Evrenin Sonuna Dair Dört Fikir

Bilim insanlarına göre evren dört şekilde son bulabilir: büyük donma, büyük çökme, büyük değişim, büyük parçalanma…

Bilim insanları, 6 milyar yıl sonra Dünya’nın muhtemelen yok olacağına inanıyor. Güneş sönerken kızıl bir deve dönüşüp gezegenimizi yutunca… Oysa Dünya, Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerden sadece biri ve Güneş de galaksideki milyarlarca yıldız arasında ufacık bir toz zerresi. Üstelik evrenin sadece görebildiğimiz kısmında yüz milyarlarca galaksi var. Onların sonu nasıl olacak? Evren nasıl sona erecek?

Bu konuda daha az fikir birliği var. Hatta evrenin ani ve kesin bir sonu mu olacak, yoksa yavaş yavaş mı ölecek bilmiyoruz. Ancak mevcut fizik bilgimiz, evrenin altüst oluşuna dair birkaç senaryo da sunmuyor değil.

Büyük Donma

2222
Evren ortaya çıktığı ilk günden beri genişliyor.

Evrenin sonu ile ilgili ilk ipucu termodinamiğe, yani ısı devinim bilimine dayanıyor. Fakat evrenin ısıya dayalı ölümünden ateşte yanıp kavrulma anlaşılmamalı. Tersine ısı farklarının ölümü olarak düşünülmeli. Bu kulağa daha az korkunç gelse de aslında ısı ölümü yanıp kül olmaktan daha kötü. Çünkü hayattaki her şey ısı farklılığına dayanır. Örneğin arabanın çalışması için motorun içinin dışından daha sıcak olması gerekir. Yediğimiz besinler bile Güneş ile evrenin diğer kısımları arasındaki büyük ısı farkı nedeniyle vardır. Ancak evrende ısı ölümü baş gösterdiğinde her yerde her şey aynı ısıda olacaktır. Her yıldız ölecek, her madde çürüyecek, geriye parçacıklardan ve radyasyondan oluşan seyrek bir karmaşa kalacaktır. Hatta bu karmaşanın enerjisi de evrenin genişlemesi nedeniyle zamanla son bulacak, her şey hemen hemen sıfıra indirgenmiş olacaktır.

Bu “Büyük Donma” sonunda evren, her yanı soğumuş, ölü ve boş bir hale gelecektir. 1800’lerde termodinamik bilimi geliştikten sonra, evrenin ancak bu şekilde sona ereceği düşünülüyordu. Fakat 100 yıl önce Albert Einstein’ın geliştirdiği genel izafiyet teorisi evren için daha kötü bir son öngördü.

Büyük Çöküş

CMBR
Kozmik mikrodalga.

Büyük Çöküş” sonucu evren kendi içine doğru çökebilir. Genel izafiyet, madde ve enerjinin uzayı ve zamanı yamultup çarpıttığını ifade ediyor. Uzay-zaman ve madde-enerji arasındaki bu ilişki tüm evren için geçerlidir. Einstein’a göre evrendeki maddeler evrenin nihai kaderini belirleyecektir. Evren bir bütün olarak ya genişliyor ya da daralıyordur; aynı büyüklükte kalamaz. 1917’de bu sonuca varan Einstein, kendi teorisine inanmakta zorluk çekti. Ancak 1929’da Amerikan gökbilimci Edwin Hubble, evrenin genişlediğine dair delilleri ortaya koyduğunda işler değişti.

Eğer evren genişliyorsa bir zamanlar şimdikinden daha küçük olmalıydı. Buna dayanarak Büyük Patlama teorisi ortaya sürüldü: bir zamanlar inanılmaz küçük olan evren kısa sürede genişlemişti. Bu Büyük Patlama’dan geriye kalan parıltıyı bugün bile kozmik mikrodalga arka plan radyasyonunda görebiliriz. O halde evrenin sonu basit bir soruya bağlı: Evren genişlemeye devam edecek mi ve bu genişleme ne hızda olacak?

Madde ve ışık gibi normal şeyler içeren bir evren için bu sorunun yanıtı ne kadar yoğunluk olduğuna bağlı. Daha fazla yoğunluk daha fazla kütle çekimi demek ki bu da şeyleri birbirine doğru çekerek genişlemeyi yavaşlatır. Bu şeylerin miktarı kritik eşiği geçmediği sürece evren sonsuza kadar genişlemeye devam edecek ve sonunda ısı ölümüyle donma noktasına gelip yok olacaktır. Fakat çok şey varsa evrende genişleme yavaşlayacak ve son bulacaktır. Sonra evren giderek küçülmeye başlayacak, ısınacak, yoğunlaşacak ve içine çökecek, yani Büyük Patlamanın tersine Büyük Çöküş yaşanacaktır.

20. yüzyılın büyük bölümünde astrofizikçiler, bu senaryolardan hangisinin gerçekleşebileceği konusunda emin değildi. Bunun için uzayda ne kadar şey olduğunu tespit etmeye çalıştılar ve sonunda da o kritik eşiğe çok yakın olduğumuz sonucuna vardılar. Yani evrenin sonu belirsizliğini koruyordu. Fakat 20. yüzyıl sonunda durum değişti. 1998’de birbiriyle rekabet halinde olan iki ayrı astrofizik ekibi şaşırtıcı bir duyuruda bulundu: Evrenin genişlemesi hızlanıyordu. Normal madde ve enerji evrenin bu şekilde davranmasına yol açamazdı. Bu “karanlık enerji” olarak ifade edilen yeni bir enerji türünün varlığını haber veriyordu. Karanlık enerji evreni genişletiyordu. Onun ne olduğu konusunda henüz fazla bir şey bilmiyoruz ama evrendeki enerjinin yüzde 70’inin karanlık enerji olduğu ve bu oranın giderek arttığı düşünülüyor.

Karanlık enerjinin varlığı, evrendeki şeylerin miktarının onun nihai kaderini belirlemeyeceğini gösteriyordu. Tersine, evreni bu karanlık enerji kontrol ediyor, onun genişlemesini sürekli hızlandırıyordu. Bu ise Büyük Çöküş senaryosunu devre dışı bırakıyordu. Fakat bu Büyük Donmanın kaçınılmaz olması anlamına da gelmiyordu. Başka olasılıklar da mümkündü.

Büyük Değişim

atomaltı-parçacıklar

Evrenin sonu ile ilgili ileri sürülen bir başka teori ise kozmosun değil de atom altı parçacıkların incelenmesine dayanıyor. Bilimkurgu romanlarına özgü bir teoriye benzetilen bu görüş, evrenin sonuna dair en tuhaf öngörüleri içeriyor.

Saf suyu tertemiz bir cam bardağa koyup sıfırın altı bir dereceye kadar soğutursanız su donma noktasının altında bile süper soğuk bir halde sıvı olarak kalmaya devam edecektir. Suda herhangi bir parçacık olmadığı ve bardakta da pürüz bulunmadığı için buzun oluşması mümkün olmayacaktır. Fakat bardağa bir tane buz kristali bıraktığınızda su hızla donacaktır. Aynı şey uzayda da olabilir. Kuantum fiziğine göre, tümüyle bol bir vakumda az miktarda enerji vardır. Fakat daha az enerjisi olan başka bir vakum da olabilir. Yani evren bir bardak süper soğuk su gibidir. Ancak daha az enerjili vakumun bir ‘baloncuğu’ baş gösterinceye kadar varlığını sürdürecektir.

Neyse ki bildiğimiz böylesi bir baloncuk yok. Fakat kuantum fiziğine göre, daha düşük enerjili bir vakum varsa onun bir baloncuğu bir gün evrende bir yerde ortaya çıkacaktır. Bu ise yeni vakumun, etrafındaki eski vakumu ‘dönüştürmesine’ neden olacaktır; ancak baloncuk neredeyse ışık hızıyla genişleyeceği için gelişini göremeyeceğiz. Bu baloncuğun içinde her şey, elektron gibi basit parçacıkların özellikleri tümüyle farklı olabilir. Bu ise kimya yasalarının yeniden yazılması ve hatta atomların oluşmasının önlenmesi anlamına gelebilir.

Bu Büyük Değişim’de insanlar, gezegenler ve hatta yıldızlar yok olacaktır. Bu değişimin ardından karanlık enerji de muhtemelen farklı hareket edecek, evrenin genişlemesini hızlandırmak yerine evreni kendisine çekerek Büyük Çöküş’e yol açabilecektir.

Büyük Parçalanma

150616130644_big_rip_1
‘Büyük Parçalanma’ sonucu gezegenler ve yıldızlar parçalanabilir.

Dördüncü ihtimal ise yine karanlık enerjiyle ilgili. Oldukça spekülatif ve ihtimal dışı görülse de henüz tümüyle bertaraf edilmiş değil. Karanlık enerji sandığımızdan daha güçlü olabilir ve Büyük Değişim, Donma ya da Çökme olmadan da kendi başına evrene son verebilir.

Karanlık enerjinin ilginç bir özelliği vardır. Evren genişledikçe yoğunluğu sabit kalır. Yani hacmi artan evrende aynı yoğunluğu korumak için zamanla daha fazla karanlık enerji ortaya çıkar. Bu ilginç olsa da herhangi bir fizik kuralına aykırı değildir. Peki evren genişledikçe karanlık enerjinin yoğunluğu da artsa, yani karanlık enerjinin artış miktarı evrenin genişlemesinden daha hızlı olsa ne olur? Robert Caldwell’in “hayalet karanlık enerji” adını verdiği bu hipotez, evren için daha da ilginç bir son öngörüyor.

Bugün için karanlık enerjinin yoğunluğu Dünya’nın yoğunluğundan, hatta Dünya’dan daha az yoğun olan Samanyolu Galaksisi’nin yoğunluğundan daha düşük. Fakat zamanla hayalet karanlık enerjinin yoğunluğu arttıkça evreni parçalayabilir. Bu teoriye göre hayalet karanlık enerji Samanyolu Galaksisi’ni parçalayıp içindeki yıldızları savuracak, sonra da karanlık enerjinin çekim gücü Güneş’in Dünya üzerindeki çekim gücünden fazla olduğu için Güneş Sistemi bozulacak, Dünya patlayacak, evrenin patlamasından hemen önce de atomlar parçalanacaktır. Caldwell buna Büyük Parçalanma adını veriyor, fakat bu teorinin ihtimal dışılığını kendisi de kabul ediyor.

Hiç Ümit Yok mu?

evren12-m.png
Birden fazla evren ve sürekli oluşmakta olan yeni evrenler olabilir.

Bütün bu teorilerden yola çıkarak evrenin sonunu muhtemelen bir Büyük Donma, ardından gelen Büyük Değişim ve son noktayı koyacak olan bir Büyük Çöküşe bağlamak mümkün. Fakat bunlar trilyonlarca yıl sonrasında yaşanabilecek türden olaylar. İnsanın endişelenmesini gerektirmiyor yani. Zaten o tarih gelmeden önce insanın yaşayacağı genetik değişim muhtemelen onu tanınmaz kılacaktır. Fakat insan ya da başka bir zeka sahibi canlı bütün bu olaylardan kurtulabilir mi?

Fizikçiler, karanlık enerjinin keşfinden sonra evrenin sonu sorununa biraz daha kötümser bakıyor. Evrenin genişlemesi hızlanıyorsa diğer galaksilerden uzaklaşacağız ve alabileceğimiz enerji giderek azalacak demektir. Ancak bu hızlanmanın nedenini bilmediğimiz için genişlemenin devam edip etmeyeceğini de öngöremiyoruz. Fakat evren genişledikçe hızlanmanın da bir noktada yavaşlayacağına inanılıyor. O zaman henüz umut var demektir.

Peki genişleme yavaşlamaz ya da Büyük Değişim gelirse ne olur? Bazı fizikçiler çılgın bir öneri getiriyor: Evrenin sonundan kurtulmak için laboratuvarda kendi evrenimizi kurup içine atlamak. Ancak bunun günümüz teknolojisinin çok ötesinde bilgiyi ve büyük miktarda enerji gerektireceğini, hatta fizik kurallarının buna izin verip vermediğinden bile emin değil. Şimdilik bu varsayım Doctor Who senaryolarına özgü görünüyor.

Ancak bir başka yol daha olabilir. Bu yaklaşım ise evrenin ilk genişlemesinin bir balon gibi anlık “şişme” sonucu gerçekleştiği teorisinden yola çıkarak şişmenin tekrarlanmasını öngörüyor. Hatta bu teoriye göre, bizim bulunduğumuz evren birçok evrenden sadece biri ve bu çoklu evrende tek tek evrencikler var. Bizimki donsa bile çoklu evren sonsuza kadar var olmaya devam edecek ve ortaya çıkan yeni evrenciklerde yeni yaşamlar olacaktır.

Kaynak: BBC

Yazar: Pedram Türkoğlu

Anatomi anabilim dalında araştırma görevlisi doktor. Aynı zamanda yaban hayatı fotoğrafçısı ve bilim yazarı.

İlginizi Çekebilir

Yaratımın Doğası Üzerine

İnsan, bu gezegende bildiğimiz haliyle var olduğundan beri yaratmayı sürdürüyor. Hatta artık takıntı derecesine gelen …

4 Yorumlar

  1. Erdem bey Dini kitaplar ve felsefesine dayanarak evreni açıklamanız gülünç olmuş.
    Benim yukardaki teorilere farklı bir bakış açım var Evrenin çökmesi büyük ihtimalle güneşin sönmesinden sonra olacaktır ki her ihtimalle evren dağılacak çökecek veya büyük ölçekli bir kara delik tarafından yutulduktan sonra tekrar patlayarak döngüye girecektir..
    Ayrıca andromede galaksisinin de bizim samanyolu galaksisiyle birleşme-karışma durumu söz konusu bu ise evren olmasa bile dünyanın sonu demek sayılabilir çünki bir çok denge değişicektir böyle bir senaryoda.
    Burda asıl sorulması gereken soru biz dünya canlıları böyle bir son yaklaşmadan kendimize güvenli bir liman bulabilecekmiyiz.?

  2. Bu teorilerin tamamı yanlış. İslamiyyet, insanlığın dünya hayatında daha bin yılının olmadığını bildiriyor. Dünya yok olmayacak ama değişime uğrayacak. Güneş ise yok olmayacaktır. Dünya ve güneşin konumları değişecek ve bildiğimiz evren yok olacaktır. (bin yıl içinde)
    Bilinen evrenin yarı çapını düşünelim. Bu yarı çap kadar bildiğimiz evrenin dışına çıkalım. Bildiğimiz evreni kapsayan, bilmediğimiz ve o yarı çap genişliğinde başka bir evren var. Balon içinde balon gibi düşünün. Böyle biribirini kapsayan toplam 7 evren var. Bu evrenleri aynı şekilde kapsayan kürsi diye, anlayışımızın dışında bir yapı var. Yine bunların hepsini kapsayan arş isimli başka bir yapı var. Bizim için bu evrenler anlayışımızın dışında. Yapısıyla, her şeyiyle. Bilinen evren, bu yapıların yanında çok küçük kalıyor.
    İnsanların bu evrende, dünya hayatında milyarlarca yıl yaşaması düşüncesi tamamen bir fantezi. Bin yıla kadar dünya hayatı bitecek, sonsuz ve ebedi ahıret hayatı başlayacak.

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin