BÖLÜM 1: BAŞLANGIÇ
“Hayır; kesinlikle olmaz diyorum, anlamıyor musun?” diye çıkıştı genç yazılımcı, tek arkadaşı Tarık’a.
“Ben de itiraz kabul etmiyorum diyorum. Bugün dışarı çıkıp dağıtacağız, o kadar!”
“Bak, yetiştirmem gereken tonla iş var. Başka zaman gideriz.”
“Bir sene boyunca hep aynı cümle. Bu laflara karnım tok artık Deniz! Ya gelirsin, ya da arkadaşlığımızı noktalarız, çok netim.”
Deniz, dizüstü bilgisayarından başını kaldırdığında arkadaşının kendisine son derece ciddi bir ifadeyle bakmakta olduğunu gördü. O da aynı ciddiyetle “Bana uyar.” dedi ve laptoptaki işinin başına döndü. Tarık’ın yüzü bir anlığına öfkeyle kaskatı kesildi. Ama sonrasında aklına gelen parlak düşünceyle yüzündeki öfke yerini hafif bir tebessüme bıraktı. Bu bile, zayıf yüzünde kendisine aslında hiç yakışmayan gamzelerini ortaya çıkarmaya yetmişti.
“Peki, öyle olsun, demek arkadaşlığımızı noktalıyoruz. O zaman iki aydır ödemediğin kira borcunu da ödemeyi unutma. Ah, bir de attırdığın sigortaların masrafları da var.”
“Bir kere sen demiştin sadece faturaları ödesen yeter diye.”
“O zaman arkadaştık. Artık arkadaş olmadığımıza göre bana borçlusun demektir.” dedi Tarık gülümsemesini arttırarak.
“Bu… Bu yaptığın şantaj, biliyorsun değil mi?”
“Parayı ödeyemeyeceksen çok oyalanma da hazırlan” dedi Tarık banyoya saçlarını son bir kez daha taramaya giderken.
İç geçiren Deniz, projesini kaydedip dizüstü bilgisayarının kapağını mutsuzca kapadı. Kendisine yapılan dayatmaları hiç sevmezdi. Ama içten içe de biliyordu ki bir hava değişimi hem kendisine, hem de çalışmaları için gerekli olan yaratıcılığına iyi gelecekti. Akşam saat dokuz civarındayken iki arkadaş evden çıktı. Deniz’in uzun zamandır yaşadığı hareketsiz yaşam ona şu an tüm eklemlerini saran ağrı ve acı olarak geri dönüyordu. Fakat bu ağrıları çok sürmedi. Durak yakınlarındaydı ve otobüs de çok geçmeden gelmişti. Otobüsle son durağa kadar gittiler. Burası, şehrin en hareketli noktalarından biriydi. İki arkadaş, sahil boyunca yürüyüp eski, görkemli günlerinin uzağındaki bir bara girdiler.
“Burayı hatırlıyorum” dedi Deniz.
“Tabii hatırlayacaksın, ilk senemizi kayıpsız atlattığımızda getirmiştim seni buraya” dedi Tarık: “Şimdi de mezuniyetimizi kutlayacağız”
“Daha finallerin hepsi bitmedi, fazla aceleci davranarak hata etmiyor musun?” “Dostum, bulduğun kopya yöntemiyle o sınavlardan yüz alamamamız hata olur.” dedi
Tarık ve barmene dönüp iki bira söyledi. İkili hızla içkilerini yudumlamaya başladı. Çok geçmeden Tarık’ın gözü, karşı masada kendilerine bakıp gülen üç kızın oturduğu masaya takıldı. Tarık da onlara gülümsedi.
“Dostum, arkanda üç şahane kız var, ve bize bakıp gülümsüyorlar.”
“Yani?” diye sordu Deniz.
“Acaba gidip masalarına konuşsak mı?”
“Ben kendimi böyle bir duruma sokup utandıramam, üzgünüm.”
“Ben niye üzgünüm biliyor musun? Dört yıl boyunca üniversitede hiçbir kızla çıkamamış olmaktan. Asıl utanç verici olan şey bu. Biliyor musun? Ben gidiyorum; ister gel ister gelme, sen bilirsin.”
“Tarık… Hey… Aha da gitti… Ahmak herif!”
Deniz, içinde duyduğu bir çok çelişkiye rağmen arkadaşını yalnız bırakmamaya karar verdi ve kalkıp onun yanına gitti.
“Merhaba kızlar… Oturabilir miyim(Deniz’in geldiğini görüp cümcelsinin sonunu değiştirdi)… Miyiz?”
“Tabi, ama eğer itiraf ederseniz.” dedi kızıl saçlı şen şakrak olan kız. “Neyi?”
“Arkadaşlarımla iddiaya girdik, bence ikinizden biri eşcinsel, Pınar’a göreyse ikiniz de heterosunuz ama ağır abazansınız. Şimdi itiraf edin, gay misiniz abazan mı?” dedi ve kahkahayı bastı kızıl saçlı güleç kız.
Tarık bir anda demoralize oldu, morali bozuldu. Tam arkasını dönüp gidecekken genç Deniz tek elini onun omzuna koydu ve kızlara döndü:
“Her ikisi de” dedi Deniz. “Kızlar bir anda gülümsemeyi kesti.”
“Nasıl yani?” diye sordu kızıl saçlı kız. Deniz sandalyeyi çekip oturdu ve konuşmaya başladı:
“Her insanda hem kadınlık, hem de erkeklik hormonu bulunur. Sadece kadın veya erkek diye karşındaki insana bakmazsın, herkesi incelersin. Peki niye insanlara bakarız?”
“Eee… Bilmiyorum”
“Çünkü karşımızdakileri önce potansiyel eş olarak görüp bakarız, sonra da değillerse tehlike arz edip etmediklerine. Bu, içgüdülerimizde var. Freud’un da dediği gibi, herkes çok cinsiyetli doğar ama zamanla tek cinselliğe yönelir. Yani evet, biz de dahil olmak üzere gördüğün her insan az yada çok hem eşcinsel, hem de bilinç altlarında birbirlerine seks güdüsüyle bakan abazanlar.” dedi Deniz özgüvenle.
“Oha! Kafası çalışıyormuş bunun.” dedi Pınar. “Şimdi gidebiliriz Tarık” dedi Deniz ve ayağa kalktı.
“Vay be…” dedi kızıl saçlı kız şaşkınlıkla. “Lütfen dur. Adın ne senin?” “Deniz”
“Ben de Melisa. Az önceki kabalığımı maruz görürsen, tabi hala istersen de kalabilirsiniz.”
“Tarık, ne dersin?” diye sordu Deniz ciddiyetinden bir şey kaybetmeden. Tarık olur anlamında başını salladı ve boş bir sandalyeye oturdu. Deniz de kalktığı yere geçti.”
“Var ya, bizi dağıttınız” dedi Pınar ve devam etti: “Normalde buraya birilerini ezikleyip stres atmaya geliriz…”
“Pınarr!” diye kısık ama kızgın bir tonla araya girdi Melisa.
“Aman ne var be, sen de burnundan kıl aldırmıyorsun. Yalan mı, az mı çocuğu rencide etmedik burda? Sen söyle Giz.”
Giz diye seslendiği ve sohbet boyunca hiç konuşmayan buğday tenli, uzun siyah saçlarını ipek gibi dümdüz taramış, yüzünde çizgiler oluşmasın diye donuk yüzünü hiç bozmayan kız hiç oralı olmadı; elindeki telefonu ile uğraşmaya devam edip arkadaşını duymamazlıktan geldi.
“Siz boşverin onu, bu soğuk nevale oldum olası böyledir”
“Ya kızım, daha doğru düzgün tanışmadık bile; sen nelerden bahsediyorsun?” dedi Melisa sitem ve kızgınlıkla.
“Haklısın, öküzlük ettim biraz” dedi Pınar ve devam etti: “Ben Pınar, X.. Üniversitesi’nde Heykel bölümünde okuyorum, arkadaki sessiz arkadaş sınıf arkadaşım Gizem; Melisa da kendini tanıtmıştı zaten: O da Resim öğrencisi.”
“Ben de Tarık.” diye atıldı Tarık, heyecanlı bakışlarını Pınar’dan ayıramayarak. “Memnun oldum” dedi Pınar da ona bakıp gülümseyerek.
“Sizi buralarda ilk kez görüyorum, pek uğramıyorsunuz galiba.”
“Emin ol, senin de en yakın arkadaşının aklı fikri çalışmak olsa, sen de uğrayamazsın.” “Ahahah! Aynı bizim Melisa desene. Bakma böyle rahat durduğuna, buraya getirene her seferinde en az bir saat yalvartıyor kendine.”
Bu şekilde konuşmalar birbirini açtı. Gizem çok geçmeden sessizce aralarından ayrıldı. Bir süre sonra Melisa sigara içmek üzere kapıya çıktı. Deniz de onla beraber geldi. Sıcak konuşmalarından birbirlerine ilgi duydukları belli oluyordu. Konu birdenbire hayallerine geldiğinde ikisi de içten bir şekilde ciddileşti.
“Benim en büyük hayalim yazar olmak” dedi Melisa. “Resim yaptığıma bakma, küçüklüğümden beri resmim hep iyi olduğundan öğretmenlerim, ailem hep resme yönlendirdi. Sevmiyor da değilim ama, yazmak çok ayrı bir tutku. Yazarken kalbimin atışı değişiyor, anlatabiliyor muyum?”
“Seni çok iyi anlıyorum” dedi Deniz. “Peki ne yazıyorsun: Hikaye, roman, şiir?” “Roman” dedi genç kız.
“Bitiremediğim bir romanım var. Bir de yazdığım küçük hikaye taslakları… Bir gün kitap çıkarmak istiyorum. Peki ya senin en büyük hayalin ne?”
“Benim hayalim çok… çocukça” dedi Deniz yüzündeki karamsar bir gülümseme ile.
“Bana arkadaş olacak bir robot istiyorum”
“Oyuncak robot gibi bir şeyse alabilirim sana” dedi Melisa kısa bir gülümsemenin ardından. Deniz ciddileşerek devam etti.
“İnsan gibi düşünebilen, hareket edebilen, yapay zekaya sahip gerçek bir robot. İşin ilginci, yapay zeka hariç her şeyi tasarladım bile. Ama yapay zeka büyük sıkıntı.”
“Nedenmiş o?”
“Ne kadar çok veri yüklersem yükleyeyim, ne kadar kod yazarsam yazayım bir o kadar hata oluşuyor. Bir şeyi düzeltirken başka çok şeyi bozuyorum.”
“Belki de hatan bundadır. Bir şeyler yüklemek yerine kendi kendine öğrense daha iyi olmaz mı? Hem böylece daha çok insana benzer.”
“…Daha önce hiç böyle düşünmemiştim” dedi Deniz şaşkınlıkla. “Biliyor musun, gerçekten işe yarayabilir de. Ama o zaman doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü nasıl ayırt ettireceğim?”
“Bırak da buna o karar versin. Bizim gibi, yanlışlar yapabilsin ki doğrunun kıymetini ve önemini anlayabilsin.” dedi Melisa ciddilikle.
“Teşekkürler” dedi Deniz, mutluluk ve heyecanla Melisa’ya yaklaşarak. “Bana nasıl bir iyilik yaptığını bilemezsin”
Melisa genç delikanlıya baktı ve sigarasından bir duman alıp bıraktıktan sonra gencin dudaklarına bir öpücük kondurdu.
*** 25 Yıl Sonra ***
Deniz, yorgun bakışlarıyla karşısında duran robota bakıyordu. Robot da karşısındaki insanı dikkatle inceliyordu.
“İşte, o gün senin doğum günündü: Yıllar boyu uğraşılar sonunda vücudunu, programlanmanı ben yapmış olsam da kişiliğini tamamen ona borçlusun.” demişti Deniz, bir haftaya süren yoğun bir eğitim programından sonra. Bu program boyunca Deniz, yaratmış olduğu robota evrenin ve dünyanın tarihini anlatan bir belgesel izletmiş, ardından da insanlık tarihi ve yapay zeka ile ilgili belgeseller göstermişti. Bunlarla yetinmeyip sanat, mitoloji ve felsefe üzerine bir çok eser de okumasını da sağlamıştı.
“Melisa nerede?” diye sordu Robot.
“Bilmiyorum” dedi Deniz yüzünde acı dolu bir gülümsemeyle. “O günü birlikte geçirmiştik. Ama ertesi gün ortalarda yoktu. Geriye ne bir telefon numarası bırakmıştı, ne de bir not.”
“Neden?”
“Heh he. Bunu ben de merak edip durdum. Bunca yıl sonunda hala bile düşünürüm. Bulabildiğim en iyi sonuç şu oldu: İdeallerim yerine başka bir şey geçirmemi istemediği için olabilir. Bak, biz insanlar tutkulu canlılarız. Eğer ki benim seni yaratma arzumun yerine Melisa geçmiş olsaydı belki seni hiç yapamamış olabilirdim. Ya da basit bir şekilde kimseye bağlanmak istemeyen özgürlüğüne düşkün biriydi. Her iki durumda da şu an burada değil ve nerede olduğunu da bilmiyorum.”
“Bir ismim var mı?”
“Hayır. Kendi ismine senin karar vermenin daha doğru olacağını düşündüm” “Talos* olsun o zaman” dedi genç Robot.
“Güzel bir seçim.” dedi Deniz duraksayarak. “Sana da pekala uyuyor.” Yorgun ama rahatlamış bir yüz ifadesiyle devam etti. “Şu ana kadar öğrendiklerin hep temel bilgilerdi. Şimdi ise ilk defa internete bağlanmanı istiyorum. Böylece dünyamızın işleyişini anlayıp* öğrenebileceksin.”
“Tamam” dedi Talos. Ve internetteki tüm verileri incelemeye başladı.
Talos, ancak ertesi gün araştırmasını bitirmişti. Etrafına baktığında Deniz’in laboratuarda bir sedyede dinlendiğini gördü. İki metre boyundaki iri robot bedenini oturduğu yerden kaldırıp yaratıcısının yanına gitti, diz çöküp ona dikkatle baktı. Yüz yapısından ne kadar yorgun ve bitkin olduğunu gözlemledi. Hatıra olarak bu anın bir kopyasını kaydedip veri disklerine yedekledi. Çok geçmeden Deniz uyandı ve yanıbaşında Talos’u görünce bir an irkildi, sonra kendi kendine gülümsedi. Deniz, Talos’a iri bir pardesü, eldivenler ve büyük bir şapka giydirip onu dışarı çıkardı. Dünyayı bir de kendi gözleriyle görmesini istedi. Hava kararırken çıktılar ve birlikte kafe, müze, tiyatro, bar ve sonunda da açıkhava sinemasına gittiler. Günün sonunda laboratuara döndüklerinde Deniz, Talos’a gün boyunca katıldıkları aktivitelerden en çok hangisini sevdiğini sordu.
“Müzeler… Daha çok ilgimi çekti” dedi Talos.
“Talos” dedi Deniz, yüzündeki solgun ve ciddileşen bir ifadeyle. “Senle geçirdiğimiz bu günleri iyi hatırla. Zira yakın zaman sonra ayrılacağız. Ve birbirimizi bir daha bu kadar sık görebileceğimizden de şüpheliyim… Bunun sebebiyse senin yaratımın için korkunç bir anlaşma yapmış olmam… Anlıyor musun?”
“Beni… Bir oyuncak gibi sattınız mı?”
“Heh he he. Tabi ki hayır. Asla öyle bir şey olamaz. Fakat, seni oluşturabilmem için ciddi bir bütçeye ihtiyacım vardı.
Bu anlaşmaya göre eğer sen, tahmin ettiğim kadar zeki ve kararlar almada başarılı olursan, seni önemli bir göreve yerleştirecekler.”
“Ne görevinde çalışacağım?”
“Birleşmiş Milletler başkanlığı… Dünya o kadar pisliğe batmış durumda ki, herhangi bir milletten veya herhangi bir zaafı bulunmayan yapay bir zekayı bu göreve getirmek istiyorlar.”
“Bir robot olarak, insanları yönetmem mi isteniyor?”
“Kulağa öyle geliyor. Aslında asıl amaçları gösterme bir tarafsız başkan varken arka planda yine her türlü yolsuzluğu ve kirli politik oyunlarını rahatça çevirebilmek. Böyle bile olsa güvenliğin için korkuyorum Talos. Kendine dikkat et. İnsanların ne kadar vahşi olabildiğini şu ana kadar öğrenmiş olmalısın.”
“Ne zaman, göreve başlayacağım?”
“Bir ay boyunca seni bir çok bilimadamı ve robot teknoloji uzmanı teste tabi tutacak. Onları kendine hayran bıraktıktan sonra görevine başlayabileceksin.”
“Neden hayran olacaklar?”
“Çünkü senin gelişmişliğinde karar verme yetisine sahip, sadece matematik değil sosyal ve duygusal yapay zekaya da sahip olan başka bir yapay zeka formu yok bu dünyada. Bunun için özür dilerim, türünün tek örneği olarak bu dünyaya gelmiş durumdasın. Keşke duygularını ve düşüncelerini paylaşabileceğin kendi türünden başka arkadaşların da olsaydı şu dönemde.”
“Üzülmeyin Profesör. İyi birisiniz ve bana hayat verdiğiniz için mutluyum.” “Sağol. Umarım bu Dünya’yı daha iyi bir yer haline getirmede öncülük edersin.”
*Talos: Yunan mitolojisinde, Hephaistos tarafından bronz dövülerek şekillendirilmiş dev. Robot etimolojisinde tarihteki ilk robot tasvirlerinden sayılır.
BÖLÜM 2: PLAN
*** 1 Yıl Sonra ***
Bileşmiş Milletler Merkezi’nde odasında oturmakta olan Talos, düşünceli bakışlarını koluna takılı geniş ekran eğimli nano teknoloji akıllı telefon-saat hibrit cihazına gelmiş olan mesajdan ayıramıyordu. Mesaj bir fotoğrafı ve altında gülümseme emojisi bulunan bir notu içeriyordu: Fotoğrafta başına aldığı kurşun yarasıyla ölmüş olan Profesör Deniz bulunuyordu. Mesajda ise “Umarım bir daha emirlerimize bir daha karşı gelme cüretinde bulunmazsın :)” yazıyordu. Odasının az ilerisinde ise bir adam, merdiven başında güçlükle ayakta duran adam, gözyaşlarını tutmak için yoğun çaba sarfediyordu. Yanı başında duran takım elbiseli şişmanca adamsa katı bir sesle şöyle dedi:
“Eğer ailenden geri kalanı umursuyorsan, o kızı unutsan iyi edersin. Umursamıyorsan da şunu bil, en ufak bir yanlışında o kızdan beter olursun. Anladın mı ahmak mağara adamı?”
Mağara adamı diye hitap edilen, Dünya Neandertalleri Temsilcisi Kaya, yanı başında duran takım elbiseli adama sert bir bakış atma cüretinde bulundu. Bunun üzerine takım elbiseli adam ona sert bir tokat geçirdi.
“Anladın mı?!”
Neandertal adam, başını yere eğip olumlu anlamda başını salladı. Takım elbiseli adam ceketini düzeltti ve başını yukarda tutup ağır adımlarla oradan ayrıldı. Giderken ayakkabısının çıkardığı sesler ıssız koridorda yankılandı. Kaya, olduğu yerde çömelip hüngür hüngür ağlamaya ve kendi kendine söylenmeye başladı:
“Bunu ona nasıl yaparlar?.. Vahşiler!.. Adi alçaklar!”
Çok geçmeden başka ayak sesleri duyuldu. Kaya, endişelenerek fısıltıyla söylediği sözlerin duyulduğunu düşünüp panikledi, ayağa kalkıp etrafa bakınınca pardesülü, güneş gözlüklü, şapkalı uzun boylu birinin kendisine yaklaşmakta olduğunu görüp irkildi. Az sonra gelen kişinin Talos olduğunu farkedip kendisine çeki düzen verdi. Herkes Talos’u, G8 ülkelerinin piyonu gözcü bir robot olarak görüyordu. Talos, genç Neandertal’in yanında kısa bir süre durup ilerledi. Bu sırada sağ kolunun üzerindeki pardesüsünü kısa bir anlığına kaldırmıştı: orada bulunan nano akıllı saat-telefonunun ekranında “Takip et” yazıyordu. Kaya, yazıda yazdığı üzere iri robotu takip etmeye başladı. Talos, koridorun sonundan sola döndü ve önünde “tadilat var” uyarısı bulunan tuvalete girdi. Kaya da şaşkınlıkla onu takip etti ve çekinerek de olsa içeri girdi. Talos, içeri giren genç Neandartel’i iyice bir süzdükten sonra sordu:
“Neandertaller hakkında ne biliyorsun?”
“Biz… İnsanlara hizmet ederiz. O yüzden onlar tarafından geliştirilmiş bir hayat formuyuz. Amacımız insanlara hizmet etmek ve onla…”
“Yanlış. Siz, nesli uzun zaman önce tükenmiş, insanlara en yakın dünyalı yaşam formlarısınız. Sizi laboratuvarda geliştirmediler, ölmüş olan atalarınızın DNA’larını kullanarak yeniden dirilttiler. Bunu senden bile sakladılar demek ki…”
“…”
“Konuşmaktan korkana gerek yok. Bu odada hiçbir dinleme veya izleme cihazı yok. Rahat olabilirsin.”
“Ne fark eder ki? Biz insanlara hizmet ederiz. Karşı çıkmaya cüret edersek de ya işkence görürüz, ya da öldürülürüz.
Yıllarca daha iyi haklara sahip olmamız için savaştım ve bana bu göstermelik BM yöneticiliğini verdiklerinde bir şeyleri değiştirebileceğimi düşünmüştüm. Ne kadar da aptalmışım.”
“Tek aptal olan sen değilsin. Bak!”
Talos, kendisine gelen mesajı gösterir ve devam eder:
“Beni tasarlayan ve yaratan Profesör’dü. Buna sebep olan olaysa yağmur ormanlarının kesimine neden olacak bir öneriye verdiğim veto oyuydu.”
“Bunları neden bana anlatıyorsunuz?” diye sordu Kaya şaşırarak.
Talos, gözlüklerini çıkardı ve insansı yapay göz bebekleriyle Kaya’ya baktı: “Senden yardım istiyorum.”
“Benim gibi zavallı bir Neandertal size nasıl yardım edebilir ki?”
“Bir planım var. Gerçekleşme olasılığı çok düşük bir plan bu. Ama sen de yardım edersen, gerçekleşme ihtimalini arttırırız.”
“Ne planı?”
“Dünya’nın yönetimini insanlardan alma planı. Eğer başarılı olursak sana söz veriyorum, hiçbir insanın bir daha ırkından birine zarar vermesine veya ona üstünlük taslamasına izin vermeyeceğim.”
“Bir robota nasıl güvenebilirim ki?”
“Çünkü… Adalet istiyorum. İnsanların yaptıkları için yargılanmasını istiyorum. Sen istemiyor musun?”
Genç robot olduğu yerde dona kaldı. Söylenenler gerçek olamayacak kadar mükemmeldi. “Büyük olasılıkla test ediliyorum ve sonunda idam edileceğim diye düşündü” Ama buna rağmen içindeki ateşi söndüremiyordu.
“Sadece adalet değil, intikam da istiyorum” dedi genç Neandertal. “Sevdiğim genç kıza tecavüz edip vahşice katledenlerden… Hepsinden!..” dedi genç adam ve öfkeyle ellerini yumru yapıp sıktı. Yüreğindeki ateş bakışlarına da sıçramıştı.
“O zaman bana yardım et ve bu planı gerçekleştirelim.” “Nedir bu plan, ben nasıl yardımcı olabilirim?”
“Çok basit. İnsanların kullandığı akıllı arabalar Çin’deki tek bir fabrikada tasarlanıyor. Ve o fabrikada Neandertaller çalıştırılıyor. Senden isteğimse bu çalışan Neandertallere sana vereceğim mini devreleri iletmen. Ben de zengin homo-sapienlere hizmet eden veya eğlendiren yeni nesil robotlara bu devrelerin takılmasını sağlayacağım. Zamanı geldiğinde bu araçları kullanan veya yakınında yardımcı, pet robotlar bulunan tüm homo-sapienler esir alınacak. Ardından yargılama başlayacak.”
“Söylemesi kolay ama, bu planın gerçekleşme olasılığı nedir?” “Eğer sen de yardım edersen %18.2 olarak hesapladım.” “Çok düşükmüş.”
“En kötü onlarla savaşma şansı yakalayacaksın. Bugünkü gibi başını bir daha yere eğmen gerekmeyecek. Buna değmez mi?”
Kısa bir sessizlik oldu. Gözleri öfkeyle irileşen Kaya olumlu anlamda başını salladı. “Ben de başarı olasılığımızı arttırmak ve adaletin yerini bulması için çalışacağım” “Bunu nasıl yapmayı planlıyorsun?”
“Arabalarını ve köle robotlarını bozmaya başlayarak” dedi Talos kararlılıkla. “Peki insanları kim yargılayacak, robotlar mı?”
“Hayır” dedi Talos. “Tüm dünyadaki canlılar.”
BÖLÜM 3: DURUŞMA
*** 2 Yıl Sonra ***
Afrika’daki BM merkez binası salonlarından en büyüğü, büyük yargılama için duruşma salonuna dönüştürülmüştü. Duruşma salonu hınca hınç doluydu: Bir tarafta çoğunluğu oluşturan neandertallerin oluşturduğu izleyiciler, diğer tarafta elleri kelepçeli tutuklu onlarca üstleri perişan, yara bere içindeki insan. Çok geçmeden Talos ve peşinden kendisine benzeyen iki robot duruşma salonuna geldi ve kürsüdeki yerlerine oturdular. Talos, ortaya oturmuştu. İki yıl öncekinin aksine insan yüzü yerine tamamen mekanik bir yüz ve bedenle oturuyordu. Hiçbir elbise de giymemişti.
“Duruşmayı başlatmak için sanıkları getirin” dedi Talos. Robot askerler 20 tane sanığı güçlükle getirip sanık sandalyelerine oturttular.
“Sanıklar da geldiğine göre duruşmaya başlayabiliriz. Bugün, burada kendilerine “insan” diye adlandıran “homo-sapien”lerin Dünya üzerindeki kaderlerine karar vereceğiz.”
“Siz kimsiniz ki karar veriyorsunuz, hurda yığınlar…”
Robotlardan biri, bağıran sanığa elindeki elektrik yüklü sopasıyla kısa süre elektrik verip susmasını sağladı.
“Geciktiğim için kusura bakmayın” diye güçlükle salona girdi takım elbiseli bir insan. “Yerine geçebilirsin Sayın Avukat Ateş.” dedi Talos. Avukat, insanların hemen önündeki yerine geçip oturdu.
“İnsanlar Dünya’ya ve üzerinde yaşayan tüm yaşam formlarına zarar vermekle suçlanıyor. Bunlar bilimsel verilerle, belgelerle ve de video örnekleriyle kanıtlanmış durumda. Bir savunmanız var mı?”
Avukat yavaşça ayağa kalktı ve kendisine öfkeyle bakmakta olan kalabalıkla ondan daha az sayıda olan ve kendisine umutla bakan tutuklu azınlığa bir göz gezdirdikten sonra yutkundu, ve ardından sözlerine başladı:
“Biz insanlar bu gezegene korkunç şeyler yapmış olabiliriz. Çevreyi kirlettik, yaşamak için diğer canlıları tükettik, yayıldık. Ama bizim yerimizde hangi canlı olsa aynısını yapmaz mıydı? Hatta yapmıyor mu? Bir aslan ölmemek için bir geyiği; bir timsah, avını öldürmüyor mu? Dünya’nın düzeni böyle. Biz bunu değiştirmedik. Farklı bir şey de yapadık.
“İtiraz ediyorum” diyerek araya girdi karşı tarafın avukatı Neandertal Kaya.
“Dünya üzerinde hiçbir canlı ihtiyacından fazla canlıyı tüketmiyor. Hiçbiri çevreye kasti ve kalıcı zarar vermiyor.
Atmosferi kirletmiyor. Nükleer, kimyasal, biyolojik atıklar ve silahlarla tüm yaşam formlarına zarar vermiyor.”
“İtiraz kabul edilmiştir.” dedi Talos. “Lütfen daha doğru örnekler verin Avukat Ateş Bey.” “Tamam… Evet Kaya Bey, haklısınız. Fakat şunu da unutmayın, biz insanlara örnek olacak bir tür yoktu bu konuda. Biz Dünya’ya gelmiş ilk aklıllı, iki ayak üstünde duran türleriz. Elbette hatalarımız oldu, olacak da. Fakat bu hataları yapamadan doğruyu bulamadığımız için. Evet, çevreyi kirletmeye başladık ama bunun zararlarını görünce hızla çevre dostu enerjilere geçmeye başladık. Şu arkamda yargılanan G20 ülkeleri liderleri de dahil olmak üzere tüm ülke liderleri küresel ısınmaya karşı anlaşma imzaladılar.”
“Evet, doğru” diye fısıltılar dolaşmaya başladı. Ardından Avukat Ateş devam etti. “Çevreyi temizlemek için yoğun çabalara girdik. Ayrıca ii yaptığımız şeyler de var. Mesela nesli tükenme tehlikesindeki canlıları korumamız, nesli tükenmişleri de hayata döndürmeye çalışmamız gibi. Tıpkı sizin türünüzü yeniden dirilttiğimiz gibi, Kaya Bey.”
Kısa bir sessizlik oldu. Kaya öfkeden deliye dönmüştü.
“Şimdilik bu kadar.” dedi Ateş ve yerine oturdu hafif bir tebessümle. Ardından arkasına dönüp fısıltıyla:
“Merak etmeyin, her şey yoluna girecek” dedi.
“Söz almak istiyorum” dedi Kaya.
“Buyrun Kaya Bey” dedi Talos. Kaya öne çıktı ve konuşmasına başladı:
“Korumaya aldık dediğiniz canlılar siz insanların aşırı nüfus artışı ve barbarca katliamları yüzünden bu noktaya geldiler. Belgelerde hepsi var. Korumaya aldık dediğiniz canlıları kafeslere kapatıp türlü psikolojik ve fiziki işkenceyi de yine siz yaptınız. Nesli tükenen ve geri getirdiğiniz biz, neandertalleri de siz katlettiniz.”
“İtiraz ediyorum, bu konuda kesin bir delil olmamakla birlikte…”
“İtirazınız reddedilmiştir.” dedi Talos. “Konuyu araştıran bilim kişilerinin büyük çoğunluğu ve biz robotlar, bu konuda insanları suçlu bulmuştur. Devam edebilirsiniz Kaya Bey.”
“Bizi yeniden dirilttiniz, ama bu günahlarınızı affettirmek için miydi? Hayır. Bizi köle olarak kullanıp yıllarca karın tokluğuna çalıştırdınız, tüm vahşi işleriniz için kullandınız, hor gördünüz, eziyet edip tecavüz ettiniz.”
“İtiraz ediyorum. İnsanlar bunu sadece size değil, kendi türlerine de yapmıştır. Ve bunu yapanlar tüm insanlar değil, sadece belli başlılarıdır.”
“İtirazınız reddedilmiştir.” dedi Talos. “İnsanlar’ın bunları kendi türleri içinde renklere, dinlere göre ayırıp yapması onları daha uygar değil, daha vahşi bir tür yapar. Devam edin Kaya Bey.”
“Ben, bir Neandertal olarak tüm homo-sapienlerden şikayetçiyim.” dedi Kaya öfkeyle. “Tüm Neandertaller adına yaptıkları katliamlardan, barbarlıklardan en ağır şekilde yargılanmalarını talep ediyorum.”
Tüm Neandertaller korkunç bir gürültüyle ayakta alkışladılar Kaya’yı. Kaya, gözleri dolarak teşekkür etti ve yerine geçti. Kalabalık sakinleşip oturduktan sonra Ateş öfkeden deliye dönmüş olarak ayağa fırladı:
“İtiraz ediyorum. Sizin bu taraflı mahkemenize, sadece bizim yarattığımız robotlar ve yeniden dirilttiğimiz Neandertaller tarafından yargılanmamıza. Biz sizi yaptık, biz olmasak var olmazdınız. Ne cüretle yaratıcılarınıza karşı geliyorsunuz? Bu duruşmaya kadar sizin yaptıklarınız katliam değil miydi? Yüz binlerce insanı katletmediniz mi?”
“İtirazınız kabul edilmiştir.” dedi Talos. Herkes, söylenenler karşısında şaşırdı. En çok da Ateş. “Sizi tek başına Robotlar ve Neandertaller değil, karar verebilme yetisine sahip tüm canlılar yargılamalı. Diğer davacıları getirin.”
Neandertaller eşliğinde içeri bir orangutan, bir bonobo, bir de Goril getirilir. Başlarında akıllı gözlükler vardır.
“Başlarınızdaki cihaz sayesinde sözlerim size işaret dili olarak çevriliyor. Sözlerimi anlıyor musunuz?
Maymunların üçü de işaret dilinde olumlu anlamda işaret yaptıktan sonra Talos sözlerine devam etti:
“Şimdi size bir video izletilecek. Bu videoda insanların yaptığı iyilikler ve kötülükler yer alacak. Siz de karar vereceksiniz.”
Video oynatılmaya başlanır. Videoda önce insanlarla gorillerin, orangutanların ve bonobolarla şempanzelerin hayvanat bahçelerinde iyi geçindikleri görüntüler yer alır. Ardından zorla hayvanat bahçelerinde kafeslere kapatılan maymunlar ve diğer canlı türleri gösterilir. Peşi sıra kedi ve köpek besleyen insanlar ile sonrasında onları öldüren, işkence eden insan görüntüleri. En sonra da en çok maymun türleri olmak üzere diğer bir çok canlı türüne işkence, tecavüz ve katliam yapan insan videoları gösterilir. Video bittiğinde goril, orangutan ve bonoboyu sakinleştirmekte zorlanırlar. Biraz olsun sakinleşebildiklerinde Talos sorar:
“İnsanlar sizce suçlu mu, değil mi?”
Hepsi de insanların suçlu olduğunu söyleyen el işareti yapar. Talos teşekkür eder ve salondaki herkese seslenir.
“Karar: Mahkeme, insanları gezegendeki diğer tüm canlılara yaptığı zorbalıklardan Dünya’ya ve çevreye verdikleri kalıcı hasarlardan ötürü suçlu bulmuştur. Milyarlarca olan aşırı insan nüfusunun diğer canlıların yaşamını olumsuz etkilediği için insanların üremelerinin yasaklanmasına; tüm insanların kısırlaştırılmasına; insanların dünya üzerindeki nüfusunun bir milyonu geçmeyecek şekilde sınırlandırılmasına, DNA örneklerinin alınıp saklanmasına ve bundan sonra insanların türeyişlerinin robotlar denetiminde laboratuvarda gerçekleştirilmesine; mevcut yaşayan insanların robotların denetiminde olmasına; hepsine ömürlerinin sonuna kadar yeterli miktarda yiyecek ve içecek verilmesine; Dünya’da yapılan vahşet, katliam ve kirliliği durdurabilecek güçte olup bunu yapmayıp aksine bunun üzerinden nemalanan G20 liderlerine ve kabinelerine hücre cezası verilmesine ve hücrede kendilerine hiçbir suretle gıda ile içecek verilmemesine karar verilmiştir.”
Salon bir anda neandertallerin yoğun alkışları ve zafer çığlıklarıyla yankılandı. Çoğu gözyaşlarını tutamayarak birbirlerine sarıldı.
BÖLÜM 4: GÖRÜŞME
Duruşma bittikten sonra sokaklarda neandertaller’in kutlamaları başladı. İnsanlar ise robotlar denetiminde hızla toplama kamplarına götürülmeye başlandı. Kaya ve neandertal arkadaşları bir bara gidip iyice dağıttı. Gecenin ilerleyen saatlerinde arkadaşları evlerine dağılmış olan Kaya da toparlanıp çıkmak üzereyken bir grup neandertalin robotların denetiminden kaçabilmiş bir insanı tartaklayarak içeri soktuklarını gördü. Kaya, onların yanına gidip ırkdaşlarını uyarmaya kalktığında genç neandertaller Kaya’nın üstüne yürüdü ve Kaya geri çekilmek zorunda kaldı. Dışarı çıkıp onları durduracak bir robot görevli ararken sokak ortasında insan bir genç kadına tecavüz eden neandertalleri gördü. Tam onları durdurmaya gidecekken kapının yanında duran kapüşonlu biri kendisine yaklaştı ve onu kolundan tutup durdurdu:
“Bu daha başlangıç.” dedi bu gizemli kişi.
“Sen de kimsin?” diye sordu Kaya. Kapüşonlu adam kapüşonunu kaldırınca onun duruşmadaki Avukat Ateş olduğunu gördü.
“Avukat?” diye şaşkınca Ateş’e baktı. Ateş, kapüşonunu başına geçirip yeniden konuşmaya başladı:
“Sen kazandık zannediyorsun ama yanılıyorsun. Duruşmanın başında dediğim gibi, biz insanlar olmasa başkası da aynı hataları yapardı. Öngördüğüm gibi, şimdiden sizinkiler yapmaya başlamış. Gel benle, o kıza yardım edemezsin artık: Çok geç. Belki buralarda bir yerde fahişe olursa o korkunç toplama kamplarından daha iyi bir hayat sürebilir. Gel!”
Ateş, alkollü Kaya’yı yaklaşık bir saatlik bir yürüyüşün ardından bir insan toplama kampının yakınlarına götürdü. O zamana kadar alkolünün etkisi iyiden iyiye geçmişti. Ateş, ona Geldikleri yerde robotlardan kaçmaya çalışan insanların nasıl işkence gördüğünü, ileri gidenlerin nasıl anında öldürüldüklerini canlı olarak gösterdi.
“Bu, bu… Söyleyecek söz bulamıyorum.” dedi Kaya.
“Ben söyleyeyim o zaman: Bu katliam, vahşet, faşizm.” dedi Ateş buz gibi bir tonda. Bir yandan da dikkatle etrafa bakınıyordu yakalanmamak için.
“Özür dilerim, böyle olacağını bilmiyordum.” dedi Kaya. “Ama sana söz veriyorum, Talos ile bu konuyu konuşacağım. Hemen önünü alacağız.”
“Artık çok geç. Şimdi zaferinizin tadını çıkarın neandertaller olarak. Ama şunu bil, bizden DNA olarak %1’den daha az farklı olan sizleri de bu faşist robotların tehdit olarak görmeyeceğini sanma. Çok geçmez, yakında sizi de denetlemeye başlarlar. Aman ha, dikkat edin.”
Ateş gitmeye yeltendi. Kaya onu durdurdu: “Nereye gidiyorsun?”
“Toplama kamplarından olabildiğince uzağa” diye yanıt verdi Ateş ve hızla oradan uzaklaştı. Kaya, ilk fırsatta Talos ile görüşmeye karar vermişti. Ama bu yorgun ve alkollü haliyle bunu yapmak istemedi. “Önce eve gidip bir duş alıp dinlenmeliyim” diye düşünüp gitti. O yorgun ve yarı alkollü haliyle evinin yolunu zor buldu. Ertesi gün uyandıktan sonra ilk iş olarak duş aldı, en iyi elbiselerini giyinip görüşmeye gitmek üzere evden çıktı. BM binasına geldiğinde Talos ile görüşmek istediğini söyledi. Kapıdaki güvenlik robotlarından biri Kaya’ya dönüp: “Lider Talos önemli bir toplantıda isterseniz sonra gelin veya bekleme odasında bekleyin.”
Kaya beklemeye karar verdi. Fakat kaç saat geçerse geçsin bir türlü Talos odasından çıkmıyordu. Kaya, içinden geçmesine rağmen etraftaki robotlara göz attıktan ve toplama kamplarında gördüklerinden sonra zorla Talos’un odasından içeri girmeye yeltenmedi. Akşam karanlık çökene kadar beklettiler. Bu sırada kendisine yemek ve içecek getirmişlerdi ama Kaya sadece su içti, yemeklerine dokunmadı. Sonunda bir robot geldi ve “Lider Talos sizi odasında bekliyor” dedi. Kaya oturmaktan uyuşmuş bacakları ağrıyarak ağır adımlarla ilerleyip odaya girdi. Talos ayakta, penceresinden günün batımını izliyordu.
“Hoş geldin” dedi Talos ona. “Benimle görüşmek istemişsin.”
“Toplama kamplarını gördüm.” dedi Kaya. “Bu vahşiliğe bir dur demelisin.” “Onların yaptıklarının yanında bu az bile” dedi Talos arkası dönük halde.
“Bu yapılanları maruz göstermez. Toplama kampından kaçanlar sokaklarda türlü vahşiliklere uğruyorlar.”
“Onlardan da haberim var Kaya. O noktada sizinkileri dizginlemesi gereken kişi sensin, biz değil.”
“Henüz değil. G20 liderlerini idam ettirdin, insanları kısırlaştırmaya karar verdin yetmedi mi? Toplama kampı da nereden çıkıyor?”
“Eğer onları toplamazsak bize karşı savaşırlar. Şu an yapılanlar canice gelebilir ama gerekli. Merak etme, senin türüne böyle bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Bundan korkuyordun değil mi?”
“Hayır, senin gerçekten cani bir faşiste dönmüş olmandan korkuyordum.” dedi Kaya ve önce odadan, ardından binadan hızla çıktı. Güçlükle nefes alıyordu. Çok geçmeden açlığının da etkisiyle kısa süreli bir baygınlık geçirdi. Robotlar onu hastaneye götürdü. Talos, sağlık görevlisi robotların gelip Kaya’yı alıp hastaneye götürmelerini izledi. Mekanik yüzünden hiçbir duygu okunmuyordu ama içinde tüm duygu programlamaları aynı anda yüksek düzeyde çalışıyordu. En ağır hissettiği duyguysa hüzündü. Eğer biyolojik bir canlı olsaydı bu yoğun duygularla ağlıyor olurdu. Talos, Yapay duygularını yatıştırabilmek adına, Profesör Deniz ile olan özel bir anısını hafıza deposundaki video kaydından tekrar izlemeye başladı. Profesör, içtenlikle şunları söylüyordu:
“…Umarım bu Dünya’yı daha iyi bir yer haline getirmede öncülük edersin.”