marsli

Marslı Romanına Alternatif Bir Son

Benim gibi bilimkurguya meraklı kişiler 1996 yapımı Independence Day (Kurtuluş Günü) filmini mutlaka hatırlayacaklardır. Filmde özetle, uzaydan gelen istilacı bir ırkın Dünya’yı ele geçirmeye çalışması ve buna karşı verilen mücadele anlatılır. İstilacılar gelişmiş teknolojileri ve silahlarıyla kısa sürede üstünlüğü ele almışlar, nihai zafere çok yaklaşmışlardır. Tam her şey bitti derken dünyalılar ABD öncülüğünde birleşir ve düşmanı yenerler. Filmin en can alıcı sahnesiyse, ABD başkanının hava kuvvetleri üniformasını giyip bir hangarın önünde yaptığı konuşmadır. Başkanın inanç dolu bu duygusal konuşmasının ardından bütün pilotlar uçaklarına biner. Birçok Hollywood klişesiyle dolu bu güzel filmin en klişe sahnesi de budur bence.

Sunay Akın’ın, yukarıda bahsettiğim başkanın hangar konuşmasıyla ilgili çok güzel bir hikâyesi vardı. O yıllarda Sunay Akın, yanlış hatırlamıyorsam Yaşam Radyo’da program yapıyordu. Programlarından birinde bu sahnenin alternatif bir versiyonunu anlatmıştı. Hatırlayabildiğim kadarıyla şöyleydi:

Başkan hangarın önünde yüksek bir yere çıkar. Etrafındaki onlarca pilot pürdikkat onu dinlemektedir. Başkan o ateşli konuşmasını yapar. “Onların güçlü silahları olabilir, sayıca da bizden üstün olabilirler, ama biz kazanacağız” der. Herkes inançla dolmuş bir şekilde zafer naraları atıp uçaklarına biner. Yalnız bir pilot kafasında kaskıyla başkanın konuşmasından hiç etkilenmemiş gibi ortada durmaktadır. Başkan merakla adamın yanına gider. “Hayırdır evladım, sen neden uçağına binmiyorsun?” diye sorar. Pilot kaskını yavaşça çıkarır. Uzun siyah saçları, çıkık elmacık kemikleri ve yanık teniyle tipik bir Amerikan yerlisi olan adam başkana şöyle der: “Bundan yüzyıllar önce siz beyaz adamlar ülkemizi istila ettiğinizde büyük büyük dedem de kabiledeki savaşçıları toplayıp sizin yaptığınız konuşmanın bir benzerini yapmış. ‘Onların güçlü silahları olabilir, sayıca çok olabilirler, ama biz kazanacağız’ demiş. Sonuç ortada.”

The-Martian-man-on-Mars-Stimulated-Boredom

Başkan ona nasıl karşılık vermiş bilmiyorum, ama ne zaman bir bilimkurgu romanında ya da filminde ABD, başkan, NASA klişesiyle karşılaşsam Sunay Akın’ın bu hikâyesi aklıma geliyor. En son okuduğum bilimkurgu romanı Tess Gerritsen’in Yörünge‘si de bu klişelerden kendini kurtaramamış maalesef. Ancak benim burada bahsetmek istediğim kitap Andy Weir’in Marslı romanı.

Bu romanda Andy Weir, Mark Watney adlı bir karaktere hayat vermiş. Watney, NASA’nın Mars görevine yolladığı astronotlardan birisidir. Mars görevi sırasında meydana gelen bir kazada öldü sanılarak orada bırakılır. 549 Mars günü (ki 687 dünya gününe denk geliyor) yaşama tutunmayı başarır. Sonuçta kurtarılır tabii ve Dünya’da bir kahraman olarak karşılanır. Kitap başarılı kurgusu ve akıcı diliyle beni kendine bağladı diyebilirim. Ancak bitirip kenara koyduğumda bir şeylerin eksik olduğunu hissettim. Birincisi, karşılaştığı her olumsuzluğa bir çare bularak ilerleyen ve sonuçta kurtulmayı başaran Watney yerine kurtulamayan bir Watney daha gerçekçi olurdu. İkincisi, 549 Mars günü (sol 549) yalnız başına kalan bir insanın daha fazla iç sorgulama yapmasını beklerdim.

Bu düşüncelerle Watney’e farklı bir son düşündüm. Benim alternatif sonumda Watney maalesef 549 Mars günü yaşamayı başaramıyor. En iyi tahminle 119. Mars gününde yaşanan kazayla baş edemiyor. Kazanın ayrıntıları kitapta anlatılıyor. Ben Watney’in son dakikalarını hayal ettim. Oksijeni bitmek üzere olan Watney bir kayaya sırtını yaslamış, elinde kendi yaptığı Mars bayrağının sopasıyla günbatımını izliyor.

The-Martian-Matt-Damon

BEYAZ GÜNEŞ

“Bedenimi saran uzay elbisemin altında et değil kemik var sadece. Kaskımın camına içeriden nefesimle buğu yapıp dilimle güneş çizebilirim ayrıca. Şu lanet olası bayrağı yapmak için bu kadar uğraşmamalıydım. Turuncu brandayı kesip şekil vermek yarım saatimi aldı. Turuncu zemin üzerine yuvarlak beyaz bir güneş… Artık bayrağım bu. Bilselerdi en çok Japonların hoşuna giderdi herhalde. Şu çöl kumlarının altında, ayaklarımla kazısam çok eski zamanlarda yaşamış Marslıların izleri var mıdır acaba? Bunu düşünmek heyecan verici ama enerjimi boşa harcamamalıyım. Rüzgâr kumları yer yer savuruyor nasılsa. Varsa eski marslılardan kalma izler çıkacaktır mutlaka. Hem oralarda bir yerlerde olduklarını varsaymak, zihnimi daha diri tutuyor.

Dedim ya hiçbir amaçları olmasa da marslılar yaşamak için bahaneler üretmekte pek mahirdirler. Oysa ki o kumların altında olabilecek tek Marslı benim ve bunun da gayet bilincindeyim. Etrafına bir baksana. Burada bir zamanlar kayda değer herhangi bir canlının yaşamış olması mümkün mü? Ufka kadar kırmızı çöl tozundan başka hiçbir şey yok. İncecik bir atmosfer yüzünden elbisemi çıkardığım anda güneşten gelen ultraviyole ışınları cildimi mahveder. Tabii ondan önce oksijen yetersizliğinden boğulurum. Sonuçta burada ancak mikroskobik düzeyde bir yaşam var olmuş olabilir; o da biraz su varsa, ki ondan da bir iz yok.

Buraya insanlar belki hiç gelmeyecekler bir daha, belki de yüzlerce, binlerce yıl sonra gelecekler. Belki Dünya’dan değil, başka gezenlerden akıllı canlılar gelecek. Kızıl çöl kumuna gömülmüş bedenimden küçücük bir bölümü dışarıda kalmış diyelim. Mesela beyaz uzay elbisemin eldiveni… Oradan fark edip beni bulsalar ne düşünürler acaba? Mars’ta bir zamanlar hayatın yeşerdiğini, benim de bir marslı olduğumu zannederler belki de. Aslında düşününce, evet ben bir Marslıyım. Buradayım ve yaşıyorum. Yaşamak için hala bir sebep bulamasam da. Oksijenim de bitmek üzere üstelik. Güneş batıyor bir yandan ve Mars’taki son günüm bitiyor. Pek romantik bir günbatımı. Dünya’da olduğu gibi kızıl değil, beyaz ve romantik bir gün batımı. Son birkaç nefesim kaldı, kaskımı çıkarmalı mıyım acaba? Yo, böyle daha iyi; dışarıda sıcaklık eksi 45 derece. Ölürken bile konforumdan taviz veremem. Mars’ta tam 119 gün geçirdim. Artık gerçek bir Marslıyım. Bununla gurur duyuyorum. Hiç kimse bilemeyecek olsa da…”

Hazırlayan: İsmail Turhan

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

kilic ve gezegen

Maceracı Bir Bilimkurgu Alt Türü: Kılıç ve Gezegen

Kılıç ve Gezegen kavramı, ilk olarak Amerikalı bilimkurgu editörü Donald A. Wolheim tarafından altmışlı yıllarda …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin