Ünlü Drake Denklemi‘ne göre evrenin yaşamla dolup taşıyor olması gerekirdi. Öyle ya, evrenimiz yeterince büyük ve de yaşlı. Şimdiye dek bizden çok önceleri var olmuş ve gelişmiş uygarlıkların izine rastlamalıydık. Ama görünürde kimseler yok! Sanki bu koca evrende bir başımıza gibiyiz. Peki ama neden? Bu durum, bilim insanı Enrico Fermi‘nin de aklını kurcaladı ve o meşhur, “Herkes nerede?” sorusunu sorarak bilim dünyasını çözüm üretmeye davet etti. Fermi Paradoksu olarak anılan bu bilmeceye yönelik onlarca hipotez ve düşünce deneyi ortaya atıldı. Bunlardan bazısı akla yatkın, bazısı da hayal dünyamızı zorlayacak kadar çılgıncaydı. İşte Hayvanat Bahçesi Hipotezi de bunlardan biri. Bu hipotez, uzaylıların evrimleşmemize imkân sağlamak için mesafelerini koruduğunu ve bize müdahale etmediğini ileri sürüyor.
Eğer söz konusu fikir kulağınıza tanıdık geldiyse, büyük olasılıkla Star Trek‘ten de haberiniz var demektir. Bilindiği üzere Star Trek evreninde Birincil Yönerge (Prime Directive) olarak bilenen bir kural vardır. Bu kurala göre herhangi bir Yıldız Gemisi çalışanı, yeterli teknolojik seviyeye ulaşmamış toplulukların kültürel, toplumsal ve teknolojik gelişimine müdahale edemez. Star Trek ve birçok diğer bilimkurgu eserinde yer almasının yanı sıra, müdahale etmeme ilkesi akademik ve bilimsel tartışmaların da konusudur. Hayvanat Bahçesi Hipotezi’nin temelinde, dünya dışı yaşamın var olduğu kabulü ve Samanyolu’ndaki ilk uygarlıkların ortaya çıkışı ile sonraki uygarlıklar arasındaki zaman farkının muazzam büyüklükte olacağı düşüncesi vardır. Yaşamın Dünya’daki evrim sürecine de bakarsak, karmaşık ve teknolojiye bağlı bir uygarlık modelinin gelişebilmesi için çok uzun zamana ihtiyaç olduğu görülüyor.
Dolayısıyla sormak zorundayız: Milyonlarca yıl önce ortaya çıkmış gelişkin bir tür, insanlık gibi yeni türlerin varlığına nasıl tepki verir? Bize ulaşıp bilgi paylaşmakla ilgilenir mi, yoksa varlığını saklamayı mı tercih eder?
Hayvanat Bahçesi Hipotezi, 1973 yılında Harvard’da astrofizikçi ve MIT’nin Haystack Gözlemevi’nde bilim insanı olarak görev alan John A. Ball tarafından ortaya atıldı. Ball, Fermi Paradoksu’na yönelik en yaygın önerilen çözümleri ele alırken, aynı zamanda klasik SETI araştırmacıları tarafından yapılan bazı ortak varsayımları da saptadı. Bu varsayımlar arasında, uygun koşulların olduğu her yerde yaşamın ortaya çıkacağına, evrenin birçok yerinde uygun koşulların mevcut olacağına ve bizim “onlardan” haber alacağımıza dair inanç bulunuyordu. Ancak Ball, “onların” muhtemelen bizden daha yaşlı ve gelişmiş olacağını, bu akıllı türlerin bizimle iletişim kurmak istemeyeceğini ya da buna tenezzül etmeyeceğini ileri sürüyordu.
“Bence ‘onlar’ ile bizim aramızda görünen etkileşim eksikliğini anlayabilmemizin tek yolu, onların bilerek etkileşimden kaçındıklarını ve yaşadığımız alanı bir hayvanat bahçesi olarak gördüklerini varsaymaktır. Hayvanat Bahçesi Hipotezi, onları asla bulamayacağımızı öngörür çünkü bulunmak istemiyorlar ve bunu sağlayacak teknolojik yeteneğe sahipler. Dolayısıyla bu hipotez yanlışlanabilir, ancak ilkesel olarak gelecekteki gözlemlerle doğrulanabilir değildir.”
Buna dayanarak Ball, Samanyolu’nda insanlık kadar gelişmiş birçok tür bulunduğu düşüncesinin hayli düşük bir ihtimal olduğunu savundu. İstatistiksel anlamda, (onun savunduğu şekilde) yaşamın çoğunluğu ya gelişiminin erken aşamasında (çağlar öncesinde Dünya’daki yaşamın hâli gibi) ya da çok ileri düzeyde (çağlar sonra Dünya’daki yaşam gibi) olmalıydı. Ball, uzaylıların insanlıkla iletişime geçmekten kaçınacağını, çünkü yaşama ve evrime karşı saygılı olacağını, dolayısıyla buna uygun bir tutum sergileyip herhangi bir zararlı müdahaleye yeltenmeyeceği görüşündeydi. Bunu, türlerin insanlarla temasa geçmeden (veya minimal temasla) doğal bir şekilde yaşayabildiği vahşi yaşam parklarına da benzetmek mümkün. Galaksimizde ilk ortaya çıkan medeniyetler ile sonradan ortaya çıkan medeniyetler arasındaki muhtemel aralık düşünüldüğünde, daha eski medeniyetin kendisinden sonra ortaya çıkan herhangi bir türü izleme, kontrol etme veya manipüle etme konumunda olması mantıklıdır. Ancak böyle bir yaklaşım, daha genç türlerin evrimsel süreçlerini bozacaktır ki bu nedenle ileri bir tür bundan kaçınmak isteyebilir.
Ayrıca ileri bir tür, genç bir türün kültürel, sosyal ve psikolojik anlamda ilk temasa hazır olup olmadığını değerlendirene kadar iletişimi ertelemek de isteyebilir. Yine Star Trek‘in Birincil Yönerge’sini örnek olarak verebiliriz. Star Trek evreninde sadece büküm sürüşünü (warp) keşfetmeyi başarmış uygarlıklarla ilk temas sağlanır. Henüz bu çıtayı geçmemiş uygarlıklar ise uzaktan izlenir.
Fermi Paradoksu’na önerilen diğer benzer çözümler gibi, Hayvanat Bahçesi Hipotezi de oldukça spekülatif olduğu ve büyük ölçüde sınanamaz bulunduğu için eleştirilerden payını almıştır. Ball’ın da söylediği üzere, dünya dışı yaşamın keşfedilmesi (ölü ya da diri) durumunda hipotez çökecek ve dolayısıyla da yanlışlanacaktır. Ancak böyle bir keşif yapılana kadar hipotezi kanıtlamak mümkün değildir. Ayrıca birçok kişi, hipotezin uzaylı medeniyetlerin zihniyeti ve sosyolojisi hakkında çok şey varsaydığını vurgulamıştır. Örneğin astrofizikçi Dr. Duncan Forgan, ışık hızının sınırlamaları ve Samanyolu’nun büyüklüğü göz önüne alındığında, ileri bir uygarlığın galaktik bir hegemonya ve “temas kurmama politikası” uygulamasının imkânsız olacağını iddia etmiştir. Başka bir çalışmasında ise uzaylıların ortak bir gündem ve protokolleri olan birleşik bir “Galaktik Kulüp” oluşturacakları fikrini sorgulamıştır. Daha muhtemel bir varsayım olduğunu iddia ettiği şey, uzaylıların farklı gündemleri olan “galaktik klikler” oluşturmasıdır. Forgan ayrıca, temas kurmama kuralının muhalif bir tür (veya bir uzay aracına sahip küçük bir grup) tarafından kolayca delinebileceğine de dikkat çekmiştir.
Ancak hipotezinin belki de en güçlü eleştirmeni yine Ball’ın kendisiydi! İnsanlığın uzaylılar tarafından uygulanan bir tür karantinada tutulduğunu önerdiği aynı çalışmada şunları da ifade etmiştir:
“Hayvanat Bahçesi Hipotezi bana karamsar ve psikolojik olarak hoşnutsuz görünüyor. Bizimle konuşmak isteyeceklerine inanmak daha hoş olurdu. Ancak bilim tarihi, psikolojik olarak hoşnutsuz hipotezlerin doğru çıktığı birçok örnekle doludur.”
Ball’ın hipotezi Fermi’nin büyük sorusuna net bir çözüm sunmasa da, sorunun daha net anlaşılmasına yardımcı oluyor. Aynı zamanda “aktif SETI” – yani Mesajlaşan Dünya Dışı Zekâ (METI)- savunucuları tarafından da benimsenmiş durumda. Onlar bu hipotezi, uzaya mesajlar göndermemiz ve uzaylıları temas kurmaya ikna etmemiz için bir sebep olarak görüyor (Arecibo mesajı, Pioneer plakaları ve Voyager altın plakları). Bir nevi, bu mesajlar ve uzaya gönderdiğimiz araçlar yoluyla onlara yeterince geliştiğimizi göstermeye çalışıyor, “Biz buradayız,” diyoruz. Tabii buna ne kadar ikna olurlar, orası meçhul.
Doğal olarak bu, düşman uzaylıları veya istenmeyen ziyaretçileri başımıza musallat edebileceğimize dair karamsar bir fikri de gündeme getiriyor. Bu konuyu, Karanlık Orman Hipotezi yazımızda enine boyuna incelemiştik, ilginizi çekiyorsa göz atabilirsiniz. Bu arada, Fermi’nin sorusu hâlâ çözüm bekliyor ve biz sadece bakmaya, dinlemeye ve beklemeye devam edebiliyoruz.
Kaynak: Universe Today