Çok küçükken babasını kaybeden Leigh Brackett, 7 Aralık 1915’te Kaliforniya’da doğdu ve büyüdü. Santa Monica’da özel bir kız okuluna gitti; tiyatro ve yazarlığa bu dönemde ilgi duymaya başladı. 1946’da yine bir bilimkurgu yazarı olan Edmond Moore Hamilton (21 Ekim 1904 – 1 Şubat 1977) ile evlendi. Düğünlerinde sağdıçları, yakın arkadaşları ve bir başka LASFS üyesi olan Ray Bradbury’ydi. 1977’de eşini kaybeden Brackett, 18 Mart 1978’de Lancaster, Kaliforniya’da kanserden öldü. Brackett’ın ilk bilimkurgu hikâyesi “Martian Quest”, Astounding Science Fiction dergisinin Şubat 1940 sayısında yayımlandı. Bir yazar olarak ilk yılları (1940 – 1942) en üretken dönemiydi. “The Citadel of Lost Ships” (1943) tarzı bazı hikâyelerinde, genişleyen dünya ticaret imparatorluğunun yabancı ve uzaylı kültürler üzerindeki etkileri gibi sosyal temalara da değindi. O zamanlar, Los Angeles Bilim Fantazi Derneği’nin (LASFS) aktif bir üyesiydi ve ilk kez tamamı kadınlardan oluşan bilimkurgu fanzini STF-ETTE’nin ikinci sayısına katkıda bulundu.
Brackett’in ilk romanı “No Good from a Corpse” (1944), Raymond Chandler geleneğine sahip sert bir gizem anlatısıydı. İlk büyük senaryo yazarlığına da yol açan bu roman, aynı zamanda Brackett’in bilimkurgu hikayelerini de daha iddialı hâle getirdi. “Shadow Over Mars” (1944), 1940’ların polisiye öykülerinden ve kara film karakterizasyonundan etkilenen yeni bir tarzın başlangıcı oldu. 2020’de “The Nemesis From Terra” ismiyle en iyi roman dalında Retro Hugo kazandı. Planet Stories tarafından yayımlanan “Lorelei of the Red Mist” kısa romanının ilk yarısını bitirerek yakın arkadaşı Ray Bradbury’e teslim etti, ardından da “The Big Sleep”in senaryosu üzerinde çalışmaya yoğunlaştı.
Brackett, film çalışmalarının ardından 1948’de bilimkurgu yazarlığına geri döndü. 1948 ile 1951 yılları arasında, önceki çalışmalarından daha uzun olan bir dizi bilimkurgu macera öyküsü üretti; gezegensel ortamların klasik temsillerini içeren “The Moon that Vanished” ve Sea-Kings of Mars” (1949) en dikkat çekici olanlarıydı. İkincisi daha sonra “The Sword of Rhiannon” adıyla da yayımlandı. 1949’da yayımladığı “Queen of the Martian Catacombs“, Eric John Stark karakterine hayat verdiği ilk hikâyesiydi. Dünyalı bir yetim olan Stark, Dünyalılar tarafından öldürülen Merkür’ün yarı duyarlı yerlileri tarafından büyütülüyordu. 1949’dan 1951’e kadar Brackett, Planet Stories’te yayımlanan üç öyküsünde Stark’a yer verdi: “Queen of the Martian Catacombs”, “Enchantress of Venus” ve “Black Amazon of Mars”. Bu son hikâye ile Brackett’in yüksek maceralı dönemi sona erdi. Yazar, ardından gelen “The Last Days of Shandakor”, “Shannach—the Last” ve “Last Call from Sector 9G” gibi hikâyelerinde artık sınır dünyalarının çatışmalarını kutlamayan, ancak medeniyetlerin geçişine ağıt yakan ve olay örgüsünden çok ruh hâllerine odaklanan ağıtsal bir ton benimsedi.
“Last Call from Sector 9G”, en güvenilir yayıncısı olan Planet Stories’in son sayısında, 1955’te yayımlandı. Planet Stories’in ardından Startling Stories ve Thrilling Wonder Stories’in de kapanmasıyla birlikte dergi pazarını kaybetti ve bir bilimkurgu yazarı olarak kariyerinin ilk dönemi de sona ermiş oldu. Bu yeni dönemin yeni prodüksiyonu ise nükleer savaş sonrası tarıma dayalı yaşam süren ve teknofobik bir toplumu anlatan “The Long Tomorrow” (1955)‘du. “The Long Tomorrow”, Brackett’in eleştirmenlerce en beğenilen romanları arasına girdi. 1955’ten sonra Brackett, daha kazançlı olan film ve televizyon sektörüne odaklandı. Brackett ve kocası, 1965’te Kaliforniya, Oakland’da düzenlenen 22. Dünya Bilimkurgu Kongresi’nde Onur Konuğu olarak yer aldı. On yıllık başka bir aradan sonra Brackett, 1970’lerde “The Ginger Star” (1974), “The Hounds of Skaith” (1974) ve “The Reavers of Skaith” (1976) kitapları ile bilimkurguya geri döndü. Bu üçleme, Eric John Stark’ın Skaith gezegenindeki maceralarını merkeze alıyordu.
“Uzay Operasının Kraliçesi” olarak anılan Brackett, gezegensel romantizm de yazdı. 1930’lardan 1950’lere kadar yazdığı neredeyse tüm gezegen romansları, bilimkurgunun Mars ve Venüs ortak mutabakatının zengin ayrıntılı kurgusal versiyonlarını içeren Leigh Brackett’in Güneş Sistemi‘nde geçiyordu. Bu güneş sisteminde Mars; çökmekte olan ve çoğunlukla insansı türlerin yaşadığı marjinal bir çöl dünyasıydı. Venüs ise güçlü, ilkel kabileler ve sürüngen canavarlar tarafından işgal edilen nemli bir orman gezegeni olarak tasvir edilmişti. Edgar Rice Burroughs’un etkisi, Brackett’in Mars hikâyelerinde açıkça görülse de onun Mars’ı gezegenler arası ticaret ve rekabetin olduğu bir sisteme sıkı sıkıya bağlıydı. Hikâyelerinde öne çıkan bir başka tema da gezegen medeniyetlerin çatışmasıydı. Kolonyalizmin sömürgecilerden daha eski veya daha genç olan medeniyetler üzerindeki etkilerini örnekliyor ve eleştiriyordu. Burroughs’un kahramanları, tüm dünyaları kendi kodlarına göre yeniden yaratmak için yola çıkarken, Brackett’in kahramanları (genellikle anti-kahramanlar) ise kendilerinden çok daha büyük akımların insafına terk ediliyordu. NASA tarafından gerçekleştirilen Mariner Programı Mars’ta yaşam olmadığını gösterdikten sonra, Brackett asla kendi güneş sistemine geri dönmedi. 1970’lerde yeniden gezegensel romantizm yazmaya başladığında, yeni bir güneş sistemi icat etti.
Güçlü kalemiyle Hollywood’un dikkatini çeken Brackett, sinema ve TV filmlerinde senarist olarak da görev aldı. Yönetmen Howard Hawks, “No Good from a Corpse” adlı romanından o kadar etkilenmişti ki, asistanına, “Brackett denen herifi getirin,” diye talimat verdi. 28 yaşında, çekici bir kadın olan Brackett ile tanıştığında ise şaşırdı, ancak yine de onu “The Big Sleep” (1946) senarist kadrosuna William Faulkner ve Jules Furthman ile birlikte dâhil etti. Bununla birlikte, senaryonun çoğunu yazan Brackett haftada yalnızca 600 dolar alırken, Furthman’a 2500 dolar ödendi. Ayrıca birçok kez sinema çalışmaları için de kredilendirilmedi. Evlendikten sonra bir dönem ara verse de, 1950’lerin ortalarında senaryo yazarlığına geri döndü. Yine Howard Hanks ile birlikte, “Rio Bravo” (1959), “Hatari!” (1962), “El Dorado” (1966) ve “Rio Lobo” (1970) gibi başrolünde John Wayne’in yer aldığı filmlerde çalışmalarına devam etti. “The Big Sleep” sonrasında yine başka bir Raymond Chandler romanı olan “The Long Goodbye”ı beyazperdeye uyarladı.
Senaryo taslakları üzerinde çalıştığı bir diğer film ise Star Wars efsanesinin 1980’de gösterime giren devam filmi “The Empire Strikes Back”ti. Filmin senaryosu 1981’de Hugo Ödülü kazandı. Bu senaryo ile iyi bir fırsat yakalayan Brackett’ın o zamana kadar üzerinde çalıştığı bilimkurgu, yalnızca roman ve kısa öyküler şeklindeydi. George Lucas, Brackett’a senaryoyu kendi hikâye taslağına göre yazmasını söyledi. Brackett, 18 Mart 1978’de kanserden ölmeden kısa bir süre önce Lucas’a ilk taslağı teslim etti, ancak çalışması reddedildi. Lucas yeni bir senaryo için iki taslak daha hazırladı ve bazı diyalogları yeniden düzenlemesi için Lawrence Kasdan’a teslim etti. Brackett, filmde aktif görev almamasına rağmen hem kredilendirildi hem de övgüyle anıldı.
Hazırlayan: Dilara Chabanov | Kaynak