Feminist Bilimkurgunun Yeni Klasiği: Astronot Kadın Dizisi

Astronot Kadın serisinin ilk kitabı Yıldızları Hesaplamak (The Calculating Stars), hem kadın yazını hem bilimkurgunun alt türleri açısından ufuk açıcı tartışmaları başlatma potansiyeli taşıyan değerli bir metin. Tam manasıyla feminist bilimkurgu alanının merkezinde konumlanıyor ve benimsediği klasik anlatı üslubuyla bu alandaki klasiklerin değil, klasik bilimkurgu metinlerinin çizgisinde çağdaş bir eser olarak ön plana çıkıyor. Bu yazıda öncelikle eserin bilimkurgusal açıdan okura neler vaat ettiğine odaklanmaya ve bir alternatif tarih örneği olarak değerlendirilmesi bağlamında ‘her-story’ (kadının-tarihi) açısından nasıl bir yerde durduğunu açıklamaya gayret edeceğiz.

Roman, tanıtımında da görüleceği gibi bir göktaşının yeryüzüne çarpmasıyla başlıyor. Tabir-i caizse bir çeşit dünyanın sonu/kıyamet anlatısıyla gelişen ilk yüz sayfa boyunca, eser bizi uzay yolculuğu temasına hazırlıyor. Kitap iki ana kısımdan oluşuyor. Kitabın küçük ilk kısmı, göktaşı çarpması sonrasında dünyada olan değişiklikler hakkında. Venezuela’dan Norveç’e dünyanın bambaşka coğrafyalarından gelişmeler aktarılıyor bize bu bölüm boyunca. Her bölümün başında yer alan kısa manşetlerde, 1952’den 1957’ye ABD başta olmak üzere çeşitli yerlerden haberler veriliyor. İkinci kısımda ise ana karakterle birlikte başka ırk, ulus, coğrafya, sınıftan kadınların uzay maceralarına hazırlığını gözüyoruz. Kitap bu hazırlıktan ibaret, zira üçlemenin ilk kitabı. Uzayda geçecek bir anlatının öncesi, aslında uzayda koloni kuran insanların macerasından daha fazlasını vaat ediyor: Aksiyon açısından pilot kadınların astronot olmak için verdikleri mücadeleyi görürken, bilim ile tarih arasında kurgulanan atmosferiyle roman boyunca uzaya gitme fikrinin arka planında yatanlar, insanlığa ve toplumlara dair başka meseleler gündeme geliyor.

Yıldızları Hesaplamak, kurgusunun tutarlılığı, karakterlerinin gerçekçiliğiyle ön plana çıkan bir roman. Tutarlı anlatısı, sınırlı birinci şahıs bakış açısıyla bizi Elma’nın bilim insanı kimliğinin ötesinde eş ve kadın taraflarını göstermesi, bunu yaparken bilen anlatıcının kurgunun geçtiği zamana dair gelişmeleri haberler üzerinden kısaca aktarması gayet yerinde. Her ne kadar kullandığı dil ve metnin uzunluğu itibariyle klasik bir örnekle karşı karşıya olsak da, birinci şahsın dünyasına dâhiliyetimiz ve romanın kadın bakış açısı elbette romanı çağa daha uygun hâle getiriyor. Metinle ilgili olumsuz olduğu iddia edebilecek tek şey muhtemelen uzunluğu. Çevirisi gayet iyi, metne kolaylıkla giriliyor. Diyalogların akıcılığı eşliğinde Elma’nın öyküsünü merak etmekten kendimizi alamıyoruz. Buna rağmen, “daha az sayfada anlatılamaz mıydı, bir üçleme olmasına gerek var mıydı?” gibi soruları sordurması muhtemel. Her ne kadar üçlemenin tamamı yayımlandığı için (henüz üçlemenin tamamı dilimize çevrilmedi) devam kitaplarında Mars’ta koloni kuran insanlara tanık olacağımızı bilsek de, belki ilk kitabın arka kapağında Marslı’nın yazarı Andy Weir’in yorumunun yer alması bile doğrudan uzayda koloni kurma macerası okuyacağını düşündürüyor insana.

En azından çoğu okur böyle bir ilgiyle romana başlamış olmalı ki, roman boyunca, “Ne zaman yolculuğa çıkacaklar?” sorusu eşliğinde çeviriyor sayfaları. Zira Astronot Kadın’ımız ancak (ilk) kitabın sonunda Dünya’nın sınırlarının dışına çıkıyor! Fakat, şu alıntıya bakılırsa romanın meselesi tam da bu: “Artık herhangi biri değildim. Artık belli biriydim. (…) Ama olay şu ki, insanların bana ‘Astronot Hanım’ demesinin sebebi astronot olmama izin verilmemesiydi. Beni rahatsız eden şey buydu. Tanınıyordum, çünkü sahip olamadığım bir rol için ajitasyon yapıyordum.” Elma’nın bu cümlelerini okuduğumuz noktada –ancak romanın üçüncü çeyreğinde- bu kitabın bir klasik feminist bilimkurgu eseri olmaya aday olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Roman, kadının görünmezliğini anlatırken, karakterin sadece türü bakımından insan olarak dünyaya/doğaya karşı koymasını değil, aynı zamanda bir kadın olarak toplumun geneline karşı mücadelesini de ele alıyor. Uzayı kolonize etme fikrinin ötesinde, uzayda koloni oluşturmaya aday kimseler arasındaki kadınların hikâyesini anlatıyor. Hugo ve Nebula gibi bilimkurgunun önemli iki ödülünü almış olması da bu nedenle ayrıca kıymetli. Bilimkurgunun yeni bir aşamasına feminist edebiyat açısından rastlıyoruz böylece. Kadınların uçması, başka anlamlara bürünüyor.

Üst orta sınıftan, beyaz, eğitimli, 1950’lerde doktora eğitimini tamamlamış, Yahudi asıllı bir kadının hikâyesi aynı zamanda roman. Bir erkek olarak doğsa gayet ayrıcalıklı konumda bulunabilecekken, sadece kadın olması gereği, dezavantajlı bir pozisyona itilmesi ise herhalde yazarın özellikle seçtiği bir yöntem. Sadece astronot olmak için değil, savaş pilotu olmak için verdiği mücadeleye de tanıklık ediyoruz çünkü. Kendisine uçmayı öğreten bir babaya, sonrasında ise dünyanın önde gelen roket bilimcisi bir eşe sahip olduğu için aile açısından avantajları olduğu ortada. Kitabı okurken yazarın Elma ile ilgili seçimlerini düşünmeden edemiyoruz zaten. Kitapta başka kadın karakterler görüyoruz, kadınların vitrin olarak kullanılmasına tanık oluyoruz, Elma dâhil kadınlar uzayda kurulacak koloninin kadınsız olamayacağından söz ederek kadınların başka bir gezegene yolculukta görev alması gerektiği konusunda fikirlerini beyan ediyor sözgelimi. Kadın, kadın nezdinde de doğurganlığıyla, aile içindeki rolüyle önplana çıkıyor. Elma bir anne değil fakat çocuklar konusunda hassas, kız çocuklarına örnek bir model teşkil etmesi ‘astronot’ sıfatına astronot olmadığı için sinirlense de sahip çıkmasını sağlıyor. Bütün bunlar çok önemli. Kitabın sordurduğu sorular, düşündürdüğü ihtimaller, kitabı gezegenler arası yolculuk temalı bilimkurgulardan başka bir yerde konumlandırıyor.

1950’lerin ABD’sinde eşinin soyisminden ve sosyal statüsünden fayda sağlayan ve ondan aldığı destek sayesinde pozisyonunu güçlendiren beyaz bir kadın, dünyanın başka bir yerinden herhangi bir kadından ya da bekar ve tek başına kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir başka kadından daha gerçekçi geldiği için belki Elma’nın Nathaniel’a bağını, Nathaniel’ın Elma’ya saygısını sevgiyle okuyor, yazar Mary Robinette Kowal‘ın bir ‘cadı’ değil de ‘kadın ve eş’ ana kahraman yaratısını ilgiyle karşılıyoruz. Kadınlara bakışla ilgili, alternatif tarihin de tarihsel gerçekliklerle verilmesi ve hatta bu bakış açılarının büyük oranda bugün dahi varolması ise (hâlâ aynı şeyi protesto ettiğimize inanamayarak) romanın etkisini iyice güçlendiriyor. Mesela, kadın pilotlar ekibi Yaban Arıları’nın uçuş gösterisine daveti geri çeviren birisi, “Hayır işine ayıracak vakti,” olmadığını söyleyebiliyor ya da kadınların astronot olmasının olanaksızlığı savunulurken bir kadının ölme riski karşısında durumu kamuoyuna açıklamanın zorlayıcılığı bahane edilebiliyor. Kadın, el üstünde tutulan çünkü, eşit bir birey değil, kutsal görülen ‘ana’ pozisyonunda hâlâ.

Sadece kadınlara dair değil üstelik, siyahi kadınlara dair tutumlarla ilgili çarpıcı diyaloglar da var metinde. Kowal, kitabın arkasındaki kısa sonsözünde tarihten aldığı ilhamı açıklarken bununla ilgili referans da veriyor aslında. Ida karakterine ilham veren kişinin NASA’nın hesaplayıcılarından (computer) siyahi kadın kimliğiyle öne çıkan, Ay’a yolculuğu mümkün kıldığı iddia edilen Janez Lawson olduğunu, Helen’ınsa Helen Yee Chow King’den esinlendiğini belirtiyor. Bu arada kitapta tarihten gerçek bir figür olarak Sabiha Gökçen de bir karakter olarak yer alıyor. Bilim kadınlarına, matematikçi değil hesaplayıcı konumuyla sınırlandırılmış kadınlara, çeşitli ülkelerden pilot kadınlara, satır arasında rastlamak mümkün.

Astronot olmak üzere girdikleri mücadelenin ilerleyen aşamalarına kalan, seçilen kadınlar arasında hangi milletten ve ırktan insanların olup olmadığı gibi bilgilerin her biri tarihin ve alternatif tarihin sınırlarını yeniden sorgulamamıza da olanak tanıyor. Bu açıdan, Kowal’ın dünyanın gerçekliğine eleştirel bir perspektif getirdiğini ama gerçekçiliğini koruduğunu söylememiz mümkün. Kadınların kadınsılığı ya da kadınlık rollerinin cinselleştirilmeyle ilişkisini vurguladığı kısımlarda da durum aynı: Giyim kuşamlarıyla ilgili takıntıları olan kadınlar, makyajları uçuş pratiklerinden önce gelenler, zaman zaman pantolon yerine etek giymesi gerektiğini düşünen Astronot Kadın’ımız… Kitapta Elma’nın iddia ettiği gibi, erkek astronotlar için de stilistler varsa bile erkeklerin kaleme aldığı erkek astronot karakterlerin dünyasında giyim kuşam, makyaj ya da yakışıklılıktan pek bahsedilmediğini söylemekte bir beis yoktur herhalde. Belki bu yüzden Kowal, astronot olmak isteyen karakteri kadar uzay hakkında yazan bir yazar olarak kendi varlığıyla da tüm kadınlara umut aşılıyor.

Kitabın ‘asıl maceranın’ hazırlığı olarak dünyadaki mücadeleye odaklanan bir roman olduğunun altını çizerken, ilk kısmın dünyadaki felakatlere değindiğini de belirtmiştik. Son olarak bu kısma dair bir yorumla bitirmek doğru olacaktır: Bugün iklim değişikliğini temel alan bütün iklim-kurgu, ekolojik bilimkurgu gibi türlerle temas hâlinde olduğunu dahi iddia edeceğimiz romanın bütün gerçekçi anlatısı içinde bu kısmı belki en az gerçekçi olan kısım. Karakterlerin hayatlarını tehdit eden problemlerden nasıl etkilendiğini çok iyi anlamıyoruz çünkü. Konforları hiç bozulmuyor sanki, kendilerine yaşayacak yeni bir gezegen aramak zorunda olmalarına rağmen hayatlarına keyif içinde kaldıkları yerden devam ediyorlar, gündelik hayatlarında aynı kaygılar sürüp gidiyor.

Devam kitaplarında dünyada ne olup bittiğini görecek miyiz bilmiyoruz, ama beklentimiz biraz ekolojik meselelerin de altının çizilmesi olurdu. Bir de tabii, Elma’nın uçmakla ilgili tutkusunu, başka gezegenlere duyduğu o doğuştan özlemi yine kendi diliyle anlatması. Doğrusu, ikinci kitabın Türkçeye kazandırılmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Çağdaş bilimkurguyu Türkçeden takip etmemizi sağlayan Eksik Parça Yayınları çalışanlarına ve bilhassa çevirmeni Sinan Güldal‘a teşekkürlerimizle!

Yazan: Seran Demiral

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Murat Menteş’le Geleceği Görenler Öykü Yarışması Yayını

Edebiyat Otopsisi YouTube kanalındaki “Yazarlara Soruyoruz” serisinin yeni bölümünde kulübümüz editörlerinden Emre Bozkuş, edebiyatın sınırlarını …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin