Bilinç aktarımı, insan beyninin işlevsel kopyalarını bilgisayarda yaratma yöntemidir. Beynin ve beyindeki hücrelerin detaylı bir şekilde taranmasını içeren bu teknolojinin gelişimi için şu anda milyarlarca dolar fon sağlanmış durumda. Bilimkurgu tutkunları, diğerlerinin aksine bu teknolojiye yönelik daha olumlu bir bakış açısına sahip. Araştırmacı Michael Laakasuo, “Bilinç aktarımı, çözülmemiş felsefe sorularıyla dolu,” diye belirtiyor. “Örneğin beyin kopyalandığında, bilinçli deneyimlerin de aktarılma olasılığı var mı? Dijital beynin acı çekme gücü olacak mı veya kopyalanmış beyni kapatmak bir tür cinayet midir? Ya da dijital bir platformda olası bir sonsuz yaşam neye benzer?”
Bu tür sorular bilimkurgu olarak düşünülebilir; ancak beyni dijitalleştirmede ilk atılımlar çoktan gerçekleştirildi: Örneğin bir yuvarlak solucanın (C. elegans) sinir sistemi, bağımsız bir şekilde hareket edebilen ve engellerden sakınabilen bir Lego robota aktarıldı. En son bir farenin serebral korteksine ait önemli bir kısmın işlevsel dijital kopyası başarıyla oluşturuldu.
Beynin dijitalleştirilmesi alanındaki bilimsel keşifler ve buna ilişkin sorular, hem bilimkurguda hem de felsefe alanındaki bilimsel yayınlarda rağbet görüyor. Helsinki Üniversitesi’nden bir araştırma grubu olan Moralities of Intelligent Machines (Akıllı Makinelerin Erdemleri), konuyu ayrıca ahlak psikolojisi açısından inceliyor. Sıradan insanların bu teknolojinin kullanımını kabul etme veya reddetme eğilimlerini ortaya çıkarıyor.
Laakasuo, “İlk alt projemizde, ABD’de edinilen bilgiler sonucunda erkeklerin, kadınlara göre bu teknolojiye karşı daha onaylayıcı olduğunu gördük. Ancak bilimkurguya olan ilgi göz önüne alındığında, kadınlarla erkekler arasındaki fark eşitleniyor,” diyor. Laakasuo’ya göre bilimkurguya daha çok maruz kalma, bilinç aktarımı teknolojisine daha olumlu bakmayla ilişkili. Araştırma ayrıca geleneksel dinselliğin, teknolojiye karşı olumsuz tepkilerle bağlantılı olduğunu ortaya seriyor. Finlandiya’dan edinilen bilgilerin kullanıldığı başka bir alt proje ise şunu gözler önüne seriyor: İnsanlar genel olarak insan bilincinin, hedef fark etmeksizin ister şempanzeye, ister bilgisayara ya da robota olsun aktarılmasını onaylamıyor.
Üçüncü projede araştırmacılar, ölümden rahatsız olan ve intiharı onaylamayan insanlarda bu teknolojiye dönük olumlu bir bakış açısı gözlemliyor. Bu üçüncü alt projede, araştırmacılar ayrıca seks hakkındaki konularda olumsuz tavrı olanlarla, teknolojiyi onaylamayanlar arasında güçlü bir bağ olduğunu belirtiyor. Bu gruptaki insanlar örneğin pornografik videolardan ve komşularının cinsel ilişki sırasında çıkardıkları seslerden iğreniyor. Bu teknolojinin, üremeyle veya eş seçimiyle alakasının olmamasına rağmen böyle bir bağlantının ortaya çıkması ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir.
Laakasuo, bu ilişkinin sebebini şöyle açıklıyor: “Beyni dijitalleştirilmiş biriyle biyolojik olarak cinsel ilişkiye girmenin imkansız olması, araştırmanın sonucunu daha anlaşılır hâle getiriyor. Diğer bir deyişle teknoloji, insan doğası kavrayışımıza temelden bir meydan okuma sunuyor. Tıpkı amipler gibi insan beyninin kopyaları da bölünerek çoğalabilir ve bu da insanlığın temel yapı taşlarından biri olan cinselliği gereksiz kılabilir.”
Hazırlayan: Ruhşen Doğan Nar | Kaynak