Destina, köşe yazılarıyla bir zamanlar fırtınalı tartışmalar yaratan Mine G. Kırıkkanat’ın 2008’de yayımlanan distopik bilimkurgu romanı. “Sinek Sarayı” ve “Bir Gün, Gece”nin ardından üçlemenin son halkası olarak çıkan kitap, birkaç röportaja konu olsa da (1) (2), maalesef hak ettiği ölçüde büyük ses getiremedi. Kırıkkanat, Türkiye’nin yaşanmamış yakın geleceğini anlattığını söylüyor bu romanında. Kitabın ön kapağını kaldırdığında okuru şu cümle selamlıyor:
“Bu romanda yazılı her şey doğru, hiçbir şey gerçek değildir.”
Bilimkurgunun tarihle ve mitolojiyle iç içe geçtiği Destina’da, İstanbul büyük depreminin ardından Türkiye Cumhuriyeti de depremin yıkıntıları altında kalarak çökmüş, İstanbul ise “Küresel Yönetişim“in idaresine geçmiştir. İstanbul’un yeni ismi “Nova Roma”, Ortodoksluğun başkenti ilan edilmiş, Türkler de göç ettikleri farklı ülkelerde asimilasyona uğramıştır. Türklere, Yahudilerin binlerce yıl önce yaşadığı aynı yazgıyı (romanın ismi destinanın Rumca’da kader, yazgı anlamlarına geldiği malum) romanında işleyen Mine G. Kırıkkanat, bu benzerliğe dair bir röportajında (1) şunları söylüyor:
“Eğer bu gidişatı durduramazsak, korkarım binlerce yıl önce Filistin’den kovulan ve dünyanın dört bir yanına göç etmek zorunda kalan İsraillilerin kaderini paylaşacağız. İsrailliler kutsal kitaplarındaki Filistin’e üç bin yıl sonra dönebildiler. Ancak öyle güçlü bir kültürleri vardı ki, o kültürü yad ellerde yaşatabildiler. Bizim Türklüğümüze dair özgün ve köklü bir birikimimiz de yok: Yabancı bir kültüre yamandık. O da zamana dayanmaz. Göçtüğümüz yerde er geç asimile oluruz. Düşünün ki Türkiye, işgale maruz kalmadan, (güya) dirlik düzenlik içindeyken bile halen dünyada en büyük göçü veren ülke. 10 milyon Türk zaten şimdiden göçmen! Dünya kültürüne Türk damgasını vuran kaç Türk çıktı bu 10 milyondan? Çok değil.”
Destina’da Haç ile Hilal’in kavgası sona ermiş, yerini Hristiyanlığın mezhep çatışması almıştır. Bu çatışmanın galibini, Roma’nın ilk Hristiyan imparatoru ve Konstantinopolis’i başkent yaparak Hristiyanlığa armağan eden Büyük Konstantin’in soyundan gelen bir varisin bulunması ya da tam tersi ortadan kaldırılması belirleyecektir. Konuya ve bölgeye hakim olmaları nedeniyle seçilen üç Türk ajan, rüyaların izinden giderek çıktıkları zaman yolculuğunda kendilerini kıyasıya bir mücadelenin tam ortasında bulur.
Mine. G. Kırıkkanat, roman yayımlandığı yıl verdiği başka bir röportajında(2), romandaki büyük İstanbul depremi hakkında şöyle diyor:
“Tıpkı İstanbul depremini ciddiye almadıkları gibi bunu da ciddiye almıyorlar… Depremi bekleyen bir şehre böyle mi imar yapılır? Çadır kurulacak yeşil alan bırakmadılar. Bu gidiş de aynen böyle. Uçuruma doğru gidiyoruz, ben de ’Treni durdurun!’ diye bağırıyorum.”
Bugün İstanbul kıyılarını kaplayan deniz salyasını (müsilaj) düşündüğümüzde, Kırıkkanat’ın yıllar önce dile getirdiği “uçuruma doğru gitmek” metaforu sanki daha bir anlam kazanıyor.
Merak edenler için, Destina’nın ayrıntılı bir olay örgüsünü de şuraya bırakalım:
DİKKAT! Bu kısımdan sonrası, yoğun sürprizbozan içermektedir!
Entrika, ABD ile AB’nin oluşturduğu Batı bloğu ile Rusya arasında, Ortodoks dünyasına liderlik rekabetidir. Rusya, Kiev Prensi Vladimir’in soyundan inen bir ruhbanı Ekümenik Patrik adayı gösterince, batılı ittifak Nova Roma’da Ekümenik Patrigin üstünde yer alacak bir vali adayının, kentin kurucusu Büyük Konstantin’in soyundan inen Varis’in peşine düşer. Varis’i bulmak, genetik belleğinde kimlik belgesi gibi taşıdığı ve kuşaktan kuşağa leit-motiv olarak aktarılan bir rüyayı izlemekle mümkündür. Bir AB ajanının beynine, Varis’in rüyasını kaydedecek çip yerleştirilir ve Kıbrıs’a gönderilir. Bu çip sayesinde ajanın gördüğü rüyalar, Brüksel’deki yapay zeka üssüne aktarılmaktadır. Ajan Kıbrıs’ta Varis’in rüyasını izlemeye alır ve arkeolojik kazılarda görevli bir kadın tarihçiyle tanışır: Destina.
Birlikte çıktıkları gezi sırasında, AB ajanı öldürülmek istenir, ancak bir başkası öldürülür. Cesedin gövdesindeki dövme, AB ajanını Magosa’daki Othello kalesine yönlendirir. Ajan, bu kalenin mahzeninde Destina ile aynı rüyayı gördüklerini anlar. Destina, Amerikalı bir istihbaratçıdır ve Konstantin varisinin babası olduğunu, AB ajanıyla aynı anda keşfeder. Aynı mahzende, birini öldürürler. Müttefik ikili, geride bıraktıkları cesedin bizzat aradıkları kişi olduğundan habersiz, Varis’in peşine birlikte düşer. Ancak her ikisi de Varis’in yalnız Büyük Konstantin’in değil, Kanuni Sultan Süleyman’ın da ilk oğlunu öldürttüğü tarihin rüyasını gördüklerini ve Osmanlı Padişahının ilk Hristiyan Roma imparatorunun reenkarnasyonu olduğunu anlamışlardır.
Düğümü çözmek için Hilarion Kalesi’nde mevzilenirler. Kalenin duvarında, Büyük Konstantin’in öldürttüğü Sezar Krispus’un katliamdan kurtulan oğlunun el izi vardır ve soyunun genetik belleğini rüyalarında taşıyan Varis, bu ize el basmaya gelecektir. Ancak kalede Varis’i bekleyenler, yalnız AB ajanı ve Destina değildir. Hilarion Kalesinde müttefik ve Rus istihbaratçılar arasında çıkan çatışmadan sonra, Destina taşıdığı soy tarihinin ağır mirasını reddetmeye karar verir. Genç kadın, gerçek kimliğini asla açıklamayacak ve Nova Roma’ya egemen olmak isteyen güçler, kozlarını onun sırtından paylaşamayacaklardır…
Fransızca çevirisi 2011’de Fransa’da aynı adla satışa sunulan Destina’nın yeni baskısı şu an Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından sunulmakta. Romanın geçtiği 2024 yılına yaklaşırken Destina’yı yeniden okumanın zamanı gelmiş olabilir.
Dipnotlar: