yüksek doz çürüyüş

Distopyayı Solumak: Yüksek Doz Çürüyüş’ün Yazım Süreci

Yüksek Doz Gelecek” bundan tam iki yıl önce raflarda yerini aldığında Türk bilimkurguseverler de dünyada eşine az rastlanan bir seriye ilk adımlarını atmış oldu. Kısa romanlardan (novella) oluşan ve içerisinde beş farklı yazarın kaleminden birbirinden bağımsız eserlerin yer aldığı bir kitaptı bu. İlk kitabın çıkışının ardından yeni proje duyurusu yapılmış ve yeni konseptin “distopya” olacağı bilgisi verilmişti.

Uzun yolculuk, benim de aralarında bulunduğum 25 yazar ile başladı ve herkese sekiz ay süre tanındı. Bu süre içerisinde, grupta zaman zaman ufak hatırlatmalar, kurallara dair bilgilendirmeler yapıldı. Yazarlara devam edip etmeyecekleri soruldu. Kimisi özel işlerini gerekçe göstererek, kimisi elinde iyi bir fikir olmadığını düşünerek projeden ayrıldı. Verilen sürenin tamamlanmasıyla eserler, bir önceki projede yer alan yazarların olduğu gruba gönderildi ve eleme süreci başladı. Kısa roman, aslında görünenden fazlasıydı. Neredeyse roman kadar detaylı bir anlatımın yanı sıra bir öykü kadar net olmalıydı. Ayrıca Yüksek Doz Gelecek çıtayı oldukça yüksek bir yere koymuştu ve kesinlikle bunun altında kalınmaması gerekiyordu. İlk taslak teslim tarihi 17 kısa roman ile tamamlanmıştı. Kendi çekilenler, kuralların dışına çıkanlar ve diğer yazarların elemeleri sonucu geriye kalanlar ile yolculuk daha yeni başlıyordu.

Orkun Uçar, Umut Altın, Mert Süğlün, Kadim Gültekin ve şahsımın yazdığı beş farklı distopya son aşamaya gelmeyi başardı. Beş kişi birlikte karanlık dehlizlere iniyor ve oradan çıkmanın yollarını arıyorduk. Her tünelde bir başka zindana giriyor ve çürüyüşe şahit oluyorduk. Zorlu yazım süreci kalan eserler üzerinde gece gündüz demeden yapılan çalışmalar ile devam ediyordu. Çeşitli eleştiriler, yapılması düşünülen köklü değişiklikler, karşılıklı fikir alışverişleri, havada uçuşan düzeltmeler ile uzun bir çalışma temposu içine girilmişti. Zindanlardan aydınlığa çıkmaya çalışan savaşçılar tüm güçlerini ortaya koyuyordu. Aslında birbirinden farklı özelliklere sahip insanların birlikte nasıl daha güçlü olabileceğini gösteren bir başka macera daha yaşanıyordu. Eski zamanların öykü kulüpleri modernize oluyor ve Yüksek Doz Serisi olarak hayat buluyordu. Tıpkı Lord Byron’ın İsviçre’nin Leman Gölü kenarındaki şatosunda yaşanan o meşhum gecede Mary Shelley’nin Frankestein’ı anlatması gibi, internet üzerinde oluşturulmuş bir grupta beş kişi romanlarını anlatıyordu. Geçmişte fiziksel olarak bir araya gelip yapılması gereken bir gelenek, fikirlerin sanal dünyada ortaya atılması ile devam ediyordu.

Yazarların bir tanesi Japonya’dan, ikisi Ankara’dan, biri Bodrum’dan ve bir diğeri İstanbul’dan iletişim halindeydi. Aradaki mesafelere rağmen her yazar, Yüksek Doz Çürüyüş içerisindeki dünyaları defalarca ziyaret etti. Tüm yazılanlar tekrar tekrar okundu ve bir süre sonra öyle bir noktaya gelindi ki, herkes birbirinin eserini kendisi kadar iyi biliyordu. Kadim Gültekin, Mert Süğlün’ün romanı için detaylı bir organizasyon şeması oluşturmuştu. Umut Altın sevilen bir karakterin ismini değiştirmiş ve ısrarlar sonucu geri koymuştu. Orkun Uçar tüm süreç ile uğraşıp saçlarını beyazlatırken ben de bir taraftan kendi romanımın plastik maketini yapmaya çalışıyordum. Mert detaylara önem veriyor, Kadim aklındaki son bölüm için araştırmalara dalmıştı. Sıkı çalışılan ama yeri geldiğinde eğlenilen bir süreç tamamlanmak üzereydi. Dosyanın son hali Altın Kitaplar editörü Ayşegül Uçan’a teslim edildikten sonra küçük kulübün bir de kutlamaya ihtiyacı vardı ancak mesafeler ve doğa buna engel oluyordu. İmzalara ihtiyaç duyulan evraklar haftalarca dünyayı dolaşmış ve kutlama için alınan purolar kurumuştu.

Bu sırada Dünya da yerinde durmuyor ve dönmeye devam ediyordu. Öyle gelişmeler oluyordu ki, yazarların beyin zindanlarından çekilip alınmış parçalar gerçekleşiyordu. “Yoksa yazılanlar gerçek mi oluyor?” sorusu aslında doğru yolda ilerlendiğini de gösteriyordu. Distopya kavramı sadece okuyucuları eğlendirmekle kalmaz, farklı toplulukların fikirlerini ve özelliklerini anlamayı da sağlar. Var olan toplumlardan daha sert kuralların, daha fazla çürümenin olduğu yerleri ve dünyaları göstermeye çalışır. Yakın zamanda distopya edebiyatının popüler olmasının sebeplerinden biri de bu gerçekçiliktir. Kurgusal bir yapının içerisinde yer alan kuralları ve bugünün toplumu ile olan bağlarını anlama çabası ile insanları düşündürme özelliğine sahiptir. Yüksek Doz Çürüyüş içerisinde yer alan her kısa romanda günümüz şartları ile bir bağ kurmak mümkündü.

Tekrar tekrar okunan kitapların sayısı azdır. Yüksek Doz Çürüyüş’de her kısa roman defalarca baştan sona okundu. Her seferinde yeni bir şeyler keşfedildi ve farklı tatlar alındı. Adeta bir distopya senfonisini oluşuyordu. Her bölümde farklı enstrümanlar kendi özel gösterilerini yapıyordu. S.O.D ile senfoninin ilk notaları Orkun Uçar’dan geliyordu. Kusursuz totaliter rejimde şeytani akla sahip bir yazar. Corpus Mentis ile Umut Altın tempoyu arttırıyordu. Tepetaklak olmuş dünyada arayış içinde bir adam. Çıkmaz Solak ile nefes almaya izin vermiyordu Mert Süğlün. Bozulmuş sistemin çarkları arasında yaşamaya çalışan talihsiz bir solak. Ben de Soggarth ile karanlık ve tekinsiz bir asteroid kolonisindeki cinayetleri ve bu cinayetleri çözmeye çalışan müfettişin maceralarını anlattım naçizane. Kadim Gültekin‘in Tanrı Makinesi ise kitabın kapanış çalışmasıydı. İnsanlığın şafağını başlatmanın ağır sorumluluğunu yüklenen bir uzay yolcusuyla tanışıyorduk.

“Kaos merdiveninde kırık basamaklar…

“Yüksek Doz Çürüyüş”te beş ayrı Distopya dünyasına konuk olacaksınız. 5 yazar, insan ruhunun en karanlık, tehlikeli ve tekinsiz diyarlarına yolculuk yaptı. Sadece hayal gücünün kaçabileceği kalın duvarlı zindanlar inşa etti sizin için…

Çürümenin ve çöküşün çağına hoş geldiniz!”

Yazar: Cem Can

Üniversite tezini robotlar üzerine vermiş bir bilgisayar mühendisi. Kılıcın yolunda ilerleyen, an itibariyle 2. Dan bir kendocu. Müzik tutkunu ve bilim kurgu hayranı. Kurduğu hayalleri yazıya dökmeye çalışan bir hayalperest."Ben bu dünyayı değiştiremeyeceğimi biliyordum; o yüzden başka dünyalara gittim." - PKD

İlginizi Çekebilir

The-Pod-Generation

Kapsül Nesli: The Pod Generation

Sophie Barthes’ın yönetmenliğini üstlendiği The Pod Generation, yakın gelecekteki insan üremesini merkezine alıyor. Game of …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin