ay yok olsaydi

Ay Yok Olsaydı Neler Olurdu?

Tam 4,5 milyar yıldır Güneş’in etrafında dönen ihtiyar dünyamızın bir yoldaşı var: Ay. Üstelik uydumuz, büyüklüğü ve kütlesiyle de diğer gezegenlerin aylarından ayrılıyor: O adeta bir dev. Tarih boyunca delilikle, hayvan davranışlarıyla (Ay’a uluma), çiftçilikle (hasat ayları) ve kadınlıkla ilişkilendirilmiştir (aybaşı döngüleri).

O sadece etrafımızda dönüp duran bir yancı değil; yeryüzünde yaşamın adeta bir bekçisi gibi. Bilim insanları, onu yok etmenin bir felaket olacağı konusunda hemfikir. Peki, ama diyelim ki bir nedenden dolayı Ay yok oldu. Ay’sız bu yeni Dünya’da neler yaşanır, hayatımızda neler değişirdi?

Parçalanan Ay’ın Enkazı Dünya’nın Etrafında Dolanmaya Devam Ederdi

Ay bir şekilde parçalansaydı, yörüngede yaklaşık 7×1022 kilogramlık (yedi milyar kere milyarın on bin katı) bir hafriyat oluşacaktı. Peki, ama Ay’ı parçalara ayırabilecek denli güçlü bir bomba olabilir mi? Aslında evet. Bir kilometre çapında karşı-maddeden yapılmış bir asteroit bunu başarabilir. Ancak patlama öylesine şiddetli olurdu ki Ay buharlaşır ve uzayın dört bir yanına dağılırdı. Ama patlamanın zayıf gerçekleşmesi sağlanabilirse, o zaman enkazdan birkaç yeni uydu yaratılabilirdi. Doğru ayarlanmış bir patlamayla Dünya’nın etrafında Satürn benzeri halkalar oluşturmak bile mümkün. Ancak zamanla Ay parçaları Dünya’nın atmosferine sürtünüp, yörüngeden çıkar ve Dünya’ya çarparlardı (nitekim insan yapımı uyduların başına gelen de budur).

Ancak bu çarpışmaların etkisi asteroit veya kuyruklu yıldız çarpışmaları kadar yıkıcı olmazdı. Ay’ın parçaları dinozorları yok eden asteroitten daha büyük olsa bile ortaya çıkan enerji çok daha az olacaktır. Asteroit ve kuyruklu yıldızlar saniyede yirmi, elli, hatta yüz kilometreden fazla bir hızla hareket ederler, ancak Ay’ın enkazı yalnızca saniyede 8 kilometre hızla hareket edecektir. Asteroitlere kıyasla çok yavaş kalacaktır. Gerçi yine de yıkıcı etki yapacaktır, ancak benzer büyüklükteki bir asteroit çarpmasında ortaya çıkacak enerjinin %1’inden daha az bir enerjiyle! Çok büyük parçalar olmadıkları sürece, insanlığı yok etmeleri beklenmiyor.

Gece Gökyüzü Çok Daha Berrak Olurdu

Ay ve kalıntıları gittiğinde, gökyüzündeki en parlak ikinci nesne de gitmiş olacak. Güneş, dolunaydan 400.000 kat, dolunay ise göğün üçüncü en parlak cismi olan Venüs’ten 14.000 kat daha parlaktır.

Bortle Karanlık Gökyüzü Ölçeği’nde en karanlık gece 1. seviyedir. Dolunayın ölçekteki yeri ise 7 ile 8 arasındadır. Yani parlak yıldızları bile görünmez hale getirecek denli parlaktır. Ay’ın yokluğunda yılın tüm geceleri 1. seviyede olacaktır.

Tutulmalara Veda Ederdik

Kısmi, tam veya halkalı Güneş tutulmaları ya da Ay’ın Dünya’nın gölgesinden geçtiği Ay tutulmaları  gerçekleşmeyecekti. Tutulmalar olabilmesi için üç gök cisminin hizalanması gerekir: Güneş, gezegen ve uydusu…

Ay, Güneş ile Dünya arasına girdiğinde gölgesi gezegenin yüzeyine düşer ve bu gölge içindeki gözlemciler bir Güneş tutulmasına şahit olurlar (tam, yarım ya da halkalı). Ancak ortada bir Ay olmadan tutulmalar gerçekleşemez.

Gün Uzunluğu Sabitlenirdi

Günlük hayatımızda pek hissetmiyor olabiliriz ama Ay, dönerken Dünya üzerinde küçük bir sürtünme kuvveti uygulayarak dönüş hızımızın yavaşlamasına neden olur. Birkaç yüzyılda bir saniye kaybederiz ve bir günün süresi yavaş yavaş uzar.

Dinozorların yaşadığı zamanlarda gün uzunluğu 22 saatti. Birkaç milyar yıl önceyse 10 saatin altındaydı. Dört milyon yıl sonra, Dünya’nın dönüşü daha da yavaşlayacak ve takvimimizde artık yıla ihtiyacımız kalmayacak (her dört yılda bir Şubat’ın 29 gün sayılması). Ama Ay olmazsa gün uzunluğu sabitlenecek ve Güneş Sistemi’nin ölümüne değin bir gün daima 24 saat sürecektir.,

Gelgitler Sona Ererdi

Gelgitler deniz kıyısında, özellikle de bir körfezde ya da  denizin karaya doğru girinti yaptığı herhangi bir yerde yaşayanlar için ilginç bir olaydır. Gelgitlerin temel nedeni Ay’ın çekimidir. Güneş’in gelgitlere katkısı çok daha azdır.

Dolunay ve yeni ay zamanında, Güneş, Dünya ve Ay hizalandığı için büyük gelgit yaşanır. Yarım Ay sırasında, bu üç gök cismi birbirine dik açı yaptığında küçük gelgit gerçekleşir. Büyük gelgitler, küçük gelgitlerin iki katıdır. Ay olmasaydı gelgitler her zaman aynı boyutta ve büyük gelgitlerin yalnızca dörtte biri kadar olurdu.

Eksen Eğikliğimiz Değişken Olurdu (Eksen Yalpalaması)

Ay’ın yokluğunun eksen eğikliği üzerinde yaptığı etki, büyük ihtimalle gezegenimiz üzerindeki yaşam için ölümcül olurdu. Dünya’nın dönme ekseni, Güneş etrafında dolanma düzlemine göre 23,4° eğiktir. Burada bir topaç düşünün. Topaç’ın dönme ekseni her zaman yere göre dik değildir. Aynı durum gezegenimiz için de geçerlidir. Ay’ın bununla ne ilgisi var, diyebilirsiniz. On bin yıllık bir süre içinde Dünya’nın eksen eğikliği değişerek 22,1° ile 24,5° arasında oynar. Mars gibi büyük uydusu olmayan gezegenlerin eksen eğiklikleri zamanla on kat daha fazla değişmektedir.

Ay, eksen eğikliğini dengeleyen bir güçtür. Ay’ın yokluğunda bu açının 45°’yi aşabileceği hesaplanmaktadır. Yani Dünya, birkaç bin yılda bir yan yatacaktır. Bu yüzden kutuplar buz tutamayacak, Ekvator her zaman sıcak olmayacaktı. Ay bizi sabitlemeseydi birkaç bin yılda bir buzul çağları Dünya’nın farklı bölgelerini etkileyecekti.

Uzay Yolculuklarında Bir Atlama Tahtamız Olmayacaktı

Bildiğimiz kadarıyla insanlık, kendi isteğiyle başka bir dünya yüzeyine ayak basan tek canlı türüdür. 1969 ile 1972 arasında tam altı kez bunu yapabildik çünkü çok yakınımızda bir başka dünya vardı. Bizden sadece 380.000 kilometre uzaklıktaydı. Bu mesafe, normal bir roketin yaklaşık 3 günde aşabileceği bir mesafedir. Ayrıca ışık hızında hareket eden bir iletişim sinyalinin gidip gelmesi 2,5 saniye sürer. Diğer seçenekler pek de umut vaat etmemektedir. Mars ve Venüs’e roketle ulaşmak aylar sürer. Gidiş-dönüş için gereken süre toplamda bir yıldan fazladır. Ayrıca iletişim sinyallerinin ulaşması da yirmi dakikadan fazladır.

Eğer amacımız Güneş Sistemi’ni keşfetmekse, Evren’den isteyebileceğimiz en kullanışlı “atlama tahtası” Ay’dır. Yakın bir gelecekte Ay’da kurulacak bir üs, bize Güneş Sistemi’nin kapılarını açacaktır.

Kaynak

Yazar: Sinan İpek

Yazar, çizer, düşünür, öğrenir ve öğretmeye çalışır. Temel ilgi alanı Bilimkurgu yazarlığıdır. Bunun dışında Matematik, bilim, teknoloji, Astronomi, Fizik, Suluboya Resim, sanat, Edebiyat gibi konulara ilgisi vardır. Ara sıra sentezlediklerini yazı halinde evrene yollar. ODTÜ Matematik Bölümü mezunudur ve aşağıdaki başarılarıyla gurur duyar:TBD Bilimkurgu Öykü yarışmasında iki kez birincilik, 2. Engelliler Öykü yarışmasında birincilik, Ya Sonra Öykü Yarışması'nda finalist, Mimarlık Öyküleri Yarışması'nda finalist, 44. Antalya Altın Portakal Belgesel Film Yarışmasında finalist. Ithaki yayınları Pangea serisinin 5. üyesi "Beyin Kırıcı" adlı bir romanı var.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu iklim gezegen cevre

Yüzyıllık Bir Geçmiş: Bilimkurgu, Çevresel Etmenler ve İklim Değişikliği

Yirminci yüzyılın bilimsel ve evrimsel zaman ölçeklerini benimseyen bilimkurgu, gezegeni bizden önce var olmuş ve …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin