Doris Lessing Argos’taki Kanopus Arşivleri serisinde Dünya tarihine gezegenimizin dışından fakat galaksimizdeki farklı güç odaklarının vesayeti penceresinden yorum getiriyor. Tüm değerlendirmelerini bilimsel, bireysel, kitlesel, ekonomik alandaki dönüm noktalarını tek tek açarak yapıyor. Nobel ödüllü yazar için bilim bir güç kaynağıyken, birikim ve deneyimlerimizin uzanamadığı, bilginin yetersiz kaldığı noktalarda bilimsel öngörü fırsat yaratıyor, böylelikle kendi öznel tarihi için oluşturduğu perspektifi etkileyici manzaralarla ele alabiliyor. Bilimkurgunun kendine has örneklerinden birini sunan seri kurgu tekniği, hikâye anlatımı, dili kullanma becerisi, cesur sorular sorabilme cesaretiyle ayrı bir yere konmayı hak ediyor. Teknolojiyi bir amaç veya can alıcı nokta haline getirmiyor ancak onun dolaylı veya direkt sonuçlarını insan ve toplum temelli bakış açılarıyla ele alıyor.
1982’de yayımlanan, serinin dördüncü durağı Gezegen 8 Temsilcisinin Oluşturulması ince hacmine rağmen, hayatta kalma istencine dair tüm duyguların damıtıldığı, dondurucu atmosferine kolayca ve ürpererek dahil olabileceğiniz, bunun yanında yine önemli sorular üzerinde gezinen bir roman. Korku, ümit, ümitsizlik, bir çabayla hayata tutunabilme güdüsü gibi temel dürtülere dokunduğu için Kanopus kozmolojisinin en etkileyici parçalarından biri.
Keşfetme Arzusu ve Kış Yolculuğu
Keşfetme arzusu, her türlü zorluğa-acıya-savaşa rağmen insanı harekete geçiren büyük bir motivasyonla gelir. İnsanoğlu Güneş Sistemi’ne ve daha meydan okuyucu biçimde uzak yıldızlara açılmanın yollarını arasa da yaşadığımız toprakları henüz tam anlamıyla keşfedebilmiş değiliz. Okyanuslar, derinler ve özellikle kutup bölgeleri hâlâ ulaşılması zor yerler. Gezegenimiz yörünge hareketi ve eğimi sayesinde iklimsel faaliyetlere, yani mevsimlere sahiptir. İki yarım kürede, ekvator kuşağında veya kutup bölgelerinde birbirinden ayrı, uç noktalarda hava şartları gözlenir. Özellikle ulaşılması zor olan kutuplarda iklim ve haliyle yaşam koşulları oldukça çetindir.
Aşina olduğumuz Kuzey Kutbu’nun aksine Güney Kutbu daha zorlu bir ortama sahiptir. Bu nedenle buzulların örttüğü güney kutup bölgesinde, bilimsel faaliyetler sürdüren ekipler haricinde insan bulunmaz. Neyse ki çalışmalar işe yarıyor ve canlıları savunmasız bırakan o soğuk beyazla kaplı topraklarda neler olup bittiğini öğrenebiliyoruz. Ancak yakın bir zamana, bundan yüz yıl öncesine kadar bölgeye ayak basılmış değildi.
Keşfetme arzusu coğrafi fenomenler için de geçerlidir, öyle ki dünya tarihinde meydana gelen kırılma anları bu tür keşiflerle elde edilmiştir. Balta girmemiş ormanlara ulaşma, okyanuslara açılma, saklı kalmış toprak parçalarını görme, bilgi toplama ve tüm bunları yapacak ilk kişi olma motivasyonu çılgınca eylemlere kapı aralar. Güney Kutbu’nun keşfi, daha doğrusu oraya ayak basan ilk insanların o dondurucu beyazla teması da işte böyle bir istekle ortaya çıktı. Aylar süren yolculuklarında, vahşi bir beyaz örtü ve soğuk haricinde bir şey görmedikleri gibi açlık, susuzluk ve psikolojik etkenlerle mücadele ettiler. Sonuçta 1912’de Güney Kutbu’na ulaşan iki grup vardı. Birinin başında Norveçli Roald Amundsen diğerinin başındaysa Britanyalı Robert Falcon Scott bulunuyordu. İkisi de bölgeye ayak basmayı başardı ama yalnızca bir grup sağ salim evlerine dönebildi.
Britanyalılar bölgeye yaklaşık bir ay sonra ulaştıklarında Norveç bayraklarını gördüler. Onların dönüş yolculuğu birtakım yanlış hesaplamalar ve doğanın kestirilemeyen coşkunluğu nedeniyle acı bitti. Varış noktasına sadece on sekiz kilometre kala çadırlarında bir daha uyanmamak üzere gözlerini yumdular, muhtemelen Güney Kutbu’nu görmenin verdiği tatminle. Gezegen 8 için Lessing’e ilham veren işte bu dramatik sondu.
Sıcak, Işıltılı, Bereketli Bir Dünyayı Yavaşça Donduran Soğuk
Serinin ilk kitabından bu yana karşımıza çıkan Rohanda (Şikeste) ve Gezegen 8 gibi uygarlıklar Kanopus İmparatorluğunun himayesindedir. Dolayısıyla onları var eden de, kaderlerini çizecek olan da, gezegenlere kimi canlı türlerini yerleştirip farklı yaşam koşullarında deneyler yapan da Kanopus’tur. Özellikle birinci kitap Şikeste ve üçüncü kitap Sirius Deneyleri, Kanopus’un gözbebeği Rohanda’nın parlak gelişiminden yozlaşmasına kadar uzanan süreçte yaşananları, Kanopus’un ve diğer yıldız sistemlerine ait gezegenlerin bu süreçteki rollerini çarpıcı biçimde sergiler. İkinci kitap Evlilikler ise Rohanda’nın karanlıktan aydınlığa doğru basamak basamak uzanan altı kuşağına ışık tutar. Gezegen 8’in Rohanda ile doğrudan bir ilişkisi olmamasına rağmen, o da diğeri gibi Kanopus’un vesayeti altındadır, oradan gelecek direktifler ve uygulamalara bağlı olarak ılıman, bereketli, yaşanabilir fonksiyonlarını korur ve sürdürür. Ta ki sistemdeki yıldızların tahmin edilemeyen, olağandışı hareketleri nedeniyle tüm bu özelliklerini yitirmeye başlayana kadar.
Eser, atmosferi, iklimi, toprağı iradeleri dışında ve kontrol edilemeyen bir biçimde yavaşça felakete sürüklenen bir dünyayla ilgilidir. Yönetimsel, daha önemlisi toplumsal anlamda doğaya, ekolojiye ne kadar duyarlı olsanız da, vatandaşlarınız suç nedir bilmeden tamamen uyum içinde yaşasalar da dengeler dışarıdan gelen bir etkiyle yüz seksen derece değişebilir. Sonuçta tahmin edemeyeceğiniz, yabancısı olduğunuz, dolayısıyla refleks göstermekte zorlanacağınız bir çıkmaza girebilirsiniz. Gezegen 8’in içine düştüğü de bu türden bir çıkmazdır. Ne var ki onlar etrafta olan biten her şeyde Kanopus’un varlığını hissettikleri için bir açıklamaya gereksinim duyarlar. Atmosfer yavaşça soğumaya, yeşil tabiat, berrak sular donmaya koyulduğunda Kanopus’un bu değişime müdahil olacağını düşünürler.
Serinin diğer kitaplarından tanıdığımız Kanopus elçisi Johor, köşeye sıkışan halka sıkça ziyarette bulunur, hayatta kalabilmek için nasıl hareket etmeleri gerektiğiyle ilgili bilgi verir. Gezegen 8 temsilcileriyle tıpkı Scott’un, Amundsen’in yaptığına benzer bir kutup yolculuğuna çıkar. Romanın anlatıcısı Doeg ve diğer temsilciler bu yolculuklarda insanı sarıp sarmalayan fiziksel acıların ve ruhsal bunalımların farkına varır. Geride kalan ve buzdan evlerinde tüneyen insan veya hayvan, çaresiz Gezegen 8’lilerin tek beklentisiyse Kanopus’un onları alıp yaşanabilir başka bir gezegene taşımasıdır.
Küresel Isınma ve Küresel Soğuma
Gezegen 8 halkı için yabancısı oldukları, ne yapacaklarını bilmeseler de hayatta kalmaya çalıştıkları, her nefeste ciğerlerini acıtan felaket düzenine ayak uydurma süreci zorlayıcıdır. Ömürlerini refah içinde geçirirken ilk kez sıcak bir nefes alabilme mücadelesiyle sınandıkları için toplumun büyük bir kısmı pasif konumda olacakları bekler, sadece temsilciler bir şeyleri değiştirmek, koşulları iyileştirmek için çaba sarf eder, kutup bölgelerini keşfe çıkar, hayvanları bir araya toplar. Diğer bir grup ise daha önce hiç gözlemlenmediği üzere birbirini öldürür, türlü suça bulaşır. Soğukla birlikte gelen belirsizlik bir yozlaşma çağını alevlendirir, hırsızlık ve cinayetler olağan hale gelir. Diğer taraftan yaşam hakları kutsal görülen canlılar-hayvanlar beslenmek ve hayatta kalmak için öldürülür. Onlar Kanopus’un kendilerini kurtarması için beklerken olanlar bunlardır. Argos’taki Kanopus Arşivleri genel manada Dünya izdüşümüne sahip olduğundan, Gezegen 8’in başına gelenleri kendi gezenimize de uyarlayabiliriz.
Küresel ısınmanın etkilerini her yıl daha yoğun hissederken, insanoğlunun doğanın fişini çekme azmiyle ilgili felaket senaryoları birçok filmde işlendi. Her yıl onlarca rapor yayımlanıyor, en görünür haliyle artık karbondioksit seviyesinin kritik eşiği aştığını biliyoruz. Küresel ısınma gezegenimizin iki yarım küresini farklı etkileyecek. Biri aşırı ısınırken diğeri aşırı soğuyacak. Biz Gezegen 8’den farklı olarak uzun süredir kötüye gidişatın farkındayız ancak yeterli duyarlığı gösterdiğimiz söylenemez. Kaçınılmaz sona doğru ilerlerken bir sonraki günümüzün daha kötüye gideceğini hesap etmiyoruz, doğanın bize daima cömert davranacağını sanıp yanılıyoruz. İlerde bir gün yaşam solup gittiğinde, gezegenimiz Güneş Sistemi veya Samanyolu için değil biz insanlara göre ışıklarını söndürmüş olacak. Güneş’in etrafında dönmeye, Samanyolu içinde varlığını korumaya devam edecek. Yani bizsiz de yolunu sürdürecek, üzerindeki fazlalıkları atmış olarak hem de.
Gezegen 8’in şanssızlığı felaketinin çok kısa sürede, onlar hiçbir hata yapmamalarına rağmen başlarına musallat olmasıydı. Felaketlerin en etkilisi birden gelen ve hakkında hiçbir bilgiye sahip olunmayanlardır. Çünkü o an ne yapacağınızı bilemez, sadece korku ve panik alarmları verirsiniz. Gezegen 8 aniden soğumaya başlayınca ılıman kuşaklarda hayat süren mutlu insanlar haliyle ne yapacaklarını şaşırırlar, canlı kalabilme mücadelesiyse en azından sürekli farklı keşifler yapmalarını sağlar.
Dünya ve Yaşam Değişirken Kim Olduğunu Unutmak
Eserde felaketle karşı karşıya kalmış, çoğu içine çekilmiş ve ölümü beklemeye meyilli toplumun bir kurtarıcı umudu sürekli vurgulanıyor. Ellerinde kalan tek şeyin çaresizlik ve kozmik yalnızlık olduğunun farkındalar. Kanopus gelsin ve bizi bu felaketten kurtarsın, ümidi içlerinde canlı kalan tek ateş. Bu umut arayışını anlamak mümkün, çünkü kasıp kavuran soğuğa karşı tecrübesizler, sudan çıkmış balık gibiler ve durum onların kıyameti olmaya doğru ilerlemektedir. Gezegen 8 temsilcileri hariç bir kabullenmişlik, buzdan evlerde soğuğa teslim olma hali mevcut. Bununla birlikte, felaketin boyutu artmasına rağmen Kanopus’tan ses seda kesilince, kısaca umut azaldıkça gezegen sakinleri var oluş sorunu yaşamaya başlar. Felsefi temaslara da sahip eserin okura yönelttiği sorular en çok bu sayfalarda etkilidir. Gezegen 8 sakinlerinin kendilerinde, bir amaç için nefes alan bedenlerinde ve bir düşünce için çalışan varlıklarında anlamlandırdıkları görevler artık mevcut bulunmadığı için kimlik sorunu baş gösterir. Kim ve ne olduklarına dair tereddüt yaşarlar.
Soğuk, kar ve buz gezegeni iyice sardığı, yaşamın üzerini her noktada kapattığı, canlılara hareket imkânı sağlamadığı andan itibaren kendi varlıklarına ilişkin sorulara cevap arama evresi hız kazanır. Düşünceler ve duygular o donmuş su kütlelerinin, griye boyanmış toprağın içinde kaybolmuş durumdadır. Manzara özünü yitirmiş bir toplumun ne olduğuna dair arayışıyla birleşir. Düşünce ve akıl devreden çıktığında nefes alan tüm canlılar eşit konuma geçer. Böyle bir ortamda artık geriye kalan tek şey hayatta kalma güdüsüdür ve bu güdü tüm duyusal ve düşünsel ifadelerden kuvvetlidir. Düşünebilmenin getirisi olan plan yapma yetisinin hiçbir işe yaramayacağı bir felaket çağında mutlak bir sona yaklaşılır. Tıpkı Gezegen 8’de olduğu gibi, bir hayvan sürüsü beyazlık içinde, umutsuz bir arayışla, adım adım ve biçare ilerlerken insan da aynı refleksi gösterir. Diğer bir alternatifle mutlak sonun kaçınılmaz olduğunu fark edip son kez tatlı bir uykuya da dalabilir, hem de bir daha uyanmamak üzere.
Eser, serinin diğer kitaplarında olduğu gibi raporlardan değil Gezegen 8 temsilcisi Doeg’in ağzından hikâye ediliyor. Gezegen 8’de farklı görevler üstlenen temsilciler kendi kişilik veya varlıklarından çok görevleri dolayısıyla üzerlerine giydikleri sıfatları önemserler. Örneğin görevi anı yaratmak ve kayıtların bakımını yapmak olan temsilci Doeg için varlığının en büyük işareti Doeg olmaktadır. Eğer gün gelir de meyve yaratıcı bir Klin’e dönüşmesi gerekirse varlığının anlamı da bu yönde değişmiş olur. Lessing insanın yaşadığı çevre ve dünya değiştikçe, onu var eden görevleri yok oldukça yaşadığı sarsıntıyı, kimliksizliği temsilci karakterleri üzerinden çarpıcı diyaloglarla sorguluyor.
Romanın sonlanmasıyla birlikte okuru yaklaşık otuz sayfalık bir sonsöz bekliyor. Bu sayfalarda Lessing Gezegen 8 ve Sirius Deneyleri’ne ilham olan olayları, özellikle de 1912’deki Güney Kutbu keşfine ve dönüşte hayatını kaybeden Britanya ekibinin yaşadıklarına, Scott ve adamlarının hayatına mal olan kış yolculuğunun gerekliliğine göz atıyor. Delidolu Yayınları‘nın Niran Elçi çevirisiyle okurla buluşturduğu Gezegen 8, aynı adla Amerikalı besteci Philip Glass tarafından 1988’de operaya da uyarlandı.