Rus yazar Yevgeni Zamyatin (1884-1937), hem oldukça saygın hem de son derece etkili, totaliterlik üzerine yazılmış mizahi bir bilimkurgu romanı olan Biz’in (1920) yaratıcısıdır. Çok fazla bilinmese de erken Sovyet Rusya edebiyatı okuyan öğrenciler için elmas değerinde, dikkate değer pek çok kısa hiciv daha yazmıştır. Sovyet Rusya’da yasaklanan ilk kitap olan Biz, 1952 yılına kadar Rusya’da tam haliyle yayımlanmamıştır ve komünizmin çöküşünü önceleyen kültürel serbestlik dönemi perestroika’ya kadar da resmi olarak onaylanmamıştır. Bunlara rağmen, kitap el yazması olarak piyasada bulunuyordu ve birçok Rus yazar tarafından da biliniyordu. Romanın en belirgin etkileri yurtdışında görülüyordu: İngiliz yazar George Orwell’ı epey etkilemişti ve meşhur romanı 1984’ün selefiydi. Biz’in bir başka ünlü roman üzerindeki etkisi ise hala tartışma konusudur. Elbette Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sından bahsediyoruz. Her ne kadar Huxley romanı okumadığını iddia etse de, Orwell ve diğer yazarlar Huxley’nin ve Zamyatin’in eserlerinde oldukça belirgin bazı benzerliklere parmak bastılar. Örneğin tamamen merkezi ve mekanize bir toplumun ortasında geçen olaylar dizisi iki kitabın da ortak yanlarından biridir.
Zamyatin, Moskova’nın yaklaşık üç yüz yirmi kilometre güneyindeki Lebedian kasabasında doğmuştur. Doğum tarihi, dönemin Rusya’sının kullandığı takvim sistemlerinden dolayı çeşitli kaynaklarda farklılık gösterse de, 1884’ün başlarında hayata geldiği kesindir. Zamyatin’in babası Ortodoks bir rahip ve okul müdürüydü, ancak annesinin edebiyata ve klasik müziğe olan ilgisine rağmen kasabanın genel havası entelektüel olmaktan çok uzaktı. Zamyatin kitapların dünyasına çekildi; Dostoyevski’yi çok seviyordu ve ileride kendisinin de dediği gibi “mektup denilen bu gizemli işe bulaştı”. Voronezh şehrinde lise okuyan Zamyatin, İngilizce dersinde harikaydı ancak matematik derslerinde pek başarılı değildi. Tipik bir inatçılıkla, mühendis olmaya karar verdi. Lise mezuniyetinde altın madalyayla ödüllendirildi ancak bu madalyayı kısa süre sonra rehin bırakmak zorunda kaldı.
Zamyatin, St. Petersburg Politeknik Enstitüsü’nde 1902’den 1908’e kadar deniz mühendisliği okudu ve Rus Devrimi’ne kadar da geçimini bu işle sağladı. Yazmaya çok erken yaşta başlamıştı, kendisini çarın gizli polisiyle ters düşmenin tehlikeleri konusunda uyaran öğretmenlerine pek kulak asmadı. Bu uyarıları önemsememe durumunu ilerleten Zamyatin, devrimci Komünist Bolşevik Parti’ye üye oldu. Girdiği bir mevsimlik iş sayesinde Odessa’ya gitti, orada da kendilerine kurtçuklu yiyecek verildiği için baş kaldıran Potemkin isimli savaş gemisinin ekibinin isyanına yardım etmek için şehir sakinlerine katıldı. Zamyatin, 1905’teki başarısız bir solcu devrimde yer aldı; tutuklandı, dövüldü ve aylarca hücre hapsine kapatıldı. Bu tecrübesi 1908 tarihli Odin (Yalnız) öyküsüne de yansıdı.
Her ne kadar Zamyatin’e resmi mecralarca St. Petersburg’un dışında kalması söylense de, gizli polisin yaptığı bürokratik bir hata sonucu şehre dönüp mühendislik derslerine devam etti. Gözetim altındayken, Politeknik Enstitüsü’nden mezun oldu ve hatta uzun yıllar orada ders verdi. Kurgu eserler yazmaya devam etti ve birçok teknik makale yayımladı. 1911’de polis yaptığı hatayı fark etti, Zamyatin’i yeniden tutukladı ve onu Laktha şehrinde bir iç sürgüne mahkum etti. Zamyatin bu cezayı avantaja çevirdi ve Rusya’nın ufak kasabalarını hicveden birçok kısa öykü yazdı (Uezdnoye). İki yıl sonr, resmi olarak serbest bırakıldı. Ne var ki boş durmadı ve otoriteyle çatışmaya kaldığı yerden devam etti; bu sefer Vladivostok’taki sarhoş, hoşgorüsüz birtakım Rus askerlerini tasvir eden Na Kulichkakh (Tanrının Unuttuğu Bir Delik) isimli öyküyle yapıyordu bunu. Öyküyü yayımlayan dergiye polis tarafından el konuldu.
Zamyatin, 1916’da uzun süreli bir mühendislik görevi için İngiltere’ye seyahat etti: Newcastle tersanesinden sipariş verilen bazı Rus buzkıranlarını denetleyecekti. Yalnızca çat pat İngilizce konuşabilen Zamyatin, burada kendini pek rahat hissetmedi ve not defterlerini eleştirel gözlemlerle doldurdu. Buna rağmen mizahi bakış açısını kaybetmemişti. İngiltere’deyken oradaki yaşamı anlatan iki kısa mizahi novella yazdı: Ostrovitiane (Yerliler) ve Lovets cheloveka (İnsanlığın Balıkçıları). Bu iki kitap (sonradan İngilizce olarak Yerliler başlığıyla birleştirilip yayımlandı), İngiliz yaşamına çok yüzeysel olarak değinse de Zamyatin’in muazzam mizahının yeni bir seviyeye ulaştığını göstermesi açısından önemlidir. Yerliler’de, İngiliz Parlamentosu’na bütün burunları aynı uzunlukta yapacak bir tasarı önerisinin verildiğini hayal eder örneğin. Zamyatin burada tüvit takım elbise giyme alışkanlığı edinir, bu alışkanlık da sonradan Rus arkadaşları tarafından “İngiliz Beyefendisi” diye dalga geçilmesine sebep olur.
Zamyatin, 1917’de çarlık Rusya’sına karşı bir isyan başladığını duyunca, Alman denizaltıları tarafından saldırıya uğramaya açık ufak bir İngiliz gemisine binerek aceleyle Rusya’ya döndü. Komünist rejimin yönetimi devralışına çok sevindi ve bunun aydınlık bir geleceğin habercisi olduğunu düşündü. Kimi zaman M. Platonov takma adını kullanarak birçok gazete yazısı yazdı ve edebiyat dergilerinde editörlük yaptı. Aynı zamanda ünlü kitapların Rusça çevirisine önayak oldu; Jack London, O. Henry, meslektaşı ve takdir ettiği bilimkurgu yazarı H.G. Wells ve daha birçoğu. Sovyet rejiminin erken yıllarında Zamyatin’in ünü hızla artıyordu ve St. Petersburg’taki bir grup genç ondan etkilenerek Serapion Kardeşler isminde bir yazarlar derneği bile kurdu.
“Nihai bir devrim yoktur; devrimler sonsuzdur.” -Yevgeni Zamyatin
1919’da Zamyatin, Rusça adı My olan Biz’in taslakları üzerinde çalışmaya başladı. Bu onun ilk ve tek uzun soluklu romanıydı. Rusya’da devlet baskısı arttıkça, Zamyatin yurttaş haklarındaki bu bozulmayı şiddetle protesto etti. 1920’de Biz’i bitirdiğinde, eser sosyalist rejime kara çalma olarak nitelendirildi ve yayımlanmadı. Kitap ilk defa İngilizce olarak, 1924’de yayımlanabildi. Kitabın kopyası Rus yazarların elinde dolaştı, bir grup Rus gurbetçi, günümüzde Çek Cumhuriyeti olarak bilinen yerde eserin bir Çekçe versiyonunu basarak Sovyet yetkililerini daha da kızdırdı. Roman aynı zamanda Fransa’da da basıldı ve George Orwell ve çeşitli yazarların olumlu yorumları sayesinde Batı’da tanınır hale geldi.
Biz’e en çok ilham veren kitap muhtemelen H.G. Wells’in Zaman Makinesi’ydi. İki kitap da modern alışkanlıkların ileri bir halinin tasvir edildiği uzak gelecekte kurulmuştur. Biz 26. Yüzyılda geçer. Yalnızca ilk bilimkurgu kitaplarından biri değil, aynı zamanda distopik eserlerin ya da kabusvari gelecek tasvirlerinin ilk örneklerinden biridir. Hayal gücünün cerrahi müdahaleyle ortadan kaldırılışını konu alan romanda temsil edilen vatandaşlar, “Tek Devletin” yönetimi altındaki cam bir kubbe içinde yaşıyor ve liderleri olan Velinimet ülkeyi halk adına yönetiyordur. Kubbenin dışındaki hayat, iki yüzyıl süren bir savaş sonucunda yaşanamaz hale gelmiştir. Bütün binalar camdandır ve Koruyucular isimli polis gücü onaylanmayan her türlü davranış için vatandaşları gözetlemektedir. Kültür tamamen devletin kontrolündedir; müzik ise Müzik Fabrikası’ndan gelir ve bu fabrika sonraki on yıllar boyunca Muzak ve benzeri endüstriyel oluşumların ortaya çıkışını öngörür. Vatandaşlar yalnız vakitlerinde sadece cinsel birleşme yaşayabilirler, onun için de kaşeli pembe kuponlara ihtiyaçları vardır.
Romanın başlığı Zamyatin’in hayal ettiği dünyada birinci tekil şahıs zamirinin yok edilmesine gönderme yapar; “biz”, kabul edilebilen tek birinci şahıs zamiridir. Bireylerin ismi değil numaraları (daha doğrusu adresler,) vardır ve romanın ana karakteri, başlangıçta rejimi destekleyen D-503 de Zamyatin gibi bir mühendistir (uzay gemisi inşacısı). İnsan ruhunun irrasyonelliğini ve kaosu simgeleyen I-330 adındaki bir kadına vurulduktan sonra sıkı disiplin altındaki hayatına başka bir gözle bakmaya başlar. Biz çok ağır sembolik bir politik eser değildir, ancak Orwell’ın 1984’ü gibi, totaliterlik üzerine yazılmış okunabilir ve epey eğlenceli bir romandır. Kitabın Sovyet komünizmini de aştığını anlayan Orwell, Alan Myers’ın “Zamyatin Newcastle’da” isimli makalesinde alıntıladığı gibi “Zamyatin’in amacı spesifik bir ülkeden çok endüstriyel uygarlığın hedefleri hakkında genel bir inceleme yapmaktır” demiştir.
Biz’i yayımlatmaktaki başarısızlığına ve polis tarafından defalarca göz altına alınmasına rağmen, Zamyatin yazmaya devam etti. Hükümet sansürünü sorgulayan ve Peshchere (Mağara) isimli deneysel uzun öyküsünü içeren makalesi “Korkuyorum” 1922’de yayımlandı. Öykünün konusu St. Petersburg’taki savaş zamanlarının yoksunluğudur ve şehrin soğukluğu ve karanlığı bir mağaraya benzetilir. Hikaye 1927 tarihli, Sovyet yönetmen Friedlich Ermler’in çektiği House in the Snow Drifts’e ilham kaynağı oldu. Otoriteyle ters düşmesine rağmen (belki de onun sayesinde) Zamyatin Rus yazarlar tarafından takdir edildi ve Rus Yazarlar Birliği’nin başkanı seçildi.
Zamyatin 1920’lerin ortalarında ve sonlarında birçok tiyatro oyunu yazdı; Atilla (1925) Hun Kralı Attila’nın hayatını konu alıyordu ve Blokha (Pire) ise bir halk hikayesine dayanıyordu. Blokha dönemin en iyi tasarımcılarından birinin, Boris Kustodiyev’in tasarımlarla sahnelenir ancak bu zamana kadar 1920’lerin başlarının nispi liberalizmi gücünü kaybetmiştir ve Zamyatin hükümetin kontrol ettiği basın tarafından sürekli topa tutulur. Lev Troçki’nin bizzat yazdığı bir eleştiri yazısıyla tek başına bırakılır, sonra da Josef Stalin’in güç mücadelesinin ortasında kalır, ancak bir yazarın daima geleneklere ters düşmesi gerektiği fikrinden geri adım atmaz. Blokha hükümet tarafından sansürlenir ve Zamyatin tam bir belirsizliğe sürüklenir.
Sovyetler Birliği’ndeki yaşam dayanılmaz hale gelince, Zamyatin Stalin’e bir mektup yazarak ülkeyi terk etmek için izin istediğini belirtti. Yazar Maksim Gorki’nin muhtemel yardımı sonucunda izin verildi ve Paris’e gitti. Son yıllarında Sovyetler Birliği’ne dönmenin hayalini kurdu ve Batı’daki komünizm karşıtı yazılara katkı yapmaktan kaçındı. Bu ona Rus göçmenlerinin düşmanlığını kazandırdı. Yaşamının son yıllarında Hun hükümdar Attila hakkında bir roman üzerine çalıştı ancak asla bitiremedi. 10 Mart 1937’de, Paris’te öldü. Biz Batı’da okunmaya devam etti ve çeşitli makalelerinin ve öykülerinin toplandığı kitaplar İngilizce olarak 1960’tan 1980’e kadar basıldı. Zamyatin, Sovyetler Birliği tarafından resmen 1988’de tanındı ve bugün Biz, Rus okullarındaki edebiyat derslerinde sıklıkla önerilen bir kitap halini aldı.
Hazırlayan: Ufuk Cem Çakır | Kaynak