Yeşil Mars, Mars Üçlemesi‘nin ikinci kitabı. Üçlemenin ilk kitabı Kızıl Mars’ın birkaç yıl sonrasına uzanıyoruz. Öyle görünüyor ki bu Mars destanı birçok doruk noktasına sahip ve bu yüzden tek bir roman gibi okunmalı. Kim Stanley Robinson, “hangi karakter kimdi, şu an ne yapıyorlar?” gibi soruların cevaplarına yoğunlaşmadığı için serideki kitapları sırasıyla okumak son derece önemli.
Birçok açıdan Yeşil Mars, ilk kitabın izleğini takip ediyor. Gerçi bu sefer Robinson, hikayeyi gelecekten değil de kronolojik bir sıradan giderek anlatıyor. Her bir kısım Mars’taki farklı bir yerleşimi üçüncü kişi bakışıyla tasvir ederken, yeni mülteciler ve Mars’ın İlk Yüz’e benzeyen yeni nesil yerlileri de kurguda yerini alıyor. Söz konusu anlatım tekniği, bu uzunluktaki bir kitap için gerçekten başarıyla uygulanmış. Kitabı okurken tüm karakterleri tanıdığınızı, birbirlerine bakışlarını ya da başkalarının onlara bakışlarını çok iyi anladığınızı hissediyorsunuz. Böylelikle ana karakterleri anlamakta da zaman kazanmış oluyorsunuz.
Romanın dezavantajı ise her zamanki gibi uzunluğu. Yeşil Mars önceki kitabın izinden gidiyor, hikayenin her yerine yayılıyor ve her köşeyi ayrıntılarla dolduruyor. Daha önce olduğu gibi, Mars yüzeyinde uzun yolculuk tasvirleri ve Mars coğrafyasının en sıkı meraklılarını bile tatmin etmeye yetecek kadar detay var. Tabii bu durum bazen güzel bazen de sorunlu. Örneğin sonuç kısmı biraz fazla uzatılmış açıklamalarla ihtişamlı ve duygusal bir his yaratıyor, ancak Robinson okuru gereğinden fazla sözcüğe boğuyor. Kitabın ilk bölümleri ise fazlasıyla ağır aksak.
Öte yandan politika, yönetişim ve taktik konulu genişletilmiş bir konferansı kapsayan “Ne Yapmalı?” kısmı kitabın en iyi bölümlerinden biri. Kitaptaki politika çok daha zevkli bir tempo değişikliği niteliğinde ve dolayısıyla daha dinamik ve merak uyandırıcı. Siyasi toplantıdaki süreci, hizipleri, anlaşmazlıkları ve hayal kırıklığını kendi deneyimlerimizden de tanıdık bulabiliyoruz. Sonuçta bu kadar teknik bir esere böylesi derin bir politik gözlem eklemek maharet ister. Robinson’ın karakterleri bakış açılarını kolay kolay değiştirmiyor, başkarakterler dünya politikası hakkında gerçeküstü fikirlere kapılmıyor. Robinson hayranlık uyandıracak şekilde farklı perspektiflerden hikayeyi anlatıyor ve politik dinamikler ile ilgili harika bir anlayış sunuyor.
Kitap kesinlikle Kızıl Mars’tan daha iyi. Karakterler arasındaki geçişler eskisi kadar iyi detaylandırılmış ama bu sefer daha geniş bir sahnede ve kişisel dramaya daha çok alan tanıyor. Robinson, Mars kolonizasyonu hakkında sayfalarca teknik konuya yine değiniyor elbette, ancak bu sefer merkezinde daha çok politik problemler var. Ayrıca Mars coğrafyasının değişimi ve tehlikeleri daha da dramatikleştirilmiş şekilde sunuluyor. Oysa Kızıl Mars’ta bu tarz sahneler çok ağır ve kafa karıştırıcıydı. Tabii tüm bu artıları, kitabın yine de fazla uzun ve yorucu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Hazırlayan: Kadir Tanrıverdi