Bir grupta bilimkurgu konuşulduğu zaman, hemen herkesin aklına en bilindik isimler gelir: Isaac Asimov, Philip K. Dick, Stanislaw Lem, Ursula K. Le Guin, Arthur C. Clarke, H. G. Wells, Ray Bradbury, Robert A. Heinlein… Çoğu 1900 ve sonrasında dünyaya gelen ve ortaya çıkardıkları eserlerle hayatımızda iz bırakan yazarlardır. Ancak her yazarı etkileyen bir yazar muhakkak vardır. 24 Mart 1852 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Bath şehrinde doğan Edward Page Mitchell da kendisinden sonra gelen bilimkurgu yazarlarını etkilemiş ve türü bulunduğu yerden çok daha ötesine taşımayı başarmış isimlerden biri.
Edward Page Mitchell, 76 yıllık hayatına 30 kadar bilimkurgu öyküsü sığdırdı. Zamanda yolculuk, zihin transferi, ışıktan hızlı yolculuk, görünmezlik ve ışınlanma gibi konular öykülerinin genel temasıydı. Ve bu öykülerle Mitchell, çok fazla gündeme gelmemiş olsa da adını türün tarihine altın harflerle yazdırdı. Amerikan bilimkurgusunun kayıp devi olarak bilinen yazar, ne yazık ki ülkemizde de pek fazla tanınma şansı elde edemedi. Geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları, Bilimkurgu Klasikleri adı altında yeni bir baskıyla yazarı seriye dâhil etti. Toplam dokuz öyküden oluşan derleme, bilimkurgunun vazgeçilmez temalarını bir araya getiriyor.
”Ben bir bilim insanıyım ve tüm olayların doğal kanunlar tarafından açıklanabileceğine inanırım.”
Yazarın 1874-1886 yılları arasında kaleme aldığı ve The Sun’da imzasız olarak yayımladığı öykülerin günümüze gelişi de bir hayli zor oldu. Mitchell’ın ve yazdıklarının yeniden keşfi, Amerikalı yazar, eleştirmen ve bilimkurgu tarihçisi Sam Moskowitz tarafından sağlandı. Öyküler o dönemde makale ve haber formatında yazıldığından pek ciddiye alınmamıştı. Yıllar sonra bu öncü öykülerin hak ettiği değeri görmediğini düşünen Moskowitz, uzun uğraşlar sonunda hedefine ulaşmayı başardı.
Mitchell, kendisinden sonra gelen bazı yazarlar gibi tümüyle hayal ürünü olan ve bilimle açıklanamayan öyküler kaleme almak yerine araştırmaya dayalı, akla yatkın ve bilimle örtüşür nitelikte çalışmalara imza attı. Yazar, gerçek hayattaki mesleği olan gazetecilikten edindiği bu prensibiyle okurlarına saf bir bilimkurgu okuma deneyimi sunuyordu.
Yazdığı öykülerde Edgar Allen Poe’nun etkilerini görmek de mümkün. Edward Page Mitchell, tıpkı Poe gibi öykülerindeki karakterlere ilginç ve komik isimler vermeyi yeğliyor. Ignatief, Gertrude, Squids, Dummkopf bu isimlerden sadece birkaçı. Diğer yandan yazarın bu denli önemli öyküleri zamanın kriterlerine göre sunması da oldukça başarılı. Neredeyse her öykü, ilk paragraflarda durağan ve bilimkurgusuz giderken okuru sıkmaya başlıyor. Fakat Edward P. Mitchell konuyu öyle güzel bağlıyor ki, okuru hem bu bölümde hem de final kısmında memnun edebiliyor.
Hazır final kısmı demişken bu konuda birkaç söz söylemeden de geçmeyelim. Çoğu yazar ve okur öykülerin sonuçlanmasını ister. Bu, olağan edebiyatın getirdiği bir sonuç olsa da kimi yazarlar bu olağanlığın dışına çıkarak kendi farklılıklarını ortaya koyar. Meslektaşlarının her şeyi bir sonuca bağlayıp bitirdiği yerde Mitchell ve onun gibi yazarlar da öykülerinin çoğunda herhangi bir sonuca varmamayı tercih eder. İşte Geri Giden Saat‘te de bu türden öykülere rastlıyoruz.
Edward Page Mitchell’ın en dikkat çekici kriterlerden birisi de öykülerinin çıkış noktası. Bu çıkış noktaları öylesine sıradan ki şaşırmamak elde değil. Mesela derlememizin ilk öyküsü olan Takipomp’ta bir kıza aşık olan gencin kendisini kanıtlamasını matematiksel bir açıdan okuyoruz. Karşı cinse duyulan bir his ile ışık hızına çıkma fikrini ispatlamak çok ilginç olsa gerek. Profesör Van Stop’ın kokuyu görüntülemek, sesi hapsetmek ve ruhu çözümlemek için başvurduğu yollar, kira derdinden muzdarip olan bir bilim insanının bulduğu çözüm ve daha fazlası Mitchell’ın kendine has tarzı ile bizleri en olağan dışı maceralara sürüklüyor.
Yazar, genellikle günlük yaşamda eksikliğini çektiği konular üzerine düşünerek nefes verdiği karakterlerle bilimkurgu adına bir beyin fırtınası yapıyor. Bilhassa bazı öykülerinde, muziplik ile ciddi bilimkurguyu karşı karşıya getirerek tezatta farklı bir bakış açısı yaratıyor ve bunu da hiç zorlanmadan yapıyor. Kısacası, H. G. Wells’e ilham kaynağı olan Geri Giden Saat adlı öykünün de yer aldığı derleme, yazıldığı dönem göz önüne alındığında bir ilk kaynak konumunda. Geometrinin, matematiğin, fiziğin ve kimyanın komik unsurlarla birleştiği öyküler, son zamanlarda okuyabileceğiniz en özel fikirleri açığa çıkararak sizlere unutamayacağınız bir zaman yolculuğu vaat ediyor.
Hazırlayan: Ahmet Boyraz