Kıyamet Sonrasında Karanlık Bir Anlatı: Gohor

Bizi 2400’lü yıllara götüren yolculuğumuzda, bilinen medeniyet yok olma eşiğine geldi. Buna karşın küllerinden yenisi doğdu. Bu yıkımın tesiriyle aşina olduğumuz şehirler, yapılar da ortadan kalktı. Ancak cam kubbeler içinde inşa edilen şehirlerde eski düzen sürdü ve yalnızca seçkin insanlar içeriye alındı; dışarıda kalanlar ise dışlanarak bütün imkânlardan, gelişmiş teknolojinin nimetlerinden uzak tutuldu. Radyasyondan ötürü dönüşenler ve daha pek çok topluluk…

O dışlananlardan biri olan Gohor Askine’nin gözünden anlatılmaya başlanılıyor bütün bunlar. Kubbenin dışında, görece ilkel şartlarda yaşayan Gohor’un hayatı Cam Kent’ten gelen kişilerin ziyaretiyle değişir. Bu olaydan sonra yaşanan olaylar hem onun hem de çevresindeki insanların hayatında bir dönüm noktası olur. Aşkın Güngör’ün yazdığı şahane gençlik-bilimkurgu roman dizisi Gohor, ilk olarak 2003 yılında Gohor: Cam Kent ve Gohor: Kurtlar Yolu olarak iki cilt hâlinde yayımlandı. 2008 yılında ise Gohor: Kıyametten Sonra adıyla tek cilt altında derlenip okurla yeniden buluştu.

Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (The Hero with a Thousand Faces) kitabı oldukça ünlüdür. Joseph Campbell, dünya mitlerinde bulunan arketipik kahramanın yolculuğundaki mitolojik yapıya ilişkin teorisini tartışır eserinde. Bazı ortak noktalar yakalar ve oluşturduğu şablonla yapıtların müşterek işleyişlerini ortaya koyar. Campbell’a göre “Gerçek birdir, fakat bilgeler ona birçok isim takmıştır.” Bu nedenle bütün edebi eserlerin temelinde aynı arayış ve yolculuk motifleri gizlidir. Yani kahramanın erginleşme ve kendini bulma süreci… Benzer bir görüşü Fransız yazar Raymond Quenea da dile getirir: “Bütün hikâye ya İlyada’dır ya Odysseia,” der. Zira bütün eserlerde görülen arayışın en bariz özelliklerini bu iki anlatıda bütün hatlarıyla görmek mümkündür. Gohor da bu gelenekten izler taşıyarak inşa edilmiş bir eser. Tıpkı Star Wars’un ilk üçlemesi ya da Harry Potter serisi gibi.

Ana hatlarıyla bu yolculuğun yapısına değinirsek izlenilen yol şöyledir: Öncelikle kahramanın sıradan hayatına ziyaretle başlar anlatım. Burada kahramanın kubbe dışında yaşadığı hayat tüm detaylarıyla bize sunulur. Geniş arazilerde, arkadaşlarıyla özgürce coşup eğlenen Gohor için yaşam olağan akışında sürüp gitmektedir. Ancak aklına takılan kimi noktalar da yok değildir. Zaten hikâyenin doğuşu da bu noktaların birleşmesiyle ortaya çıkar. Campbell’a göre bu aşamada kahramanın noktaları birleştirmesini sağlayacak şey bir sorun ya da bir nevi meydan okumadır. Böylece kahraman maceraya çağrı alır, kaderi şekillenmeye başlar. Hikâyenin asıl başlangıcı da işte bu çağrının gelişidir.

Sırada çağrının reddi vardır. Gohor’un reddi doğrudan olmasa da gönülsüz kalır ya da çağrıya yanıt vermek için gereken motivasyona henüz sahip değildir. Ancak yaşanan hazin bir olay tıpkı diğer bütün anlatılardaki gibi Gohor’u da bir şekilde maceranın içine sürükler. Devamında yine Campbell’a göre akıl hocasıyla tanışma adımı gelir. Ancak Gohor’un akıl hocası Bay Öge , macera henüz başlamadan karşımıza çıktığından bu macerada küçük bir sapma yaşandığı söylenebilir. Ya da başka bir yoruma göre doğrudan akıl hocası bir kişi değildir, birden fazla insan yolculuğunda bu rolü üstleniyor denebilir. Bu kısım okurun yorumuna kalmış durumda.

Bir sonraki aşama ilk eşiğin geçişidir. Cam Kent’e giren Gohor, kendi dünyasından koparak bir sonraki aşamanın ön hazırlığın yapmış olur. Bahsi geçen aşama alışkanlıklarından uzaklaşırken yeni yaşam alanına alışmasıdır. Böylece eşiğin ardından yeni dünyaya adapte olmaya başlar. Ancak elbette burada sona ermez. Gohor, Cam Kent’te yaşadıklarıyla kahramanın erginleşme sürecine girmiş olur. Akıl hocasından öğrendikleriyle yeni dünyayı tanımaya çalışır ve bir noktada artık öğrendiği dünyadan deneyimlediği dünyaya onsuz geçmesi gerektiğini anlar. Bu da iradesini eline almasına, kaderini kendi elleriyle şekillendirmesine yol açar.

Aşkın Güngör

Hikâyenin devamında yolculuğa çıkma sebebi Campbell’ın ödül-ceza denklemine ulaştırır bizi. Gohor’un Cam Kent’ten ayrılıp özgür iradesiyle Kurtlar Yolu’na doğru başlattığı seyahat, kendisine eşlik eden dostları ve elbette amacı açısından belirleyici hâle gelir. Çeşitli zorluklar, türlü badireler atlatılır, ancak nihayetinde ödülü veya cezayı kucaklayacak neticeye ulaşılır. Burada kahraman kendi benliğine ulaşma gayesini ya da başka deyişle kendini tamamlamış olacağını düşünür. Fakat işin aslı başkadır. Zira asıl kırılma ödül-cezaya ulaştıktan sonra aslolanın bu olmadığını anlamasıdır. Bu bağlamda Gohor’un yolculuğu bir şeyi ararken haddizatında ulaşılması gerekenin başka bir şey olduğunu keşfetme süreci hâline gelir. Bunu da her yolculuk gibi dönüşte fark eder. Alice misali iksiri içer ve yuvasına dönüşmüş olarak döner.

Özetle, bütün bunlar bir araya geldiğinde, söylenmesi gereken çok şey olduğunu ifade edebiliriz. Gohor, anlatıcılık konusunda sahip olduğu önemli detaylarla edebiyatımıza kazandırılmış eşsiz bir yapıt. Buna hiç şüphe yok. Bilhassa genç yaştaki okura hitap etmesi, verdiği mesajlar ve sunduğu zengin fikirlerle iyi ki kaleme alınmış denilecek bir eser. Sinematografik yönüyle de öne çıkıyor ve yazarı Aşkın Güngör’ün yorumuyla mutlaka sinemaya uyarlanması gerektiğini hissettiriyor. Şayet bu gerçekleşirse, sinemamıza değer katacağı, edebi eser uyarlamaları konusunda çığır açacağı muhakkak. Mutlaka bir şans verilmeli.

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

tuhaf bir kivilcim kapak

Fahrenheit 451’e Saygı Duruşu: Tuhaf Bir Kıvılcım

Ray Bradbury, bundan tam yetmiş sene önce kendisiyle özdeşleşecek ve bilimkurguda başı çeken eserlerden biri …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin