Yeni Dünyalarda Serisi ile Türk okurunu modern yabancı bilimkurgu eserleriyle tanıştıran Çağlayan Yayınevi’nin ardından, Okat Yayınları da 1971’de bilimkurgu adına büyük bir atılım ve katkı olan Uzay Serisi’ni yayımladı. Okat Uzay Serisi, Çağlayan Yayınevi’nin amatörce başladığı yolculuğu daha sağlam adımlarla sürdürdü.
Bilindiği gibi Çağlayan Yeni Dünyalarda Serisi’nde eserlerin özgün adı ve yazar bilgisi bulunmuyordu. Okat Uzay Serisi, bu bağlamda daha profesyoneldi. Çağlayan’ın attığı temeli sağlamlaştırdı ve kendisinden sonra gelecek olan Baskan, Metis ve İthaki gibi yayınevlerinin bilimkurgu dizilerine zemin hazırladı.
Şimdi gelin, dizide yer alan eserlerin konusuna kısaca bir göz atalım.
1- Uzayda Suikast / Philip K. Dick (“Solar Lottery”, 1955)
Philip K. Dick’in yayımlanan ilk romanı Solar Lottery, yazarın sonraki eserlerini üzerine inşa edeceği sağlam bir temel oluşturmuştur. Roman, mantığın ve sayıların hakim olduğu bir dünyada geçer. Dünya hükümetinin başı olan “Quizmaster”, “Lotari”, yani karmaşık bir piyango yoluyla seçilir. Böylece herkes güç ve liderlik için eşit şansa sahip olur. Toplumdaki bu rastlantısallık unsuru, her insanın kendi bireyselliğinden arındırılmasını sağlar ve bir tür sosyal kontrol işlevi görür. İşin bundan sonrası gaddarca bir oyunla devam eder. Bir suikastçı Quizmaster’ı öldürmeye; Quizmaster da bu hayatî tehlikeden korunmaya, sağ kalmaya çalışır. Bu noktada telepatik korumalarından yardım alır. Kurtulmayı başarırsa halkın saygısını kazanır; ölürse de yeni bir lotariyle sıradaki Quizmaster seçilir.
Solar Lottery’nin başına, Türkçedeki yolculuğu sırasında ilginç bir hadise de geldi. 1999’da Sarmal Kitabevi tarafından tekrar basılan kitabın kapağına yazar adı olarak “Arthur C. Clarke” yazıldı. Böyle büyük bir yanlışlığın gerçekleşme ihtimali kaçta kaçtır bilinmez ama, bu kez “piyango” ona vurdu.
2- Uzayda Büyük Sıçrayış / Leigh Brackett (The Big Jump, 1955)
“Uzay Operasının Kraliçesi” diye anılan Leigh Brackett, aynı zamanda senaristti. Bilhassa Star Wars hayranları olarak ona çok şey borçluyuz. Zira en iyi Star Wars filmi olan The Empire Strakes Back’in senaryosunu Lawrence Kasdan’la beraber kaleme aldı ve filmin çekildiğini göremeden hayatını kaybetti. Brackett’in bu kitabı 1955’te, Philip K. Dick’in az önce bahsettiğimiz romanı Solar Lottery ile birlikte basılmıştı. Birlikte derken gerçek anlamda birlikte, yani ikisi bir arada basılmaları söz konusu. Bu iki kitap, Ace Books’un “tête-bêche” tekniğiyle yani sırt sırta bastığı bilimkurgu serilerinin bir halkasıydı.
Roman, Dünya’ya altı ışık yılı uzaklıktaki Ophiuchus / Yılancı takımyıldızında yer alan Barnard’ın Yıldızı’na yapılan insanlı keşif gezisini, “Büyük Sıçrayış”ın ardından yaşananları konu alır. Bu görevden tek bir mürettebat sağ döner -ki o da ölümün eşiğinde ve insanlıktan çıkmıştır. Ekibin başına gelenleri araştırmak için ikinci bir ekip oluşturulur. İlk ekiptekilerden birinin arkadaşı olan ve sağ kurtulan mürettebattan yıldızın etrafındaki gezegen hakkında bilgiler alan baş kahramanımız bu gizemi aydınlatmaya kararlıdır.
3- Uzayda İsyan / Leigh Brackett (The Starmen, 1952)
“The Galactic Breed”, “The Starmen”, “The Starmen of Llyrdis” olmak üzere üç ayrı adla anılan roman, ilk olarak 1951’de Startling Stories dergisinde tefrika hâlinde basıldı. Roman, okuyucuya Michael Trehearne adında 30’lu yaşlarda, ailesinin kökenini araştıran Amerikalı bir adamı tanıtır. Trehearne, kendisine fiziksel olarak çok benzeyen ve Vardda adıyla anılan bir grup insanla karşılaşır.
Çok geçmeden, Vardda’nın aslında Dünya’dan 65 ışık yılı uzaklıktaki dev turuncu yıldız Aldebaran’ın yörüngesinde bulunan Llyrdis gezegenindeki yıldız gezgini tüccarlardan mütevellit bir medeniyet olduğunu öğrenir. Görünüşe göre Trehearne bir uzaylı-insan melezidir. Varddaların vücudu, genetik bir mutasyon sebebiyle her türlü yıldızlararası yolculuk için gerekli olan donanıma sahiptir ve ışıktan yüksek hızlara dayanabilmektedir. Kahramanımızın “anayurduna dönüşü” ve akabinde gelişen olaylar romanın konusunu oluşturur.
4- Fahrenheit 451 / Ray Bradbury (1951)
Tanıtmak adına bir şey söylemeye gerek bile olmayan, zaten ne desek az gelecek bu büyük bilimkurgu klasiğinin Türk okuyucusuyla ilk tanışması 1971’de, Okat Uzay Serisi ile olmuştur. Eseri Türkçeye kazandıran da, serinin, ikisi dışında tüm kitaplarını çeviren Reha Pınar’dır.
Bilindiği üzere, adını kâğıdın yanma derecesinden alan roman, kitapların yasaklandığı distopik bir gelecekte geçer. Artık işleri kitap yakmak olan itfaiyecilerden biri olan Montag’ın, yok etmesi gereken nesnelerin büyüsüne kapılmasıyla gelişen olayları anlatır. Ray Bradbury’nin, 1947-1951 arası yazdığı iki ayrı öyküden yola çıkarak ve Ballantine Books yayıncılarından Stanley Kauffmann’ın önerisiyle novella hâline getirdiği fikir, bilimkurgu edebiyatının kilometre taşlarından birini oluşturmuştur. Bradbury’ye Fahrenheit 451 için en çok ilham verenler ise Amerika’da McCarthy dönemi paranoyası, Nazi Almanya’sında kitapların yakılması ve Sovyet sansürüdür. Bütün bu çılgınlıkların yaşandığı dönemde, en kötüsünü hayal etmek Bradbury’nin hayal gücü için zor değildir. Kitabın yayımlandıktan sonra kimi yerlerde sansüre uğraması aslında kitabın sağlamasını yapmış, yazarı korkularında haklı çıkarmıştır. Yazarın kendi deyişiyle: “Bir kitabı yakmanın birden fazla yolu vardır. Ve dünya yanan kibritlerle koşuşturan insanlarla doludur.”
5- Dünya Batıyor / Wilson Tucker (The Long Loud Silence, 1952)
“Mavi Ölüm” adıyla ilk kez Çağlayan Yeni Dünyalarda dizisinin 7. kitabı olarak dilimize çevrilen Wilson Tucker imzalı Dünya Batıyor, bir yayıncılık hatası sonucu Robert A. Heinlein ismiyle piyasaya sürüldü.
1953’te Hugo Ödülü’ne layık görülen roman, nükleer bir kıyametin ardından hayatta kalanların bir de salgın hastalıkla vurulmasını merkezine alır. Bir otel odasında akşamdan kalma vaziyette uyanan onbaşı Russell Gary, kendini bir nevi “dünyadaki son insan” pozisyonunda bulur. Kendisi gibi, hayatta kalan az sayıda kişiden biri olan yol arkadaşı genç kızla beraber, ordu tarafından kordona alınan Mississippi Nehri’ni geçmeye çalışır. Esasında nükleer yıkımın ardından biyolojik bir savaş yaşanmaktadır. Sadece doğal bağışıklığı olanlar hayatta kalmayı başarmıştır, ancak taşıyıcı oldukları için ülke karantinaya alınmıştır. Özellikle yakın zamanda dünya genelinde yaşadığımız olaylar dikkate alındığında eser güncelliğini hâlâ korumaktadır.
6- Robot X-81 / Robert Moore Williams (Conquest of the Space Sea, 1955)
Leigh Brackett’in Uzayda İsyan kitabıyla tête-bêche / sırt sırta basılan eser, Plüton’a kadar ulaşan insanlığın daha da ileri giderek “Uzay Denizi”ne açılma arzusu ve macerasını anlatır.
Her şey yolundadır. İnsanlık uzaya açılmış ve ağır adımlarla da olsa Plüton’a kadar ulaşmayı başarmıştır.
Ancak Güneş Sistemi’ni geride bırakıp yıldızlara açılmaya hazırlanan insanlar, Plüton’un ötesindeki boşlukla kendilerini tehdit eden büyük bir tehlike olduğunu fark eder… Kimse bu tehlike nedeniyle riske girmek istemeyince, uzayın tekinsiz enginliğine robotların gönderilmesine karar verilir.
İşte başkarakterimiz Jed Ambro’nun görevi de bu iş için kullanılacak robotu eğitmektir.
7- Maymunlar Gezegeni / Pierre Boulle (La Planete des Singes, 1963)
Özellikle başarılı ve bol ödüllü sinema uyarlamalarına sahip olan iki kitabı, Maymunlar Gezegeni ve Kwai Köprüsü ile tanınan Fransız yazarın hayatı da roman ya da film gibidir. II. Dünya Savaşı sırasında Japonlara esir düşmüş, iki yıl sonra kaçmayı başarmıştır. İki büyük eserinde bu tecrübelerin etkisi olduğu muhakkaktır.
Maymunlar Gezegeni, insanlığın uzak gezegenlere uzay yolculukları yapabildiği yakın bir gelecekte üç kâşifin, insanların vahşi hayvan maymunlarınsa baskın ve zeki tür olduğu bir dünyaya yolculuğuyla başlar.
İnsanın “eğlence, şehvet ve açgözlülük yüzünden öldüren tek tür olduğu, topraklarına hükmetmek için öz kardeşlerini bile katlettiği, ayak bastığı yeri çöle döndürdüğü” hatırlatılarak insanlığın yüzüne ayna tutulur.
8- Kan Damarlarında Yolculuk / Otto Klement & Jerome Bixby (Fantastic Voyage, 1966. Romanlaştırılan: Isaac Asimov)
Otto Klement ve Jerome Bixby’nin bu hikâyesi, hakları Bantam Books tarafından satın alındıktan sonra senaryosu Asimov tarafından romanlaştırıldığı ve roman da film uyarlamasından altı ay gibi kısa bir süre önce basıldığı için Asimov’a ait sanılmaktadır. İşin doğrusu, eser Asimov’un romanından sinemaya uyarlanmamış, Klement ve Bixby’nin hikâyesini temel alan filmin Harry Kleiner ve David Duncan tarafından yazılan senaryosu Asimov tarafından yapımcıların isteği üzerine romanlaştırılmıştır. Bu yanlış anlaşılma yüzünden, Okat Yayınları baskısında da yazar bilgisi olarak Isaac Asimov adı görünmektedir.
Eser, mikroskobik boyuta küçültülerek, beynindeki hasarı onarmak için yaralı bir bilim insanının vücuduna giren bir denizaltı ekibini konu alır. Amerika ve Sovyetler, atomları tek tek küçültebilecek teknolojiye ulaşmıştır ve sonuç olarak madde bir saatliğine küçük kalmaktadır. Jan Benes adlı bilim insanı, bu süreyi uzatmak için çalışmalar yapmaktadır ve nihayetinde süresiz olarak küçük kalınmasının yolunu bulmuştur. Ancak doktor bir suikasta uğrar ve komaya girer. Hayatını kurtarmak için beş kişilik bir ekip küçültülerek Proteus adlı araçla Benes’in vücuduna gönderilir. Bir saat içinde beyindeki pıhtıya ulaşıp çıkarmaları gerekmektedir. İşte hikâyede anlatılan yolculuk budur.
9- Anarşist / Alfred Bester (The Demolished Man, 1952)
Kitap, Alfred Bester’in Hugo ödüllü romanı The Demolished Man‘in kısaltılmış bir çevirisidir. Eserin tam metin baskısı, 1983’te Deniz Yayınları tarafından “24. Yüzyılda Cinayet” adıyla yapılmıştır.
24. yüzyılda geçen bu bilimkurgu polisiyesinde, evrenin en güçlü adamlarından Ben Reich yetmiş yıldır adı bile duyulmamış bir suç işlemeye karar verir: Cinayet!
Ne var ki, Esperler adı verilen telepat polisler sayesinde suçlar daha işlenmeden önlenmektedir. Dolayısıyla Reich’ın amacına ulaşması neredeyse imkânsızdır.
Roman, Alfred Bester’in diğer büyük eseri “Kaplan! Kaplan!”la beraber siperpunkın öncüleri arasında gösterilir.
10- Uzaydan Gelen Ajan / Margaret St. Clair (Agent of the Unknown, 1956)
Ace Books bu eseri, Philip K. Dick’in The World Jones Made romanıyla, daha önce değindiğimiz şekilde sırt sırta basmıştır. Okat Yayınları Uzay Serisi’nde de arka arkaya yer alırlar.
Romanda, yapay bir gezegende yaşayan alkolik Don Haig, bir gün kumsalda bir bebek bulur. Arkadaşı Kunitz, bu kanatları eksik bebeğin “Vulcan’ın bebeği” olduğunu söyler. Bir polis teşkilatı ise bebeğin peşindedir. Esasında Vulcan’ın bebeği, kanatları takılması hâlinde insanlık için büyük önem arz edecektir.
Çok derinlerde bebekle bağ kuran Haig, totaliter ve ırkçı SSP’nin hedef listesine alınacak, hayatı pahasına oyuncak bebeği korumak için tehlikeli bir mücadeleye atılacaktır.
11- Yaratılan Dünya / Philip K. Dick (The World Jones Made, 1956)
2002’nin kıyamet sonrası dünyasında geçen bu distopyada, geleceği öngörebilen bir adamın hikâyesi anlatılır.
Floyd Jones, Mesih gibi etrafına müritler toplarken gizli servis elemanı Doug Cussick ise ona engel olmaya çalışır. Ayrıca DNA üzerinde değişiklikler yapılarak insanlar Venüs’te yaşamaya uygun hâle getirilmiştir.
Philip K. Dick’in kader, özgür irade ve determinizm bağlamında sorgulamalar yaptığı kitap, kurulmaya çalışılan ütopyanın distopyaya dönüşümünü gözler önüne serer.
Daha sonra Alfa Yayınları tarafından modern bir baskısı da yapılan Yaratılan Dünya, kolay yanıtlarla yetinmeyen PKD’nin keyifle okunan romanlarından.
12- Çelik Mağaralar / Isaac Asimov (The Caves of Steel, 1953)
Asimov imzalı Robot serisinin ilk kitabı olan Çelik Mağaralar, ilkin 1953’te Galaxy dergisinde tefrika hâlinde yayımlandı. Asimov, yazarken Vakıf serisinden ayrı düşündüğü kitabı sonraları hikâyenin öncü bir parçası hâline getirdi. Asimov, bu bilimkurgu polisiyesinde bizi Elijah Baley ve önemi zamanla artacak olan R. Daneel Olivaw ile tanıştırıyor.
Asimov’un bir klostrofil olduğunu, açık alan korkusu taşıdığını biliyoruz. Burada çizdiği uzak gelecek tablosunda insanlar, kitabın ismiyle müsemma üstü çelik kubbelerle kapatılmış yer altı şehirlerinde yaşamaktadır. Hatta kendisine böyle kabus gibi bir ortamda yaşamayı nasıl hayal edebildiğini soranlara, “Hangi kabus?” diye cevap verdiği bilinir.
Bu dünyada insanlar, robotlardan pek hoşlanmamaktadır çünkü sınırlı imkânlara sahip oldukları yer altı dünyalarında işlerini ellerinden almalarından korkmaktadır. Bir yandan da insanlık Dünya dışına yayılmıştır. Dünyanın da dış yerleşimler gibi robotlaştırılmasını savunan Doktor Sarton öldürülünce, cinayeti çözmesi için dedektif Elijah Baley ve gelişmiş robot R. Daneel Olivaw görevlendirilir.
13- Kutsal Gezegen / Thomas Edward Renn (A Promising Planet, 1970)
Roman, Jeremy Strikes takma adıyla yazan Thomas Edward Renn’e aittir.
Komisyonla çalışan kâşif Bill Warden, maden filizleri yoğun olan bir gezegen keşfeder. Gezegenin halkı fazla gelişmemiş bir türdür. Rakipleri de aynı gezegene göz koyunca, gezegen üzerinde hak iddia etmek için kıyasıya bi yarış başlar.
Ancak hırslı iki kâşif grubunun da hesaba katmadığı biri vardır: Gezegenin Tanrısı!
Ace Books tarafından John Rackham’ın Flower of Doradil romanı ile beraber basılmıştır.
Okat Yayınları Uzay Serisi’nde çevirmen bilgisi olarak Sabri Öner görünmektedir ama bunu da Reha Pınar çevirmiştir.
14- Ölüm Melodisi / Kenneth Robeson (Murder Melody, 1935)
Esasında Kenneth Robeson, 30’lu ve 40’lı yıllarda çoğunu Lester Dent’in yazdığı “Doc Savage” serisini oluşturan on yazarın kullandığı ortak müstear isimdir. Ölüm Melodisi’ni yazan ise Lawrence Donovan’dır. Don Savage serisinin dokuzunu Lawrence Donovan yazmıştır, Ölüm Melodisi serinin 33. Kitabıdır.
Roman, dünya yüzeyinde büyük, derin delikler açan bir dizi depremle başlar. Bu sırada bir adamın parkta ölü bulunmasının ardından Doc Savage ve arkadaşları durumu aydınlatmaya çalışır. Doc Savage, insanüstü güce ve çok yönlü dehaya sahip, hayatını kötülük yapanları yok etmeye adamış bir adamdır. Hayranlarına göre o, tüyler ürpertici heyecanlar, nefes kesen kaçışlar ve kan donduran heyecan açısından eşsiz fantastik kahramanlıklarıyla tüm zamanların en büyük macera kahramanlarından biridir.
Stan Lee, Doc Savage serisinin modern süper kahramanların öncüsü olduğunu dile getirmiştir.
15- Uzayda İlk Oyun / Robert A. Heinlein (Double Star, 1955)
1956’da Hugo Ödülü’nü alan roman, bu seride kısaltılarak basılmıştır. Tam metin çevirisi, 1995’te Metis Yayınları tarafından İkiz Yıldız adıyla yapılmıştır.
Ay’ın, Mars, Venüs ve Jüpiter’in uydularının kolonileştirildiği ve Güneş Sistemi’nin parlamenter demokrasiyle yönetildiği gelecekte geçen kitapta, önemli bir politikacının kaçırılmasının ardından Marslılarla barış tehlikeye girmiştir. Bu yüzden de bir aktör ve taklitçi olan Lorenzo Smythe, politikacının yerini alacaktır.
Lorenzo Smythe (Büyük Lorenzo), aktörlük yaşamı boyunca birçok role girip çıkmıştır: Romeo’dan Cyrano de Bergerac’a, uzay yollarının kahraman pilotlarından çok gözlü, kol ve bacak yerine tuhaf uzantıları olan yaratıklara kadar bir sürü rol…
Ancak bu kez oynaması gereken rol çok daha zordur.
Serinin bu kitabını, ilk 14 kitaptan farklı olarak Fügen Beğer Türkçeye çevirmiştir.
16- Sürgündeki Yıldız / Karl-Herbert Scheer – Clark Darlton ( Eiswelt in Flammen / Enterprise Stardust, 1969)
Clark Darlton müstear ismiyle yazan Alman yazar Walter Ernsting ile Karl-Herbert Scheer’in eseri olan roman, Perry Rhodan serisinin ilk kitabıdır. Seri, 1961’de haftalık çizgi roman dergisiyle başladı ve sürekli değişen bir yazar ekibi tarafından onlarca yıldır devam ettiriliyor.
Enterprise Stardust’ta Amerikalı astronot ve fizikçi Binbaşı Perry Rhodan, mürettebatının tüm eğitimi tamamlandıktan ve Stardust adlı uzay gemisi yolculuk için yeterli malzemeyle donatıldıktan sonra yola çıkar. Ne yazık ki, Ay yüzeyinden gelen bazı radyo emisyonları geminin arızalanmasına ve Rhodan’ın Ay’a iniş yapmasına neden olur. Gemideki hasar minimum düzeyde ve kolayca onarılabilir olsa da, radyo emisyonları Stardust’ın geri dönüş yolculuğunu engellemektedir.
Rhodan, radyo parazitine neden olan şeyi öğrenmek ve düzeltmek amacıyla ekibinden birkaçını sorunun kaynağına doğru yönlendirir.
Romanın çevirisi Vecdi Bürün’e aittir.