Edward Teller (1908-2003), hakkında doğru düzgün Türkçe kaynak olmayan fakat her insanın bilmesi gereken bir bilim adamıdır. Hiçbir şeyden haberi olmayan kitlelerden değil de, dünyayı daha iyi anlamaya çalışan insanlardan olmak istiyorsak, ününe veya popülerliğine bakmadan tarihte kırılma anları yaşatmış bilim adamlarını daha iyi araştırmalıyız. Benim asıl alanım fen bilimler değil, ama biliyorum ki fen ve sosyal bilimler gibi alanlar artık birbirini giderek daha fazla etkiliyor. Kaos Teorisi, gün geçtikçe ağırlığını hissettiriyor. Çok yönlüleşme mutlak şekilde devam ediyor. Bu açıdan Edward Teller bilim tarihi, dünya tarihi, siyasi ve askeri tarihin yanı sıra, fizik, matematik, kimya, gibi konularla ve daha fazlasıyla ilgilenenler açısından ilginç ve bilinmesi gereken bir profil çiziyor.
Teller, nükleer silahlar konusunda yaptığı çalışmalardan dolayı anti-militarist hareketler için “şeytan” derecesinde görülebilecek figürlerden biri olabilir. Sırf ABD için ısrarla güçlü silahların peşinde koşması, onu itici bir figür hâline getirebilir, yine de bilimci yönüne saygı duymak gereklidir. Özellikle bilim insanı olup da aynı zamanda siyasetle haşır neşir olan insanlar her zaman bocalarlar, kendilerine gösterilen saygı nispeten azalır. Ben bu tarz insanlar hakkında siyasi görüşlerine fazla takılmayıp bilimsel çalışmalarına odaklanmayı daha doğru buluyorum. Sonuçta dünyada herkesin doğrusu farklı. Bu yüzden istisnalar hariç, bir insanı “saf kötü” olarak belirlemek bu kadar kolay olmamalı diye düşünüyorum.
Piyasaya yeni çıkmış bir ürüne bakarak bugünün ve yarının teknolojisini değerlendirmek insanları yanıltabilir. Çünkü biliyoruz ki, bugün artık her yerde mevcut bulunan yaygın teknolojilerin kökeni çok eskilere kadar dayanmaktadır. Kullandığımız akıllı telefonlar belki de 20 sene öncesinin tasarımı veya teknolojisi olabilir. Buradan çıkarmamız gereken sonuç, bugünkü önemsiz görülen, sadece haber başlığını görüp geçtiğimiz gelişmelerin ileride bir gün hayatımızda kritik önemde rol oynayacak bir teknoloji olabileceğidir. Burada klasik şekilde bilimin öneminden bahsetmek istemiyorum, ama kaos ve kelebek etkisi gibi durumlarla çok daha fazla karşılaşacağımızı tahmin ediyorum.
Günümüzde özellikle askerî alandaki bilimsel gelişmeler eskiye nazaran daha fazla tartışmalı olmuştur. 21. yüzyıl insanı açısından bu tarz gelişmeler, giderek felaket doğurucu gelişmeler olarak görülmeye başlanmıştır. Teknoloji ve refah seviyesi arttıkça yıkıcı sonuçlar doğuracak gelişmelerle ilgili daha fazla sorgulamalar yapılmaya başlanmıştır. Fakat dünya realiteleri olarak ifade ettiğim gibi 11 Eylül’le başlayan ve bugün kimliksel yoğunlaşmalarla, terörle, ekonomik sorunlarla ve iç karışıklıklarla devam eden süreçle birlikte, askerî alanın en azından kısa ve orta vadede vazgeçilmez olduğu ortaya çıkmıştır. Tarihte teknolojik gelişmelerin seyrine bakıldığında önemli bir kısmının askerî amaçlarla piyasaya sürüldüğü herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Kimileri bu duruma bakıp devlet ve asker eleştirisi yapabiliyorken, kimi de militarist eğilimlerle savunma sanayinin önemine dikkat çekebilmektedir. Bu tartışmalardan bağımsız şekilde dünya siyasetinin realiteleri, devletleri hâlâ askerî alana teşvik etmeye devam etmektedir.
Hayatı ve Çalışmaları
İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dahil olmak üzere 20. yüzyılı anlamanın yegane yollarından biri olan Edward Teller nam-ı diğer “hidrojen bombasının babası”, Macar ve Yahudi kökenli teorik fizikçidir. 1908’de Budapeşte’de doğmuştur. O dönemki Avusturya-Macaristan, Almanya ve ABD’de çeşitli üniversitelerde çalışmalar yapmıştır. 1927 yılında Karlsruhe Üniversitesi’nden kimya mühendisliği ve Leipzig Üniversitesi’nden fizik derecesi almıştır. Eğitiminin ardından Los Alamos ve Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı gibi çeşitli laboratuarlarda görev aldıktan sonra buralarda yaptığı çalışmalarıyla tanınmaya başlar. Hitler, Almanya’nın başına geçtikten sonra Almanya’dan ayrılıp önce Danimarka’ya, sonra da ABD’ye göç eder. George Washington ve Şikago gibi üniversitelerde kuantum mekaniği üzerine çalışmalarına devam eder.
Meslektaşı Lowell Wood’un “Onun her şey hakkında bilgisi vardır,” dediği Edward Teller’ı dünyaca önemli kılan şey nükleer ve moleküler fizik, astrofizik, kuantum teorisi, spektroskopi, hidrojen bombası, termonükleer silahlar ve uzayın silahlandırılmasına yönelik çalışmalarıdır. İlk atom bombasının üretildiği Manhattan Projesi’ne 1941 yılında dahil olmuştur ve projeye çok büyük katkılar yapmıştır. Bu projenin amacı, Almanlardan önce atom bombasını yapmaktı. Ki, başarıldı da. Almanlar nükleer füzyonu ABD’den önce buldu belki ama silah konusunda önce davranan ABD oldu. Teller, uzayın silahlandırılmasını ısrarla savunmuş ve Reagan dönemiyle özdeşleşmiş olan “Yıldız Savaşları” konseptinin mimarları arasında olmuştur. Teller’ın bu konsepteki amacı X-Ray ışınlarını ateşleyebilen füzeleri uydulara entegre etmektir.
Teller’la anılan ünlü olaylardan birisi, “Atom bombasının babası” lakaplı olan fizikçi Robert Oppenheimer’la yaşadığı ayrışmadır. Oppenheimer, Göttingen Üniversitesi’nde bir dönem Teller’ın hocalığını yapmış ve yolları Manhattan Projesi’nde kesişmiştir. Oppenheimer, projenin başındaki isimdir; fakat Teller’ın savunduğu hidrojen bombası denemelerine karşı çıkar. Oppenheimer, bu denemelerin güvenlik açığına yol açacağını savunur. Bunun üzerine Teller, hocası, lideri ve meslektaşı aleyhine ifade verir. Bu ifade sonrasında Oppenheimer yöneticilikten azledilir. Teller’ın bazı arkadaşları, onun yaptığını ihanet olarak görür.
Söylentiye göre Teller, daha sonra verdiği ifadeden üzüntü duyacaktır. Nükleer temelli bombaların devam ettirilmesine yönelik bilim insanları arasında tartışmalar yaşanmaya başlar. Edward Teller, kesinlikle bombaların gelişiminden yanadır. Arkadaşı Enrico Fermi ile çalışmalarına devam ederler. Bu amaç doğrultusunda siyasetçileri ikna etmek için güçlü bir lobi faaliyetleri yürütürler. Bu ısrarından dolayı Teller, militarist olmakla suçlanmaya başlar.
Stanley Kubrick, Edward Teller, Excalibur ve Dr. Strangelove
Kral Arthur efsanesi ve siyasi bağlantılarıyla araştırmalarımı yaparken ilginç bir şekilde Edward Teller, Kubrick ve Monty Python’la ilgili bağlantılar buldum ve bunu kitabıma aldım.
Araştırmalarım esnasında ABD’nin Kral Arthur efsanesine olan ilgisini ilk olarak 1983’teki hidrojen bombası çalışmalarını okurken fark ettim. Bilindiği üzere Reagan, Stratejik Savunma İnisiyatifiyle beraber “Yıldız Savaşları” konsepti de denilen dönemi başlatıyordu. Reagan’ın başkan olmasıyla aradığı fırsatı bulan Edward Teller, çalışmalarına süratle devam etti. Teller’ın amacı uzayın silahlandırılması ve nükleer bombaların olabildiğince geliştirilmesiydi. Teller’ın kilit projelerinden biri Kral Arthur efsanesindeki Excalibur kılıcından ismini alan Excalibur Programı‘ydı. Bu programa göre, x-ışını lazerlerine enerji vermek için hidrojen bombaları yörüngeye oturtulmalıydı. Teller’ın Excalibur programıyla hedeflediği şey şuydu: “Merkezindeki hidrojen bombasının çevresinde, radyasyon vurduğu anda güçlü X-ışını patlamaları yayan, uzun, ince metal çubuklar vardır. X-ışını savaş istasyonunun merkezindeki bomba patladığında, tüm istasyon bir nükleer alev topu haline gelip yok olmadan önce, birden fazla ışın demetiyle birden fazla hedefi vurmak üzere patlayacaktır.”
Edward Teller, muhafazakâr ve sağcıydı. Israrla uzayın silahlandırılmasını savunuyordu. Teller, hidrojen bombasındaki çalışmalardan dolayı “hidrojen bombasının babası” lakabını almıştır. İlk atom bombası patlama deneyini başarıyla gerçekleştiren Manhattan Projesi’nde o da yer alıyordu. Teller’ın uzayın silahlandırılmasına dair görüşlerini destekleyen ve bunları Reagan’a anlatmasına yardımcı olan, High Foundation isimli muhafazakâr bir kurumun kurduğu High Frontier örgütüydü. High Foundation hâlen faaliyetlerini sürdüren bir kurum. Resmi sitelerinde kendilerini, “kısıtlanmış hükümet, bireysel özgürlük, serbest girişimcilik, geleneksel Amerikan değerleri ve güçlü ulusal savunmaya dayalı muhafazakâr kamu politikalarını destekleyen düşünce kuruluşu” olarak tanımlıyorlar. High Frontier de halen varlığını sürdürüyor ve füze savunması, silahların kontrolü, nükleer silahlar ve stratejik sistemler gibi konularla ilgilenmeye devam ediyorlar. Ayrıca ABD Uzay Komutanlığı’nın High Frontier isimli uzay ve siber uzay temalı dergisi de mevcut.
Edward Teller’ın Stanley Kubrick’in ünlü filmi Dr. Strangelove’a da ilham kaynağı olduğu söylenir. Filmde Edward Teller ve diğer bazı bilim insanlarından esinlenilerek oluşturulan Dr. Strangelove karakteri, adı gibi tuhaf, muzip ve hasta bilim insanı görüntüsü çizer. Filmdeki sahnelerde olası nükleer savaş sonrası yapılacaklarla ilgili fikirlerini açıklarken gayet soğukkanlıdır ve sürekli güler. Kubrick büyük ihtimalle burada karar alıcıları hicvediyor. Sonuçta onlar savaş kararı alırken olan yine halka olacaktır. Kendileri “korunması gereken” insanlar oldukları için gayet rahattırlar.
Dr. Strangelove karakterini oynayan kişi Peter Sellers’dır. Peter Sellers’ın, radyoculuk yaptığı sırada daha sonra Kral Arthur efsanesiyle özdeşleşen nesnelerden olan Kutsal Kâse‘yle ilgili film de çekecek olan Monty Python ekibine de ilham verdiği söylenir. Kubrick, bilerek mi yaptı bilmiyorum ama Dr. Strangelove filminde savaş planlarının konuşulduğu masa, Kral Arthur efsanesiyle özdeşleşen bir diğer sembol olan Yuvarlak Masa Şövalyeleri‘ni andırıyor. Yazıyı filmdeki çarpıcı bir cümleyle bitirmek istiyorum:
“İstemesek bile, insanlığın geleceği için kurban vermek gerekecek.” – Dr. Strangelove
Hazırlayan: Mücahit Özdoğan
Kaynaklar:
- Karl Grossman, Yıldız Savaşları, çev. Deniz Aytaş, Metis Yayınları, İstanbul, 2003
- Achievement
- Lawrence Livermore National Laboratory
- Public Broadcasting Service
- Gizmodo
- New World Encyclopedia
- Yıldız Teknik Üniversitesi
- OSTI
- Stanford University
- HOOVER
- Heritage
- High Frontier
- Air Force Space Command