ve bunları söyler söylemez pişman oldum.

“Eğer birlikte iş yapacaksak birbirimize karşı dürüst olmalıyız. Az önce cep bilgisayarınızdaki bilgilere eriştim. Böylece işe alım değerlendirmem daha sağlam bir zemine oturmuş oldu.”

İsyan edercesine, “Bütün bu teklifsiz eylemler beni ürkütmeye başladı,” dedim. Bir yandan da bu tuhaf kokulu kadına güvenebileceğimi hissediyordum.

Yeniden, “Zihninizi neden optimize ettirmediniz?” diye sordu.

“Çünkü ben bir romantiğim. Dünyanın büyüsüne inanıyorum. Camdan yansıyan ışıkları takip etmemden belli değil mi? Ayrıca zihin optimizasyonu teknolojisi kusursuz değil. Bazı uç eğilimleri törpülediği doğru, ancak bu arada ruhumuzdan birçok şeyi alıp götürüyor. Bana nasıl bir iş teklif edeceksiniz?”

“Gece gezilerim sırasında yanımda olacaksınız. Bazen sağlık sorunları yaşayabiliyorum. İletişim bilgilerimi cep bilgisayarınıza gönderdim ve erişimimi sonlandırdım. Umarım yakında görüşürüz,” dedi Duvral.

Yerinden yeni kalkmıştı ki içinde bulunduğumuz vagonun ışıkları söndü. Ardından yüz karıştırıcı ışık maskeleri kullanan iki adamın bize doğru geldiğini gördük.

Az önce uzaylı bir kadından iş teklifi almıştım. Bu bilgiyi hazmetmeye çalışırken ışıklar kesilmişti ve psikopat görünüşlü iki adam ellerinde elektrikli kırbaçlarla bize doğru yürümeye başlamıştı.  Ayağa kalkıp gelenlere doğru dönerek, “Gençler siz beni tanıyor musunuz?” diye sordum. Böylesi bir tepkiyi beklemedikleri için duraksadılar ve savunma güdüsüyle kıvılcımlar saçan kırbaçlarını öne doğru uzattılar.  “Ne beni ne de yanımdaki hanımefendiyi tanıyorsunuz. Eğer girişiminizde ısrar ederseniz sizi cezalandırmak zorunda kalacağız,” dedim.

Uzun boylu olanı, “Sen kimi tehdit ediyorsun lan dingil!” diye höykürerek üzerime atıldı. Kıvılcımlar saçan kırbacını da bu sırada havaya kaldırmıştı. Duvral galiba çevremizde görünmez bir koruma duvarı oluşturmuştu, zira üzerimize saldıran sosyopat bir heykel gibi havada asılı kalmıştı. Arkadaşının akıbetine tanıklık eden diğer zorba kısa bir değerlendirmenin ardından ortadan kayboldu.

Duvral bana dönüp gülümsedi, koruma kalkanı üzerinde bir kapı oluşturdu ve kalkanın dışına çıktı. Onu izlerken acemi hırsızı işaret ederek, “Buna ne olacak?” diye sordum.

“Kalkanın etkisi geçtiğinde yere düşecek, acele etsek iyi olur,” dedi. Metrodan inerek vedalaştık ve ertesi gün görüşmek üzere sözleştik.

Eve vardığımda eşim Melis salondaki masada işle ilgili bazı mesajları yanıtlamakla meşguldü. Ona Duvral hakkında hiçbir şey söylemedim. İşin gerçek mahiyetini ve ne kadar kazanacağımı henüz bilmiyordum. Minörler iletişim kurduğumuz yegâne uzaylı türüydü. Bir de Pupa Minör gezegenindeki bazı “hayvanlar” vardı. Suda yaşayan bir tür olan çiftkuyruklar, Dünya’daki balinalara benzer biçimde şarkılar aracılığıyla haberleşiyorlardı. Çiftkuyrukların zekâ seviyesi insanlara yakındı, ancak bizim kadar iddialı değillerdi. Bu tevazuda gezegenin baskın türü olan minörlerin payı olabilirdi. Üstün bilişsel kapasiteleri sayesinde güç kullanmaya gerek duymadan diğer tüm akıllı türleri domine ediyorlardı. Minörlerin Dünya’ya duydukları ilgi atalarımızın milenyumdan önce vahşi kabile üyelerine gösterdikleri ilgiye benziyordu. Dünya’yı turistik bir mekân olarak görüyorlardı ve insanlığı “düzeltmek” ya da kendi uygarlık seviyelerine çıkarmak gibi bir hedefleri yoktu.

Gece başımı yastığa koyduğumda kendimi uzun zamandır olmadığı kadar iyi hissediyordum. Bir minör tarafından seçilmiş olmak müthiş bir şeydi. Dünya’ya gelen minörlerin sayısı fazla değildi, zira yolculuk ışık hızını aşan yıldız gemileriyle dahi üç yıl kadar sürüyordu. Pupa takımyıldızları bölgesindeki küçük kayalık gezegenlerinden yola çıkarak Dünya’ya ulaşanlar arasında diplomatlar, bilim kişileri, sanatçılar ve turistler vardı. Askeri personel göndermeye ihtiyaç duymuyorlardı, zira aradaki gelişmişlik farkı çok büyüktü.

Ertesi sabah erkenden uyanarak minörleri yenilenmiş bir ilgiyle araştırmaya başladım. İlk minörler Dünya’ya sekiz yıl önce ayak basmışlardı. O günden bu yana onlar hakkında yüzlerce medya şovu ve belgesel izlemiştim. Dünya’da ticari faaliyet göstermiyor ve ulus devletlerle doğrudan iletişim kurmuyorlardı. Üstün bilişsel becerilerini yedi milyar yıl boyunca devam eden evrimlerine ve çok sayıda çip takviyesine borçluydular. Algıları insanlara kıyasla keskindi ve kafalarının içinde yedi-sekiz ayrı benlik taşıyorlardı. İnsanlardaki kişilik bölünmesi vakalarının aksine tüm benliklerinin farkındaydılar: Benlikler arası tartışmaları diğerleriyle kolayca empati kurmak ve olayları çeşitli bakış açılarına göre değerlendirmek için kullanıyorlardı.

Ertesi gün emektar kuadkopterimle Kız Kulesi’ne doğru ilerlerken yağmur çiselemeye başladı. Sis nedeniyle otomatik pilotu devreye aldım ve yeni işimi düşünmeye başladım. Duvral neden beni seçmişti? İş ne kadar süre boyunca devam edecekti? Ne kadar ücret alacaktım? Kız Kulesi’nin terasındaki kafede bu soruları Duvral’a yönelttim.

“Seni seçtim çünkü aramızda bazı benzerlikler var. Alt benliklerimden sadece bir tanesi seninle çalışmamıza itiraz etti. Demek ki bu iş için biçilmiş kaftansın. Ücret dolgun olacak ve işimiz muhtemelen bir ay kadar sürecek.”

Anlık bir ilhamla, “Acaba minör olmak nasıl bir şey?” diye sordum.

“Yorucu,” dedi Duvral. “Bir insan için bu fazlasıyla yorucu olurdu. İki yüzyıllık bir hayatta biriktirilen onca anı… Düşünceler, izlenimler, aydınlanmalar…” Bir an duraksadı ve “Gece beni etkiliyor,” dedi. “Hele ki zihin optimizasyonu ilaçlarımı almadığımda zihnim deneyimlere iyice açık hâle geliyor.”

“Zihinlerinizin ayarlanmaya ihtiyacı olabileceğini düşünmezdim.”

“Çoklu benlik yapılarımız nedeniyle büyük hatalar yapmıyoruz. Yine de toplumumuzda kusurlara gösterilen tolerans az olduğundan zihin optimizasyonu oldukça yaygın,” dedi Duvral.

Duvral, ‘sokakların ruhuna nüfuz edebilmek için’ gezimizi karadan yapmayı tercih etmişti. Salacak sahilinde birer özdenetimli scooter kiralayıp yola çıktık. İlk hayranlık belirtisini denizin karanlık yüzeyi üzerinde belli belirsiz seçilen martılar karşısında gösterdi. Asıl büyük tezahüratı ise tarihi yarımadanın arkasında yükselmekte olan dolunayı seyrederken yaptı. Galata Kulesi’nin gece görünümüne özel bir önem verdiği belliydi. Maskesine monte edilmiş dürbünü kullanarak kuleyi uzun uzun inceledi. Bu arada ben de altmışlı yaşlardaki ufak tefek bir kadın gibi görünen Duvral’ı inceliyordum. Muhtemelen boyu bir buçuk metreden azdı ve kafası biz insanlara göre epeyce küçüktü. Beyinlerinin omurilik boyunca devam etmesi başlarının bize kıyasla küçük olmasını telafi ediyordu. Yüzleri bizlerin bakış açısına göre birbirlerine benziyordu, o yüzden Duvral’ın yüzünün nasıl olduğunu tahmin edebiliyordum. Hatlarının keskin ve tenlerinin porselen gibi pürüzsüz olması onlara gerçeküstü bir hava katıyordu.

Yeniden yağmur çiselemeye başlamıştı ve şimdi parke taşlı bir sokağa girmiştik. İleride tek bir sokak lambası yanıyor ve sokağı sarı bir ışıkla dolduruyordu. Sol taraftaki giysi mağazasının vitrininden yola sanki mavi bir ışık sağanağı dökülüyordu. Ve yukarıdan geçen kargo dronlarının gölgeleri yerdeki su birikintilerinin üzerinde dalgalanıyordu. Dönüp göz ucuyla Duvral’a baktım. Manzaradan fazlasıyla etkilendiği için scooter’ı durdurmuş, kımıldamadan sokağı seyrediyordu. Daha sonra bedeni hafifçe sarsılmaya başladı ve birdenbire yere yığıldı. Bu arada başı kaldırım taşına çarptığı için içim cız etti. Hemen koşup onu düştüğü yerden kaldırmak için ellerimi uzattım. Gel gör ki ellerim görünmez bir güç duvarına çarptı. İkinci denememde elektrik çarpmış gibi hissettim ve ellerimi çabucak geri çekmek zorunda kaldım. Acaba ambulans çağırmam uygun düşer mi, diye düşünürken Duvral’ın doğrulmakta olduğunu gördüm.

“İyisin, değil mi? Güç kalkanı yüzünden sana yardım edemedim.”

“Boğazımı sıkıp beni bu ıssız yerde öldürmeyeceğin ne malum?” dedi Duvral. Bunu davudi bir erkek sesiyle söylemişti.

“Az önce başını vurdun. O yüzden beni hatırlamıyorsun,” dedim.

Duvral’ın sesini ele geçirmiş olan alt benlik, “Kim olduğunu biliyorum. İşe alınmana karşı çıkmıştım. Bir işe yaramadığın ortaya çıktı. Şimdi derhâl buradan gideceksin,” dedi.

“Sen benim işverenim değilsin. Bana ne yapacağımı söyleyemezsin,” dedim ve bunu söylediğim anda bedenim yakıcı bir elektrik akımıyla sarsıldı. Minörlerin şiddete başvurması duyulmuş şey değildi. O yüzden çok şaşırmıştım, yine de kendi ülkemizde kimsenin bize posta koymasına izin verecek değildim. Tam bunu ifade edecekken bir güç alanı bedenimi çevreledi ve ayaklarım yerden kesildi. Duvral’ın psikopat alt benliği bu arada, “Haddini bil dünyalı, yoksa etlerini lime lime ederim,” dedi ve beni içinde bulunduğum güç alanıyla birlikte apartman çatılarının seviyesine yükseltti. Can havliyle aklımdan düşünceler hızla geçmeye başladı, Zihin optimizasyonu böylesi bir sonucu muhtemelen önleyecekti. Minörlerin evrimsel süreçte çoklu benlik geliştirmeleri acaba anti-sosyal kişilik yapılarından mı kaynaklanmıştı? Çevremdeki güç alanı bir anda kayboldu ve yere düşmeye başladım. Ölmeden hemen önce canımı kurtaracak pratik çareleri düşünmeliydim. Oysa ben kendimi minörlerin evrimsel süreçlerini düşünmekten alıkoyamamıştım.  Ve belki de başıma gelecek olan şeyi hak etmiştim.

Yere birkaç metre kala esnek bir güç alanına çarptım ve kalın bir minderin üzerine düşmüş gibi içine gömüldüm. Sonra nedense çevremdeki güç alanı kayboldu ve yukarıdan silindir biçimli bir ışığın indiğini gördüm. Sokağın ortasına inen mini kuadkopterden bir çocuk çıktı ve Duvral’ın yanına gitti. Çocuğun kılık değiştirmiş bir minör olduğunu tahmin ettim, muhtemelen beni de o kurtarmıştı. Önce Duvral’ın yanına gidip onunla bir şeyler konuştu ve cebinden çıkardığı ilaç şişesini ona verdi. Sonra bana dönüp, “İsmim Thuvar, geçmiş olsun. Bir minörün bir insana zarar vermesini kesinlikle istemeyiz. Duvral’ın tüm alt benliklerine gerekli uyarıyı yaptım. Yaşadıklarınızı kimseyle paylaşmamanızı rica ediyorum. Beş dakika sonra zihin optimizasyonu ilacı etkisini gösterecektir. Sonrasında gece gezintinize kaldığınız yerden devam edebilirsiniz,” dedi.

Yazar: Murat K. Beşiroğlu

1971 Trabzon doğumlu. 1994 yılında Gazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Özel bir bankada 21 yıl uzman ve yönetici olarak çalıştı. Ogox, Aşk Algoritması, Rüya Sanatçısı, Dördüncü Dünya ve Schrödinger'in Papağanı kitaplarının yazarıdır. Bilimkurgu öykü ve romanları yazmaya devam etmektedir.

İlginizi Çekebilir

heyula

Heyula | Sinan ‘C’ Güldal (Kısa Öykü)

On bin yıllık uykusunda uyuyordu Heyula. O Heyula ki dehşetiydi her uyandığında her yerde her …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin