Mars'ta bir müslüman

Mars’ta Bir Müslüman

Mehmet Ali Yazan’a ait, Karina Yayınevi’nden 2015’te çıkan “Mars’ta Bir Müslüman” kitabına, Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerin ve uydularının bilimkurgu edebiyatında ve sinemasında nasıl işlendiğini araştırırken rastladım. İlgi çekici başlığından ötürü ve Mars hakkında yerli bilimkurgu yazını içinde üretilmiş bir örnek olduğu için hemen edinerek okudum. Yazan, bu ilk eserinden başka “Uzay Otelinde Cinayet” adlı bir polisiye bilimkurgu e-kitabı da kaleme almış.

Mars’ta Bir Müslüman, yakın bir gelecekte Mars’a insanlı uçuş ekibine başvurusu NASA tarafından dini inancı nedeniyle reddedilen ABD’li hava kuvvetleri pilotu binbaşı Ahmet Şakir’in hukuk mücadelesini ve sonunda Mars’a ayak basan ilk Müslüman olmasını anlatıyor. Kitap hakkındaki genel izlenimim, “ayrımcılık” konusunu ele almayı hedefleyen yazarın bu meseleyi oldukça yavan bir şekilde ve inandırıcılıktan uzak bir kurguyla ele aldığı. Dakika bir gol bir dedirtircesine, daha evvel sayısız Ay görevinde bulunmuş, ABD ordusunda binbaşılığa yükselebilmiş Ahmet Şakir’e, kapalı kapılar ardında ima yoluyla değil de açık açık resmi bir hologram mesajıyla Müslüman olmasından ötürü Mars’a gidemeyeceğinin söylenmesi anlatıyı en başından absürtleştiriyor. Yoksa elbette ki, hele de önümüzde Trump gibi bir örnek dururken, ABD’de müesses nizamın çeşitli azınlık gruplara karşı asla ayrımcı bir tavır göstermeyeceğini söylemek istemiyorum.

Mars gezegeni

Kitapta NASA’nın, Mars’a müslümanları götürmeme kararının resmi kurumsal bir tavır olduğu açıklanıyor ve gerekçesinin oradaki kolonide tarihteki tecrübelerden yola çıkarak dinler arası tartışmaların ve bir çatışmanın önüne geçmek olduğu söyleniyor. Olayı mahkemeye taşıyan Ahmet Şakir, buradaki savunmasında tarihte Hristiyanlar arasında yaşanan mezhep çatışmalarından, ABD’nin kuruluşunda milyonlarca Kızılderiliyi katletmesinden, 1. ve 2. Dünya Savaşlarında ölenlerden bahsederek bunların hiçbirinin Müslümanlar tarafından işlenmediğini dile getiriyor. Tarihte ve hiçbir Müslüman olmayan ülkede salt İslamiyet’in kendisinden ötürü bir şiddet vakası yaşanmadığını söyleyen Ahmet Şakir’in kamuoyuna mal olan davasındaki bu savunması, hâkim dâhil olmak üzere herkesi, hatta ABD başkanını bile etkiliyor, NASA suçlu bulunuyor ve Ahmet Şakir’in ABD başkanının talimatıyla Mars’a ayak basacak ilk kişi olması kararlaştırılıyor. Olayların absürtlüğünün bu şekilde ilerlemesi, bir bilimkurgu romanı değil de bir peri masalı okuduğunu düşündürüyor okura. Herkes Ahmet’i tebrik ediyor, NASA yöneticileri, ABD hükümeti vs. Peki o halde böylesi bir ayrımcı karar en başta nasıl ortaya çıkabilmişti?

Yolculuk zamanı gelip de Ahmet’in komutasındaki ekip Mars’a gidecek uzay aracında yerlerini aldığında, başka absürt bir olay gerçekleşiyor ve uzay aracında –ironik şekilde tam da NASA’nın sözde öngörüsüne uygun olarak- ekibin ateist bir üyesi ile Ahmet arasında Tanrının varlığına yokluğuna dair bir tartışma çıkıyor. Kabul edelim ki, yumruk yumruğa değil, oldukça medeni bir şekilde Ahmet hiçbir şeyin tesadüf eseri var olamayacağını, bir hücrenin bile kendiliğinden oluşabilmesi için gereken olasılık hesapları, sanatkârı olmayan bir sanat eseri olamayacağı gibi, yıllarca bu topraklarda Adnan Oktar gibi meczup tiplerin evrim karşıtı hurafelerinden alıntılarla süslenen sözde argümanlarıyla ekibin bu ateist üyesini mat ediyor. Herkes Ahmet’i alkışlıyor, imana gelen ateist ekip üyesi artık Allah’a inandığını söylüyor ve bütün ekip bu hayırlı gelişmeyi kutluyorlar.

Kitaptaki Ahmet Şakir karakteri, ibadetini aksatmadan çalışkanlığıyla herkesin takdirini kazanıyor, uzay aracındaki yapay yerçekiminde serdiği seccadesi üzerinde kıldığı namazlarında sürekli Allah’a şükrediyor. Mars’a ayak bastıklarında, dünya kamuoyuna İslam peygamberi Muhammed’in veda hutbesinden alıntılarla ayrımcılık karşıtı bir nutuk çekiyor. Bu kitabı değerlendirirken, gerçekten de “nutuk” ifadesi oldukça yerinde bir kelime. Çünkü kısa roman boyunca Ahmet sürekli birilerine İslamiyeti öven nutuklar çekip duruyor. Kitaptaki bu bağıran didaktik yönün, eserin estetik ve sanatsal değerini muazzam derece hafiflettiğini söyleyebilirim.

55 sayfalık kısa bir novella uzunluğundaki, bir oturuşta okunup biten Mars’ta Bir Müslüman finali itibariyle de peri masalı özelliğini koruyor. Mars’taki keşif seferlerinin birinde, insan yapısını andıran gizemli bir kayalığa tırmanırken Ahmet dengesini kaybederek düşüyor ve beyin travması nedeniyle bilinci kapanıyor. Dünyanın en iyi beyin cerrahları Ahmet’i kurtarmak için –yine ABD başkanının özel talimatıyla- seferber oluyorlar, uzaktan komutlarla yapılan ameliyata rağmen Ahmet Şakir hayatını kaybediyor. Onun ölümü bütün dünyada büyük üzüntüye sebep oluyor. Kitabın sonunda ABD başkanı bir sonraki seçimlerde partisinin başkan adayının -Ahmet’in anısına- bir Müslüman olacağını kamuoyuna ilan ediyor. Çünkü Ahmet herkese kardeşliği, farklılıklara rağmen bir arada barış içinde yaşayabileceğini gösterdi. Belki bu noktada Mars’ın düşük yerçekiminde gökten yere yavaşça üç elma düşebilirdi mesela!

Kitabın adını ilk duyduklarında herkesin merak ettiğini tahmin ettiğim sorunsala da değineyim. Ahmet uzay gemisindeyken duvarlardaki seramik kaplamalara ellerini sürerek teyemmüm abdesti alıp namazlarını kılıyor. Çünkü o koşullarda suyu çok idareli kullanmalılar. Mars’tayken de özel ayarlanmış saati sayesinde vakit namazlarını kaçırmıyor. Fakat kıblenin yönü noktasında ayrıntılı bir açıklama mevcut değil. Sadece, Dünya’ya doğru yönelmenin yeterli olacağına dair bir bahis var ama bunun nasıl olacağı belirtilmemiş.

Sonuç olarak, Mars’ta Bir Müslüman, iyi niyetle kaleme alınmış ama olay örgüsündeki mantıksızlıklar nedeniyle inandırıcılığı düşük kalmış, vermek istediği mesajı aşırı didaktik bir üslupla sunduğu için de estetik değeri zayıf duran bir eser. Peki, aynı konu nasıl daha zengin kılınabilirdi? Karakterler, siyah beyaz, salt iyi kötü diyalektiğinden uzak,  kartondan karikatür gibi değil de daha derinlikli işlenmeliydi. Etnik ve dini ayrımcılık, günümüzde bütün dünyada ciddi bir sorun olarak devam ederken, bu konuyu işleyecek eserlerin kullanabileceği yığınla zengin malzeme var. Bu zengin malzeme basit olay örgüsü mantıksızlıklarına ve tek taraflı didaktik nutuklara kurban gitmemeli. Ve dinlere inananlar, kendilerine yapılan ayrımcılıklar kadar hiçbir dine ya da Tanrının varlığına inanmayanlara yapılan ayrımcılıkları da göz ardı etmemeli. Mesela, Contact filminde Jodie Foster’ın canlandırdığı Dr. Arroway karakteri Müslüman olduğu için değil, ateist olduğu için yıldızlararası yolculuğa seçilmiyordu. Fakat konunun işlenişi hiç de bağırmayan bir şekilde, gayet estetik olarak ele alınmıştı. Şüphesiz inanç ayrımcılığı konusunda kalem oynatmayı düşünenler için bu filmden alınacak nice ibret vardır.

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

İlginizi Çekebilir

kilic ve gezegen

Maceracı Bir Bilimkurgu Alt Türü: Kılıç ve Gezegen

Kılıç ve Gezegen kavramı, ilk olarak Amerikalı bilimkurgu editörü Donald A. Wolheim tarafından altmışlı yıllarda …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin