Bilimkurgu denildiğinde çoğunluğun aklına uzay gemileri, zaman yolculukları, fütürist tasarımlar ya da uzaylılar gibi “gerçek dünyayla” öyle pek de ilgisi olmayan kavramlar gelir. Ancak bilimkurgunun her zaman bizim gerçekliğimizle özel bir ilişkisi olmuştur. Esasında bilimkurgu, çoğu zaman gerçek hayattaki toplumlarımıza ve onların sorunlarına ayna tutmasıyla ünlüdür. Aynı zamanda bunu oldukça acımasız tasarımlarla sunmasıyla da ünlüdür. Herhangi bir kitabevinin bilimkurgu bölümüne göz atın. Orada çok sayıda distopik roman ya da kıyamet sonrası kurgu bulacaksınız. Örneğin, çevresel sorunlar üzerine söyleyecek bir şeyleri olan bilimkurgu romanları, iklim krizinin olası en korkunç sonuçlarıyla yüzleşmiş ve tamamen yok olmuş bir dünyayı tasavvur etme eğilimindedirler. Politika veya iş dünyasını merkezine alan bilimkurguda ise tiranlık hükümetleri ve insanlıktan zerre kadar nasibini almamış, ruhsuz, devasa şirketlerle karşılaşırsınız. Gerçekten gelecek tasavvurları böylesine korkunç olmak zorunda mı?
1800’lerin başlarında, Edward Bellamy, Looking Backward adındaki ütopyasını yayımladığında, yazarlar insanlık için aydınlık gelecek vizyonları yaratmak adına bilimkurguyu kullanıyorlardı. İnsanlığa geleceğe dair bir nebze umut aşılamayı hedefleyen bu tür hikâyeler, bugün de yeni bir isim altında toplanıyorlar: Bilimkurgunun aydınlık ve iyimser yüzü Solarpunk.
Tabii ki bütün bu iyimserlik, solarpunk hikâyelerinde hiçbir çatışmanın gerçekleşmediği, her şeyin tozpembe olduğu, geleceğin Yeşilçam filmlerindeki cennet tasvirlerini ya da Şirinler Köyü’nü andırdığı anlamına da gelmiyor. Solarpunk yalnızca şunu söylemek istiyor: Bilimkurgu bize geleceğin ya da olası paralel evlerin tümünün mutsuzluk ve sefalet dolu olduğunu hissettirmek zorunda değil; içinde biraz da olsa umut barındırabilir. Bu fikir sizin de hoşunuza gittiyse, hem modern solarpunk hikâyelerini hem de türün öncüsü sayılabilecek bazı eserleri içeren bu iyimser bilimkurgu listesine bir göz atabilirsiniz.
Orion Shall Rise – Poul Anderson
Poul Anderson’ın Orion Shall Rise isimli bilimkurgu romanı, 1983 yılında ilk kez yayımlandığında, solarpunk henüz bir bilimkurgu alt türü değildi. Ancak solarpunk seven okuyucular, bu romanın çatısını oluşturan klanlardan biri olan Maurai Federasyonu’nda solarpunk’ın köklerini bulacaklardır.
Roman, teknolojik gelişimi epey bir sekteye uğratan oldukça yıkıcı bir nükleer savaşın birkaç yüz yıl sonrasını anlatır. Dünya, dört ana toplumdan/klandan oluşmaktadır. Bu klanlardan biri de – bizi ilgilendireni – Maurai halklarının hâkimiyetinde, Pasifik’teki “ekotopik” bir toplum olan Maurai Federasyonudur.
The Crucible of Time – John Brunner
John Brunner’ın The Crucible of Time adlı eseri, kendi dünyalarından kaçmaya çalışan yabancı bir türü konu alır. Ama bu hikâyede, gezegeni yaşanılmaz hale getiren tehdit unsuru insan veya uzaylı doğası değildir; yaşamlarını tehdit eden şey, gezegenlerine zarar veren, yıldızlararası bir enkaz bulutudur.
Üstelik bu yabancı türün benzersiz biyolojisi ve biyolojik teknolojisi işleri daha da karmaşık hale getirmektedir.
Parable of the Talents – Octavia E. Butler
Parable of the Talents, Octavia Butler’ın Earthseed ikilemesine dâhil olan, ikilemenin ilk kitabı Parable of the Sower’ın devamı niteliğindeki romanıdır. (Earthseed aslında bir üçleme olarak tasarlanmıştır ancak serinin üçüncü kitabı, Parable of the Trickster, Butler’ın ölümünden önce tamamlanamamıştır.) Esasında bu hikâyedeki distopik atmosfer göz önüne alındığında, bunun bir solarpunk romanı olduğunu söylemek oldukça zordur; hatta tam tersi gibi görünmektedir. Ancak Octavia Butler’ın tasavvur ettiği en korkunç dünyalarda bile, insan doğasının iyi yönlerini barındıran çok güçlü karakterler mevcuttur. Söz konusu karakterler, ne kadar baskı altında kalırlarsa kalsınlar, savaşlarını asla gerçekten kaybetmezler.
Genç lider Lauren Olamina’nın öncülüğünü yaptığı, “Tanrı değişimdir” öğretisine dayanan Earthseed felsefesinin ilkelerini benimseyen bir topluluk olan Acorn’da, insancıl, umut dolu bir yaşam tarzı varlığını sürdürmektedir. Butler’ın bu ikilemesi, geleceğimiz adına endişe verici bir tablo çiziyor olsa da aynı zamanda – solarpunk’ın da düstur edindiği gibi – türümüzü yok olmaktan kurtarabilecek iyimserlik, zekâ ve güçlü empatiden de söz etmektedir.
Way Station – Clifford D. Simak
Way Station, Amerikalı yazar Clifford D. Simak’ın 1963 yılında kaleme aldığı, ilk olarak Here Gather the Stars adıyla Haziran ve Ağustos 1963’te Galaxy Magazine’de iki bölüm halinde yayımlanan, daha sonra Way Station adıyla En İyi Roman dalında 1964 Hugo Ödülü’nü kazanan bilimkurgu romanıdır.
Hikâye, bir Amerikan İç Savaşı gazisi olan Enoch Wallace’ın, bir uzaylı tarafından (evet, tarafından) kaçırılıp gezegenler arası seyahat için kurulan bir istasyonun başına geçirilmesini anlatır. İstasyon şefi olan gazi, bir yandan görevini sürdürürken bir yandan da Dünya’yı yok etmek üzere olan kendi türünün noksanlıklarını keşfeder. Her şeye rağmen Way Station, oldukça iyimser bir hikâye anlatmaktadır.
Ecotopia – Ernest Callenbach
Ernest Callenbach’ın 1975 yılında yayımlanan romanı Ecotopia’nın, solarpunk’ı önceleyen çok az romandan biri olduğunu söyleyebiliriz. Osman Akınhay tarafından dilimize de çevrilmiş olan romanın ilk Türkçe baskısı Renk Basımevi’nce 1994 yılında yapılmış, sonrasında, Ayrıntı Yayınları ve Agora Kitaplığı tarafından da basılmıştır.
Ecotopia, insanların çevreyle uyumlu içinde bir yaşam sürdürdükleri ilk ütopya olması bakımından önemlidir. Başka bir deyişle, “ekolojik ütopya” türünün ilk örneğidir. 1970’li yılların yeşil hareketinden esinlenen romanda, tüm sistemlerini ekoloji üzerine kurmuş bir ülke ve bu ülke halkının 1999 yılındaki yaşamları anlatılır.
Walkaway – Cory Doctorow
Esasında 2017 yılında yayımlanan Walkaway’in dünyası, tipik solarpunk unsurlarından oldukça uzakmış gibi görünmektedir. Bu hikâyede gezegen, iklim değişikliği ve insanoğlunun korkunç hırsı sonucu mahvolmuştur. Halk, son derece zengin ve acımasız bir elit tabaka tarafından gözetlenip kontrol edilmektedir.
Hikâye açıkça distopya gibi görünse de Doctorow, eserini “iyimser bir felaket romanı” olarak tanımlamakta ve hikâyede oldukça açık solarpunk etkilerinin olduğunu söylemektedir.
Suncatcher: Seven Days in the Sky – Alia Gee
Alia Gee’nin romanında olaylar, 2075 yılında cereyan ediyor. Dünya, insanlığın kötü seçimleri dolayısıyla epey yıpranmış halde. Bu dünya, iklim değişikliğinden, oldukça yıkıcı bir pandemiden ve peak-oil’den sonrasını yaşıyor.
Hikâyenin kahramanı Profesör Radicand Jones, bir yığın felaketi atlattıktan sonra kız kardeşinin güneş enerjisiyle çalışan zepliniyle bir tatile çıkıyor. Fakat korsanların zepline saldırmasıyla olaylar aksiyon kazanıyor. Suncatcher: Seven Days in the Sky’daki en temel solarpunk unsuru da güneş enerjisiyle çalışan bu araç.
Pacific Edge – Kim Stanley Robinson
Mars Üçlemesi ile tanıdığımız Kim Stanley Robinson’ın bu romanı da yine bir üçlemenin, Three Californias ya da Orange County Üçlemesi olarak bilinen serinin bir parçasıdır. Bu seride (Serinin diğer kitapları The Wild Shore ve The Gold Coast’tur) California’nın üç farklı gelecek tasviri anlatılır.
1990 yılında yayımlanan Pacific Edge, ekolojik bir ütopya olması bakımından Callenbach’ın Ecotopia’sı ile benzerlikler taşır. Hikâye 2065 yılında, Orange’ın El Modena semtinde geçer. Bu romanda, mevcut durumumuza kıyasla çevreyle daha uyumlu bir gelecek adına gerçekleştirilmesi gereken dönüşüm süreci, oldukça gerçekçi bir üslupla anlatılır.
Glass and Gardens: Solarpunk Summer – Sarena Ulibarri
Söylediğimiz gibi solarpunk oldukça genç bir alt tür. Buraya kadar bahsettiğimiz romanlar da bazı solarpunk unsurları barındıran bilimkurgu romanlarıydı. Şayet “gerçek” solarpunk okumak istiyorsanız, türün en iyi örneklerini spekülatif kurgulara yer veren bilimkurgu ve fantezi dergilerinde ya da öykü antolojilerinde bulabilirsiniz.
Çevre üzerine yazılmış en iyimser spekülatif kurguları bir araya getiren, on yedi hikayeden oluşan bu solarpunk antolojisi de onlardan biri.
Sunvault: Stories of Solarpunk and Eco-Speculation – Wagner Phoebe & Bronte Christopher Wieland
Solarpunk’ın en iyi örneklerinin kısa öykülerden çıktığını söyledikten sonra tek bir antolojiyle yetinmek olmaz; işte başka bir solarpunk antolojisi. Sunvault: Stories of Solarpunk and Eco-Speculation, kısa solarpunk hikâyeleri ve şiirlerini, ayrıca solarpunk türündeki diğer sanat eserlerini kapsamlı bir şekilde bir araya toplayan ilk antolojidir.
Phoebe Wagner ve Bronte Christopher Wieland tarafından derlenen bu önemli seçki, ekolojik bozulmaya çözüm arayan ve doğru araçlar kullanıldığında gerçekleştirilmesi mümkün olan ekolojik değişim için mücadele edenlerin hikayelerinden oluşmaktadır.