İskoçyalı Naomi Mitchison, 1897 yılında doğdu. Yüze yakın eser kaleme aldı ve “İskoç edebiyatının duayeni” olarak ünlendi. Yazdığı kitaplar tarihi kurgu, bilimkurgu, seyahat, otobiyografi, şiir gibi geniş bir alanı kapsıyordu. İskoçya’da tanınmış bir aileden geliyordu. Haldane ailesinin bir ferdiydi ve aile üyelerinin pek çoğu çeşitli alanlarda isim yapmış kişilerden oluşuyordu. Babası fizyolog John Scott Haldane, ağabeyi ise biyolog J. B. S. Haldane’di. Diğer akrabaları arasında da yine önemli isimler bulunuyordu. Zengin bir ailenin çocuğuydu ve bir mürebbiye tarafından büyütüldü. 1914’te Oxford’u kazandı. Akademik kariyerine başarılı bir şekilde devam ettiği esnada 1. Dünya Savaşı başladı. Savaşın da etkisiyle eğitimini tamamlamadan hemşireliğe adım atmaya karar verdi. Hızlandırılmış hemşirelik kursunun ardından Londra’da bulunan St. Thomas Hastanesi’nde gönüllü olarak çalışmaya başladı. Dönemin yaygın hastalığı “Kızıl”a yakalandıktan sonra ise görevini yerine getirmekte zorlandı ve hemşirelik kariyeri kısa sürdü.
Genetiğe meraklı biriydi. Erkek kardeşi John Haldane ile birlikte evde Mendel genetiği üzerine araştırmalarda bulundu ve farelerle çeşitli deneyler yaptı. 1915 yılında genetik biliminde önemli bir çalışma yayımladı. “Reduplication in Mice” (Farelerde Tekrarlama) adlı bu bilimsel çalışması, memelilerde genetik bağlantının ilk örneklerinden biri olacaktı. 11 Şubat 1916’da, erkek kardeşinin yakın arkadaşı olan avukat Gilbert Richard Mitchison ile evlendi ve eşinin siyasi kariyerinde de aktif rol oynadı. “Lady Mitchison” unvanını reddetti, zira onun aklında “evinin kadını” olmak gibi bir fikir yoktu. Mücadeleyle ve pek çok alanda başarılı çalışmalarla geçirdiği ömründe kadınların simge isimlerinden biri haline geldi.
Hayatı boyunca kadın hakları konusunda çalışmalar yaparak kadınlarla ilgili sorunları gündeme getirdi. “We Have Been Warned” (Uyarıldık) adlı eseri en tartışmalı yapıtları arasında yer aldı. Bu kitapta özgür aşk, tecavüz ve kürtaj gibi konuları işlediği için kamuoyundan tepkiler aldı ve kitabı sansüre uğradı. Pek çok olumsuz eleştiri yazısına maruz kalmasına rağmen kitabı kadınlar arasında ilgiyle karşılandı. Etik ve siyaset gibi konuların dışında çocuk kitapları, seyahatnameler ve şiirler de kaleme aldı. Yaşarken “en iyi tarihsel romancılardan biri” olarak anılması elbette tesadüf değildi. Antik Mısır, Antik Yunan ve Antik Roma döneminde geçen pek çok tarihsel roman kurguladı. Antik dönemde “diktatör” olarak bilinen Roma İmparatoru Nero ile Mussolini ve Hitler gibi günümüz dünyasının diktatörleri arasında paralellikler kurduğu bir yapıta da imza attı.
Elli yıl boyunca beş kıtada gelişigüzel seyahatler yaptı ve hayatı aktivistlikle geçti. Bir sosyalist olan Naomi, Sovyetler Birliği’ni ziyaretinin ardından gözlemlerini toparlayarak eleştiriler kaleme aldı. Sovyet toplumunun gidişatı hakkında endişelerini dile getirdi. Avusturya ve İskoçya başta olmak üzere pek çok ülkede siyasi faaliyetlerin içinde bulundu. Bir süre sol siyaseti benimsedi ve ülkesinin İşçi Partisi içinde yer aldı. Sonraki süreçte ise İskoç milliyetçiliğine soyundu. 1949’da İngiliz yazar George Orwell’ın hazırladığı “komünizm yanlısı eğilimlere sahip” kişiler listesinde kendine yer buldu.
Naomi’nin ilgi duyduğu şeyler arasında botanikçilik, bahçıvalık ve çiftçilik de vardı. 1945’ten 1966’ya kadar Argyll İlçe Meclisi’nde, 1947–1965 arası Highland Panel’de ve 1966–1976 yıllarında da Highlands and Islands Kalkınma Danışma Konseyi’nde görev yaptı. Tüm bunlara ek olarak, fantastik ve bilimkurgu sularına da yelken açması onu daha farklı okur kitleleriyle buluşturdu. Fantastik edebiyatın mihenk taşlarından Yüzüklerin Efendisi’nin iyi bir okuru ve aynı zamanda yazarı J.R.R. Tolkien’in de iyi bir dostuydu. Bugüne dek Türkiye’de yayımlanan ilk ve tek romanı “Bir Kadın Astronotun Anıları”, bilimkurgu edebiyatında görülmemiş bir örnek sunuyordu. Kısa sürede çok satan ve klasikleşen eser, adından da anlaşılacağı üzere bir kadın astronot üzerine eğiliyordu. Feminizm akımının bayrak taşıyıcılarından biri olan Naomi’nin bu romanında da kadınları merkeze alması kaçınılmazdı. Toplum nezdinde kalıplaşmış ve kadının üzerine yapıştırılmış kavramları irdelemesi romanı güçlü kılan etmenlerdendi.
Gelecek hakkında karamsardı ve nükleer silahlar konusunda endişeler taşıyordu. Sık sık, “Bir ömürde iki dünya savaşı görmenin fazla olduğunu” dile getirdi. 11 Ocak 1999’da, 101 yaşındayken Carradale’de hayata gözlerini yumdu.