Mutantların Doğuşuna Farklı Bir Bakış: Mars’tan Gelen Ölüm

14 Mart 1911 tarihinde Belçika’da doğan Peter Randa, 1979’daki ölümüne dek yazdığı 300’e yakın romanıyla üretken bir kariyere imza attı. Ayrıca Perret Gentil mahlasıyla polisiye ve romans, 70’li yılların başında ise erotizm ve dedektiflik romanları da kaleme aldı. Aslında Perret Gentil, kullandığı birçok isimden sadece biriydi. Asıl adı André Duquesne olan Fransız yazarın diğer mahlasları şöyle: Jean-Jacques Alain, Kentsel Farrel, Herbert Ghilen, Jules Hardouin, Jim Hendrix, Henry Lern, Andre Ollivier, HT Perkins, FM Roucayrol, Diego Suarez ve Van Rhyn Jehan Percy Williams.

Edebiyatın farklı şeritlerinde kalem tutan yazarın Kabus Gecesi, Merdivendeki Gölge, Lanetli Ruhlar, Şeytanın Ziyafeti gibi dilimize çevrilmiş bilimkurgu dışı eserleriyle de karşılaşmak mümkün. Biz bilimkurgu hayranlarını ilgilendiren iki romanı ise Baskan Kurgu Bilim dizisinde kendine yer bulan Uzayda Dehşet Tora (Tora) ve Mars’tan Gelen Ölüm (Les Ides de Mars). Uzayda Dehşet Tora, Baskan Kurgu Bilim Dizisinin ilk kitabı olma özelliğini taşırken, bu yazıda bahsedeceğimiz Mars’tan Gelen Ölüm ise aynı dizinin beşinci kitabı olarak okurla buluştu. Mars’tan Gelen Ölüm’ün daha önce de (1974) Sander Yayınları tarafından ‘’Merihliler Geliyor’’ adıyla dilimize kazandırıldığını belirtelim.

Bilimkurgu terimlerinin pek de yaygın şekilde kullanılmadığı bir içeriğe sahip olan roman, Philippe isimli bir tarihçinin Mars araştırması için görevlendirilen ekibin içerisinde yer almasıyla başlıyor. Mars’a ulaşan ekiple birlikte gezegene ayak basan ilk insanlardan biri olan Philippe, gözlem yaptığı sırada kaktüse benzer bir bitkiye rastlayınca romanın ana konusuna da şekil veren beklenmedik bir olaya maruz kalıyor. Bitkinin üzerinde gördüğü iki siyah tomurcuğun yüzüne doğru patlaması sonucu araştırma ekibi tarafından derhal gözlem altına alınıyor. Yapılan testler ve incelemeler sonucu bir sorunu olmadığı düşünülen Philippe’nin Dünya’ya dönmesinde bir sakınca görülmüyor.

Öncelikle birinci kısımda yaşanan tüm bu olaylar ve Mars gezegenindeki araştırma sürecinin anlatımı ve tasvirleri kitabın en güzel bölümü. Ancak iyi bir başlangıç olarak düşünebileceğimiz bu giriş kısmı, kendini takip eden bölümlerin bir hayli kötü işlenmesiyle gölgede kalıyor. Olayların son sürat gelişmesi ve kurulan kısa cümlelerin yanında karakterlerin de yeteri kadar işlenmemesi romanın temposunu düşürüyor. Yine yazım yanlışları, anlatım bozuklukları ve -kitabın baskı yılını da dikkate alarak- kullanılan Arapça kökenli kelimeler günümüz okurunu çokça yoracak cinstten.

Tüm bu olumsuzluklarla boğuşurken, hikâyedeki aksiyonun ve gizemin kendini göstermesiyle bir nebze olsun aradığımız şeyleri bulur gibi oluyoruz. Mars’tan dönen Philippe, eski sevgilisi Gilda ile görüşmesi sonucu daha sonra öğreneceği bir gerçeğin, yani mutant olduğunun farkına varıyor. Ayrıca bu mutant özelliğini Gilda’ya da bulaştırıyor ve bir saldırı sonrası ikisi de ölüyor. Ancak mutant özellikleri sayesinde her ikisi de yeniden diriliyor. Bildiğiniz gibi çoğu mutant filminde kahramanımız bir deney sonucu mutasyon geçirir. Yazar Peter Randa ise bu duruma farklı bir bakış açısı getirerek hikâyeyi daha ilginç bir şekle sokmayı hedeflemiş. Al ve Ül (bir dişi-bir erkek) ismi verilen iki Marslı ile Philippe ve Gilda’nın birbirine uyum sağlaması sonucu çeşitli yetenekleri olan bir mutant nesli ortaya çıkıyor. Mutant kahramanlarımız zihin okuyabiliyor ve kendisi gibi diğer mutantlar ile telepati kurabiliyor. Öte yandan en zor anlarında tanınmamak için kimlik değiştirebiliyor, hayali canavarlar yaratabiliyorlar. Sonucu ölüm olan her türlü saldırıya karşı gelişmiş vücut savunmasına da sahipler. Kısacası karşımızda üstün niteliklere sahip mutantlar duruyor…

Mutantların farkına varan devlet yetkilileri ile kahramanlarımızın arasında başlayan gerilim, Al ve Ül isimli Marslı bireylerin varlıklarını sürdürme amaçları ile örtüşmeyince önüne geçilemeyecek bir savaş başlıyor. Nitekim mutantlar ile devlet arasındaki savaşta birçok kayıp veren Philippe ve Gilda, Al ve Ül’ün hayatta kalma uğraşlarını hem kendileri hem de mutant nesil için bir kurtuluş olarak görüyor. Hikâye, edindikleri eşsiz yetenekler sayesinde inzivaya çekilen çiftin gelecek günler hakkındaki planlarıyla son buluyor.

Derme çatma bir kurguya sahip olan ve vasat bir bilimkurgu filmi izliyormuş hissi veren romanda dikkate değer şeyler de var. Örneğin benzer konuları işleyen Life, The Last Days on Mars, Ghosts of Mars gibi filmlere tematik anlamda öncülük ettiğini söyleyebiliriz. Son olarak Peter Randa, bir çocuğa bilimkurguyu sevdirebilecek nadir yazarlardan biri. O yüzden Randa’nın bilimkurgu eserlerini, yeni baskılarıyla ülkemiz çocuklarına ulaştırmakta fayda var.

Hazırlayan: Ahmet Boyraz

Yazar: Ahmet Boyraz

1993'de Adana'da doğdu. Futbol ve Bilimkurgu hastası. Bilimkurgu konusunda üretmekten çok tüketme eyleminde olsa da bunu tersine çevirmek için elinden geleni yapıyor.

İlginizi Çekebilir

Gunes-Sistemi

Güneş Sistemi’mizin Gezegenleri Nasıl Keşfedildi?

Antik çağlarda gökbilimciler, birbirlerine göre sabit bir konumda duruyor gibi görünen yıldızlarla diğer gezgin yıldızlar …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin