Bilimkurgudan şiire, düzyazıdan çocuk kitaplarına, eleştiriden tarihi anlatılara kadar çeşitli türlerde pek çok esere imza atan Thomas Michael Disch, Amerikan edebiyatının sıra dışı ve çok yönlü yazarlarından biriydi. En çok bilinen eseri The Brave Little Toaster‘da, canlanan bir ekmek kızartma makinesinin, elektrikli battaniyenin ve radyonun serüvenlerini anlatıyordu. New York Times’ın ünlü kitap eleştirmeni Anna Quindlen, bir çocuk kitabı olarak piyasaya sürülen eser hakkında, “Çocuğunuz için alın, kendiniz için okuyun,” yorumunda bulunmuştu. Disch, 60’lı yıllarda ortaya çıkan daha sofistike ve eğitimli bilimkurgu yazar kuşağının iyi bir temsilcisiydi. Karanlık temaları, rahatsız edici kurguları, yakıcı sosyal çözümlemeleri ve tahmin edilemez hikaye döngüleri ile Disch, eserlerinde hızlı tüketilen kolay metinler ortaya koymak yerine romanın gerçek doğasını yansıttığı için yeni dalga bilimkurgu akımının öncülerinden biri olarak kabul gördü.
Editör ve eleştirmen David Pringle’ın hazırladığı “En İyi 100 Bilimkurgu Romanı” listesinde Camp Concentration (Kobaylar Kampı), 334 ve On Wings of Song adlı üç eseriyle yer aldı. Aynı zamanda iyi bir şair de olan Disch, şiirlerinde teknik karmaşıklığı, belirgin duygusallığı, reddedilişi ve sıra dışı öğeleri kullanmasıyla dikkat çekti. Yine eleştiri yazılarıyla da dönem dönem gündeme gelen yazar, özellikle 1998 yılında kaleme aldığı bir eleştirisinde, “Bilimkurgunun birçok kişiyi UFO gibi şeylere inanmaya teşvik ettiğini” belirtince bilimkurgu hayranlarının hışmına uğramaktan kurtulamamıştı.
Thomas M. Disch, 2 Şubat 1940’da Des Moines’de doğdu. Babası kapı kapı dolaşıp dergi ve gazete satarak geçimini sürdürüyordu. Ailesiyle birlikte St. Paul’a taşındıklarında henüz sekiz yaşındaydı ve galaktik imparatorlukların gelecekteki hikayeleri üzerine kurgusal metinler yazmaya başlamıştı bile. Liseden mezun olduğu 1957 yılında büyük bir Shakespeare hayranıydı. Bazı düşük maaşlı işlerde çalıştı. New York’a taşındıktan sonra düşük maaşlı gündelik işlere devam etti. Bir firmada kopya yazarlığı ve Metropolitan Opera’da mızrak taşıma işleri yaptı. Cooper Union’daki mimarlık eğitiminden ayrıldı ve yine New York Üniversitesi’ndeki öğrenimini de yarıda bıraktı.
İlk bilimkurgu romanı The Genocides (Soykırımcılar) 1965’te yayımlandı. Oldukça karamsar olan bu romanı bir yıl sonra The Puppies of Terra (Arz’ın Köpek Yavruları) izledi. 1968’de yayımlanan Kobaylar Kampı Disch’in yazarlık kariyerinin zirvesi sayılır. 1972’de yayımlanan 334‘ten sonra Disch, bilimkurgu dışında korku ve fantazi türlerinde de denemeler yaptı. 1975’te yayımlanan Clara Reeve, modern korku edebiyatının önemli eserlerindendir. Seksenli ve doksanlı yıllarda, klasik korku tekniklerini uyguladığı Supernatural Minnesota serisini yayımladı. Korku ile bilimkurguyu birleştirerek çeşitli kurumlardaki yozlaşmaları ele aldı. 1994 yılında yayımlanan ve hamile genç kızları yakalayıp öldüren bir din adamının hikayesini anlatan The Priest büyük ilgi topladı. Bu eser, The St. James Guide to Horror, Ghost & Gothic Writers ekibi tarafından 20. yüzyılın en saf gotik romanı olarak değerlendirildi.
Bir gay olan Thomas M. Disch, 30 yıllık partneri şair Charles Naylor‘ın 2005 yılındaki ölümü sonrası sancılı bir döneme girdi. Şiir ve blog yazıları dışında neredeyse tamamen yazmayı bıraktı. Yine bu dönemde New York’taki apartmanının bir yangında zarar görmesi ve evini su basması gibi aksilikler peşi sıra geldi. Bunlar yetmezmiş gibi bir de evinden atılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Uzun süredir şeker ve siyatik hastalığıyla boğuşan Disch, tüm bunları daha fazla kaldıramayacağına hükmetmiş olmalı ki 4 Temmuz 2008 günü 68 yaşındayken yaşamına son vermeyi tercih etti.
Charles Naylor’un ölümünden önce yazdığı son eseri The Word of God: Or, Holy Writ Rewritten, Disch’in intiharından sadece birkaç gün önce yayımlandı. Kariyeri boyunca pek çok eser vermesine rağmen, Kobaylar Kampı dışında dilimize başkaca bir eseri çevrilmedi. Metis Bilimkurgu Serisi‘nin 26. kitabı olarak yayımlanan Kobaylar Kampı, askere gitmeyi reddeden bir grup vicdani retçinin toplama kampına kapatılmasını ve üzerlerinde deneyler yapılmasını konu alıyordu. İnsan zekâsını geliştirmeyi, bir tür “üst-insan” yaratmayı hedefleyen deneylerdi bunlar.
Hazırlayan: Emre Karadeniz